BERGAMA'DA BİR RUM OKULU
YAŞAR EYİCE
*- KALDIĞIMIZ YERDEN…
Meğer bütün Türkiye ilgileniyormuş.
Bir önceki yazımın sonlarına doğru, okuyucularım arasından Lütfiye Kader sayesinde, gözbebeğimiz ormanlarımızdan ve bunların bazılarının şüpheli yok oluşlarından söz etmiştim.
Yazım bir soru ile noktalanmıştı.
Dediğim gibi meğer ne çok ilgili varmış.
Sorular, sorular, sorular!
En iyisi anlatıma ve bilgilendirmeye devam edelim.
Bir gün mutlaka birilerinin işine yarayacak ve toplumu bilgilendirmek için kullanacaklardır.
Konuya kaldığımız yerden devam edelim;
Önceliğim;
Araştırmacılar için. ‘Yangın Sayılarından’ söz edeyim, tabii sevgili Lütfiye Kader sayesinde:
*- TARİH ve RAKAMLAR
1937 yılından 2 Haziran 2025’e kadar geçen 88 yılda, toplam 1 milyon 907 bin 280 hektar orman alanı yandı.
Metrekare olarak hesaplarsak, 19 milyar 072 milyon 800 bin metrekaredir.
Yılda 21 ortalama bin 673 hektar orman yanmaktadır. Yılda ortalama 216 milyon 730 bin metrekare.
2 Haziran 2025 tarihine kadar, geçen 88 yılda toplam, 126 bin 280 yangın çıkmış.
88 yılın yangın ortalaması, 1.435 yangındır.
Ancak, 2011 yılından sonra yıllık ortalama iki katına tırmanıyor. 1.435’den, 2 bin 732’ye çıkıyor.
2024 yılında ise rekor sayıya, 3 bin 797 yangına çıkıyor.
2025 yılının sadece ilk altı ayında ise, 3 bin 015 yangın tespit edildi. 1.295’i ormanlık alanlarda, 1.720’si ise orman vasfı dışında çıkarılan bölgelerde.
*- BİR ÖRNEK
Türkiye Ormancılar Derneği’nin 15 Eylül 2020 tarihli açıklamasında ilginç bir bölüm var. Şöyle diyor;
“Önceki yıllarda Orman Genel Müdürlüğü’nün yanan orman alanı miktarlarını küçük göstermeye çalıştığı bilinmektedir.
Örneğin; 18-20 Ağustos 2019 tarihindeki İzmir-Menderes yangınında yanan orman alanı miktarını Derneğimiz, 6 bin 647 hektar olarak tespit etti ve bunu 12 Eylül 2019 tarihinde rapor haline getirerek kamuoyuna duyurdu.
Ancak aynı yangını OGM, önce uzunca bir süre “500-600 hektar” olarak duyurdu, daha sonra 4.346 hektar olarak değiştirdi.
Oysa bu da gerçeğin 1/3 oranında daha azdı.”
Bu durumu ormancılar şöyle yorumluyor:
“Yanan alanların gerçeğinden az olarak bildirilmesi, mesleki güvenilirliği ve saygınlığı azalttığı gibi orman mühendislerinin ve görevli diğer tüm personelin fedakârca çalışmasına gölge düşürmekte, yapılan tüm çalışmaları değersiz ve önemsiz kılmakta hatta itibarsızlaştırmaktadır.“
*- SADECE YÜZDE 10’U DOĞAL
Orman Genel Müdürlüğü’nün 1997-2023 yıllarını kapsayan yangın istatistiklerine göre yangınların, % 8,62’sı kasıtlı çıkarılmaktadır.
% 11,34’ü doğal sebepler yüzündedir.
% 45,5’i ihmal ve dikkatsizlik yüzündendir.
% 34,53’ünün sebebi bulunamamış.
Yani: Toplamda yangınların % 88,66’sı insan kaynaklı.
Yanan orman alanı büyüklüğü bakımından da, son 10 yıldaki yanan alanların % 98,92’si insan kaynaklı.
Ürkütücü değil mi?
Bu da demektir ki, orman yangınları önlenebilir sebeplerdir.
Yangınlar sıfıra yakın indirilebilir.
O halde sorun, doğru yönetmekle, doğru müdahale ile, yeterli ekipman, yeterli sayıda ateşe uygun donanımlı, eğitimli uzman kadro, orman-köylü ilişkisini yeniden kurmak ve eğitimli toplum sorunudur.
Maalesef bu arada öğrendik ki, Orman hayatının parçası olan, ormanda yaşayan, ormandan beslenen, ormanı canı gibi koruyan, kollayan, büyüten, geliştiren orman köylüsü, önce “Orman Muhafaza Memuru Yasasıyla”, sonra Bütünşehir Yasasıyla son olarak da Mükellefiyet Yasası ile ormandan koparıldı.
*- BİR ZAMANLAR VARDI
1993 yılına kadar Türkiye’nin çeşitli illerinde “Orman Muhafaza Memuru Eğitim Merkezleri” vardı.
Bu memurlar orman köylülerinden seçilirdi.
Önce eğitim merkezleri, 2003 yılında da Orman Muhafaza Memuru olmak için konulan “orman köylüsü olma şartı” kaldırıldı.
Orman köylüsüne 12 Eylül sonrasında vurulan önemli darbe idi bu.
Ormanda yaşayan, ya da ormana 10 km mesafede bulunan 18 ila 50 yaş arasındaki bütün erkekler, orman yangınlarına karşı sorumlu idi.
Yangını duyar duymaz kendi araçları veya ekipmanları ile koşar, müdahale ederlerdi.
Hatta yangına müdahale, Mükellefiyet Yasası ile orman köylüsünün görevi idi.
Görevi yapmamak suç sayılırdı.
*- ORMAN BAĞI KOPTU
6 Aralık 2012 tarihinde 6360 sayılı Bütünşehir Yasası ile Büyükşehir Belediyelerinin yetki alanını il sınırlarına kadar uzatıldı.
Orman köyleri de dahil olmak üzere Büyükşehirlerdeki bütün köyler, mahalle yapıldılar.
Ormanlardaki işçilik faaliyetleri, ihale ile müteahhitlere verildi.
Yasa ile orman köylülerin ormanla olan yaşamsal bağları kesilmiş, koparılmıştı.
Ormanlardan dışlanan köylüler ormanları terk ettiler. Genç nüfus kalmadı.
Ormanların sessiz gönüllü koruyucuları, yasa ile tasfiye edilmişlerdi.
*- SORUMLULUK DA BİTTİ
2018 yılında orman köylüsünün ormana karşı olan sorumluluğu da kaldırıldı.
Mükellefiyet yasası son bulmuştu.
Gönüllülük sistemi getirildi.
Ormanı, ağacı, kuşu, kekliği tanımayan, orada yaşamayan, ormanın ne demek olduğunu etinde kemiğinde hissetmeyen, bu bilinci kazanabilmek için uzun eğitimlere ve orman yaşamına ihtiyacı olan insanları,
“gönüllü” diye, zaman zaman toplayarak ormanı korumaya kalktık.
Bu da fazla tutmadı nedense…
Olan ormana oldu.
Olan orman köylüsüne oldu.
Olan bizlere ve geleceğimize oluyor.
*- EĞİTİM ŞART
Orman personelinin eğitiminde, şu anda Antalya’daki “Uluslararası Ormancılık Eğitim Merkezi” kullanılıyor.
Yine bilirkişilere gire, orman personeli için, sürekli ve sürdürülebilir bir eğitim gerekmektedir.
Böyle bir merkez İzmir Buca’da vardı.
“Buca Orman Yangınları İşçi Eğitim Merkezi” orman işçisinin eğitildiği tek merkezdi, ama tam da bu ihtiyaç içindi.
Dokuz Eylül Üniversitesi Tınaztepe Yerleşkesi içindeki bu merkez, 31 Mayıs 2019’da kapatıldı. 16 hektar, yani 160 bin metrekare büyüklüğündeki bu tesis, 9 Eylül Üniversitesi’ne devredildı, buraya Turizm Meslek Yüksekokulu yapılıyor.
iktidarının Türkiye’ye bir Orman Yangınları Eğitim Merkezi borcu var.
Sorunu çözmek için, yalnız İzmir’e değil. Karadeniz, Akdeniz, Marmara ve Doğu Anadolu bölgelerindeki orman personeli için de, düzenli eğitim yapılacak tesislerin açılması gerekiyor.
Bu tesislerde, orman personeline ek olarak, orman köylülerimize, yöredeki askeri birimlere, üniversite öğrencilerine ve kitle örgütleri yöneticilerine de uygun aralıklarla eğitimler verilmelidir.
*- KAYITLARA GÖRE
Orman Genel Müdürlüğü’nün kullanımında bulunan orman yangınları için havadan müdahale olanakları şöyle;
105 adet helikopter, 28 adet uçak, 14 adet İHA, olduğu bildirilmektedir. Uzmanlar Hava filosunun, yangının ilk anlarında, şiddetini azaltmada, ilerleyişini yavaşlatmada ve yer ekiplerine zaman kazandırmada etkili olabileceği belirtilmektedir..
Hava filosu bakımından güçlü olduğumuz söylenmektedir.
Tabii aklımıza bu konuda da sorular geliyor.
Sıralayayım:
Yangınlar büyüyorsa, hava filosunun yangına başlangıç müdahalesi yetersiz mi kalıyor?
Sayıca yeterli görünen hava araçlarının hepsi, tam zamanlı olarak Orman Genel Müdürlüğü’nün emrinde midir?
Bu araçların hepsi kullanıma hazır mıdır, bakım ve onarım eksikleri var mıdır?
Bir önemli konu da, “Türk Hava Kurumunun bu konunun neresinde olduğu” sorusudur.
*- ATATÜRK KURDURMUŞTU
Bilenler vardır.
Cumhuriyetin 1925 yılında Türk Teyyare Cemiyeti adıyla kurduğu, 1935 yılında Türk Hava Kurumu adını alan kamu yararına dernek statüsündeki teşkilat, kuruluş tüzüğünün ‘Yetki ve Sorumluluklar’ başlığını taşıyan 4. Maddesinin (c) fıkrasında, kurumun amacı ve görevi için şöyle diyor;
Türk Hava Kurumu, ‘Türkiye’de havacılığın kuruluş ve gelişmesini sağlar,
Genel havacılık (havadan yangın söndürme, hava ambulansı, tarifesiz seferler) alanında Türk milletine hizmet eder’ denmektedir.
Görüldüğü gibi ‘Yangın söndürme’, Türk Hava Kurumunun görevidir. Ve bu görev 1925 yılında bizzat Atatürk tarafından bu kuruma verilmiştir.
O halde kuruluş amaçlarından biri yangın söndürmek olan, geçmişi 100 yıla dayanan böylesi önemi bir kurumun değerlendirilmeyişi akıl alacak iş değildir.
Türk Hava Kurumu ile Orman Genel Müdürlüğü arasında işbirliği, sadece olanak değil, idareye, yani iktidara tarihsel görev demektir.
*- BERGAMA’NIN SORUNU
Geçenlerde, bir zamanlar belediye meclislerini ve çalışmaları ciddi olarak takip eden bir gazeteci olarak iki önemli noktaya değinmiştim.
Birincisi kentlerin temizliği ve ikinci sorun olarak yolların onarımı ve yenilerinin açılmasını göstermiştim.
Bir konteyneri bile almayan, alamayan, ihtiyaç duyulan yerlere yedekleriyle birlikte koyamayan başkanlardan kime ne fayda gelir.
Sorunun ve öneminin farkında bile değiller.
İkincisi yolların durumu!
Başkanlar şöyle sanayi bölgelerine bir gitsinler de görsünler, sayelerinde kimlerin işlerinin iyi gittiğini.
Bizim vergilerimizle, yani paramızla geçinen belediye çalışanlarına bir iki kürek dolgu malzemesini bile attıramayan, bunları organize edemeyen başkanlar acaba kentleri, insanları için ne yapıyorlar?
Siyaset kulvarından ilerleyip, milletvekili, bakan olmayı mı düşlüyorlar.
Halkın önlerinde, şarkıda olduğu gibi ‘Ağamsın, paşamsın!’ diye yalvarmalarını ve olağanüstü saygı göstermelerini mi bekliyorlar?
Neyse bunları yine konuşuruz ama bunları bana anımsatan, ‘Bergama’nın Gündemi: Çöp Sorunu ve Tarımda Susuzluk!..’ diyen ve hazırlayan Tahsin Tuna oldu.
*- SUSUZLUK ÖNDE GİDİYOR
“Bergama’da son dönemde gündemi meşgul eden iki temel sorun; tarımda yaşanan susuzluk ve çevreye zarar verdiği iddia edilen çöp taşımaları oldu.
Bu kapsamda, Bergama AKP İlçe Teşkilatı, İzmir Milletvekili Ceyda Bölünmez Çankırı ile üç ayrı toplantıda bir araya gelerek çözüm yollarını değerlendirdi.
Milletvekili Çankırı, ilk olarak AKP İlçe Başkanı Hasan Şahin ve yönetim kurulu üyeleriyle birlikte, Fevzipaşa Mahallesi ile Bağlar Yolu’nu birleştiren yeni çevre yolu üzerindeki üst geçitte mahalle sakinleriyle buluştu.
Özellikle öğrencilerin güvenliği açısından önemli olan bu yeni üst geçidin, kış aylarında büyük fayda sağlayacağı ifade edildi.
Daha sonra, ilçe girişindeki La Bella Otel’de düzenlenen kısıtlı katılımlı toplantıda ilçenin öncelikli sorunları masaya yatırıldı.
Susuzlukla mücadele konusu başta olmak üzere, aşağı Kırıklar, Yeniköy ve Zeytindağ çevresinde pamuk, ayçiçeği ve domates üretimi yapan çiftçilerin yaşadığı su sıkıntısı ayrıntılı şekilde ele alındı.
Çiftçilerin şikâyetlerini dinleyen Ceyda Bölünmez Çankırı, Bakırçay Ovası'nda daha az su gerektiren tarım ürünlerine yönelmek üzere alternatif üretim modelleri ve projeler geliştireceklerini, bu yönde uzmanlarla çalışma yürütüleceğini dile getirdi.”
Çalışma ve yerinde görme, sorunu belirleme kabul edilecek bir durum.
Ama bu bir kişinin çabası ile olmaz.
İkincisi sorunların çözümlerinin takibi lazım.
‘Haklısınız!’ diyerek kentlerden ayrılmak bizi bu günlere getirdi, bir noktada.
Tahsin Tuna, belirlenen sorunların ne kadar zaman içinde çözüleceğini takip ederek kamuya mutlaka duyuracaktır.
Bu insanlar ve tabi bizler, bırakın kağıt üzerinde olanları, büyük törenlerle atılan temellerin bırakın bir metre, bir santim bile yükselmediğini, çürüdüğünü yok olduğunu biliyoruz.
Madem Bergama’nın sorununu yazdık, yine bu kentten önemli bir tarihi bilgiyi Mustafa Gürelli’den öğrenelim:
*- BERGAMA’DA RUM OKULU
Mustafa Gurelli, ‘Bergamalılar’ grubuna, 19’ncu yüzyıldaki ‘Rum Anaokulu’nu yazdı.
Birlikte, Bergamalı Kadri Eğitim Tarihi Müzesi’ni ve yazısını okuyalım:
“19.yüzyılın ilk yarısında inşa edilen yapı, Rum çocukları için yapılmış ana okuldur.
Sokağa bakan cephesi giriş cephesidir ve mermer işçiliği bakımından zengindir.
Taş ve tuğla almaşığı ile örülmüş yapıya çift yönlü taş merdivenden sonra ulaşılır.
Merdiven kaidesinde mermerden yapılmış, duvar çeşmesi bulunur. Şimdiki okulun bahçesinde bulunan Metropolitik kilise tamamen yok olmuştur.
Yapının Bergama Belediyesi tarafından 2012 yılında restorasyonu tamamlanmıştır ve bugün 14 Eylül İlkokulu’na ait idari binası ve Bergamalı Kadri Eğitim Tarihi Müzesi olarak hizmet vermektedir.
Kaynak ise Bergama Belediyesi’dir. Yazıyı paylaşan ve çektiği fotoğraflarla destekleyen da Mustafa Gürelli’dir.
*-
Yorumlar
Yorum Gönder