'BİRİNCİ OLACAK' DEMİŞİM

YAŞAR EYİCE *- 30 YIL SONRAKİ TEŞEKKÜR Değer, sadece senin ne sunduğunla değil, bulunduğun çevrenin ne gördüğüyle de şekillenir. Bazen kendini önemsiz hissetmenin sebebi senin eksikliğin değil; seni görmekte zorlanan bir ortam olabilir. Bu yüzden bazen yönü değil, zemini değiştirmek gerekir. Ama ‘altın’ her zaman değerlidir, çamurun içine düşse de, vitrinde olsa da… Bunları düşünürken, Manisa’nın Sarıgöl ilçesinden ‘Hocam!’ dediğim bir meslektaşımdan şu notu aldım: “Yaşar abi, ‘Bu resim ödül alacak!’ demiştin, ‘Elemelerde, biri bu resim ve Mehmet Ali varış ikiniz kaldı!’ demiştin, ben inanamamıştım… O kadar profesyonel foto muhabirleri varken… Sonunda dediğin çıktı güzel bir anı oldu… Teşekkür ederim…” En azından 30 yıl sonra, bu ‘teşekkürü aldım’ Manisa’nın Sarıgöl ilçesinden değerli emekli öğretmen ve gazeteci Vehbi Sarıhan’dan… Kendisine şu yanıtı verdim: “Canım Kardeşim, Değerli Hocam Vehbi Sarıhan; Fotoğrafı ve haberi sen gönderdin, yani senin büyük emeğin. Sen, yoktan var eden gerçek habercilerimizdensin. Ben de seni, şimdi yine, tekrar tekrar yürekten kutluyorum. İnan şu anda bile, birçok sözde ünlü senin ve senin gibi gerçek haberci kardeşlerim eline su bile dökemez!... Sağlıklı günler diliyorum, halen var gücünle haber peşinde koşan, sadece ve sadece Sarıgöl’e, Manisa’ya, Ege bölgemize hizmet aşkıyla, karşılıksız koşturan, seni yürekten kutluyorum. İyi ki senin gibiler var, mesleğimizde halâ! Emeklerine sağlık…- Yaşar Eyice-“ Gerçek Gazeteci Vehbi Sarıhan bu arada, o yıl, ifadesine göre çok sayıda hediye ile taçlandırılmış, gazete yönetiminin başında bulunan da kendisiyle özel olarak tanışmak istemiş ve ben vesile olarak kendisini tanıştırmışım… Bu anısını da hatırlatarak, ‘Sağolasın!’ mesajını geçmiş, ben de bilmukabele diyorum: ‘Senin gibiler sağ olsun ve çoğalsın Vehbi Sarıhan Hocam’ diyorum… Şu anda belki kaç tane Vehbi Anadolu’nun her köşesinde haber peşinde koşuyor, kentlerini ve insanlarını tanıtmak, hayatları pahasına, hepimizi gerçeklerden haberdar etmek için? *- DOĞANIN GİZLİ HAZİNESİ Şimdi de, günümüzden, güncel bir bilgilendirme haberini yine sevgili ve değerle meslektaşlarımdan Remzi Yıldırım’ın kaleminden vereceğim. Remzi Yıldırım’ı İzmir’den tanıyorum… Bir ara ‘Kayseri’nin Sesi’ idi,,, Şimdi ise ‘Adana’dan Sesleniyor!’ dünyanın her köşesine… Kendini insanlara karşılıksız vakfeden Remzi Yıldırım bize bugün ‘Lap İncir’i tanıtıyor; “Lap İncir: Şifasıyla Dilde, Tadıyla Gönülde… Lap incir, özellikle Türkiye’nin Adana başta olmak üzere, Akdeniz ve Ege bölgelerinde yetişen, henüz tam olgunlaşmadan toplanan küçük, ham incir meyvesine verilen yöresel bir isimdir. Bazı bölgelerde ‘ham incir’ ya da ‘yaban inciri’ olarak da anılır. Görünüm olarak küçük, sert ve sütü bol olan bu incir türü, halk arasında özellikle geleneksel tıpta önemli bir yer tutar. Lap incir, içerdiği doğal süt sayesinde mide rahatsızlıklarından siğil tedavisine kadar pek çok alanda kullanılır. En çok bilinen kullanım şekli ise bal ile karıştırılarak mide ağrılarına karşı tüketilmesidir. Ayrıca bağışıklık sistemini güçlendirdiğine, sindirimi kolaylaştırdığına ve bağırsakları çalıştırdığına inanılır. *- BULANA AFİYET OLSUN! Dikkat edilmesi gereken nokta ise lap incirin içerdiği yoğun süt nedeniyle aşırı tüketiminin zararlı olabileceği ve ciltle temas ettiğinde tahrişe neden olabileceğidir. Bu nedenle ölçülü kullanılmalı ve gerektiğinde uzman görüşü alınmalıdır. Sonuç olarak lap incir, doğanın sunduğu gizli hazinelerden biridir. Hem sağlık açısından hem de kültürel değeriyle sofralarda ve şifa arayışında yerini almayı sürdürüyor. Adana’nın Çatalan Başıbüyük mevkinde lap incir olgunlaşmaya başladı. En gözde incirlerden. Bulana afiyet olsun...” *- YANIYOR, KAVRULUYORUZ Türkiye tarihinde sıcaklık ilk defa 50 dereceyi asmış. Bunu sıcaklık ölçerler yapıyor. Son zamanlarda binlerce, milyonlarca canlımızı kaybettik yangınlarda kül olan ormanlarımızla birlikte. İnsan kaybı ise yetkililere göre 17… Aşırı sıcaklık yangınların çıkmasının ilk nedenlerinden birisi. Yangınların ana nedeni, yüzde 85’i insan kaynaklı. Askerlikten atılmış birilerinin orman yangın bölgesinde içi benzin dolu bidonlarla halkın dikkati sayesinde yakalandılar, linçten polis kurtardı. Şu ana kadar kaç kişinin, korkunç yangınların nedeni olarak yakalandığını biliyoruz. Emin Demirci Manisa- Akhisarlı Yüksek Ziraat Mühendisi bir büyüğümüz. Bakın ne diyor? ‘Şu an bir yerlerde insanlar alevlerin ortasında nefes almaya çalışıyor. Ormanlar yanıyor, hayvanlar can veriyor. Evler boşaltılıyor. Bu kadar büyük bir yangın varken, hayatımıza hiçbir şey yokmuş gibi devam etmek!... Bana ağır geliyor. Lütfen biraz duralım, Sessiz kalmayalım! Gündemimiz bu olmalı… Duyarsızlaşmak en büyük felaket!..." Emin Demirci büyüğümüz kendi gibi nahif ve güzel bir şekilde durumumuzu vurgulamış… Çeşme’de ormanlar yanarken, kahvelerde kağıt oynayanları, kafelerde serinlemek için bir şeyler içtiklerini de duymuştuk… *- DÜŞÜNÜNCE BULMUŞLAR Umarım eksikliklerimiz giderilir, konuya gereken önem ve eğitim verilir. Şimdi da ilginç bir konuyu nakledeceğim: Sabir Seyfullayev yazmış, Hülya Üçer de beğenmiş. Bakalım siz beğenecek misiniz? İran'ın Yezd şehrinde, çöl sıcağıyla başa çıkmak için 2 bin 500 yıldır dünyanın en yaratıcı doğal soğutma teknolojisiyle 700'den fazla rüzgar kapanı (bajir) kullanılıyor ve elektrik olmadan oda sıcaklıkları 15°C düşürülüyor. Sıcaklıkların düzenli olarak 45°C'ye ulaştığı İran çölünün kalbinde, soğutma çözümü o kadar etkili ki klima kullanımı ilkel görünüyor. Şehrin üzerinde yükselen 700'den fazla rüzgar kapanı (bajir), 5 ila 33 metre yüksekliğinde, doğal iklimlendirme cihazları görevi gören tuğla kulelerdir. Bunlardan bazıları 2 bin 500 yaşında ve hala tam olarak çalışır durumdadır. *- YILLARDIR KULLANILIYOR Bu rüzgâr kapanlarının arkasındaki prensip, uygulamalı fizik ve hava dinamikleri anlayışının bir başyapıtıdır. Kuleler, rüzgarı hangi yönden eserse essin yakalamak için farklı yönlere yönlendirilmiş çok sayıda iç bölme ve açıklıkla inşa edilmiştir. Rüzgar kuleye çarptığında, hava iç kanallardan geçerek eve girer, ancak öncesinde birkaç ustaca yöntemle soğutulur: Su havuzları, ıslak kanallar veya serin kalan kalın tuğla duvarlarla temas. En gelişmiş özellik, çift yönlü havalandırma sistemidir: Kulenin bir tarafı dışarıdan soğuk havayı içeri alırken, diğer tarafı evden sıcak havayı dışarı atarak sürekli bir sirkülasyon sağlar. Rüzgar olmadığında, kolektörler baca prensibine göre çalışır - sıcak hava yükselir ve kulenin altından soğuk havayı emerek tepeye ulaşır. Bazı kolektörler, buharlaşma yoluyla havayı daha da soğutan ve sıcaklığı dışarıdaki sıcak havaya kıyasla 15°C'ye kadar düşüren su kemerlerine (yer altı su boruları) bağlıdır. *- KERPİÇ KULLANILMIŞ Yezd şehri neredeyse tamamen, olağanüstü ısı yalıtım özelliklerine sahip bir malzeme olan kerpiçten inşa edilmiştir. Evlerin 60 cm kalınlığında duvarları, çeşmeli ve lavabolu avluları ve güneş ısısı kazanımını azaltmak için stratejik olarak yerleştirilmiş küçük pencereleri vardır. Bu mimarinin üzerinde, bazıları sekizgen veya altıgen şeklinde olup her yönden maksimum rüzgarı yakalayacak şekilde tasarlanmış, görkemli bir şekilde yükselen rüzgar kolektörleri bulunmaktadır. Dünyanın en yüksek rüzgar kolektörü, Yezd'deki Dolat Abad Bahçesi'nde bulunmakta olup 33 metre yüksekliğindedir. Bu sistemlerin verimliliği o kadar yüksektir ki, Yezd'in gösterişli saray ve evlerindeki iç mekan sıcaklığı, dışarısı 45°C iken bile 25-30°C'de tutulur ve tüm bunlar tek bir watt elektrik tüketmeden gerçekleşir. Büyük kolektörler, dakikada 60 metreküp havayı hareket ettirebilir; bu da endüstriyel bir klimanın kapasitesine eşittir. Teknoloji o kadar ilerlemiştir ki, modern mimarlar modern binalar için sürdürülebilir soğutma sistemleri geliştirmek amacıyla bu yapıları incelemektedir. Günümüzde, enerji krizi ve küresel ısınmanın yaşandığı bir çağda, Yezd rüzgar kolektörleri sürdürülebilir mimari konusunda önemli dersler sunmaktadır. *- MİMARLAR İLGİLENMELİ UNESCO, Yezd'i yalnızca güzelliği nedeniyle değil, aynı zamanda 2500 yıllık teknolojinin modern çözümlerden daha verimli ve çevre dostu olabileceğini gösterdiği için de Dünya Mirası Alanı ilan etmiştir. Bu kuleler yalnızca tarihi anıtlar değil, aynı zamanda hızla ısınan bir dünyada mimarinin geleceğine dair örneklerdir. *- GÜNLERİNİ BOŞA GEÇİRMEMİŞ Umur Gürsoy da, paylaşmam, sizlere duyurmam için şunları yazmış: ‘Sevgili Arkadaşlar, Akademik geçmişi de olan bir emekli halk sağlığı uzmanıyım. Mesleki ilgi alanım ağırlıklı olarak çevre sağlığı konularıdır. Hobilerim ve mesleğimin 'afetler' ve 'çevre sağlığı eylem planları' konuları nedeniyle orman yangınları konularıyla ilgili geniş deneyim ve birikime sahibim. Bu nedenle 2021 yılındaki Manavgat ve Marmaris ve yurdun pek çok yerindeki büyük orman yangınlarından sonra "durumdan görev çıkararak"; 2023 yılında: "Orman Yangınlarından Korunma Rehberi Ve Yangına Dayanıklı Bitkiler Atlası (Orman içi-bitişiği köy, mezra, çiftlik, yazlık ve yayla evleri ile istasyon, şantiye ve turizm işletmesi binaları için)" başlıklı kitabımı, (basılı kitapların önündeki mali sorunlar nedeniyle) meslek örgütüm Türk Tabipler Birliği yayınlarından E-kitap olarak yayınladım. https://www.ttb.org.tr/675yjyf adresinden ÜCRETSİZ indirilebilen kitap; Alışılagelmişin dışında uygulamalı ve renkli resimli bilgiler (yağmur ve banyo vb. Suyu hasadı için kendi kendine yap -KKY gölet hacim hesapları ve planları vb.) içermektedir. Bu kapsamlı kitap 'sadece ve sadece yurttaşların ne yapması gerektiği' üzerine kurgulanmıştır. *- İÇİNDEN SEÇİP ALIN Her orman yangını mevsimi görülme sayısı artsa da (geçen yıl 3.400'de idi; şu sıralar 4.539'a çıktı) kitabın sizler tarafından daha geniş kitlelere duyurulmasına ihtiyacı vardır. Kitap uzun olsa da kitabın 'İçindekiler' sayfasından kendi ihtiyaçlarınıza göre okuyup uygulaya bilinecek çok sayıda duruma göre önlemler var. Orman yangınları mevsimi uzamış ve artık Nisan-Kasım ayları arasını içine almaktadır. Bu kitabı ve bu mesajı gruplarınıza ve yakınlarınız arasında "Orman içi-bitişiği köy, mezra, çiftlik, yazlık ve yayla evleri ile istasyon, şantiye ve turizm işletmesi binaları" sahip ve yaşayanları bulunanlara paylaşmanız dileği ile…’ Benden duyurması… Umarım faydasını birlikte görürüz *- TALİHSİZLİK Aydın’da tren istasyonunda işçi olarak çalışan babası bir kaza sonucu vefat etti. Sonra evleri bir yangında kül oldu. Anne çocuğunu alıp iş bulma ümidiyle İzmir’e taşındı. Ama iş bulamayınca çocuğunu yetimhaneye bırakmak zorunda kaldı. Çocuğun babası ölmüş, annesi de bırakıp gitmişti. Okuldan arta kalan vakitlerinde kah hırdavatçıda kah elektrikçide çıraklık yaptı, Fransızca öğrenmeye çalıştı. Gitar dersleri aldı. Askerliğini Akhisar Orduevi’nde müzisyen olarak görev yaptı. Tezkereden sonra İzmir Kordon’da Marmara Gazinosu’nda şarkılar söyleyip, gitar çalarak para kazanmaya başladı. *- GÜNDÜZ UYUYORDU İzmir’den sonra İstanbul’da çeşitli gazinolarda boy gösterdi. Ankara’dan davet aldı. Maltepe’deki Bomonti Gazinosu’nda çalıp söyleyecekti. Henüz tanınan bir şarkıcı değildi, az kazanıyordu. “Nerde kalabilirim? En ucuz yer neresi?” diye sordu, “Hergele Meydanı’na git” dediler. Gitti kötü bir pansiyonda, tek göz oda buldu. Fakat bir oda arkadaşıyla kalmak zorundaydı. Bu, kirayı bölüşecekleri için iyiydi, fakat kim olduğunu bilmediği bir adamla kalacağı için de endişeliydi. Sabaha kadar Bomonti’de çalıp söylüyor, gün ağarınca pansiyona gidip yatıyordu. Oda arkadaşı tam tersi saatlerde kullanıyordu odayı. Adam memurdu, sabahın köründe işe gidiyor, gece gelip yatıyordu. Biri memur, diğeri müzisyen… Aylarca birlikte kaldılar ama bir türlü denk gelip tanışamadılar. Birbirlerini göremiyorlardı çünkü. *- KİMDİ BUNLAR Sonunda bir gün denk geldiler, konuştular, sevdiler birbirlerini; Memur, bir gün Bomonti’de dinledi şarkıcıyı ve büyülendi. “Yurt dışına gidersen sesinin kıymetini bilirler, imkânın varsa git!” dedi oda arkadaşına.., Şarkıcı Ankara’dan sonra İstanbul Maksim’de çıkmaya başladı. Ünleniyordu yavaş yavaş. Patron 20 lira maaş veriyordu o zaman, şarkıcı ise maaşının 30 lira olmasını istiyordu. Velhasıl anlaşamadılar. Şarkıcının aklına pansiyondaki memurun sözleri geldi, şansını denemek için Fransa’ya gitti. Paris’te Jezabel şarkısıyla dikkatleri üzerine çekti, Monte Carlo’da ses müsabakasında birinci oldu. Şöhretin kapıları açılıyordu artık. *- FRANSIZ BAYRAĞINI İNDİRTİP, TÜRK BAYRAĞI ÇEKTİRDİ Fecri Ebcioğlu onun için şarkılar yazdı. Yetimhanede kalırken öğrendiği o Fransızcasıyla, Fransızlara Fransızca şarkılar söyledi, tüm dünya bizim yetimhanede büyüyen şarkıcıyı tanıyordu artık. Vatana, millete, İzmir’e, haliyle Atatürk’e aşıktı. Fransa’da 15 yıl içinde 32 film çevirdi, Brigitte Bardot ile birçok filmde başrol oynadı, Bardot’nun en yakın arkadaşlarından biri oldu. Sonra ülkesine, şarkılar yazdığı İzmir’ine döndü. Sahnelerde boy gösterdi. Bir şey daha var. Paris’te kazandığı birincilik sonrası göndere çekilen Fransiz bayrağına itiraz edip ‘ben Türküm’ diyerek gözyaşları içinde Türk bayrağı çektirdi. Bir gün şarkıcı İstanbul Yeşilköy Havalimanı’nda beyin kanaması geçirerek hayatını kaybetti, memur da çukura düşüp beyin kanaması ile bu dünyadan göçtü. Kim miydi bu kişiler? Şarkıcının adı Dario Moreno’ydu. Peki ya pansiyondaki oda arkadaşı? O yıllarca PTT’de memur olarak görev yapan Orhan Veli. Ruhları şad olsun....” *-

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

BÖYLE BİR ANLAŞMA GÖRÜLMEDİ... DENİZİ YOK ANLAŞMAYA LİMANLAR KONULDU...

BAŞIMIZ SAĞ OLSUN! ACIM BÜYÜK! BOLU'DAKİ OTEL YANGININDA 66 İNSANIMIZI KAYBETTİK

KİTAPLARIN ANLATAMADIĞINI ANLATIYOR