Kayıtlar

Ekim, 2023 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

İNSANLIĞI UNUTMUŞ GİBİYİZ

Resim
YAŞAR EYİCE *- GÜZELLİKLERİ KAYBETMEYELİM Af etmek, insanlığın şerefindendir. Ama içimizde, ‘aklı başında!’ diye bildiğimiz bazılarının şöyle düşündüklerini, hatta yazdıklarını bile görüyoruz; ‘Af etmeyin! Varsın, kibirli desinler! Gaddar, kötü desinler! Varsın, nefret etsinler! Ama kalbinize inen şeyleri af etmeyin! Onlar yaparken sorun yoktu da, siz af etmeyince mi kötü olacaksınız? Bırakın kötü bilsinler!’ Ve devam ediyorlar: ‘Bizim yolumuz insanlıktan geçer!’ Neyse ki, ‘vurun, kırın, dövün!’ demiyorlar… Sadece ‘af etmeyin!’ diyerek olayı geçiştiriyorlar… Acaba ‘Hoşgörü!’ desek bu sözcüğü nasıl algılıyorlar… Bence bu görüşte olanlar, ‘Dişe diş!’ diye büyüyüp, yetişenler… Bu yüzden lügatlarında ‘Af etmek!’ sözcüğü yer almıyor… Franz Kafka’nın şu sözü zaman zaman aklıma geliyor: ‘Konuşurken, kendinizi kesinlikle kısıtlamayın; Gerçeği gümbür gümbür söyleyin!’ Ama bir de şu görüş var; ‘Olgun ve akıllı kişilerde zerre kadar kibir bulunmaz. Meyvesi çok olan ağacın dalı başını yere eğer…

ÇOCUKLAR BİLE

Resim
YAŞAR EYİCE *- 7’DEN 70’E HEPİMİZ ‘Geliyorlar… Geliyorlar… Çocuk öyle bağırıyordu ki, herkes ‘Ne oluyor?’ diye merakla sokağa fırladı… Tepelerden aşağıya, yani Boğaz’a doğru, ellerinde Türk bayraklarıyla inmeye, gitmeye çalışanlar başlarını gökyüzüne çevirdiler. Gazi Mustafa Kemal Atatürk ne demişti? ‘İstikbal göklerdedir!’ Ve çocuğun sesini de, yürüyüşe geçen binlerce kişinin alkışlarıyla jetlerimiz alçak uçuş yapıyor, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramımızı kutluyorlardı. Az sonra ise 100’ncü yılda, 100 askeri gemimiz, denizaltımız, Marmara’dan Karadeniz’e yol alırken, sahili dolduran yüzbinlerce, milyonlarca kişi, onları alkışlarıyla ve ellerindeki bayraklarımızı sallayarak kutlama yapıyorlardı. Geçenlerde yazmıştım: ‘Biz asker milletiz!’ diye… Bunu ispatladı yediden yetmişe milyonlar… Sarışın ileri yaştaki bir hanım kırmızı beyazlı giysisi, elinde sallayarak Türk Bayrağıyla yürümeye çalışırken, yanında boy boy üç erkek çocuk olan orta yaşlı adam, ‘Çocuklar Cumhuriyet Kadınına yol verin!’

29 EKİM CUMHURİYET BAYRAMIMIZ KUTLU VE MUTLU OLSUN

Resim
DOĞUM GÜNÜMÜZ KUTLU VE MUTLU OLSUN Cumhuriyetimizin 100’ncü yılını onurla, gururla kutluyorum. Başta Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere tüm şehit ve gazilerimizi rahmet ve şükranla anıyorum. Kalplere sığmayan bir sevinç, sokaklara taşan büyük coşku, sonsuza dek sürecek bir gururla, yüzümüz hep Ata’mıza dönük, yolumuz daima aydınlık, ilelebet yaşayacak Cumhuriyetimin bu doğum gününü yıllarca, yılmadan, bıkmadan kutlamalarla sürdüreceğiz, sözümüz bakidir. Cumhuriyetimizi 100 yıldır nasıl dim dik ayakta tuttuysak, bundan böyle de aynı heyecanla, her şeye rağmen, karanlık güçlere ve insanlara rağmen zirvede tutacağız, çatlak seslere buradan duyuruyorum. Egemenliğin, hukukun, özgürlüğün güvencesi Cumhuriyetimizin 100’ncü yılında haykırıyoruz, ‘Biz Cumhuriyetiz… Kimseden korkmadan, çekinmeden, yılmadan Atamızın izinde ve çizgisindeyiz… Dost, düşman herkes bilsin…’ Bu arada birilerini, Arap sevicilerine ve hainlere şöyle sesleniyorum: ‘Biz O’na ait her günü kutl

KADIN KILIĞINA GİRİP...

Resim
YAŞAR EYİCE *- KİMİN SÖZÜ GEÇER İkinci Yüzyılda sahne kimlerin olacak? Gençlerin mi? Kadınların mı? Erkeklerin ya da emeklilerin mi? Memur, işçi, emekçi, işveren, girişimci, sanayici, sanatkar:.. Kimlerin? Bence yine siyasetçiler ile işverenlerin… Çünkü ipler dün, önceki gün olduğu gibi bundan sonra da bunların elinde olacak… Fırsatları hep ama hep bunlar ‘Rabbena hep bana!’ diyerek, nalıncı keseri gibi hep kendilerine yontar ve yorarlar… *- GELİP GEÇİCİ Son günlerde, ‘Unutulmayacak!’ kelimesi moda… ‘Unutulmayacak kutlama!’ ‘Unutulmayacak gece!’ ‘Unutulmayacak kadın!’ ‘Unutulmayacak şu, unutulmayacak bu!...’ Bunların hepsi ’24 saatlik’ süre içindir… Unutulmayan ve unutulmayacak çok enderdir… Gazi Mustafa Kemal Atatürk gibi… Saygı, gurur, minnet sadece onadır… *- SEVGİ EMEK Mİ? Nadide Apaydın Akbulut Hanım ‘Eskiden Sevgi emektir, derdik .Sevgi emektir de, emek verdiğiniz aynı şekilde sever mi sizi?’ diyor. Yooo sakın ‘aşk’ sanmayın! Her alanda emek, sevgi olarak geri döner mi, geri

HİÇBİR ŞEKİLDE BAŞARAMAZLAR

Resim
YAŞAR EYİCE *- DÜĞÜN GÜNÜMÜZE AZ KALDI Kaç gündür aldığım hemen her mesaj benzer… Herkes, ‘Ekim’en en güzel haftasındayız, Cumhuriyet kokusu var!’ diye başlıyor, yazmaya… Ben de çoğuna, ‘Günaydın’ diyerek selam verdikten sonra, ‘Güzel ülkemin güzel insanları, Cumhuriyet sevdalıları merhaba’ yanıtını vermeye çalışıyorum. Hatırlatmak istiyorum: ‘Yıl 1976! UNESCO, Birleşmiş Milletler üyelerine bir öneriyle gelir. ‘Bugün, UNESCO’nun üzerinde çalıştığı bütün projelerin isim babası Mustafa Kemal’dir.’ diye başlayan öneride şu teklif üye ülkelere sunulur: ‘Gazi Mustafa Kemal Atatürk’un doğumunun 100’üncü yılında UNESCO üyesi olan 152 devlet aynı anda O’nun doğum gününü kutlasın!’ Şimdi de bakalım, o muhteşem belgede, bazılarına kapak olmak için ne yazıyor? ‘Atatürk, uluslararası anlayış, işbirliği, barış yolunda çaba göstermiş üstün kişi, olağanüstü devrimler gerçekleştirmiş bir inkılapçı, sömürgecilik ve yayılmacılığa karşı savaşan ilk önder, insan haklarına saygılı, dünya barışının önc

DÜNYA BUNLARA DA PAYİDAR OLMAZ

Resim
YAŞAR EYİCE *- KAZ GELECEK YERDEN… ‘Ampulün yaptığına bakın!’ dedim. Birçok yorum geldi. Çoğunluk yazıyı okumadan, kendine göre yorum yapmış. Ya da aklından geçeni, madalyonun arka yüzü şeklinde yorumlamış. Hâlbuki konuda siyaset yoktu… Konu halk sağlığı ile ilgiliydi. Büyük tekellerin, sanayicilerin, sadece kâr ve kazanç düşünenleri, ne memleketlerini, ne insanları hiçe saydıklarını, görünenin arka karanlık yüzünü tarihi gerçeklerin ışığı altında anlatmaya çalışmıştım. ‘Çalışan kazanır!’ diyoruz ama ben çalışandan çok, çalışanın sırtından, beyin gücünden imkan yaratanları anlatmaya çalışıyorum zaman zaman. Böyle durumlarda benim tezim şu: ‘Okuyan kazanır!’ Tabii ki, her zamanki gibi öncelik hep ‘şüphe’de! Arada yazıyorum: ‘Bayram değil seyran değil, enişten seni neden öptü!? İşin püf noktası bu sorunun arkasında… Hiç ama hiç kimse sizi düşünmez! ‘Senin için’ ya da ‘iyiliğin için!’ diyenlere de inanmayın, hepsi hikaye… *- AMPUL İLE BİRLİKTE HASTALIKLAR DA ARTTI Edison ampulü ‘ticar

KAZANÇ HIRSI VE PARA MİLYONLARCA İNSANI ÖLDÜRDÜ

Resim
YAŞAR EYİCE *- AMPULÜN YAPTIĞINA BAKIN Ampulün yaşamımızdaki etkisini bilmeyen yoktur. Öyle ki, bir siyasi partimiz bile ‘amblem’ olarak ‘ampulü’ seçmiştir. ‘Ampul’ denilince aklımıza ‘Edison!’ (Thomas Alva Edison) geliyor, değil mi? Ama ondan öncesinde ‘icat’ edilmiştir. Halbuki; çalışan ilk ampulün icadı Edison’dan tam 79 sene önce, yani 1800’de Alessandro Volta tarafından olmuştur. Ancak Volta’nın keşfi çok da işlevsel olamamıştır. Volta’dan iki yıl sonra Humphrey Davy aslında işlevsel, fakat ticari olarak kullanıma elverişli olmayan bir ampul keşfeder. Çünkü, Davy’nin ampulü çok çabuk söndüğü için pek talep görmemiştir. Warren de la Ru ise 1840’da ilk verimli ampulü icat eden mucittir, Ancak, Bu keşifteki sorun da üretimde platinyum gibi çok pahalı bir malzeme kullanmak zorunda kalınmasıdır. Bu nedenle Ru’nun keşfi de ticarileşme fırsatını yakalayamaz. 1850 yılına gelindiğinde Joseph Swan ampul ömrünü uzatmayı başarır, Lakin, Bu sefer de ampulün çalışması için gereken vakum pompa

BAHTSIZ BEDEVİ GİBİ BAHTSIZ BİR AMERİKALI

Resim
YAŞAR EYİCE *- BAHTSIZ ADAM! Selda Yılmaz Hanım, ‘Ahl be Bedevim!’ diyerek, görüntülü olarak şu haberi paylaşmış! ‘Amerika’da, karısının dırdırından kurtulmak isteyen John ismindeki adam, hapse girebilmek için banka soydu! Soygundan sonra, polisleri bekleyip yakalanan adama, 6 ay ev hapsi cezası verildi!’ ‘Bedevi’, Arabistan'da develeriyle birlikte göçebe yaşayanlara verilen addır. Yani. Bedeviler, sahrada, çölde ve vahada göçebe halde yaşayanlardır Haklarında çok hikâyeler vardır. Altı ciltten oluşan Mesnevî, Mevlânâ’nın bütün tasavvufi düşüncesini ve mesajlarını hikâyeler aracılığıyla ortaya koyduğu büyüleyici ve etkileyici bir külliyattır. Tasavvuf düşüncesinin temel konularından biri olan nefis-akıl mücâdelesi Mevlânâ’nın türlü vesîlerle eserlerinde işlediği konulardan biridir. Mesnevî’nin de birçok yerinde ele aldığı bu konuya ilişkin görüşlerinin etkili anlatımlarından biri de ‘Bedevi ile Karısı’ hikâyesinde kendini gösterir. İçerdiği yoğun metaforik dil ve anlatım takip e

HALKIN PARASINI REKLAMLARI İÇİN HARCIYORLAR

Resim
YAŞAR EYİCE *- DOKUNMAYAN YILAN! Son günlerde ‘anketçileri’ unuttuk! Genel seçimlere kadar, hatta daha düne kadar ekranları kaplayan, ama hiç birinin hesabının tutmadığı kişileri… Aslında bunların akrabaları ya da kardeşleri veya meslektaşları diyeceklerim ortaya tekrar çıkacaklar. ‘Yılın belediye başkanlarını!’ seçecekler, sözde ‘halk oylaması’ ile… Belediye başkanları ve de koltuk sahibi kişiler de bunun karşılığında önemli daha doğrusu çok ama çok büyük ödemeler yapacaklar. Tabii bu kişiler arasındaki özel anlaşma ve sözleşmelerle oluyor. Bunu birkaç kişi bilir, o kadar! Yani ‘geçim dünyası!’ denir ya, bu da bu işleri yapanların geçim kaynakları, meslekleri işte… Birileri kazanırken, bir kent, bir şirket, bir oda, borsa, sivil toplum örgütü, aklınıza kimler geliyorsa onlar, yani ödeme yapan üyeler, bizler kaybediyoruz… *- GÖRÜNTÜLERİ VAR Ben de şimdi size bir anket, ya da halk oylamasının sonucunu vereceğim. ‘Vatandaş ne düşünüyor?’ sorusunun yanıtını almaya çalışacağım… Ama önc

ENİŞTEN NEDEN ÖPTÜ?

Resim
YAŞAR EYİCE *- ‘DELİ’ SİSTEMİ! 1969 yılında Denis Ruhan isimli fanatik bir Yahudi, Mescid-i Aksa'yı ateşe verdi. Güney kanadında tavanın yarısı yandı içinde büyük tahribat oldu. Yangında yüzlerce yıllık birçok tarihi eser ve fethin nişanesi olarak Salahaddîn Eyyubi tarafından Kıble Mescidine konulan, sembolik değeri oldukça yüksek olan ahşap minberdir kül oldu. İsrail, Mescid-i Aksa’ya sabotaj girişiminde bulunanları genellikle akli meleke yetersizliği raporu vererek serbest bırakırdı. Bunlardan biri de Denis Ruhan'dı. Camiyi ortadan kaldırmanın Mesih’in gelişini hızlandıracağını söyleyen Ruhan'a rapor verilerek sınır dışı edilmişti. *- UYUYAN ÜMMET İki İslam ülkesi olayı kınamakla yetindi. Başka da kimseden ses çıkmadı. İsrail’in ilk kadın Başbakanı olan Golda Meir şunları söylüyordu: ‘Zannediyordum ki, Müslümanlar dört bir taraftan İsrail'e girecekler. Lakin sabah oldu ve korkulan olmadı. İşte o zaman idrak ettim ki: Biz dilediğimizi yapabiliriz, zira Müslü

SONUNDA ZEYTİNCİ DE PATLADI, GERÇEĞİ HAYKIRDI

Resim
YAŞAR EYİCE *- SEÇİMLER ÖNCESİNDE ‘Yüzsüz!’ diye adlandıracağımız kişiler yine başlarını kumdan çıkarmaya başladı. Nedeni de yerel seçimlerin yaklaşması… Bunlar ‘ne önde’ ne de ‘arkada’ olmazlar… Hep orta sıralardadırlar… Yani göze batmaktan çekinirler… Ortaya ‘sözde gazeteci’ olarak çıkarlar… Ağızları laf etmeyi bilir… Elleri de kalem tutar… Yağcılıkta da üstlerine yoktur… Tek amaçları, belediye meclis üyesi olmak. Böylece önemli komisyonların üyeleri olurlar, belediye şirketlerinin yönetimlerine girerler ve en azından beş altı yerden ‘Sallabaşını al maaşını’ sistemiyle geçimlerini sağlarlar… Üstelik bir kuruş masraf yapmazlar, elde ettikleri sıfatı kullanarak yaşamları ‘bedava’ halkın değişiyle ‘avanta’ ile sürdürmeye çalışırlar. Hemen her hafta bir yerlere sızıp köşe yazarı olurlar. Bunlar hemen her kentte vardır. En iyi dostları da, ‘Arkadaşım- Dostum’ dedikleri bazı ‘sarı basın’ olarak adlandırılan gazetelerin sözde yöneticileridir. Bir gün bu dostlukları (!) daha doğrusu menfaa

İTALYAN YAZAR İLE RUS GELİNİN TÜRKİYE İZLENİMLERİ

Resim
YAŞAR EYİCE *- İTALYAN’IN GÖZÜYLE Yıllarca Türkiye’de araştırmalar yapmış olan İtalyan asıllı profesör Anna Masala geçtiğimiz senelerde ‘Türkiye’ye Aşk Mektuplarım’ isimli bir kitap yayımladı. Kitapta içindeki Türkiye sevgisini dile getiren İtalyan Türkolog Prof. Masala Türk çocuklarını bakın nasıl tarif ediyor: ‘Siz Türklere kompliman olmasın ama, çocuklarınızın hepsi güzeldir. Sadece güzel değil terbiyeli ve usludurlar. Gözlerinde Türk soyunun güzelliği ve gururu parlar. Gençken Türk çocukları beni sokaklarda ‘abla’ diye çağırırdı. Sonra ‘teyze’ oldum. Yalnız birkaç sene önceleri bir delikanlı bana ‘nine’ deyince çok kırıldım… Çok Türk çocuğu tanıdım ve onlarla ilgili çok anım vardır. ‘ *- ASKER MİLLETİZ ‘Bir gün Ankara’da, Yenişehir sokaklarında oynayan bir çocuk grubu gördüm. O sırada bir askerî kamyon geçti. Çocuklar oyunu bırakıp dikkate geçerek, asker selâmı verince askerler de büyük bir ciddiyetle onlara cevap verdi.’ Yanımda bulunan babam: ‘Türk milleti budur işte bu s

MÜHENDİSLER, DOKTORLARIN MESLEĞİNE GÖZ DİKTİ

Resim
YAŞAR EYİCE *- DOKTOR DA, ‘İYİ DOKTOR’ DİYOR Çoğunluğu iki konu ilgilendiriyor! Birincisi ‘sağlık!’, ikincisi ‘yemek!’.. Bu programlar dikkat çekince, yazılı medya da, görüntülüleri bu konuda taklit ediyor. İki meslek sahiplerine ‘reklam’ yasak! Birincisi, hekimler, ikincisi avukatlar… Ama ‘gizli’ ya da ‘saklı’ bahçeler, güzellikler daha doğrusu her konuda olduğu gibi bu konuda da ‘yasak delmede’ ya da ‘boşluğu’ bulmakta üstümüze yok. Bu kadar laftan sonra asıl söylemek istediğimi belirteyim: İster ünlü olsun, isterse sıfatları adlarından da daha uzun olsun, isterse pratisyen ya da yeni mezun bir hekim olsun, uzmanlık isteyen sağlık haberi ve bilgisinin sonunu şöyle noktalıyorlar: ‘İyi bir doktora mutlaka başvurun!’ ‘İyi’ dedikleri nasıl bir şey? Ya da bu işin, doktorluğun ‘Kötüsü’ de mi var? Halk arasında da bu, ‘iyi doktor!’ sözcükleri yaygın… Öneride bulunan, ‘İyi bir dâhiliyeci’, ‘İyi bir kalpçi’ ya da ‘İyi bir ortopedist!’ diyor… Kavun karpuz mu seçiyorsunuz? ‘Tecrübeli!’ dense

AMAÇLARI BEDAVADAN YİYİP, İÇİP EĞLENMEK

Resim
YAŞAR EYİCE *- YÜZÜMÜZÜ ‘ŞİRİNCE’ AĞARTTI Bu güzel haberi önce Özbekistan’ın tarihi Semerkent şehrinden aldım. Beş dakika sonra ise Çin radyo ve televizyonları verdi. Tabii onlar kendilerine göre haklı idiler. Çünkü Çin’de 4 köy Birleşmiş Milletler’in ‘En İyi Turizm Köyü’ listesine girmişti. Ama bizim yüzümüzü güldüren de Selçuk Efes’ten ‘Şirince Köyü’ oldu. Listeye bu yıl Türkiye’den dünyaca ünlü Şirince köyü de seçildi. *- EN İYİLER ARASINDA Birleşmiş Milletler Dünya Turizm Örgütü tarafından başlatılan En İyi Turizm Köyü 2023 Yılı girişimi kapsamında Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Efes Selçuk Belediyesi’nin yerel paydaşlarla ortak hazırladığı dosya ile yapılan başvuru sonucu Şirince, 60 ülkeden 260’ın üzerinde köy arasından ‘En İyi Turizm Köyü’ ağına seçilmesi, Efes Selçuk’un marka değerini arttırmış oldu. Dünya turizminin kalbinin attığı ödül töreninde konuşan Efes Selçuk Belediye Başkanı Filiz Ceritoğlu Sengel, İlham Veren Kent Efes Selçuk’un cevherlerini tüm dünyaya tanıtmak i

BODRUM'U ANCAK DEVLET KURTARIR

Resim
YAŞAR EYİCE *- SU YOKSA HAYAT OLMAZ Fotoğrafları çekip gönderen altına da şunları yazmış: ‘Görüntülere ilk baktığınızda burasını, İsrail işgali altındaki Gazze halkına su verildiğini sandınız değil mi?’ diye sormuş ve devam etmiş: ‘Burası Türkiye ve en önemli turistik kentlerimizden Bodrum!’ Bu görüntü ve notlar beni çok eski yıllara götürdü: Bodrum bildim bileli susuz! Sadece bazı evlerde ve bazı yeşilliklerin bulunduğu alanlarda, örneğin turunçgillerin olduğu bahçelerde ‘su kuyuları’ vardı. Zaten Bodrum’a girişti; ‘Yel değirmenleri’ ve tarihten bu yana yaşayanlar tarafından yapılmış ‘sarnıçlar’ vardı. Birkaçı her nasılsa günümüze kadar gelmiş… Sanıyorum ilk kez 1980 yılları öncesinde gündeme gelmişti Bodrum’un susuzluğu… Yine anımsadığım ve fotoğraflarını çekip haberini yaptığım günleri anımsıyorum: Mumcular denilen yerleşim alanından ince ve asbestli borularla su getirilmeye başlanmıştı. Aynı zamanlarda, İzmir’e de, Menemen yöresinden içinden ‘araba geçecek’ büyüklükte özel döküm

'AMERİKALI!' DİYE KATARLILARIN İŞLETMESİNE SALDIRDILAR

Resim
YAŞAR EYİCE *- UNUTMAMALI VE ALDANMAMALIYIZ Birçok önemli vasıflarımızı ve gelenek, göreneklerimizi, hatta büyüklerimizden gördüğümüz günlük yaşantılarımızı bile unutmamamız gerekiyor. Şenay Becerikli anımsatmış: Balığı balıkçıdan, Eti kasaptan, Ekmeği fırından, Meyveyi sebzeyi, manavdan pazardan alın. Büyük marketlerin bizlere ihtiyacı yok. Ama küçük esnafın köylünün var…’ demiş. Genel anlamda doğru… Ama bir parantez açıp görüşümü belirteyim: ‘Lütfen siz de bazılarına uyup, müşteriyi yani biz tüketicileri ‘Yolunacak kaz!’ gözüyle görmeyin… Doğruluktan, güzellikten ayrılmayın, güvenimizi sarsmayın! Ahilik kurallarını uygulayın ki, hepimiz sizinle birlikte olalım!’ Herhalde burada, kısaca ne demek istediğimi herkes anlamıştır. Bir liralık bir ürünü beş liraya satııp, ‘Kısa günün kârı’ diye düşünenleri, yani ahlaksızca hareket edenleri anlatmaya çalışıyorum bu arada… Küçük bir örnek vereceğim, başka önemli bir konuya geçeceğim. Bir manav tezgâhında patlıcan 29 lira idi… 100 metre iler