ETİKET HİLESİ İLE MÜSTERİYİ KANDIRIYORLAR
YAŞAR EYİCE
*- İLK ÜZÜLEN
Minik Serçe Sezen Aksu ne güzel söylemiş;
‘Artık ben de canımın istediği gibi biriyim!
Kimse üzülür diye, kendime yazık etmiyorum.
Bu dünya, ince olmak için fazla kırıcı!
Ne kadar ince düşünürsen, o kadar üzülüyorsun.
Bu yüzden iyi insan olmanın pek önemi yok!
Nasıl olsa ilk hatanda, en üzülen sen oluyorsun…’
*- FİLM GİBİ OPERASYON
Sevgi Ankaralı, eski günlerden bir Levent Kırca klasiği video paylaşmış.
Türk televizyon tarihinin en unutulmaz programlarından ‘Olacak O Kadar!’, mizah anlayışıyla hepimizi güldürür, düşündürürdü.
Bu skeçte, trafik memuru ile karşılaşan bir iş adamı(!), polis ne sorsa tamamen suç içeren cevaplar veriyor.
Banka soymaktan kadın ticaretine, üçkâğıtçılıktan akla gelen her türlü suçu rahatça anlatıyor.
Ama en komik kısmı mı?
Polis tüm bunları duyup sadece ismini soruyor ve imza alıyor!
Levent Kırca’nın sistem eleştirisini mizahla harmanladığı bu harika skeç, eski günlerden gelen unutulmaz bir kahkaha!
Siz bu skeci hatırlıyor musunuz? 🤔
Bazı anlatımlar, hayaldi ama zaman içinde gerçek oldu.
Gece yarısı, aynen olmasa da bu skeç gibi kahkaha ile güldüğüm bir görüntülü anlatımı izledim televizyonun haberlerinde.
Nasıl olmuşsa sahte Gizli Polis kimlikleri ile iki kötü insan, resmi iki polis ile birlikte İstanbul Laleli de, gündüz onlarca insanın gözü önünde gizli operasyon düzenliyor.
Film izler gibi resmi ve sivil kıyafetli sözde polisleri izleyenler önünde, altı Suriyeli ile içi 2 milyon tutarında avro ve dolar dolu çantayı bir VİP araca bindirip kaçırıyorlar.
Sonra bunları yolda bırakıp Bayrampaşa’da bir daireye götürüp, paraları paylaşarak kaçıyorlar.
Gerçek polis evi basıyor, kendisini ‘özel görevli’ gösteren çetenin ele başları iki kişi haricinde hepsini yakalıyorlar paranın üçte ikisi ile birlikte.
Diğerleri aranıyor.
İnanın Levent Kırca’nın klasiği bu sözde operasyondan daha ciddi.
Komedi filmi gibiydi…
*- ÖNCELİK KİMİN?
Dikkat ediyor musunuz?
Bakan nereli ise, tüm teşkilat da o kentten oluyor.
Liyakat miyakat var mı?
Bunu o müdüriyete ya da bakanlığın birimlerine işi olanlar ile personel daha iyi bilir!
Aslında bu terfi tenzil, hatta çalışanların hali de pek önemsenmez çünkü çoğunluğu da o kentten…
Yani işe girmek, bir yere eskilerin değimiyle ‘sap olmak!’ sadece ve sadece bakan ya da onun görevlendirdiği hemşehrilerinin elinde oluyor.
Hani tarikat falan deniyor ya, onlar sırada daha sonradalar. Her zaman öne çıkan hemşehricilik oluyor.
Bunu çok kişiden duydum, inanmak istemiyorum ama kamuda genel kanı, yani düşünce de bu durumda.
İsteyen anket yaptırsın, bakalım nasıl bir sonuç çıkacak?
Bu arada Diyajen’e kulak verelim:
‘İnsanlar bedenlerini süslemek için servet harcarlar.
Akıllarını süslemek için hiç çaba göstermezler.
Bu yüzden çoğu dışarıdan parlak, içeriden çürüktür.”
Aklıma gelmişken şunu da paylaşayım:
*- ULAŞAMAZSINIZ
Üniversite öğrencisi bir akrabam geçenlerde Çeşme’de şişkin bir cüzdan buldu.
Bir lokantanın önünde, kaldırımın yanında gördü.
‘Bu nedir, neyin nesidir?’ diye açtığında yabancı araların dışında üç tane de ayrı silah taşıma ruhsatı vardı.
Korktu, çekindi hemen annesine götürdü.
Kimlik de bir ünlü milletvekilinin idi.
Abartısız üç gün uğraştılar bu milletvekiline ulaşıp, kayıp cüzoanının kendilerinde olduğunu söylemek için.
Tabii ki ulaşamadılar.
Hani hep ‘Bana ulaşsaydınız, beni arasaydınız, bana söyleseydiniz!’ derler ya hep yukarıdakiler…
Hepsi yalan ve aldatmaca…
Sonunda, başka milletvekilleri ile ulaşmak istediler yine olmadı.
Tanıdık bir hukukçu aracılığıyla bir hafta sonra ‘Merhaba’ bile diyemediler ama onun aracılığıyla şişkin cüzdan sahibine ulaştı.
Ünlü bir lokantadan çıkan bu siyasi zat, büyük olasılıkla aracına binerken düşürmüş olmalı.
İyi ki yine ‘Helal süt emmiş’ bir üniversite öğrencimiz bulmuş.
Ben bunu yakınlarımdan duyunca, ‘Ey insanımız, sakın milletvekillerine acımayın, cüzdanları dolu, ikramda bulunmayın, ya da ‘Benim adıma bir fakiri doyurun!’ deyin ama takipçisi olun.
‘Tamam!’ deyip, sonradan görme zenginlerimiz gibi, ellerini ceplerine atacaklarına nedense hiç inanasım gelmiyor…
Bizlere;
İyi gelen,
Güzel görüp güzel bakan,
Günlü güzel olan insanlar,
Eksilmesin hayatımızdan…’
*- MÜFETTİŞLER UYANDIRDI
CHP Genel Merkezi ilk kez doğru bir iş yaptı.
Büyükşehirler olmak üzere, tüm belediyelerine ve tabii il başkanlıklarına yazı göndererek, bundan böyle kesinlikle arpalıklarda, yani yan kuruluşlarda görev alacakların meclis ye de il yönetimlerinden, ya da partide aktif görevi olanlardan olmamasını, olanların da hemen istifa etmelerini istedi.
Hah şöyle!
Belediye Başkanları da umarım artık meclis üyelerine ekstre para ve sıfat getirecek, yasaya uydurulmuş görevler vermezler.
En basitinden, herkese paralı olan otoparklar partililere ve de meclis üyelerine de paralı olmalı…
Göreve ‘Maaş alacaklar’ ya da ‘para kazanacaklar’ diye getirilmiyor ve seçilmiyorlar.
İşsiz güçsüz takımı mı bunlar?
Halka, onların ağzıyla ‘avantaları’ açıklayın bakalım bir kişi oy verecek mi, yakında olması beklenen seçimler dehil…
‘Bal tutan parmağını yalar!’ deniyor ama bunlar kovanı götürüyorlar, derinlemesine incelenirse…
Ben tanımıyorum, biri ballı belediye ortaklıklarından birinde meclis üyesi imiş.
Yeni başkan ‘Kış kış!’ demiş, yani kovmuş…
Adam kin kusuyor, çünkü kendi ifadesine göre gelirinden olmuş, anladığım kadarıyla…
Yine birisi bir başka belediyeye kendini yamamış…
Yine bir başka yeni başkan da, ‘Sana ihtiyacım yok!’ demiş…
Oraya buraya yalvarıyor, ‘Beni aç bıraktı!’ diyor…
Hadi canım sende!
Bana kalsa onun gibi kaçını kapı dışarı ederim.
Kapı kullarına bizim de belediyelerimizin de ihtiyacı yok.
Bu paralar ile olmayan bir iki çöp konteyneri alınır, ya da yollardaki bir iki çukur kapatılır…
Eskiden insanlarımız, ‘Liman satar yine aileme bakarım!’ derdi.
Şimdi herkes bir resmi kuruma kapağı atıp, ay başında profesör maaşı almak istiyor…
Ara başlığı ‘Müfettişler uyandırdı!’ diye yazdım.
Acaba müfettişler mi, yoksa başkaları mı?
*- NE ANLIYORLAR?
Sosyal medyada okudum;
Tanınmış bir kişi, İstanbul’da ameliyat masasında kalmış!
Yani can varmış!
Tanıdığım için ‘Allah rahmet eylesin!’ yazacaktım, benden önce davranan bir ortak dostumuz şu mesajı bıraktı;
‘Ameliyatı yarın!
Daha ameliyata alınmadı, nasıl ölür?’
Öğrendiğime göre, tanıdığım o kişinin omurgasında bir kırık varmış, ameliyatla düzeltilecek.
Yani korkulacak bir durum yok!
Herhalde geleceği okuyanlar var!
Bu tür haberlere sık rastlıyoruz, astı astarı olmayan...
Yıllar içinde rastladım:
Özellikle Anadolu’nun bazı yerleşim merkezlerinde oldu:
‘İmama ya da müezzine zarf verenler, selasını okuması için isim de verirlerdi!’
Aslında o kişi sapasağlamdı, ama zarfı ve ismi verenler ‘düşmanlık’ yaparak, hasımlarının huzurunu kaçırmak için böyle iğrenç yolları da mubah sayarak seçerlerdi.
Hatırlayanlar mutlaka benim gibi çıkacaktır.
*- YASAR HEMŞEHRİM
Okuyucularım rica ettiler ben de, ‘Çeşme de yaşanan bir sağlık sorununu aktarmak istiyorum!’
Söz sorununu dile getiren, örneğin Berrin hanımda;
“Doktorun yazdığı 10 günlük Antibiyotik iğneyi yaptırmak için eskiden olduğu gibi Çeşme Aile Sağlığı Merkezine gittim.
Girişteki görevli hemşire, ‘İzmir'den gelenlere iğne yapmadıklarını’ söyledi.
Israr ettim.
Eğer İstanbul’dan gelseydim yapabilirlermiş.
Bu saçmalık karşısında ne diyeceğimi şaşırdım ve ne kadar doktor varsa kapısını çalıp destek istedim.
Üstelik iğnenin her gün aynı saatlerde yapılması gerekiyordu.
İki genç doktor yârdim etmek istedi, ancak diğer doktorlar ve kapıdaki hemşire üzerime yürüyerek, ‘İstanbul'dan gelseydiniz iğnenizi yapardık ama İzmirlilere burada iğne yapmıyoruz, hastaneye gidin!’ diye bağırarak kovmaktan beter ettiler.
Ben de, ‘Sizi İzmirliler doyuruyor!’ dedim.
Orada tesadüfen karşılaştığım İzmirli bir arkadaş da ‘Bu sene biz İzmirlilere iğne yapmıyorlar, cok zorlanıyoruz’ dedi.
Yaşadığımız sağlıktaki bu ayırımcılığı kamuoyunun bilgisine sunarım.’
Anlatım doğru, ama kural ne bilmiyorum…
Herhalde hemşire ya da kıdemli doktorlar kendi kafalarından bir kararı uygulayacak değiller.
Bir yandan hastanelerin yükü hafifletilsin isteniyor, diğer yandan yeni kararlar alınıyor.
Hatta 25 Temmuz’da Sağlık Bakanlığının aldığı yeni bir karar var.
Buna göre hastanelere, yani uzman hekimlere doğrudan ‘Beni muayene et!’ diye telefonla ya da internetten randevu alınamayacak.
Önce randevu ile aile hekimine gideceksiniz, o yönlendirirse isteğinize ulaşacaksınız.
Dedim ya ana düşünce hastanelerin yükünün azaltılması…
Peki ‘Aile hekimliği’ neden başlamıştı?
Yine hastanelerin yükünün ve sıraların eksilmesi için değil mi?
Nasreddin Hoca hikayesi gibi, eskiyen ayları kırkıp kırkıp yıldız yapıyorlar, herhalde…
Nasılsa bilen yok!
Bastır gitsin…
Ya şuna ne demeli?
*- URLA’DA DURUM
Urla’da halk sağlığı ve aile hekimliklerinde iğnenizi yaptırmak istiyorsanız, aynı birimin doktoru bile yazsa, mutlaka eczaneden satın alarak, yani enjektörü getirmek zorundasınız.
Bu bir…
İkincisi;
Kesinlikle kağıttan da olsa, çarşaf yok!
Ya da sermiyorlar…
Sizden önceki kanamalı hasta da olsa, bulaşıcı bir hastalığı da bulunsa önemli değil…
Aynı meşin yatağa uzanacaksınız, ister muayenenizi yaptırın, isterseniz oturun ya da iğnenizi yaptırın…
Bakın bu konuda İstanbul dikkatli…
Kesinlikle sizden ne iğne ya da parasını istiyorlar, ne de temiz ve hijyenik olmayan bir yatağa ya da sedyeye yatırmıyorlar.
Urla’da sorduğunuzda ise ‘İstanbul’a gidin!, Bizde böyle!’ diyorlar..
Ne yapacaksınız, Türk usulünü söyleyeyim:
‘İdare edeceğiz!’ işte, başka yolu yok…
Önceki yıllarda, şehirlerarası yolculuk yapanlar, kaptanın dinlenmesi ve ihtiyaç molası verilen yerlerdeki lokantalarda şu levha gözünüze çarpardı.
‘Şikayetinizi müdüriyete, memnuniyetinizi dostlarınıza söyleyin!’
*- TAŞIN ALTINDAN ÇIKAN
Doğruluk derecesini bilmiyorum.
Haberi veren ve yayınlanmasını isteyen de, bildiğim kadarıyla bir CHP üyesi ya de sempatizanı Çetin Bey…
Söylediği ve iddiası şu;
‘Emlak vergisi tespiti için arsa fiyat takdirleri CHP'li belediyelerde %1.000 hatta %1.200 oranlarında arttırıldı.
Amaç Belediye’ye düşman seçmen yaratmak.
Belediye takdir komisyonları; 2 Maliye, 1 Ticaret Odası, 1 Belediye ve 1 Muhtardan teşekkül ediyor.
Yani Muhtar ve Belediye elemanı karşı çıksa bile 3 AKP'linin dediği oluyor.
Konuyu bilmeyenler de CHP'li belediyelere lanet okuyor.
Lütfen bu bilgiyi yayın.
Bazı gazetelerde ‘CHP'li belediyelerde akıl almaz emlak vergisi artışı- halkı soyuyorlar’ şeklinde haberler var!”
Bu konu genelde parti yönetimlerinin işi ama ben yine de ‘okuyucu her zaman hakladır’ düşüncesiyle dileği yerine getirdim.
Şimdi halkın nasıl kazıklandığına dair kısa bir bilgi vereyim:
*- KAZIKLANMA
Biliyorsunuz kısa sürede çay fiyatlarına kurum iki kez zam yaptı.
Son zam açıklanmadan bir gün önce, herkes gibi çaya zam yapılacağını bilmediğim için, bir zincir markete girdim.
İhtiyacım olan çay paketini vitrin etiketine göre aldım.
Eve gittiğimde, alışveriş fişini kontrol ettim.
Çay ve bir başka ürünün kasa fiyatlarının, etiket fiyatlarının çok üstünde olduğunu gördüm.
Hemen iade etmek için gittim, ‘Herhalde yanlış okudum!’ diye…
Kart ile aldığım için bir gün geçtikten sonra iade etmem gerektiğini söylediler.
Ama o akşam çaya zam geldiği haberini televizyonlardan dinledim.
Ertesi gün iade ederken, baktım etiket benim okuduğum gibi.
Yan yanlış okumamışım, kasa yanlış okumuş (!)
‘Etiketi değiştirin!’ dedim.
Sizce değişti mi?
Hayır!
Yani halkı soyuyorlar, aldatıyorlar.
Elimde iade fişi duruyor.
Bence, birileri kulaklarına bir şeyleri üflüyor…
Sonuç; mutlaka fişlerinizi ödemeden sonra kontrol edin…
Güven artık kalmadı…
Özeti bu…
*-
Yorumlar
Yorum Gönder