ERKEKLER, KADINLARI SÖYLÜYOR...
YAŞAR EYİCE
*- BİR GÜNÜM
Usta gazeteci Ünal Tümin ile Urla’da ‘Gazeteciler Sitesi’ndeki konut mesafemiz herhalde en fazla 250 metre.
Telefona – telsize elektronik haberleşme cihazlarına gerek kalmadan, yüksek sesle seslensem, bağırsam, bağırsa duyarız birbirimizi.
Yaz bitti, beş dakika ‘Merhaba’ diyemedik birbirimize.
Ama haftanın ilk günü Urla Devlet Hastanesi’nde karşılaştık.
Kalabalık içinde biri sesleniyordu, dönüp baktım o, yani Ünal Tümin ile sevgili eşi Türkcan Tümin…
Ben ve Karşıyakalı Sarışın da ‘Merhaba’ dedik, sanki yıllarca birbirimizi görmemiş gibi Tümin ailesi ile kucaklaştık.
Hastanede mi karşılaşacaktık?..
*- BEREKET GELDİ
Demek onların da hastanelerde, doktorlarla işleri varmış ki, en az Ekim sonuna kadar Atatürk mahallesinde kalacaklarmış.
Bu arada aylar sonra Urla’ya tabii dolayısıyla ‘yağmur’ düşmeye başladı.
Bir zeytin üreticisi, ‘Yaşasın!’ diyordu sevinçle çevresindekilere, ‘Daneler şimdi şenlenecek, üzüntüleri bitip kendilerine gelecekler!’
Şunu demek istiyordu, ‘Benim sağ böbreğim gibi susuzluktan ezilip, büzülen zeytin taneleri, yani daneler kendilerine gelecek ve normal yaşama döneceklerdi.
Bu köylerde sevgililerin, nişanlıların birbirlerine kavuşmaları, düğün zamanı geliyor demekti.
Zeytin toplanacak ve eller para göreceklerdi.
Ama yeni mahsül zeytin de, ‘Bağbozumu’ şenliklerinin ardından ya yağhaneye gidecek, ya da tuzlanarak sofralarımıza…
Bu güzel bir gün ve haberdi…
Ama güzel olmayan da vardı.
*- OKKALI ZAM!
‘Yeni mahsul!’ diye ‘ceviz’e, marketlerde öyle okkalı bir zam geldi ki, anlatılacak gibi değil.
Böyle ne oluyor?
Şunu da söylemeden geçemeyeceğim;
Piyasada istikrar yok!
Yan yana iki ‘kuru yemişçi’de bile aradaki fiyat farkı, insanın nerede ise aklını alacak?
Bir de sormak lazım üreticiye, ‘Tarlada fiyatı ne, şehirde, markette ne?’
Geçenlerde yazmıştım;
Gece ‘Çay fiyatları’ ne bir ayda ikinci zam yetkililer tarafından açıklanmıştı.
Ama gündüzden, yani saatler öncesinden, zincir marketlerin birinde etiketler, yeni açıklamaya göre, fazlasıyla değiştirilmişti.
Ama bu değişiklik, farklı tarife kasada oluyordu,
Reyondaki etiket aynı idi, yani ‘Zamsız’ fiyat…
Bunu da sadece, dikkatli müşteri fişi kontrol ettiğinde anlayabilirdi.
Hep ne diyoruz ve yazıyoruz:
Kasadan ürünlerinizi geçirdikten sonra, fişinizi mutlaka kontrol edin, aksi takdirde, affınıza sığınarak yazıyorum, ‘kazıklandığınızı’ anlamazsınız!
*-YALAN İÇİMİZE GİRMİŞ
‘Bu nedir?’ diye sorduğunuzda da yanıt hep aynıdır:
‘Kusura bakmayın, yoğunluktan etiketi değiştiremedik. Hemen değiştirelim!’
Yalan…
İsterseniz ama yarım saat, ama iki saat hatta ertesi gün aynı zincir markete ya da mahalle bakkalına gidin, etiket değişmemiştir.
Çünkü patron ya da üst yönetimden ‘değiştir’ talimatı gelmemiştir!...
Bu arada yeni bir öğretmen komşumuz oldu, önceki komşumuzun Amerika’ya yerleşmesinden dolayı boşalan eve…
‘Acayip’ denilecek şekilde toprak hastası…
O da 40 bin İstanbullu gibi Urla’yı mesken edenlerden…
Evin bahçesini kazıyor, arıklar açıyor, tabiatı kokluyor…
O kadar doğa ve toprak aşığı ki, anlatacak sözcük bulamıyorum.
20 yılı aşkın süre İstanbul’da görev yaptıktan sonra, Urla’da umduğunu bulmuş, hayalleri gerçek olmuş bu öğretmenimizin…
Ama, her türlü ürünü biliyor, bilmediği tek ürün var, ben de şaşırdım: Zeytin…
Halbuki yeni evinin bahçesinde 4- 5 tane, danelerden dalları kırılacak hale gelmiş zeytin ağaçları var.
Kitaplardan okumuş biraz bilgisi var, ama aslını astarını, bu daneleri ne yapacağını henüz bilmiyordu.
Bana iki tane ağaçtan kopararak ‘Nar’ tanesi verirken, ben de dilimin döndüğü kadar Erzincanlı yeni komşuma Zeytinin faydalarını anlatmaya çalıştım…
*- HER YERDE
Şimdi, ağızlarda bir noktada ‘küfür olarak kullandığımız bir aşağılama sözcüğü var.
Sinirlenen de söylüyor, şaka yapan da, damgalamak isteyen de…
Aslında hiç kimse ağzından çıkanın ne olduğunu, ne anlama geldiğini bilmiyor, söylüyor işte, kendini belki de gevşetmek için.
Konuyu bir arkadaşım ele almış…
Çok da güzel anlatarak, gündeme getirmiş.
Notlarıma alınca, her nedense ismi yazmamışım.
Acaba kim?
Neyse ben konuya gireyim, bizi birbirimize düşüren, düşman yapan ama ağzımıza hiç yakışmayan söze…
Aslında o kelime, “O.pu” sadece bir kelime değil, toplumun içinde dolaşan, görünmeyen bir bıçak.
Kimse sormuyor, ‘Bu kelime ne işe yarıyor?’
Kime fayda sağlıyor?
Hangi acıyı azaltıyor, hangi haksızlığı düzeltiyor?
Cevap belli:
Hiç kimseye, hiçbir şeye!
Ama her yerde…
Maçta, trafikte, okul kantininde, sosyal medyada, aile içinde, arkadaş sohbetinde; Kadınlar birbirine söylüyor…
Erkekler, kadınlara söylüyor.
Çocuklar, daha ‘ne dediğini’ bile bilmeden, birbirine söylüyor.
Bir kelime bu kadar kolay ağızdan çıkıyorsa, o toplumda çok büyük bir yara vardır.
Ve biz o yarayı görmezden geldikçe, büyüyor.
İçimize, dilimize, ilişkilerimize yayılıyor.
*- DERİNE İNMİŞ
Bu kelime yalnızca bir kadını aşağılamıyor.
Bir çocuğun ağzında bu kelime, o çocuğun nasıl bir dünyaya doğduğunu gösteriyor.
Bir iş yerinde patronun dudağında bu kelime, oradaki herkesin güvende olmadığını söylüyor.
Bir adamın terk edildikten sonra bu kelimeye sığınması, erkekliğin hâlâ incinmişliğini gizleyemediğini gösteriyor.
Bir kadının başka bir kadını bu kelimeyle yargılaması, içselleştirilmiş şiddetin ne kadar derine indiğini anlatıyor.
Peki sonra ne oluyor?
Hiçbir şey!
Kimse utanmıyor.
Hiç kimse sorumluluk almıyor.
Sadece kelime kalıyor geriye.
Ve geride kalan her kadının, her çocuğun, her insanın içinde büyüyen bir suskunluk…
Bu kelimenin bir faydası yok.
Ama çok zararı var.
Toplumun dilini zehirliyor, çocukların oyununu kirletiyor, insanların birbirine olan güvenini kemiriyor.
Şimdi artık sormamız gereken başka sorular var.
Neden bu kadar kolay söylüyoruz?
Neden bu kadar çabuk kabulleniyoruz?
Ve neden bu kelimeye bu kadar susuyoruz?
Özetle:
Bu yazı bir cevap değil, bir çağrı.
Dilini temizle.
Çünkü bir toplumun dili ne kadar kirliyse, insan ilişkileri de o kadar yıpranır.
*-ARKA PENCERE
Mustafa Gürelli İzmir’in ‘arka kenti’ Buca’dan çok güzel görüntüler çekmiş.
Bu arada bir dostumuz da Buca’nın ünlü Türker, öncesiyle Blackler konutunu anlatmış.
Tarih kokan bu konutu ele alalım.
Buca Erdem Caddesi (eski Sanayi Caddesi) üzerinde yer alan konut, ailenin kentten ayrılması üzerine, İtalyan (Falbo) ailesinin kullanımına geçmiş.
1980 tarihinde (Türker) ailesinin mülkiyetine geçen yapı, halen aile tarafından özgün işlevi ile konut olarak kullanıma devam ediyor.
Pek çok batılı konutun olduğu gibi, Blackler Konutu'nun da arazi sınırları yüksek taş duvarlarla çevrili.
Bir Bornova yazımda ben de buna dikkat çekmiş, düşüncelerimi dile getirmiştim, yani ‘Neden yüksek duvarlar?’ sorusuna Bornovalı olarak yanıt vermiştim.
Şimdi, İzmir’in arka penceresi Buca’ya yine gidelim.
*- İNGİLİZ TOPLULUĞU
Ancak konut, Erdem Caddesi yönünden giriş aldığı iki katlı kitlesi ile Buca yerleşimi içinde karakter kazanmaktadır..."
Yapı, Buca İngiliz cemaatinin üyelerinden Blackler ailesi tarafından, 1843 tarihinde yaptırılmış, ailenin kenti terk etmesinin ardından (muhtemelen 20.yüzyıl başında) İtalyan Falbo ailesinin kullanımına geçmiştir (Lena Falbo’dan naklen, N.Türker). Uzun süre Falbo ailesine hizmet veren yapı, 1980 tarihinde Türker ailesinin mülkiyetine geçmiştir ve halen bu ailenin kullanımında konut işlevini sürdürmektedir. Yapının içinde yer aldığı parsel, yerleşimin hâkim akslarından olan Sanayi Caddesi üzerinde yer almaktadır.
Bu cadde, üzerinde konumlanan Protestan Kilisesi ve Papaz Okulu nedeniyle, özellikle İngiliz topluluğun önemli akslarından biridir.
Yalın bir kitlesel kurguya sahip olan tek katlı yapı, batı yönünde yer alan iki katlı kitle ile sonlanmıştır.
Ancak 1940’lı yıllarda yapılan değişim ve ekler sonucunda, özgün yapıyı sonlandıran iki katlı kitle batı yönünden de çevrelenmiştir.
Aynı dönemde yapılan müdahaleler kapsamında ana yapıya yakın ancak yapıdan kopuk konumlanmış olan müştemilat kitlesi ek servis mekânları ile yapıya birleştirilmiş ve yapı bugünkü kitlesel kurgusunu almıştır. Mekân kurgusu ele alındığında, özgün ve eklemeler sonucunda oluşmuş günümüz durumu olarak iki farklı okuma yapılması doğrudur.
Özgün şemada, zemin katın orta akstan giriş alan T şemaya sahip olduğu, birinci katın ise orta hol çevresinde kurgulandığı gözlenmektedir.
Günümüz kurgusunda ise, birbirinden bağımsız iki konut izlenmektedir. Ana yapı özgün şemasını büyük ölçüde korumakla birlikte, zemin-birinci kat bağı kopmuştur.
*- ÖZEL MEKANLAR
Yapının batısında yer alan yeni mekân kurgusu, orta holden dağılım veren ve birinci katı kullanımına dâhil eden bir düzenlemeye sahiptir.
Arazinin arka bahçe sınırı üzerinde konumlanan tonozlu geçişte gözlenen 1843 tarihinin yapım tarihi olduğu düşünülmektedir.
Özgün mekân kurgusu dâhilinde, zemin kat orta holünü çevreleyen yaşama mekânları, veranda, ıslak mekânlar, batı çeperde konumlanan ve bir veranda ile sonlanan özel mekânlar yer almıştır.
Zemin katın doğu çeperinde, müştemilat kitlesine açılım veren servis koridoru bulunmaktadır.
Birinci kat, L şemalı merdivenin ulaştığı hol üzerinden ulaşılan yatak odaları ve ıslak mekândan oluşmaktadır.
Blackler Köşkü iç mekân düzenlemeleri son derece zengindir. Özgün kurgudaki dağılım holü ve salonlarda izlenen şömineler, nişler, sütun ve plasterler, zengin bezemeli tavan göbekleri ve yaldızlı ahşap silmeler etkileyicidir.
Giriş holünde gözlenen dikkat çekici şöminenin Tristramp Köşkü’ndeki şömine ile benzerliği dikkat çekicidir.
Bir diğer dikkat çeken unsur; dekoratif ahşap panellerle çevrelenmiş nişlerdir.
Zemin katının zengin süslemelerine rağmen, birinci kat ve ek kitlede herhangi bir iç mekân düzenlemesine rastlanmamaktadır.
*- YÜKSEK TAŞ DUVARLAR
Yapı iç mekânındaki zarif ve etkileyici düzenlemeye karşın, cephe kurgusu yalın ve gösterişsizdir. Asimetrik kitle kurgusunun izlendiği yapının birinci katında gözlenen özensiz iç mekân kurgusu, bu katın işlevden çok kitlesel arayışa yönelik düzenlendiğini düşündürmektedir. Yapının ön (giriş) ve arka cepheleri, düzenleme ve elemanlar açısından eşdeğerdir. Ahşap pervazlarla çevrelenen boşluk düzeninde, giriş kapılarının kemerli açıklıklar ile vurgulandığı gözlenmektedir. Yapının batı çeperine eklemlenmiş dönem eki, terasla sonlanan kübik kitlesi ile bütün içinde ayırt edilmektedir
Blackler Köşkü, mekân kurgusu itibariyle bugünkü 79 sokaktan giriş almakla birlikte, ana yaşama mekânları ve verandası ile dönemin hâkim akslarından olan Sanayi Caddesi’ne yönelmektedir.
Bu bağlamda arazinin kuzey bölümünü ön bahçe, güney bölümünü arka bahçe olarak tanımlamak mümkündür. 79 Sokak ve komşu parsel sınırlarında yüksek taş duvarlarla çevrelenen arazi, Sanayi Caddesi’ne kısmen şeffaf, kısmen masif sınır elemanları ve girişi vurgulayan iki katlı kitle ile yönelmiştir.
*-BUGÜNLERE GELEMEMİŞ
Yapının Fatih Caddesi çeperinde yer alan, tonozlu bir geçişin üzerinde konumlanan kitlenin gözetleme amacıyla inşa edildiği, ancak kullanım sürecinde Bayan Blackler’in resim atölyesi olarak kullanıldığı belirlenmiştir (L.Faldo’dan naklen N.Türker). Doğal bir peyzajın hâkim olduğu parsel kullanımında belirlenen yegâne unsur, ön bahçenin giriş aksında konumlanmış eğrisel havuzdur.
Bahçenin güney bölümünde halen mevcut olan servis kitlesine rağmen, batı çeperinde konumlandığı bilinen müştemilat bloğu günümüzde mevcut değildir.
Güncel Kullanım ve Süreklilik Çalışma kapsamında incelenen örnekler dâhilinde bu yapıyı özel kılan, konut işlevini benzer kültürden gelmeyen bir aile kullanımında sürdürmesidir.
Yapı bütününde, 1940larda yapıldığı belirtilen müdahaleler dışında herhangi bir ekleme ya da değişim saptanmamaktadır.
Türker ailesinin yapıya karşı hassas tavrı, yapının sahip olduğu değerlerle sürekliliğini sağlayacağını göstermektedir. Günümüz kullanıcıları, yapıyı tercih etmelerinde yıllanmış ağaçların, yaşanmışlığın ve etkileyici iç mekân süslemelerinin etkili olduğunu belirtmektedir.
1940 tarihindeki değişim sonrası mekân kurgusu 1940’larda yapılan bir müdahale ile eklemlenen ve iki ayrı konut haline dönüştürülen yapı, günümüzde de bu kullanımı sürdürmektedir.
*- DEĞİŞİKLİKLER
Lena Faldo’nun anlatımlarını aktaran N.Türker’in verdiği bilgilere göre, 1940’larda yapının batı verandası kapalı mekân haline getirilmiş, bu bölümün batısına veranda eklenmiş, özgün yapının iki katlı olan bölümü ve ek bölüm ikinci bir konut olarak ayrılmıştır.
Bunun yanı sıra, ana yapının (tek katlı bölümün) doğusuna, müştemilat kitlesine açılım veren koridora paralel, eklemeler yapılmıştır.
Yapılan bölünme sonrasında ana yapıda yer alan giriş holünün iki yanında konumlanan salonlar yatak odası haline dönüştürülmüştür.
*-






Yorumlar
Yorum Gönder