İNSANLIĞI UNUTMUŞ GİBİYİZ

YAŞAR EYİCE *- GÜZELLİKLERİ KAYBETMEYELİM Af etmek, insanlığın şerefindendir. Ama içimizde, ‘aklı başında!’ diye bildiğimiz bazılarının şöyle düşündüklerini, hatta yazdıklarını bile görüyoruz; ‘Af etmeyin! Varsın, kibirli desinler! Gaddar, kötü desinler! Varsın, nefret etsinler! Ama kalbinize inen şeyleri af etmeyin! Onlar yaparken sorun yoktu da, siz af etmeyince mi kötü olacaksınız? Bırakın kötü bilsinler!’ Ve devam ediyorlar: ‘Bizim yolumuz insanlıktan geçer!’ Neyse ki, ‘vurun, kırın, dövün!’ demiyorlar… Sadece ‘af etmeyin!’ diyerek olayı geçiştiriyorlar… Acaba ‘Hoşgörü!’ desek bu sözcüğü nasıl algılıyorlar… Bence bu görüşte olanlar, ‘Dişe diş!’ diye büyüyüp, yetişenler… Bu yüzden lügatlarında ‘Af etmek!’ sözcüğü yer almıyor… Franz Kafka’nın şu sözü zaman zaman aklıma geliyor: ‘Konuşurken, kendinizi kesinlikle kısıtlamayın; Gerçeği gümbür gümbür söyleyin!’ Ama bir de şu görüş var; ‘Olgun ve akıllı kişilerde zerre kadar kibir bulunmaz. Meyvesi çok olan ağacın dalı başını yere eğer…’ Bu söz de Sadi Şirazi’den… Yaşamımızda işin özü şudur: ‘Zalimlerin çarkı, cahillerin çalışmayan kafalarıyla dönmesidir! Fikirler insanları birbirinden uzaklaştırır, Duygular insanları birbirine yaklaştırır… Duygumuzu kaybedersek her şeyimizi kaybederiz. Bir damla gözyaşı bizi kendimize getirir, tabii ki inci tanelerimizi dökebiliyorsak… Çaresizliği içimizde hissedebiliyorsak… Karşımızda görebiliyorsak, Duyabiliyorsak… ‘O yaptı, ben de yapıyorum!’ dersek iş biter… Güzellikler, dostluklar kaybolur, gider… *- İNSANLIK BU MU? İşte size güzelliklerin kaybolduğu, içimi sızlatan, gözümden yaş akıtan, ‘insanlık bu mu? Yöneticilik bu mu?’ diye düşündüren bir günümüz olayı! Afyonkarahisar’da Atatürk İlkokulu'nda 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı kutlamaları için hazırlanan gösteride bir çocuğun; ‘dikkat eksikliği olduğu gerekçesi ile gösteri grubundan çıkarılıp köşede ayrı tutulması!’ Üstüne de çocuğu neredeyse teşhir edecek şekilde köşeye dikmişler… Görüntüleri var…. Açıklanan şu: ‘İl Milli Eğitim Müdürlüğü inceleme başlattı!’ Umarım ailesi de, duyarlı insanlarımız da bu olayın peşini bırakmaz… Asıl sorun nedir? ‘Eğitim eksikliği!’ Bu hepimizde var, maalesef gördüğümüz duyduğumuz bu olayda olduğu gibi ‘eğitimcilerimizde de’ var… Demek ki, bir zamanların ünlü kalemşoru Naci Sadullah Danış’tan duyduğum gibi, ‘Sil baştan!’ demeliyiz, ‘Sil baştan!...’ Dikkat eksikliği tedavi edilebilir… Ama ayrımcılığın, uzaklaştırıcılığın, bölücülüğün, ayrıştırıcılığın tedavisi yok gibi… Bu çocuğumuzun ruh halini tasavvur bile edemiyorum… Sadece ‘Yeter artık!’ diyebiliyorum… Kendime ‘Sabır!’ diliyorum, böyle iç acıtıcı olayları gördük, yaşadıkça… *- ‘BACAKLARIMA YAPIŞTI!’ TV’de bir programda sunucu, milyoner, çok varlıklı tanınmış misafirine sordu: - Hayatınızda sizi en çok mutlu eden şey ne oldu? Adam: ‘Hayatımda dört mutluluk merhalesi yaşadım. 1- Mala, eşyaya düşkünlüğüm oldu, elde edince, mutluluğun bu olmadığını anladım. 2- Çok pahalı şeylere düşkünlüğüm oldu, elde edince, onların verdiği mutluluğun, zamanla tesirini kaybettiğini gördüm. 3- Büyük şirketler mesela bir futbol takımı veya uluslararası bir şirket sahibi olunca, mutluluğu yakalarım sandım, ama hayal ettiğim mutluluğu onlarda da bulamadım. Hatta gördüm ki; imkânların çoğaldıkça, sorumlulukların artıyor, rahatından fedakârlık yapmak zorunda kalıyorsun. 4- Bir arkadaşım benden engelli çocuklar için tekerlekli araba almada sponsor olmamı istedi. Hemen yüklü bir bağışta bulundum. Teslim günü gelince arkadaşım ısrarla çocuklara kendi elimle arabaları teslim etmemi ve çocukların sevincine ortak olmamı istedi. Tabii gittim, çocukların arabaları alırken ve kullanırken ki sevincini görünce çok mutlu olmuştum. Rutin bir sevinçti, bir kaç gün sonra unutacaktım. Ordan çıkmak için kapıya yöneldiğimde, bir çocuk bacağıma yapıştı. Nazikçe kurtulmaya çalıştım, ama çocuk ısrarla bırakmıyor ve dikkatlice yüzüme bakıyordu. Ona; ‘Benden başka bir isteğin mi var?’ dedim. Çocuğun cevabı bana gerçek ve kalıcı mutluluğun adresini vermişti. Bana; ‘Hayır bir şey istemiyorum, yüzünü hafızama kazıyorum ki, Cennette karşılaştığımız zaman seni tanıyayım! Allah'ın huzurunda sana bir daha teşekkür edeyim.’ dedi. Bu yazdıklarım ‘alıntı’, ya da ‘hayal mahsulü’ değil… Yaşamın bir gerçeği.. Yaşanmış ve binlerce kişinin de tanık olduğu bir vaka… *- GÜNÜMÜZDE OLDUĞU GİBİ Dr. Cüneyt Yardımcı yazmış: ‘Henüz yeni yürümeye başlayan çocuklara aile içerisinde, kreşte ve devamında okulda toplumsal kurallar ve sosyal normları öğretmeye çalışıyoruz; Ancak onların daha doğru düzgün konuşamadan önce bile zaten adil ve ahlaklı olduklarını biliyor muydunuz? Bu varsayımsal bir hipotez değil, Bilim insanları yapmış oldukları sosyal deneylerde çocukların henüz iki yaşına bile basmadan adalet duygusuna halihazırda sahip olduklarını keşfettiler. O halde, Demek ademoğlu, doğuştan gelen erdemli davranışları zaman içerisinde kaybediyor… Çünkü, İnsanlar çoğunlukla çevrelerindeki kişilerin ve kültürel faktörlerin etkisi altındadırlar. Bu nedenle, yozlaşmış bir ortamda ahlaklı kalabilmek gerçekten oldukça güçtür. Sonuçta dejenerasyon toplum bazında sıradanlaşır ve olağan bir durum gibi kabul görür. Tıpkı günümüzde olduğu gibi…’

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

ACİLDEN DE ÖNCELİKLİ

OKULUN DUVAR GAZETESİNDE ATATÜRK

NEREDEYSE İÇ ÇAMAŞIRLARINI BİLE ALACAKLAR