TAYFUN, YUNANLILARI ENDİŞENLENDİRİP, KORKUTUYOR

YAŞAR EYİCE *- SÜRÜCÜ SABIRSIZLIĞI Kaç zamandır trafik cezaları gündeme geliyor. Bu arada vatandaşlara soruluyor: ‘Sizce kime ceza kesilmeli!’ anlamında sorular… Özer Kanburoğlu adlı kişi, beni sinirlendiren ve korkutan bir konuya dikkat çekiyor: “Yaya geçidinde durmak konusunda en büyük sıkıntı arkadan gelen yüksek hızlı arabalar ve yine arkadaki sürücülerin sabırsızlığı... Bunlar bende inanılmaz stres yapıyor…” Bu strese bir eklenti yapayım: ‘Tali, ara sokaklardan, anıdan çıkanlar!” Denizli Pamukkale Üniversitesi’nden Reyhan Keskin de konuyla ilgilenmiş ve şöyle diyor: “Gerçekten yaya için durmak isteyenler: 1) Şehir içinde şehir içi hız limitlerinde gidersek durabiliriz, zor değil. 2) Özellikle ara sokaklarda gaza basmazsak yaya için durabiliriz, uçmayalım yeter. 3) Yayayı görünce kornaya basmak yayaya yol vermek değildir. 4) Motosikletli şoförler, evet sizler: yayaya yol veren araç sahiplerine küfür etmek yayaya da saygısızlıktır, kendi annenize de saygısızlıktır.” *- DÜRÜST OLANLAR Mehmet S. Zencirci, “Çalıştığı işyerine tam bağlılık ve sadakat ile çalışmayan birinden tam performans beklenemez, zira işine sadakat helal lokma deyiminin gerçek anahtarıdır ve bu anahtar çok değerlidir. Her alanda veya her kulvarda yer alabilmek, şirketin menfaatleri doğrusunda hareket alanı genişletip yararlı olabilmek içten bir dürüstlüktür…” diye önemli bir konuya önemli bir yaklaşım yapmış. Belki bu sözler 20 yıl öncesine kadar doğru ve gerçekti… Hatta ‘Eti senin, kemiği benim…’ derdi büyükler… Ama şimdi, oyun da roller de değişti. Ben 60 yıllık bir çalışma sonucunda, gençlere şu öğütte bulunuyorum: “İşini sev, tam eksiksiz yap, sakın kimseye güvenme!..’ Ama işini seveni, tam yapanı, yalan söylemeyeni, güven vereni görmedim… Belki yüzde bir ya da ikisi böyle çıkmıştır. Ama sonradan öğreniyorum ki, beni de aldatmışlar. Bir psikoloğun ‘iyi insan var mıdır?’ başlıklı yazısını sonuna kadar okudum. Çeşitli örnekler veriyor ve şu sonuca ulaşıyor: ‘İyi insan yoktur!’ Acaba? Kendinize sorun bu soruyu, ‘Beni iyiyim!’ diyeceksiniz, Bu kendinizi aldatmacadır… Derinlemesine kendinizi irdeleyip, inceler ve şöyle şu ana kadar olan çalışma ve insan ilişkilerinizi düşünün, sonunda ne çıkacak? ‘Ben iyi insanım!’ diyebiliyorsanız, ‘Dost acı söyler!’ öz sözlerden yola çıkarak söyleyeyim: ‘Siz bir yalancısınız! Gerçeklerden kaçıyorsunuz, Yaptığımız iyilikler de hep sizin kendiniz içindir…’ *- BEREKETLİ TOPRAKLAR Bülent Üngür sanıyorum, İzmir Büyükşehir Belediyesi Tarımsal Hizmetler Dairesi Başkanı… Arkadaşlarına, ‘Dünya Gıda Günü’nü organik üreticilerimizle kutladık!’ mesajını atmış, görüntülü olarak. Özetle; ‘İzmir’in bereketli topraklarında doğaya dost, sağlıklı üretim yapan üreticilerimizle bir araya geldik. Organik üretim sertifikalarını teslim ederek emeği, bilgiyi ve sürdürülebilir geleceği birlikte kutladık…’ Samimi ve güzel bir duyuru… “Sağlıklı gıda, sağlıklı bir çevreden geçer. Biz İzmir’de toprağı koruyarak, üreticimizi güçlendirerek geleceğe yatırım yapıyoruz.” Diye devam ediyor. Sürdürülebilir tarım, güçlü üretici, sağlıklı gelecek, anlamına geliyor. İyi yürekli ve sağlıklı çalışan, güven veren herkese ben de yürekten selam gönderiyorum. Herhalde az önce, Mehmet S. Zencirci’nin ‘çalışan insanlar’ için kaleme aldığı düşüncesine uyan bir ekibi oluşturuyor Bülent Üngür ve birlikte çalıştığı ekip… Öyle düşünüyorum… *- DUYGU- DÜŞÜNCE- DAVRANIŞ Gelelim değerli yazarlarımızdan Şadıman Şenbalkan’ın, “Kişilik, Karakter, Mizaç Analizleri ve İnsanın Topluma Yansıması…” kritiklerine… Biliyorsunuz; “Kişilik: Bireye özgü olan, onu diğer bireylerden ayırt eden ve bireyin uyum tarzını içeren tutarlı olarak gösterdiği duygu düşünce ve davranış örüntüleridir… Karakter: Bireyin doğumdan itibaren sosyal yaşantılar sonucunda elde ettiği değerler sistemine uygun olarak gösterdiği davranışların, toplumun değerler sistemine göre değerlendirmesinin anlamını taşır. Kişilik aynı zamanda kişinin ahlaki yönüdür. Mizaç(Huy): Karakter gibi kişiliğin önemli bir parçasıdır. Kişiliğin duygusal boyutudur. Mizaç, kişiliğin duygulanım tarzını ifade etmektedir…” Şadıman Şenbalkan konuyu açıyor: “Dolayısıyla toplumu oluşturan bireylerin hal ve davranışları toplumsal yapıda çeşitli karakterleri barındırmaktadır. Kişiliği aile ortamı, okul, sosyal çevre, ekonomik durum, yeterlilik hissi etkilemektedir. Kişiliğin gelişiminde bireyin ruh sağlığının önemi oldukça etkilidir. Psikiyatrist, kuramcı Freud’un saptamalarına göre bilinç; (bireyin farkında olduğu davranışları), bilinç öncesi; (şu anda bilincinde olmayan ancak, biraz düşünüldüğüne ve dikkat gösterildiğinde hatırlanarak bilinç düzeyine getirilebilen zihinsel olayları ve yaşantıları içeren düzeydedir. Bilinç dışı; (bireyin farkında olmadığı arzular, istekleri, dürtüleri, düşünceleri ve duyguları ve yaşantıları içermektedir... “ *- KİŞİLİK ve KURUMLARA BAĞLI Konu çok ilginç ve önemli… Sevgili Şadıman’a kulak verelim: “Özellikle kişilik ve açılımlarını etkileyen işlevlerin çoğu gelişimle, bireyin iletişimde olduğu çevreyle ve elbette ki ruh sağlığıyla ilintilidir. Tüm bunlardan sebep kişinin toplumsal davranışlar biçiminin şekillenmesi kişilik ve kuramlarına bağlıdır. Ataerkil yapıda erkek çocuk baş tacı edilirken kız çocuk ikinci cins olarak görülebiliyorsa bu ayrımcı yaklaşımda öğretilmiş tavır ve egemen güç vardır. Bu yerleşik bakış açısı iki farklı cinse ayrı anlamlar yüklemekte ve kişiliğin alt yapısına çimento atmaktadır. Örneğin: Çok fakir bir ailede yaşayan çocukların yaşantıları, yok-yoksullukları, özlemleri onların kişiliğine olumlu ya da olumsuz anlamlarda katkı sağlayabilir. Zira zaman ve mekân değişimi insan hayatını etkileyen en önemli faktörlerdendir. Keza evlerinde sürekli kavga edilen çocukların bilinç altına yerleşmiş huzur arayışları olsa da kendilerini gerçekleştirme ihtiyaçlarıyla paslaşır ve geçim sıkıntısı içinde olan o çocuk, okur ve okudukça kendini geliştirerek kişiliğinin temel taşlarını oluşturur. Bunun aksi de olabilir ve evinde hır- gür çıkan bir genç, toplumsal hayatta da kavga- dövüş eder etrafındakilerle. Tüm bu olguların altında yatan nedenlerin yek-ünü toplumun anahtarı olan ailede başlar çünkü. *- PAT DİYE GELİVERİYOR ‘Armut dibine düşer’ derdi eskiler. Atasözleri yerinde kullanımlarıyla ufuk açarken bireylere söz yarışında ne çok sözcük ebeleri türetilir. ‘Anasına bak kızını al’ diyenler ne demek istediyse ‘taşı gediğine oturttum’ der kurularak. Burada iyiyi ya da kötüyü ayırt etmek akılla izanla mı olmaktadır tartışılır ama bilişsel bilişin bu bilişte rolü var. Zira bakarak, hatta bakmayıp görerek yaşayarak öğrenmede var öğretilerinde. Üstelik yaşanmışlıklar hafızaya yerleşiveriyor ve hatırlanıyor bellek defterimizde bize, bizi ve pat diye geliveriyor zihinlere…” *- ÖNCELİKLE AİLE İLE EĞİTİM… Sevgili Şadıman’ın bu araştırma ve anlatımını bir başka yerde bulmak imkansız gibi. Bulmuşken, hakimin ‘Anlat kızım!’ dediği gibi ben de anlatımı paylaşmaya devam ediyorum: “Kişilik belirlemelerinden anlaşıldığı gibi her insan başka bir dünya ve her bireyin hayata bakış açısı değişiyor. Bu bakımdan da bireyin kişilik gelişimini sağlamak için öncelik aile, eğitim ve olmazsa olamaz olan ruh sağlığının yerindeliğidir. Her bireyin kişiliğin oturması ve gelişimi yaşadığı hayatın koşulları ile doğru orantılıdır ve birey için bulunduğu ortam, onun topluma katkısı olarak topluma yansıtır. Ya da toplum dışı davranışlara meyleden kişilik yansımaları açığa çıkar ve etrafına yansır. *- YAZIMA BU ANLATIMLA BAŞLAMALIYDIM Öfke patlaması, sabırsız, saygısız bireyler adeta virüs gibi etrafı sararken bu gerçekçiliğin alt yapısını hazırlayan nedenler gözden geçirilmeli, yaşadığı topluma saygıyla, faydayla sevgiyle kucaklayan bireylerin çoğalmasını sağlamalıyız ama nasıl? “Önce ben” demeden sevmeliyiz insanı ve doğayı… Sevmeliyiz çocuklarımızı… Fakir de olsak fukara da olsak içimizdeki öz saygıyı yitirmeden, “onda var… bende neden yok” demeden kıskanmadan, kendi yolumuza bakıp aydınlanmalı, aydınlatmalıyız etrafı. Dünyayı olduğu gibi sevmek belki de bilge insanların işi ama her insan muhteşem yaratılmış bir varlıktır. Zira akılla bütünleşmiş ruh insana mahsustur ve ruh temizdir… Su gibi hayatın bilinç öncesi olduğu gibi bilinç sonrasıdır insan. Akıl mantık çerçevesindeyken kişi, kalpte hisseder ve iyiyi kötüyü işaret eder ona. Onun için sevelim dünyayı, çiçeği, börtü- böceğiyle… Ormanı, akarsuyu… Bir çocuğun katıksız sevgisi gibi yalansız dolansız yüzüyle en saf duygularımızla sevelim insanı ki, gönül bahçemizde çiçekler açsın… Bizde olanlar tüm topluma sirayet etsin… *- HAYAL DEĞİLDİ Dr. Turhan Sofuoglu’nu gıyabında şahsen tanıyorum. ‘Nasıl biri?’ diye sorsanız ‘Dürüst, güvenilir, çalışkan’ derim. Zaten benim gibi her takipçisi aynı düşüncelere sahiptir, paylaşım ve yazdıklarından… Dr. Turhan Sofuoğlu, hepimizi yakından ilgilendiren bir bilgiyi ele almış. Birlikte bakalım: “ERC (Avrupa Resüsitasyon Konseyi), 2025 kılavuzlarında yeni nesil teknolojilerin ve yapay zekanın daha etkin kullanılmasını tavsiye etti. Kalp krizi geçiren 112'yi arayıp ambulans çağırmak artık yeterli değil. İlk yardım ekiplerini ve otomatik harici defibrilatörleri (AED'ler) olay yerine hızlı bir şekilde ulaştırmak için drone'lara ve video destekli görüntülü görüşmelere ihtiyaç duyuluyor. Acil ve Afet Ambulans Hekimleri Derneği (AAHD) olarak, yıllar önce AB projesi hashtag NEXES aracılığıyla önerdiğimiz uzaktan video kalp masajının hayata geçirilmesi hayal değildi… Bu bir gerçeklik haline geliyor. Bu arada ülkemizde hashtag AEDs hala yaygın olarak kullanılmaması, AED eğitimleri için zaman kaybedilmesi, okullarda ilk yardım eğitiminin verilmemesi utanç vericidir. Radikal önerilerden biri, AED eğitiminin fazlalığıdır. İlk Yardım Yönetmeliği'nin bu öneriler doğrultusunda acilen değiştirilmesi gerekmektedir…” *-YARARLANACAKLAR Erkan Ayan çok konuşulan ve merak edilen konuda bizi aydınlatıyor: Konu şu: ‘İndirimli bina vergisi oranı (sıfır) uygulaması!’ İndirimli Bina Vergisi Oranı Uygulamasından Kimler Yararlanır? Cevabı şöyle: Hiçbir Geliri Olmayan Mükellefler, Sosyal Güvenlik Kurumlarından Emekli, Dul, Yetim, Ölüm ve Maluliyet Aylığı Alanlar, Gaziler ile Şehitlerin Dul ve Yetimleri, Engelliler…’ *- YUNANLILAR ÜRKTÜ Yunanlılar için, ‘Hipersonik kabus TAYFUN…’dan söz ediliyor, Yunan basını tarafından. Bizim Tayfun’umuz, bölgedeki güç dengelerini altüst ediyor ve Yunanistan, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ile İsrail'de yeni endişeler yaratıyor.. Çünkü Türkiye'nin balistik yetenekleri artık caydırıcı üstünlük düzeyine ulaşıyor, öğrendiğimize göre… Yunan medyasının yaptığı haberde şunlar yer alıyor; "Türkiye'den süpersonik bir kabusla güç gösterisi, 'Yeni' TAYFUN %100 başarıyla test edildi, Yunanistan'ın tamamı menzilinde. Türkiye, askeri gücünü etkileyici bir şekilde sergileyerek, Türk silahlı kuvvetlerinin en gelişmiş silahı olan TAYFUN balistik füzesini başarıyla test etti. *- MENZİLİ UZUN Test, 25 Ekim 2025 tarihinde gerçekleştirildi ve Türkiye'nin artık tüm Yunanistan, Kıbrıs ve Doğu Akdeniz'in büyük bir bölümünü kapsayan menzile sahip hipersonik vuruş kabiliyetine sahip olduğunu doğruladı. Türk Savunma Bakanlığı'na göre, füze deniz hedefini birkaç metre hassasiyetle vurdu ve kararlılık ve teknolojik bağımsızlık konusunda net bir mesaj verdi. *- CAYDIRICI GÜÇ Analistler tarafından şimdiden 'süpersonik kabus' olarak adlandırılan TAYFUN'un başarılı denemesi, bölgedeki güç dengelerini altüst ediyor ve Yunanistan, Kıbrıs ve İsrail'de yeni endişeler yaratıyor, çünkü Türkiye'nin balistik yetenekleri artık caydırıcı üstünlük düzeyine ulaşıyor. Mach 5'i aşan hızı ve dünyanın en iyileri arasında sayılan isabetliliği ile TAYFUN, Doğu Akdeniz'de oyunun kurallarını değiştiren stratejik bir caydırıcılık aracına dönüşüyor. *- MUTLULUK VERİYOR, BİZLERE… Bizim gururumuz; TAYFUN'un fırlatılması halinde, Ankara'nın artık 1.000 kilometreden fazla mesafedeki hedefleri vurabilme kabiliyetine sahip olduğunu doğrulandı. Bu, Selanik'ten Girit'e kadar Yunanistan'ın tüm büyük şehir merkezlerinin artık Türkiye'nin atış menzilinde olduğu anlamına geliyor. Bu da Yunanlıları tedirgin ediyor, Yunan medyası da bunu gündeme getiriyor, sosyal medyada da tanıtılıyor. *--

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

BAŞIMIZ SAĞ OLSUN! ACIM BÜYÜK! BOLU'DAKİ OTEL YANGININDA 66 İNSANIMIZI KAYBETTİK

KİTAPLARIN ANLATAMADIĞINI ANLATIYOR

BÖYLE BİR ANLAŞMA GÖRÜLMEDİ... DENİZİ YOK ANLAŞMAYA LİMANLAR KONULDU...