BAHTSIZ BEDEVİ GİBİ BAHTSIZ BİR AMERİKALI

YAŞAR EYİCE *- BAHTSIZ ADAM! Selda Yılmaz Hanım, ‘Ahl be Bedevim!’ diyerek, görüntülü olarak şu haberi paylaşmış! ‘Amerika’da, karısının dırdırından kurtulmak isteyen John ismindeki adam, hapse girebilmek için banka soydu! Soygundan sonra, polisleri bekleyip yakalanan adama, 6 ay ev hapsi cezası verildi!’ ‘Bedevi’, Arabistan'da develeriyle birlikte göçebe yaşayanlara verilen addır. Yani. Bedeviler, sahrada, çölde ve vahada göçebe halde yaşayanlardır Haklarında çok hikâyeler vardır. Altı ciltten oluşan Mesnevî, Mevlânâ’nın bütün tasavvufi düşüncesini ve mesajlarını hikâyeler aracılığıyla ortaya koyduğu büyüleyici ve etkileyici bir külliyattır. Tasavvuf düşüncesinin temel konularından biri olan nefis-akıl mücâdelesi Mevlânâ’nın türlü vesîlerle eserlerinde işlediği konulardan biridir. Mesnevî’nin de birçok yerinde ele aldığı bu konuya ilişkin görüşlerinin etkili anlatımlarından biri de ‘Bedevi ile Karısı’ hikâyesinde kendini gösterir. İçerdiği yoğun metaforik dil ve anlatım takip edilerek hikâyedeki karakterlerin ve ögelerin hangi mana ve muhtevaya delalet ettiklerine dair bir tahlil çalışılması yürütülmüştür. Bir yandan hikâyedeki edebî unsurların takibi yapılırken diğer yandan tasavvuf düşüncesi açısından hikâyenin tekabül ettiği meselelerle irtibatı gözetilmiştir. Hikâye’ye dair unsurların hem parça olarak analizi yapılırken diğer yandan hikâyenin vermek istediği anlam bütünlüğü açığa çıkarılmaya çalışmıştır. Konu uzmanlar tarafından halâ incelenmekte ve çeşitli yorumlar, analizler yapılıyor. Burada bir üzüntümü belirtmek istiyorum. Yunus Emre, 700 küsür yıl önce Türkçe’nin şevk ve güzelliklerine sahip olup, eserlerini Türkçe kaleme alırken, Mevlana, belki de İran’dan geldiği için Farsça’yı tercih etmiştir. Bunun nedeni de zaman zaman araştırma konusu oluyor. *- BAZILARI DERS VERİYOR Belirttiğim gibi çok sayıda bedevi hikayesi vardır. Bazıları ‘Bahtsız Bedevi’ gibi çok konuşulur, örnek verilir. Ben de meraklısı için ‘DEVESİ ÇALINAN BEDEVİNİN HİKAYESİ’ ni özetleyeyim ve yorumunu yapalım: ‘Devesiyle birlikte çölde yürümekte olan bir bedevi, güçlükle yürüyen, susuzluktan dudakları kurumuş bir adama rastlamış. Adam bedeviyi görünce su istemiş. Bedevi devesinden inmiş ona su vermiş. Suyu içen adam birden bedeviyi iterek deveye atladığı gibi kaçmaya başlamış. Bedevi arkasından bağırmış: ‘Tamam, deveyi al git ama senden bir ricam var. Sakın bu olayı kimseye anlatma!’ Bu isteği tuhaf bulan hırsız biraz duraklayıp, nedenini sormuş: ‘Eğer anlatırsan’, demiş bedevi, ‘Bu her yere yayılır ve insanlar bir daha çölde muhtaç birini görünce yardım etmezler.’ *- ZARAR KATMERLEŞİR Yani; Kötü, kötülüğünü övünerek anlatırken, iyiliklerin ve iyilerin önünü kestiği için aslında verdiği zarar daha da katmerleşir. Kalplerdeki şefkat ve merhamet duygularının zayıflamasına, hatta yok olmasına sebep olur. O zaman da insanlar bir daha muhtaçlara yardım etmez duruma gelir. Şöyle bir etrafımıza bakalım. İyilik yapmak isteyip de yap/a/mayan, yapmak istemeyen ne kadar insan var. Sorsanız aslında hepsinin öyküdeki gibi veya buna benzer bir hikâyesi vardır. İşte bu durum insanlık adına büyük bir kötülük, hatta düşmanlıktır. Birilerinin kötülüğü yüzünden, birilerinin iyiyi kötü göstermesi yüzünden iyiler azalıyor, iyilikler azalıyor. Kısaca Bedevi’nin dediği gibi, kötülük yayılmasın ve yardım etme duygusu yok olmasın. Ama madalyonun diğer yüzünü de biliyoruz: İnsanların iyi niyetlerini suiistimal edenleri ve ‘güven’ duygusunu da yok edenleri… Dolandırıcıları, sahtekârları, hırsızları ve de tabii ki bazı mülk ve koltuk sahiplerini de… *-

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

ACİLDEN DE ÖNCELİKLİ

OKULUN DUVAR GAZETESİNDE ATATÜRK

NEREDEYSE İÇ ÇAMAŞIRLARINI BİLE ALACAKLAR