İZMİR'DE BİR SÜRGÜN KÖYÜ

YAŞAR EYİCE *- İŞTE GENÇ MÜZİSYEN Gençlere, genç girişimcilere, doğru insanlara destek vermeyi görev kabul ediyorum. Hiç davetlere gitmiyorum ama genç ve idealist olduğu kadar, bana göre cesur olan İzmir yeni bir müzisyeni milyonlara sunmaya hazırlanıyor. Irmak Karpuz’un, müzik sevenlerin takdirine sunulan ilk teklisi “o an” ” 4 Temmuz’da Offstep etiketiyle YouTube, Spotify ve diğer platformlarda lansmanı ile birlikte yayınlanacak. Böylece genç müzisyen Irmak Karpuz, uzun yıllara dayanan müzik yolculuğunu profesyonel bir adımla taçlandırıyor. Başarılı olacağına inandığım için ben de kendisini köşeme aldım. Pop müzik türündeki hem eğlenceli hem duygu yüklü bu şarkının sözü ve müziği de Irmak Karpuz’un kendisine ait. Bu şarkının aranjör koltuğunda ise yükselen isim Mert Keçeli var. Şarkının müzik videosu YouTube’da aynı tarihte yayınlanacak. Yönetmenliğini Batuhan Yılmaz’ın üstlendiğini söyleyebilirim. *- BOŞ DEĞİL Henüz 9 yaşındayken çocuk korosunda müzik kariyerine başlangıç yapan Irmak, müzik tutkusunu güzel sanatlar lisesi, ardından Ege Üniversitesi Devlet Türk Musikisi Konservatuvarında aldığı eğitimlerle profesyonel bir şekilde destekledi. “O An” ile dinleyicilerinin karşısına ilk kez kendi kimliğiyle çıkacak olan Irmak, sözleriyle ve güçlü vokaliyle de dikkatleri üstüne toplamayı başarıyor. *- CANLARI PAHASINA Türk Harb - İş Sendikası Muğla İl Temsilcisi Musa Yorgancı, “Biz; 783 bin 562 kilometrekarenin her zerresini kendi canı gibi seven, bu mübarek memleketin her şehrini vatan toprağı bilen Türk Harb-İş Sendikası’nın üyeleriyiz. Biz; hem anavatanda, hem gök vatanda, hem mavi vatanda ülkemizin güvenliğini sağlayan; tankları, helikopterleri, uçakları, denizaltıları, milli gemileri yapan, akıllı mühimmatları, çelik yelekleri, miğferleri üreten, kıyafetleri diken savunma sanayi işçileriyiz. Çatışma ortamında arızalanan tankları, helikopterleri, gemileri canımız pahasına tamir edip tekrar işlevsel hale getiriyoruz. Ama gelin görün ki ayın sonunu getiremiyoruz! Çevremiz yangın yeri iken, savunma sanayimizin gelişmesi için çalışan işçilerin geçim derdine düşmesi kabul edilemez. Tankları, uçakları, denizaltıları yapanlar nasıl olur da kirayı ödeyemez duruma gelir? Bu sorunun yanıtını vicdan sahibi herkese bırakıyorum!..” diyor. *- CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN’A ÇAĞRILARI Marmarisli Gazeteci Ata Sevgi, Türk Harb - İş Sendikası Muğla İl Temsilcisi Musa Yorgancı’nin, bizim aracılığımızla Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a seslenmesini nakletti: ‘Sayın Cumhurbaşkanımız, eğer bize siz sahip çıkmazsanız, savunma sanayi işçileri kimsesiz kalacak. Bizler sofranızı paylaştığınız, iftar ettiğiniz işçileriz. Bize sahip çıkmanızı istiyoruz. Yaptığımız işler ortada. Milyonluk sistemleri onarıyoruz, denizaltıların bakımını yapıyoruz, savunma sanayimizin kalbinde çalışıyoruz. Ancak özel sektörde aynı işi yapan arkadaşlarımızın üçte biri maaşla yaşam mücadelesi veriyoruz. Banka kredilerinde, borç yükü altında eziliyoruz. Bu bir lütuf değil, bu bizim hakkımız! Uzaya çıkan ilk Türk astronotun kıyafeti bizim atölyelerimizde dikildi. Biz sadece ana vatana değil, uzay vatana da imza attık. Ancak ek iş yapmadan geçinemiyoruz. Emeğin hakkını versinler, bu sadece bizim değil, ülkemizin de kazanımı olacak.” dedi. *- TÜRKİYE’DE BİR İLKİ GERÇEKLEŞTİRDİ İzmir Yeminli Mali Müşavirler Odası (İzmir YMMO), Türkiye'deki meslek örgütleri arasında bir ilki gerçekleştirerek, genel kurul onayıyla “Yüksek Danışma Meclisi”ni kurdu. Son yapılan Genel Kurul’da Oda’nın daha şeffaf ve ortak akılla yönetimi için kurulması kararlaştırılan yüksek danışma meclisi, ilk toplantısını yaparak, divan heyetini de belirledi. İzmir YMMO’da yapılan toplantıda meclis başkanlığına eski oda başkanlarından Murat Cahit Koğacıoğlu, meclis başkan vekilliğine yine eski oda başkanlarından Şadi Çetin getirildi. Başkan yardımcılığı görevini Yönetim Kurulu Üyesi İsmail Pınar üstlenirken, meclis sekreterliğine Denetleme Kurulu Üyesi Hüseyin Sarıbuğday seçildi. Toplamda yaklaşık 40 kişilik bir yapıya sahip olan meclise, mevcut yönetim kurulu, denetleme ve disiplin kurulları üyeleri, TÜRMOB delegeleri, eski oda başkanları ve il temsilcileri ile komisyon başkanları doğal üye olarak katılıyor. Ayrıca, oda üyesi 20 yeminli mali müşavirin yazılı desteğini alan meslek mensupları da ‘temsilci’ sıfatıyla meclise katılım sağlayabiliyor. Yüksek Danışma Meclisi’nin yılda en az dört kez toplanacağını ve İzmir YMMO Yönetim Kurulu’na öneri ve görüş sunarak meslek politikalarına ışık tutacağını ifade eden İzmir YMMO Yönetim Kurulu Başkanı Yaşar Zengin, “Bu meclis, İzmir YMMO’nun daha katılımcı, demokratik ve şeffaf bir anlayışla yönetilmesini destekleyecek öneriler geliştirecek. Önceki dönemimizde olduğu gibi bu dönemde de ortak akılla, katılımcı bir anlayışla odamıza ve mesleğimize hizmet etmek istiyoruz. Bu meclis de bu anlayış ile kuruldu” dedi. *- CANLANDIRMAK İÇİN İzmir’in ‘aykırı’ avukatlarından Senih Özay, özelden bir davet yapmış: Senih Özay şunları yazmış: ‘3 Torunum da bölgede! Bu Darağacı Sokağı, belki biliyorsunuz biraz önemli bir sokak! Meşhur Elektrik Fabrikası arkası! Yoğun Sanatçılar sokağı! Eskiden denilir, idam cezalarının infazı sokağı! Orada bu Pazar günü çocuklarım, arkadaşları masalar kurup, @bit pazarı gibi yiyecek içecek giyecek yapıp satacaklar! Ben de kitaplarımdan 30 tane imzalayıp Torunlara verip masalarına sunacağım! Sizler de davetlisiniz…’ *- BİR ZAMANLAR ÇOK İŞLEKTİ Eski dost Avukat Senih Özay’a şu yanıtı verdim: ‘çok tefekkürler, ancak sağlık nedenlerimle her yere ve davetlere gidemiyorum... Sağlıcakla kalınız.’ sonra, Bornova’dan İzmir’e ve Namık Kemal Lisesi’ni giderken neredeyse yıllarca hemen her gün geçtiğim mahallenin önceki güzellikleri gözümün önünden geçti ve kendimi tutamayarak şunları da yazdım: “Bir zamanlar muhtara ve sürekli takipçim birkaç yaşlı kişinin daveti üzerini mahalleye çok gittim. Sürekli İzmir Belediyesinin alacağı kararları, yani İzmir’in ilk gökdelenleri ile eğlence merkezi ve çarşıları izninin verilmesini heyecanla bekliyorlardı, bu mahallenin eskileri ve yaşlıları... Geçenlerde, Karşıyakalı Sarışın ile Bornova'ya giderken, 'Kime niyet, kime kısmet!' deyip aklımdan geçirdim, yapılan gökdelenleri seyredince... İzmirlilerin çoğu bunlara ilk yapılandan bu yana karşı… Ama; para mı dönüyor, hatır mı, ahbap çavuş ilişkileri mi? Ben henüz bu soruların karşılığını çıkaramadım... Üzüldüğüm nokta, mahallenin belki de çoktan bu dünyadan göç edenleri, sanki geleceklerini bana ve yazacaklarıma bağlamışlardı, Kimseye ve hiçbir açıklamaya güven duymuyorlardı!...” *- EL KOYMAK İSTENİYORDU Yine, İzmir’deki ‘idamların’ gerçekleştirildiği ve bu yüzden adı ‘darağacı( olan bu mahalle ile ilgili bir anımı anlatayım: Bornova ve Karşıyaka yönünden gelen araçlar, ‘Paralı köprüyü’ geçip Alsancak yönünde giderken, Alsancak Stadyumu öncesinde, Sümerbenk fabrikasından sonra, bir aileye ait Türkiye’nin önemli bir tekstil fabrikası vardı. Aile parçalandı, çok büyük bir alana kurulu fabrika kaderine terk edildi. Tabii birileri yok pahasına almak için uğraştı. Biz de ‘Ne oluyor?’ diye bir seri yazı ile konuyu gündeme getirip, yetkilileri de harekete geçirmiştik. Bir gün masamın yakınındaki telefon çaldı, bir foto muhabiri telefonu açtı: Kekeliyerek ‘Biliyorum’ derken beti benzi de atmıştı. ‘Ne oluyor?’ diye sorduğumda; İstanbullu ünlü bir babanın kendini tanıtarak aradığını ve ‘Bizim çocuklar üç beş kuruş kazanacak, size ne?’ diyerek tehdit ettiğini söyledi. ‘Güldük’ geçtik… İşte o meşhur babanın oğlu ile Zeki Müren’in Bodrum’daki evinde karşılaşmıştım. Olayı açtım; ‘Bana ters ve tehdit edici laflar etti!’ Hiç unutmuyorum: Zeki Müren araya girdi ve ‘Yaşar’a söylenen her söz bana söylenmiş sayılır. Derhal özür dile, yoksa evimden çek git!’ diyerek babanın oğluna ağzının payını verdi. Zeki Müren’in şoförünün de, yanımızda olduğu o an, 20 yaşlarındaki baba oğlunun halinin görüntüye alınmasını çok isterdim. ‘Özür dilerim, sözlerim sana değil!’ diyerek bir iki gönül alıcı söz de etmişti. Avukat Semih Özay’ın bir daveti bana neleri anımsattı. Seri yazıyı da, isimsiz olarak rahmetli Tunç Saruhanlı ağabeyimiz hazırlıyordu. *- SADE BİR KÖY DEĞİL ‘Oyuncu Elçin Sangu'nun köyü Arıkbaşı, sadece bir köy değil; yitirilmiş bir vatanın hatırası, ayakta kalan bir kimliğin sesi ve sürgünle savrulmuş bir halkın sessiz direnişidir.’ Diye anlatılıyor; İzmir’in Bayındır ilçesine bağlı Arıkbaşı köyü, ya da mahallesi… Rahmetli dostum, arkadaşım Avukat ÇerkesSAli Oktan, sağ olsaydı, ona sorardım. Kendisi Manisa çerkezlerinden idi. Oyun havalarından tutun da, her türlü bilgiyi kendisinden öğrenirdim. Aslında ben Arıkbaşı’nı iyi bilenlerdenim. Sayısız geçtim, kaç kez de ağaçlarının altında serinledim. Yani bu köyü hemen anımsadım, görüntülerini görünce de, o günleri anımsadım. Baba yadigarı Bayındır’ın zamanında ilk ve en önemli otelini çalıştıran Ali Ferit Erkmen’e sorabilirdim, düşünemedim *- İZMİR’DE ŞİRİN ÇERKES KÖYÜ Melih Dizdaroğlu’ndan öğrendiğime göre; yaklaşık 400 hane ve 1000 kişilik nüfusuyla şirin bir Çerkes köyüdür. İlk adı “Osmaniye” olan köy, yakınından geçen Künk Deresi’nden esinlenilerek Arıkbaşı adını almış. Köy, 1864 Büyük Çerkes Sürgünü sonrası anavatanlarından koparılan Şapsığ boyuna mensup Çerkesler tarafından kurulmuş. Sürgünle önce Rumeli’ye, ardından Marmaris’e gelen bu insanlar, Marmaris’in kurak yapısı nedeniyle yer arayışına girmiş ve sonunda Bayındır Ovası’nda karar kılmışlardır. Bugün Arıkbaşı, diğer birçok yerleşime kıyasla Çerkes kimliğini büyük ölçüde korumayı başarmış. Çevresinde Havuzbaşı, Taşkesik, Çırpı, Çiftçigediği ve Bozdağlar bulunan köy, demiryolu ve karayolu ile İzmir’e bağlanıyor. *- ÜRETİCİ BİR KÖY Yerleşim tipi topludur, bahçeli evleriyle düzenli bir görünüm sunar. Geleneksel evlerde ahşap iskelet, toprak sıva ve kireç kullanılmış. Yeni yapılar ise betonarme. Geçim kaynağı tarımdır. Pamuk, zeytin, buğday, karpuz ve salatalık ekilir; üzüm ve narenciye önemli yer tutar. Hayvancılık ve arıcılık da yaygındır. Her yıl Temmuz’da kurulan karpuz panayırı, köy bütçesine önemli katkı sağlar. Ben de şöyle ilave edeyim: Onlarca değil, yüzlerce römorklu traktörler, küçük büyük kamyonlar kasaları karpuz dolu olarak alıcı beklerler. Son yıllarda İsrail tohumu ile yetiştirilen, yerli kabak çekirdekli karpuzlar kalmadığından aynı sistem sürüyor mu, bilemiyorum: Görülmeye değer, bir manzaraydı… Köyde eğitime büyük önem verilir. Gençlerin büyük bölümü lise mezunudur ve üniversiteye gidenlerin sayısı artmaktadır. Çerkes örf ve adetleri halen yaşatılır; özellikle evlilikte aynı sülaleden kız alıp vermek kesinlikle hoş karşılanmaz. Yaşlılara saygı ise hâlâ güçlü bir gelenektir. *- SÜRGÜN SONRASI Köyde Adıgece’nin Şapsığ lehçesi konuşulmaktadır, ancak bu dil günümüzde daha çok 30 yaş üstü bireylerin hâkimiyetindedir. Gençler arasında anadil kullanımı azalmıştır. Düğünler geleneksel Çerkes düğünü biçiminde yapılır. Adige müziği eşliğinde yapılan danslar, espirili kurlar ve woredler gece boyunca sürer. İlkkurşun ve Ertuğrul gibi çevre köylerle bağlar düğün ve cenazelerde sıkıdır. Arıkbaşı’nda bugün hâlen onlarca köklü Adige sülalesi yaşamaktadır. Bu köy, sürgünün ardından inşa edilen bir kimlik mekânı, belleğini kaybetmemeye çalışan sessiz bir direniş alanıdır. *-

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

BÖYLE BİR ANLAŞMA GÖRÜLMEDİ... DENİZİ YOK ANLAŞMAYA LİMANLAR KONULDU...

BAŞIMIZ SAĞ OLSUN! ACIM BÜYÜK! BOLU'DAKİ OTEL YANGININDA 66 İNSANIMIZI KAYBETTİK

KİTAPLARIN ANLATAMADIĞINI ANLATIYOR