ODADAKİ ÜÇ KİŞİ.... BİRİ ESKİ, DİĞERİ YENİ GENEL BAŞKAN VE DOKTOR
YAŞAR EYİCE
*- SİYASİ DEĞİL
Önce ‘siyası’ sandım, ama sanıyorum konuyu ele alan Rezzak Oral bile “En baştan söyleyeyim... Siyasi hiçbir angajman gütmeden; hele hele parti içi bir tartışmanın/çekişmenin veya tarafın ucuna bile yaklaşmadan yazıyorum…’ diye başlamış.
“Amacım siyasi değil, insani..” diyerek, sözünü şöyle noktalamış:
“Ben bu fotoğraf karesine kayıtsız kalamadım…”
“Neymiş?’ diye ben de merak ettim…
Birlikte göz atalım:
“Televizyonlarda, daha çok da belgesellerde yapılan ‘O AN’ veya ‘O KARE’ gibi bir odanın içindeki tablonun renklerine dokunacağım.
Kim bilir belki mesleğin yaşam biçimine dönüşmüş refleksinden.
Belki de artık yaşın kemale yaklaştığı sınır çizgisinden.
Klasik bir hastane odası…
Bir hastane ziyareti…
Odada üç kişi var.
Hepsi tanıdık.
*- ODADA ÜÇ KİŞİ VAR
Hasta Hikmet Çetin…
Odadakilerin en büyüğü, abisi…
88 yaşında Diyarbakırlı.
Eski genel başkan!
Eski vekil, bakan, Başbakan Yardımcısı ve Meclis Başkanı.
BM kararıyla zor bir dönemde Afganistan Genel Valisi unvanı bile var. Hasta yatağında uzanıp yatsa dahi, kimse tarafından yadırganmayacak iken kalkmış sandalyeye oturmuş, tıraşını olmuş, özenle giyinmiş, gülümsemesini eksik etmemiş.
Doktor Profesör Mehmet Haberal.
81 yaşında…
Rize Pazar doğumlu…
Ama artık bir dünya vatandaşı.
Çünkü;
Siyasi kimliği bir yana; dünyanın en önemli cerrahlarından biri.
Organ nakli konusunda ise ilk üçte.
Mesleki literatür canavarı, umudun kırıntısına bile muhtaç yürekler için hümanizma şahikası.
Üşenmemiş...
Bizzat eşlik edip, bizzat vizit ediyor hastayı ve ziyaretçiyi bilgilendiriyor.
Ziyaretçi Özgür Özel…
CHP'nin mevcut genel başkanı.
Bin bir türlü yoğun bir mesainin içinde.
Manisalı ve 49 yaşında.
Eczacı olarak hastane ortamlarının yabancısı deĝil.
Odanın en genci…
Hastaya, Abisine, Genel Başkanına öyle içten bir eğilmiş ve öyle sahici, öyle ilgili ki.
Espiriyle karışık, ‘Hikmet Abi ne oturuyorsun burada ya; hadi kalk mitinge gidiyoruz!’ der gibi…”
*- NELER VAR?
Yazar devam ediyor:
“Bu karede dediğim gibi -siyasi saiklerin tamamen dışında- ‘UMUTVAR VE BÜYÜLÜ’ bir tablo var.
Vefa var.
Sahicilik var.
Saygı var.
Samimiyet var.
Liyakat var.
Tevazu var.
Gülümseme var.
Güneydoğu'da Diyarbakır, kuzey uçta Rize, batı uçta Manisa... Haritada birleştirsen Türkiye'yi "uçlardan gövdeye bağlayan" bir üçgen oluşuyor. Belki de temel ihtiyacımız olan bir hümanizma üçgeni...
Aslında ben aylar önce (yine tamamen insani bir gerekçeyle) Özgür Bey'in can arkadaşı Manisa Büyükşehir Belediye Başkanı merhum Ferdi Zeyrek'in mezarına bizzat indiği o tarihi kareyi yazmak istemiştim. Ama o kare o kadar dokunaklıydı ki, gücüm yetmedi; elim gitmedi, olmadı bir türlü; yapamadım...
Zaten o davranışı da öyle her babayiğit yapamaz. Ben kendi babamın mezarına giremedim, misal.
*- YAZMAZSA!
Ne diyelim?
Kısmet bu kareye imiş.
Bilenler bilir; aslında siyasi zemine hep eleştirel, siyasi figürlere de hep mesafeli yaklaşırım.
Onların o ömür törpüsü kısır çekişmeleri; hem kendilerine hem topluma zarar o saldırgan dilleri yorar beni.
Ama insanız ve insani enstanteneler hep çeker bizi.
Bu kare de çok insani be kardeşim...
Hele serde bir de fotoğrafçılığı da kapsayan bir gazetecilik olunca.
Hani üstat demiş ya:
Yazmazsam çıldıracaktım!
Ben de yazdım...”
*- İÇİMİZDEKİ YÜZSÜZLER
Şimdi de bir başka yazarın, yazdıklarına göz atalım:
“İçimizden bazıları: Elindeki her olanağı kullanarak devleti soyar, kendisini ve yakınlarını zengin eder. Sonra da gözünüzün içine baka baka yalan konuşur!...
Yine içimizdeki bazıları, ahlaksızdır.
O da, her gün ayaküstünde bin yalan söyler.
Dün övdüklerine bugün söver, dün ana avrat sövgüler yağdırdığı insanlara, salya sümük övgüler dizer...
Yani ikiyüzlüdür.
Bilirsiniz böylelerini, ama nedense yüzüne konuşmayız.
Soru sormayız!
Günler, aylar böyle gelip, geçer!...
Aslında, işlerin ölçüsü tartısı kalmamıştır.
‘Ar damarı’ denen namus ve ahlak sigortası var ya, o çatlamıştır.
Ne söylesen boş!
Farkında mısınız bu gidiş, toplumun bütün değer yargılarını çürütmüştür. Hırsız olduğunu, namussuz olduğunu, su katılmamış rezil olduğunu bildiğimiz nice cambaz, ip üzerinde yeni hünerlerini gösteriyor, bizler de hep birlikte, ara sıra da belirttiğim gibi görmezden, duymazdan geliyoruz.
Ya da ‘inanmış’ gibi gösteririz, kendimizi…
‘Yaşa. Varol!’ diye bağırarak çağırarak alkışlayanlarımız da bulunuyor, içimizdekiler, diğer içimizdekilere…
*- KENDİ KENDİMİZE
Yazmadan edemeyeceğim:
Toplum bu tipler tarafından çökmüş, çökertilmiştir.
Günlük yaşamımızdan, elimizin değdiği, gözümüzün iliştiği her yerde yeni çürümüşlükler, yeni yozlaşmalar art arda birbirini maalesef görülüyor.
Ama esnaf, ama çarşı Pazar, ama işinsanı, ya da patronlar kadar, çalışanlar, herkes, ekmeğin neredeyse pasta fiyatına satıldığı zamanımızda, insanı insan yapan bütün erdemleri, bütün Değerleri, iyi, güzel, doğru gibi bütün kavramları da beraberinde çekip götürdüğünü gördükçe kendimizi yiyoruz…”
*- BİR SAATTE 160 LİRA KAZANIRSINIZ
Tren yolculuğu bir başka güzeldir.
Sizi sevdiklerinize yaklaştırırken, hayaller âlemine de götürür.
Bizler trenlerle büyüdük.
Bir yerden bir yere gitmek, pencereden dışarıya, bir başka dünyaya bakarken, neler düşünürsünüz, neler?
Bunları anlatanlar, yazanlar da vardır edebiyat dünyamızda…
Çevreci birkaç dostumdan biri de Engin Yavuz…
Dediğine göre;
“İzmir’den Alaşehir’e otobüs yolculuğu 350, tren 190 lira!...”
Engin Yavuz’un bu araştırması beni yakın zamana götürdü.
İzmir – İstanbul yeni otoyol ve Osmangazi köprüsünden geçişle şehrin merkezine yani Beşiktaş’a ulaştığınızda harcayacağınız para, uçak parasından çok daha fazlaya mal oluyordu… Gazete ve televizyonlarda bile konu böyle işleniyordu.
Bir zamanlar ‘bisiklet’ denilince aklıma ilk gelen Engin Yavuz’la şimdi bir yolculuk yapalım,,,
Çiğli, Menemen, Emiralem, Muradiye, Horozköy, Manisa, Çoban
*- HESAP ORTADA
“Pınarbaşı’ndaki İzmir Otogarı’ndan Alaşehir otobüsüne binerseniz 2 saatlik bir yolculukla ilçeye ulaşmanız mümkün.
Günde karşılıklı 8 otobüs seferi var.
Son hareket saati 21.15.
Yolculuk bedeli 350 lira.
Eğer İzmir Metrosu hattına, ya da metro bağlantılı bir İZBAN hattına yakın oturuyorsanız, yolculuk süresi biraz uzuyor ama çok daha ucuza gitmek mümkün.
Basmane- Alaşehir arası trenle 163 kilometre.
Basmane Garı’ndan Alaşehir’e ve ilçeden geçerek Uşak ve Konya’ya devam eden her gün 5 tren seferi var.
Basmane’den her gün saat 07.30’da Uşak treni, saat 11.05 ve saat 13.05’te Alaşehir treni, saat 15.20’de Uşak treni ve saat 20.05’te Konya Mavi Ekspresi hareket ediyor ve yaklaşık 3 saat 30 dakika sonra Alaşehir istasyonuna ulaşıyor.
de İzmir ve Manisa yönüne 5 tren seferi var.
Konya Mavi Ekspres’i saat 04.26’ da, Uşak trenleri ise saat 08.36 ve saat 18.47’de Alaşehir istasyonunda duruyor. Alaşehir’den ayrıca saat 07.20’de
Basmane Garı’na tren hareket ediyor.
Bu seferlerin yanı sıra saat 15.00 ve saat 17.10’da Alaşehir-Manisa tren seferleri
*- İSTASYONLAR ve ALAŞEHİR
Trenler isa, Turgutlu, Urganlı, Ahmetli, Yaraşlı, Sart, Salihli, Gümüşçayı, Kabazlı, Yeşilkavak, Köseali, Kavaklıdere, Yeniköy, Piyadeler ve Akkeçili istasyonlarında duruyor.
Bilet ücreti 190 lira. Ama 65 yaş üzerindeyseniz 95 lira ödemeniz yeterli.
Alaşehir’den var.
Eğer İzmir’den 07.30’da Alaşehir trenine binerseniz saat 10.57’de ilçeye ulaşıyorsunuz. Uşak treninin istasyona gireceği saat 18.47’ye kadar bol vaktiniz var.
Eğer salı ve Cuma günlerini tercih ederseniz İzmir’e göre daha ucuz olan ilçe pazarından alışveriş yapabilirsiniz.
Alaşehir’i gezip tanımak isteyenlere de Toptepe’ye, Bahçearası’na, tarihi değeri olan Şeyh Sinan Türbesi’ne, St. Jean Kilisesi kalıntılarına, Kurşunlu Han’a ve Pazar Camii’ne gitmeleri öneririm.
Alaşehir’den İzmir’e gidip kenti ziyaret etmeyi planlıyorsanız, ilçeden saat 07.20 trenine bindiğinizde saat 10.52’de Basmane Garı’ndasınız. Dönmek için çok vaktiniz var.
Çünkü Alaşehir yönüne Basmane Garı’ndan son tren (Konya Mavi Ekspresi- bilet ücreti 250 lira) saat 20.05’te hareket ediyor.
Eğer Manisa’ya gidip dönecekseniz Manisa’dan Alaşehir’e her gün saat 18.30 ve saat 19.45’te tren var.
Bilet ücreti 135 lira. 65 yaş üzeri yolcular 65 lira ödüyor.
*- KÖR NOKTALAR
Trafik cezaları ve trafik kazaları hep gündemimizde…
Öyle ki, devletin bütçesinde bile ‘gelir kaynağı’ olarak görülüyor, yıllardır.
Bu nedenle çok konuşmalar, görüşmeler, tartışmalar oluyor.
Tabii ki uzmanlar da görüş bildiriyorlar, özellikle kazaların önlenebilmesi için.
İşte bir örnek:
“Unutmayın: Kör noktalara karşı en basit ve en etkili önlem, aynaları doğru ayarlamaktır.” Diyor trafikle ilgili konuşanlardan bazıları…
Tabii ki, yorumları da beraberinde getiriyor, uyarılar.
Bir iki örnek vereyim:
Birsen Fatma Çakmak, ‘Yurtdışında bize öğretilen bu. Ayna, ayna ve omuz bakışı, yani iki aynaya bakıp son olarak kör nokta için sol omzundan arkaya yani kör noktaya bakacaksın, bu zor değil birkaç saniyelik olay…’ diyor.
Hüseyin Biçkin, ‘Trafik gerçekten hayattır. Bu gün ve her gün lütfen çok yavaş geçelim okul önünden geçişlerde lütfen…’ diyor…
Halil Gürbüz, ‘Bir arabada 3 farklı açıdan aracın çevresini gösteren ayna var, bunlara bakmayan, kaza yaşadıktan sonra ‘kör noktam!’ diyeceğine hiç araç kullanmasın.’ diyor…
Motor aynaları direksiyona bağlıdır ve titreştiği için de çoğu hareketi takip edemezsiniz.
Sürüş pozisyonu ve hıza göre denge sağlamaya ve yol bulmaya çalıştığınız bir araçta aynaya uzun süre bakmanız ve arkadaki aracın pozisyonunu net algılamanız zor ötesi imkânsızdır.
Bu nedenle arkasında hızla gelen araç olduğunu fark eden çoğu motor sürücüsü şerit değiştirme riskine girmektense gazlamayı tercih eder. Aynaya bakmayan arkasındaki aracın hareketlerini tam kestiremeyen ve başka şeyler ile uğraşan dört teker sürücüleri de aynı şekilde gazlamayı tercih ediyor.
Motor sürücüleri aynalarını araba vs.. sürücüleri kadar net kontrol edecek rahatlıkta değildir ve daha çok önündeki yolun düzlem eğim ve trafiğin akışına konsantre olmak zorundadır…” işin özeti böyle herhalde..
Her okuyucum, kendine göre yorum yapabilir ve isterse bizimle paylaşır*-*-






Yorumlar
Yorum Gönder