BİR CÜMLE YAŞAMIMI ETKİLEDİ
YAŞAR EYİCE
*- OLMAZ Kİ!
Karşıyakalı Sarışın ‘Olmaz bu kadar!’ diyor.
Merakla sordum, “Niye, olmaz bu kadar!’ diyorsun, diye…
Elindeki, Urla Sanayi Sitesi’nin girişindeki büyük zincir marketten aldığı iki alışveriş fişini gösterdi.
Biri dikkatini çekmiş…
‘Yanlışlık var!’ diye şikâyete gitmiş ama ‘Yanlışlık’ yönetimin ifadesine göre yok!
Lafı uzatmadan anlatayım:
Karşıyakalı Sarışın, 10 Ağustos tarihinde, bazı televizyonlara verilen bu adrese ‘Armut Domates’ almaya gitmiş.
Bu arada hemen yakınında gördüğü reyondaki ekmek dikkatini çekmiş, kasadan üçünü almış.
Etikette ‘Tanesi 24,95’ yazıyordu.
Doktor ‘Beyaz ekmek sana yasak!’ dediği ve tadını da beğendiği için, iki gün sonra yine aynı zincir markete yolu düşünce, bu kez ‘kese kağıdı içine konulan ‘Tombul ekmek’lerden iki tane daha almış, ‘Belki bir süre alışverişe çıkamam!’ düşüncesiyle…
Ama tanesine 49.95 lira ödediğine öğrenmiş.
Nasıl mı?
Anlatıma devam edeyim:
*- KONTRAL SONUCU
Yazdıklarımdan okumuş;
‘Alışverişlerinizden sonra, sakın reyonlardaki etiket fiyatlarına aldanmayın, önemli olan kasa fiyatı. Zincir marketler, piyasaya göre, bir saniyede bir tuşa basarak fiyatlarla oynuyorlar, yükseltiyorlar…’
İşte bu uyarım Karşıyakalı Sarışın’ın aklında kalmış,
Eve gittiğinde, fişe bakarken, ‘Tombul ekmek’ için tanesinin ’49.95’ lira olduğunu görmüş…
Tesadüf eseri henüz çöpe atmadığı iki gün öncesi alışverişin fişini kontrol edince, ‘Tombul ekmek’ fiyatının ’24 lira 95 kuruş olduğunu fark etmiş.
Sonra ne olmuş?
Fişleri kaptığı gibi markete gidip, ‘Bu nasıl olur? Bir gün ara ile 24 lira 95 kuruş olan ‘Tombul ekmek’ 49 lira 95 kuruşa nasıl yükselir?’ diye sormuş…
Tabii bir sonuç alamamış…
Genel düşünce şöyle;
‘Fiyatı üzerinde yazılı, işinize gelmiyorsa almayın!’
*- BİR GÜN İÇİNDE
Ama bir gün ara ile bu kadar ‘Zam olur mu?’ sorusunun yanıtı yok!
Ekmek mayasına mı zam geldi?
O günler için hayır!
Una mı zam geldi?
Yine o günler için geçerli değil!
Nakliye ya da akaryakıt fiyatları da iki gün içinde değişiklik yok!
Ama yüzde yüzden fazla fiyat artışı nasıl oluyor?
Herhalde beş gramlık kesekağıdı fiyatı bu kadar artışa neden oldu?
Ne diyebiliriz?
‘Serbest piyasa’ deniliyor.
İster al, ister alma!
Bu sana bağlı..
Ama ben de, Karşıyakalı Sarışın gibi ‘Olmaz ki, bu kadar olmaz!’ diyorum.
*- B’ÜYÜK PAY!’ ÖĞRETMENİN
Yaşlı bir adam, sessizce bir bankta oturuyordu.
Genç bir adam yanına yaklaştı ve sordu:
‘Beni hatırlıyor musunuz, hocam?’
Yaşlı adam bir an düşündü, sonra başını salladı:
‘Hayır, hatırlamıyorum!’
Genç adam tebessümle devam etti:
‘Ben, sizin eski öğrencinizim.’
‘Öyle mi? Peki, şimdi ne yapıyorsun, evladım?’
- Öğretmenim, ben de öğretmen oldum.
‘Ne güzel… Yani benim gibi.’
- Evet hocam, sizin gibi. Aslında öğretmen olmamda en büyük pay sizindir. Siz bana ilham verdiniz.
Yaşlı öğretmenin gözleri merakla parladı:
‘Söyle o hâlde, ne zaman karar verdin öğretmen olmaya?’
Genç adam derin bir nefes aldı ve anlatmaya başladı:
- Lisede bir gün, bir arkadaşım sınıfa yeni, çok güzel bir saat getirmişti. O saati öyle çok istedim ki, onu almaya karar verdim. Bir süre sonra arkadaşım saatinin kaybolduğunu fark etti ve hemen size haber verdi.
Siz, tüm sınıfa dönüp şöyle demiştiniz:
‘Bir saat kayboldu. Onu alan geri getirsin.’
*- GERİ VERMEYİNCE
Genç öğretmen anlatmaya devam ediyor:
“- Ama ben getirmedim.
Çünkü o saate olan arzum aklımı bürümüştü.
Bunun üzerine kapıyı kapattınız ve hepimizi ayağa kaldırıp arayacağınızı söylediniz. Ama önce bizden gözlerimizi kapatmamızı istediniz.
Hepimiz gözlerimizi kapattık.
Siz ceplerimi yokladınız, saati buldunuz ve sessizce aldınız.
Ardından diğer arkadaşlarımın da ceplerini aradınız.
İşiniz bitince dediniz ki:
‘Gözlerinizi açabilirsiniz. Saat bulundu.’
- O an bana hiçbir şey söylemediniz. Adımı anmadınız. Beni utandırmadınız. Bu meseleyi bir daha hiç gündeme getirmediniz.
O gün, siz onurumu kurtardınız.
Ama aynı zamanda hayatımın en utanç verici gününü yaşattınız bana.
Beni azarlamadınız, nasihatler savurmadınız, öfkeyle üzerime yürümediniz.
Fakat bana öyle büyük bir ders verdiniz ki, ışığınız kalbime işledi.
O gün anladım ki, gerçek bir öğretmen sadece bilgi veren değil, öğrencisinin ruhunu da koruyandır.”
Bu güzel olaydan sonra, sinirimizi bozan bir gerçeği de, Ali Güreli’den öğrenelim.
Bakın neler oluyor?
Ama ben yine de, yukarıdaki anlatımda geçen değerli öğretmenimiz gibi yapıp, ünlünün ismini açıklamayacağım,
Belki siz hemen anlayacak, ya da birilerine yakıştıracaksınız.
O size kalmış bir durum.
*- DAHA VURUCU SÖZCÜK YOK!
Ali Güreli’nin fotoğraf ve kupürlerini eklediği yazı şöyle:
‘…iğrenç bir herif!
Gün geçmiyor ki adı bir magandalıkla anılmasın.
Tam olarak ne iş yaptığı biraz karışık olsa da, M.G.’in çocukları gibi tv kanalı ve Futbol kulübü alım satım işinde…
Gerek yakınının milletvekili olması, gerek muhafazakar seküler ayakları ile iftarların demirbaşı olması ona herhalde bazı yerlerde dokunulmazlık sağlıyor.
Aynı ayrıcalıklı yaşamını yurt dışında da sürdürmek istiyor.
Sakız adasında gittiği lokantada yer olmayınca orada yemek yiyen dört Türk kadını masadan kaldırtıp kendine yer ayarlarlatıyor, sonra iş basına düşünce daha beter bir şey yapıyor, her zamanki alışkanlığı ile yalan söylüyor; ‘bilmiyordum!’ vs diyor.
Aslında hikaye çok bilindik!
Aynı şeyi Ayvalıkta / Cunda da / Alaçatı da/ Bodrumda da yapıyordur eminim.
Tabi bu magandaya laf ettiğinizde, herif bir futbol kulübü yöneticiliği yaptığı için bir dolu itiraz gelir, herifin magandalığını bırakıp sizin kulüp düşmanlığınızı yazan da çok olur.
Hatta çok iddaalı sosyalist vs bildiğiniz insanlar üç saniyede kulüp amigosu bir magandaya da dönebilir hiç şaşırmam, ama aynı tip adam diğer büyük denilen kulüplerimizde de çoktur.
Bizim insanımızın kumaşı budur.
Aferin magandaya Yunan meyhaneciye açıktan ne ateşledi acaba?”
*- SÖYLEDİKLERİNE İNANINCA
Şimdi size bir bilinmeyeni anlatacağım..
Ama önce benzer bir konuyu nakledeceğim.
Kitabı da yazıldı.
Güngör Uras ‘Merkez Bankası Başkanı Olamadık' demiş ve anlatmıştı:
“Turgut Özal DPT müsteşarıyken birlikte çalıştığı kimselerle ‘vatan kurtarmayı!’ pek severdi.
Boş vakitlerde çalışanlarla bir araya gelir ‘fikir jimnastiği’ yapardı...
Ben de bu tip sohbetlerde, ben ‘Merkez Bankası Başkanı olsam şunu yaparım, bunu yaparım.. Kimseyi dinlemem.. Üç gün başkanlık yapayım, asayım, keseyim.. Sonra beni atsınlar’ diyerek konuşup dururdum...
Sonra, söylediklerime kendim de inanmaya başladım!”
*- SADECE ‘BAŞKANLIK’ İÇİN
Güngör Uras anlatmayı sürdürüyor:
“1974 yılında DPT'den ayrılıp, İstanbul'a göç ettikten sonra ‘Ankara'ya döner misin?’ diye soranlara, ‘Sadece bir şey için dönerim… Merkez Bankası başkanı olursam…’ derdim...
İstanbul'da TÜSİAD genel sekreteri olarak ekonomik raporlar hazırlamaya başladım.
Turgut Özal DPT müsteşarlığından ayrıldıktan sonra ABD'de Washington'da Dünya Bankası'nda çalıştı.
Türkiye'ye döndü. Sabancı Holding'e genel koordinatör oldu. 14 Temmuz 1975 tarihinde genel koordinatörlükten ayrıldı.
Turgut Özal ABD'den dönerken, Zeki Aytaç vasıtasıyla Ara Kuyumcuyan'la tanışmıştı. Sabancı Holding'de genel koordinatörlük görevi yanında Ara Kuyumcuyan'ın ‘Çelik Endüstrisi Şirketi'nde de ortaklık tesis etmişti..
Bu ortaklık 1978 yılına kadar devam etti.
Kağıthane'de Demir Döküm Fabrikası'nın yanındaki Çelik Endüstrisi Şirketi'nin tesislerini kullanarak, rulo saçları düzeltip sac levha şeklinde sattı.
O yıllar düz levha kıtlığı vardı.
Sanayiciler için rulo levha ithali mümkündü.
Çelik Endüstrisi Şirketi, ithali mümkün rulo levhaları, tesislerinde kesip düz levha haline getirip satarak çok para kazandı.
*- DOYUMSUZLUK
Turgut Özal bu şirketi temsilen MESS'e (Madeni Eşya Sanayicileri Sendikası) üye oldu, sonra başkan seçildi.
Ama bu işler Turgut Özal'ı ‘manen’ doyurmuyordu.
Onun aklı fikri ‘vatan kurtarmakta’ idi.
TÜSİAD'ın başlattığı çalışmalar o sıralarda büyük ilgi görüyordu. TÜSİAD'da DPT çalışmalarına benzer çalışmalar yapılıyordu.
Konjonktür raporları hazırlanıyor, alternatif bütçe dengeleri kuruluyor, ekonomi politikalarıyla ilgili öneriler geliştiriliyordu.
TÜSİAD'daki bu çalışmalara Şeref Özgençil, Berk Koçer, Oya Enç, Güler Bora yanında Prof. Demir Demirgil, Prof. Memduh Yaşa, Prof. Erdoğan Alkin de katılıyordu...
TÜSİAD'ın konjonktür raporları ve araştırmaları ilgiyle beklenir ve izlenir olmuştu.
*- TAKİPÇİ TURGUT ÖZAL
Turgut Özal bu çalışmalara büyük ilgi gösterirdi.
ne durumda olduğunu izler, çalışmalar baskıya hazır hale geldiğinde, TÜSİAD'a uğrar, masanın başına geçer, çalışmaları okur, ‘şurası olmuş, burası yanlış, şöyle yapın, böyle yapın’ diye tartışır, sonra da ‘Ne oldu, söylediklerimi düzelttiniz mi, yaptınız mı, ettiniz mi?’ diyerek izlemeyi sürdürürdü.
O dönemde genelde akşamları saat 22.00-23.00 arasında telefonla arar, günün olaylarını tartışırdı...
Tartışmalar, ‘Ah biz olsak şöyle yapardık, böyle yapardık…’ şeklindeki fikir jimnastiği idi.
Olaylara yön verememenin, olaylara yön veren kadronun dışında kalmanın üzüntüsünü yaşıyordu.
20 Temmuz 1977 tarihinde AP, MSP ve MHP İkinci Milliyetçi Cephe Hükümeti konusunda anlaştı.
*- ÖNERİ GELDİ
Güngör Uras anlatımını sürdürüyor:
‘Bir süre sonra akşamın geç saatlerinde gene evimizin telefonunun zili çaldı.
Arayan Turgut Özal'dı..
Gene günün olaylarıyla ilgili konuştu…
Sonra ‘Güngör’ dedi, ‘Sen İstanbul'da özel sektörde çalışacak adam değilsin.. Sen Ankara'ya dönmelisin… Bak üç yıldır İstanbul'dasın.. Ne oldu?...
Kendin yazıp kendin okuyorsun…
Halbuki Ankara'da icraat yaparsın..
İcraat.
Bırak bu İstanbul'u, dön Ankara'ya…’
Ben, ‘Döneyim de nereye döneyim Turgut Bey?’ diye sordum...
Pat diye ‘Merkez Bankası başkan yardımcısı ol!’ dedi...
*- ‘BAŞKAN YARDIMCISI OL!’
Hemen direndim:
‘Aman Turgut Bey.. Biliyorsunuz, ben eskiden beri kendi kendime gelin güvey olurum… ‘
Ankara'ya dönsem dönsem sadece ‘Merkez Bankası başkanı’ olurum, diye konuşurum… Ben başkan yardımcılığı için dönmem!..’
Turgut Bey ısrarlı:
‘Yahu ne biçim adamsın?..
İnsan yapacağı iş için makam mı seçer?
‘Başkan yardımcısı’ olarak da istediğini yaparsın…
Yıllardır konuşmuyor muydun, ‘en yetkili ve etkili yer Merkez Bankası'dır diye..
İşte dön Ankara'ya, başkan yardımcısı ol...’
*- ‘MESELA!...’
Bir zamanlar ne olmuş, ne konuşulmuş?
Tabii yine söz Göngör Uras’da;
“Ben ise direniyorum:
‘Turgut Bey, durup dururken hayallerimde geri adım mı atayım?..
Olan bir şey yok.
‘Mesela’ dedik..
Ben de ‘mesela başkan olacağım!’ diye tutturmuştum.."
Bu şekilde konuşmalar devam etti.
Sonunda Turgut Özal ‘Amaaan.. Sen de ne dik kafalı adamsın… Seninle uğraşılmaz..’ diyerek telefonu kapattı.
Olanları karıma anlattım…
‘Gereksiz yere tartışıyorsunuz.
Gereksiz yere Turgut Bey'e karşı geliyorsun..
'Heee... Heee..' dese idin, ne fark ederdi?" diyerek bana kızdı.
*- ERTESİ SABAH!
Ertesi sabah apartmanın kapıcısı gazeteyi getirdi.
Karım benden önce gazeteyi kaptı...
Birinci sayfaya göz gezdirirken, ‘Tüüüh.. Gördün mü olanı?.. Merkez Bankası başkanlığını kaçırdın!’ diyerek gülmeye başladı...
Gazetede Özal'ın bir resmi ve altında iri harflerle Demirel'in Turgut Özal'ın Merkez Bankası başkanlığı için kararnamesini hazırladığına dair bir haber vardı..,
Meğerse Demirel, Turgut Özal'a MB başkanlığını önermiş.
Meğerse Turgut Özal'ın kararnamesi hazırlanmış.
Meğerse Turgut Özal da başkan olarak gideceği yere beni de başkan yardımcısı olarak götürmeye niyetlenmiş…
Meğerse bir akşam önceki telefon ‘Ben başkan oluyorum, sen de başkan yardımcılıklarından birine gel!’ telefonu imiş…
Ben bir çuval inciri berbat etmişim…
Özal'ın yerine göz dikmek gibi bir gaflette bulunmuşum...
*- İKİSİ DE OLAMADI
Ben MB başkanı olamadım, ama Özal da olamadı…
Çünkü Demirel'in hazırlattığı kararnameyi Necmettin Erbakan imzalamadı…
Halbuki Turgut Özal, MSP'den İzmir milletvekili olacak kadar Necmettin Erbakan'a yakındı.
Yazının başında ‘Kitapta yazıldı!’ anlamında bir cümle etmiştim.
Güngör Uras, ‘Bak Ben Sana Anlatayım / Olaylarla Alaylar’ başlığıyla 2010 yılında, Doğan Kitap tarafından yayımlanan kitabında bunları yazıp, herkesle paylaşmıştı.
Ben bu anlatımdan şunu anladım:
Belli kişiler ve isimler birlikte grup oluşturmuşlar, Türkiye ve Türk ekonomisi ile ilgili olarak iş insanları ve büyük patronlarla önemli kararlar alıyor, uygulanmasını sağlıyorlardı, ama öyle ama böyle…
Şimdi benim yaşadığımı anlatayım:
*- ACABA ‘DEVLET KUŞU’ NU KAÇIRDIM MI?
İşte o zamanda, yani yeni Hükümet Süleyman Demirel Başkanlığında kurulunca, şimdi RTÜK olarak bildiğimiz, neredeyse kaç zamandır ‘Cellat!’ olarak bilinen, çekinilen, biraz değil çok korkulan bu kurumun ilk kuruluş adı başka idi.
Ankara başta olmak üzere, partiler ve partileri yakın ‘kodaman’ isimler bu kurumun başına gelmek için binbir takla atıyormuş.
Bizim bunlardan hiç haberimiz yok.
Güngör Uras’ın yazısını okuyunca bunları anımsadım.
Bir gün patron durumundaki Aydın Bilgin bana çıtlattı.
O günlerde, devletten bir kuruş almadan İzmirli Devlet Bakanı Işılay Saygın’ın danışmanlığını yapıyor, konuşmalarını ve yazılarını hazırlıyordum.
İzmir’de de sabahın kör karanlığından gece yarılarına kadar, vilayetin şoförlerinden Orhan Beyle birlikte programına göre geziyorduk.
Hatta bir gün, zamanın valisi, sonra İstanbul Valisi ve İçişleri Bakanı olan Kutlu Aktaş, ‘Işılay Bakanımızdan kaç lira alıyorsun?’ diye sormuştu, yanında Urla ve Aliağa kaymakamları varken.
‘Bir kuruş bile almıyorum, benim maaşımı gazetem ödüyor. Hatta zarardayım, çünkü haftanın belli günlerinde birlikte olduğumuz için özel üç takım elbise yaptırmıştım’ deyince, şaşkınlığını gizlememişti.
Neyse konumuz bu değil!
*- MEĞER ADAY SAYISI ÇOK FAZLAYMIŞ
İşte Ankara’da ve İstanbul’daki siyasiler, onların yakınları, milletvekilleri, aklınıza gelen gelmeyenler, torpilliler, torpil bulanlar ama ‘baskı’ yaparak, ama başka yolları deneyerek bu kuruluşun yani şimdiki adıyla RTÜK’ün başkanlı için birbirlerini yiyorlarmış.
Başbakan Süleyman Demirel de, ‘Kızım’ dediği İzmir Milletvekili ve Bakanı Işılay Saygın’a, ‘Neden bir İzmirli olmasın?’ demiş…
Ve ‘Kim olabilir?’ sorusuna da ‘Bizim Gazeteci Yaşar Eyice’ demiş ve beni met etmiş.
Demirel’in birçok yurtiçi gezilerinde İzmir’den sadece sürekli takip eden olduğumdan ‘Tamam’ demiş.
Bu arada koalisyon ortaklarına da konu açılmış.
Onların da aday adayları varmış.
Ama her genel başkan diğerine olumlu yaklaşmadığından o ana kadar anlaşma sağlanamamış.
Ben gerek Alpaslan Türkeş’le, gerekse Necmettin Erbakan’la çok seyahat ettiğim için beni tanıyorlardı.
İzmirli MSP Milletvekili de, diğerleri de genel başkanlarının sorularına ‘evet’ diyerek benim için ‘olur’ vermişler.
*- BİLGİM DIŞINDA
Tabi bu görüşmeleri benim haberim olmadan ayarlayan hep Bakan Işılay Saygın olmuş.
Son olarak da patronum Aydın Bilgin ile görüşmüş, konuyu açmış, ‘Seni çiğnemek istemiyorum!’ demiş, aile dostuna…
Aydın Bilgin de, ‘Tamam’ demiş ve bana konuyu açtı.
Bunu benden önce ya da aynı anda öğrenen bir kadın genel yayın müdürü vardı.
Hani araştırmacı- yazar – edebiyatçı adaşım Yaşar Aksoy’un özel isim taktığı kişi…
Bu arada, aynı zamanda İzmir Gazeteciler Cemiyeti Konut Yapı Kooperatifi Başkanı olduğum için, birlikte çalıştığım bazı meslektaşlarımı ’10 lira aidatlarını’ vermedikleri için, yasa gereği ‘icraya’ vermek zorunda kalmıştım.
Bunlar içinde kadın genel yayın müdürünün çok samimi olanlar da vardı.
‘Utanmıyor musun, çalışma arkadaşlarını üç beş kuruş için icraya veriyorsun?’ gibi laflar etmişti.
Ben de ‘Onlar utansın, maaşları yüksek, ama kooperatifin bedava denilecek aidatlarını ödemiyorlar, sayısız uyarılarıma rağmen. Nedense bazılarımız ‘bedavaya’ alışmış.
Kooperatifin sekreteri var, Yasaya göre 100’ün üzerinde gazeteci üyesi olduğu için, birer mimar, elektirik ve makine mühendisleri, avukatı ve muhasebecisi olmak zorunda. Bunların anlaşmaya göre ücretlerini ödemek zorundayız. Ben mi ödeyeceğim?’ deyince aramız limoni olmuştu.
İşte bu kadın genel yayın müdürü, yanıma gelerek, ‘Senden kurtuluyoruz!’ dedi.
Ben ‘işten kovulacağım herhalde!’, diye düşündüm.
Meğer Ankara’ya gideceğimi belirttiğim gibi Aydın Bilgin kendisine söylemiş, herhalde yerime birini bulmasını önermiş.
Bunu öğrenince, her gün, mutlaka en az iki kez görüştüğüm Bakan Işılay Saygın’a, ‘Sayın Bakanım beni af edin, ben bu işi beceremem, yapamam. Zaten biliyorsunuz İzmir hastasıyım, İzmir’den ayrılmam!’ dedim.
‘Sen deli misin? Bu fırsat bir daha eline geçer mi? Üçlü kararname ile kurucu genel müdür olacaksın, sen ne dersen o olacak. Millet birbirini yiyor bu genel müdürlüğü kapmak için…’ gibi sözler etti.
Hem de üç dört gün falan sürdü bu konuşmalar.
Sonunda Başbakan Süleyman Demirel’e münasip bir dil ile bu görevden azledilmemi istemiş…
Yani bir ‘Senden kurtuluyoruz!’ sözü benim bu önemli görev ve hizmetten ayrılmamı sağlamış oldu.
Pişmiş aşa soğuk su dökmüş oldum…
Tabi birileri sevinmiştir…
Hiç ama hiç aklıma bile getirmiyorum.
Bir ara TRT’den tanıdığım dostlarıma konuyu anlatınca aynı Bakan Işılay Saygın gibi ‘Sen deli misin? Keşke bize söyleseydin, biz sana yardımcı olurduk!’ demişlerdi.
Şimdi de size daha sonra adı ‘RTÜK’ olan kurumu hatırlatayım:
Ben kurumun başına üçlü kararname ile Hükümet kararı ile geçecektim.
İmzacılar hazırdı, Başbakanla birlikte. Sonra yasal düzenleme ve kanunla bugünkü durumu gerçekleşti.
*- SONRADAN ADI DEĞİŞİNCE
Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK), Türkiye’de özel yayıncılığın yasal zemine oturtulmasıyla birlikte doğmuş önemli bir kurumdur.
1990 yılında, özel radyo ve televizyonlar, herhangi bir yasal düzenleme olmaksızın yayın yapmaya başladı.
1993 yılında Anayasa’da yapılan değişiklikle kamu tekeli kaldırıldı; özel yayıncılığın önü açıldı.
13 Nisan 1994’de. TBMM’de ‘3984 Sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanun’ kabul edildi.
20 Nisan 1994’de RTÜK resmen kuruldu ve 21911 sayılı Resmî Gazete’de yayımlandı.
RTÜK, radyo, televizyon ve isteğe bağlı yayın hizmetlerini ‘düzenlemek ve denetlemek’ amacıyla kuruldu.
‘Özerk ve tarafsız’ bir kamu tüzel kişiliği olarak faaliyet gösterir.
Üyeleri, TBMM tarafından siyasi partilerin adayları arasından seçilir.
2011’de: Avrupa Birliği Görsel-İşitsel Medya Hizmetleri Yönergesi’ne uyum sağlamak amacıyla ‘6112 Sayılı Kanun’ yürürlüğe girdi.
Bu kanunla RTÜK’ün görev ve yetkileri yeniden tanımlandı; yayıncılık ilkeleri daha net hale getirildi.
Yayınlar, ‘Sayısal Kayıt, Arşiv ve Analiz Sistemi (SKAAS)’ ile 7/24 takip edilir.
İzleyici şikâyetleri, RTÜK Mobil, Alo 178 ve e-Devlet üzerinden değerlendirilir.
Günümüzde RTÜK uygulamaları çok eleştirilere neden oluyor.
Özellikle bazı kanallar verilen ağır sayılan cezalara itiraz haklarını kullanmak istiyorlar.
*-




Yorumlar
Yorum Gönder