HEM SİYASETÇİNİN, HEM DE VATANDAŞIN SESİ HALİDE
YAŞAR EYİCE
*- DEVREYE GİRENLER OLUR
Yakın zamanda Genç Gazeteci Halide Demir Polatlı’dan söz etmiştim.
‘Meslek tutkusu ve sevgisinin’ her şeyden üstün tutulduğunu kendisinde gördüğüm, ender isimlerden biri olan Halide Demir Polatlı, özellikle siyasetin nabzını tuttuğu gibi ‘Sokaktaki vatandaşın sesi’ olmayı da en iyi başaran meslektaşlarımdan biri.
Şimdi de, ‘Grev sonrası’ İzmir Büyükşehir Belediyesi’ndeki gelişmeleri kendisinden öğreniyorum.
Gece yarısına doğru, öğrendiğim İzmir Büyükşehir Belediyesi’ndeki gelişmeleri. kulis durumunu sevgili Halide Demir Polatlı’ya soralım, bakalım neler anlatacak?
Asıl önemli nokta, binin üzerindeki ‘Seçim paraşütçülerinin’ durumu ne olacak?
Belki de ilk dalganın kalıntıları bunlar!
Acaba vatandaşlar ‘Yazık oluyor!’ sözcüğünü kimin için kullanacak, ‘işsiz kalanlar!’ için mi, yoksa ‘İflas durumundaki belediye’ için mi?
Ama şunu ilave edeyim:
Bir kentimizde, bir belediye başkanının basın danışmanı bir liste gösterdi:
O zaman için, iki ay içinde 12 binin üzerinde kişi, torpil yaparak, belediyeye girmeye çalıştıklarını’ anlattı.
İşin ilginç bir yanı da, bunların büyük çoğunluğu bir yerlerde çalışıyor ama belediyeye bir noktada kapağı atmak istiyordu.
Nedenini de açık gönüllükle anlatmıştı;
‘Çiftlik gibi görüyorlar, çalışmadan para kazanmanın bir yolu olarak görüyorlar…’
İlgili ve meraklısına o belediyeyi ve o zaman yeni seçilen ve ekibini kurmak isteyen belediye başkanı ile basın danışmanının adını da rahatça açıklayabilirim.
Ama bu anlatılan yalnız o belediyeye has değildi.
Bu sıkıntı her zaman vardır ve baş ağrıtır.
Hele şu delege sistemi var ya, çıkaran herhalde bazı küçük zümreler için ‘Cennetlik’ benim gibi işin bir noktada içinde olanlar için ise ‘Cehe’melkik'tir.
Şu vicdanı ve acımaya bir yana bırakmalıyız.
İnsanları iş güç sahibi yapmalıyız, ama belediyeyi veya resmi kurumlara ‘Bu kişi benim yakinimdir’ diye pusula yazanların ellerinden kurtarmalıyız.
‘Hak et, kazan!’ ‘Aldığının karşılığını ver!’, ‘Terlemeden olmaz!’, ‘Herkes senden memnun kalmalıdır’, ‘İnsanca yaşaman için insanca çalışmalısın’, ‘işinin patronu olmalısın’ bunları yapıyorsan başımızın üstündesin…
Ama sen de, ‘Akşama kadar yat, canın sıkılınca rapor al, kahvede seni bekleyenleri bekletmiyorsan’ ya ‘Benim arkamda Ahmet Bey var’ diyorsan, sepetin koluna herkes yoluna…
Şimdi söz Halide Demir’de, kendimi tutamayıp bir şeyler yazıp araya girmiş oldum.
Bu arada Halide Demir Polatlı ile Olkan Özkır, ‘Kahve içelim!’ teklifinde bulunmuşlardı, unutmadım.
İzmir Gazeteciler Cemiyeti’nin tarihi Asansör’ün girişinde depo olarak kullanılan bir mekanı düzenlemelerini bekliyorum.
Bakalım 15 günde ‘çiçek gibi’ bir lokale dönüştürülebilecek yeri, kaç zaman içinde hizmete açacaklar?
Ne derler, ‘Lafla peynir gemisi yürümüyor!’
*- BİNİN ÜZERİNDE KURBANLIK İŞÇİ
‘Beni kurtardın’ diyerek Halide Demir Polatlı’yı kutladığım, yalnız İzmir’i değil, tüm belediyelerimizi ve insanlarımızı doğrudan ilgilendiren konuyu dikkatinize sunuyorum.
Bakalım benim gibi mi, yoksa içlerinde mutlaka bir yakınınızın olduğu kişiler için mi düşünüyorsunuz?
“İzmir Büyükşehir Belediyesi’nde bin 30 işçinin işten çıkarılması gündemde!
Başkan Cemil Tugay ve Belediye-İş Sendikası arasında yapılan görüşmeden uzlaşı çıkmadı.
İzmir Büyükşehir Belediyesi’nde (İzBB) yaşanan TİS ve işten çıkarma açıklaması sonrası başlayan kriz, bir Yunan tragedyasının tüm unsurlarını taşıyor.
*- KOZLARI GREVE ÇIKMAK
İlk perde:
Cemil Tugay’ın bin 30 işçiyi çıkaracağını açıklaması.
İkinci perde:
Bugün karşılıklı yapılan açıklamalarda sendika yöneticileri ile Büyükşehir Belediye Başkanı Cemil Tugay arasında yaşanan diplomatik gerilim.
Üçüncü perde:
Belediye-İş Sendikası Genel Başkanı Nihat Yurdakul’un “1 Temmuz’da greve çıkıyoruz” resti.
Bu kronoloji, sadece yerel bir iş uyuşmazlığı değil, Türkiye’de kamu yönetiminin mali sürdürülebilirlik sorununun minyatür hali.
Bence bu gelişmeleri izlerken asıl mesele ‘kimin haklı, kimin haksız olduğu’ değil, hangi rakamların metodolojik olarak doğru olduğu aynı zamanda.
*- RAKAMLAR TUTMUYOR, AMA BÜYÜK
Büyükşehir Belediye Başkanı Cemil Tugay “En düşük işçi maaşı 80 bin lira, Eylül ayında 130 binlere çıkacak, bu sürdürülebilir değil” derken, Belediye İş Genel Başkanı Yurdakul “55-65 bin lira arası” diyor.
Hali hazırda bu 15-25 bin liralık fark, sadece matematiksel değil, muhasebe standardları açısından felsefi bir ayrım.
Toplam maaş mı, temel maaş mı hesaba katılıyor?
Siz olsaydınız hangi rakamı esas alırdınız?
Rakam savaşları: Şeffaflık silahı
Politik krizlerde en güçlü silah, ‘şeffaflıktır’.
*- TABİİ Kİ BİLİNİYOR
Tugay’ın “Belediye dışında çalışanlara baktığımız zaman ciddi bir dengesizlik var.
Bunları bu şekilde konuşmak istemiyorum ama biz kime, ne kadar para ödediğimizi biliyoruz.
Bunları kamuoyuyla paylaşabiliriz” açıklaması, sendikayı zor durumda bırakırken, kamuoyuna da net bir mesaj veriyor:
“Gizli hiçbir şey yok.”
Bu hamle gerçekten akıllıca çünkü rakamlar manipüle edilebilir ancak belgeler edilemez.
*- BAKIŞ AÇISI MI?
Belediye İş Genel Başkanı Yurdakul’un “Belediye tarafından gönderilen bordrolar” vurgusu da metodolojik açıdan anlamlı:
Rakamların kaynağı tartışmalı değil, yorumu tartışmalı.
Bu durumda objektif gözlemci için kritik soru şu:
Neden aynı bordrolara bakıp farklı rakamlar çıkarılıyor?
İkramiye, yan haklar, SGK, vergi, sosyal yardımların dahil edilip edilmemesine göre maaş tutarları değişiyor.
Cemil Tugay kapsamlı yaklaşımla toplam paketi hesaplıyor, sendika ise seçici metodoloji ile sadece temel maaşı.
Her ikisi de teknik olarak haklı, ama politik olarak farklı amaçlara hizmet ediyor.
Sizce hangisi daha dürüst bir yaklaşım?
*- GREV KARTI: SON KOZUN HESABI
“1 Temmuz’da Egemenlik Binası önündeyiz” açıklaması, sendikanın elindeki son kozun oynanması anlamına geliyor.
Ama bu kozun etkinliği, toplumsal destek alıp alamayacağına bağlı.
İzmir’de ve Türkiye’de asgari ücretle çalışan milyonlarca kişi varken, aylık 55-80 bin lira alan işçilerin grevi ne kadar sempati ve destek toplayacak?
Enflasyon ve yoksulluk verileri ortada evet ancak Türkiye genelinde milyonlarca kişi asgari ücrete talim yaşama çabası verirken, emeklilere verilen zam oranları ortada iken toplumsal mücadelenin sadece belediyelerde örgütlü işçiler için değil toplumun tüm bu kesimleri için ve tüm ülke sathında verilmesi sendikal mücadele açısından daha doğru değil mi soru ve tespitini aklıselim herkes yapıyor.
Bu soru, sadece ekonomik değil, ahlaki bir sorgu.
Bireysel hak mı, toplumsal adalet mi öncelikli?”
*- STRATEJİK HATA YAPILIR MI?
Halide Demir Polatlı’ya göre;
Belediye İş Genel Başkanı Yurdakul’un “Yoksa İzmir ve Türkiye’ye yayılacak” tehdidi ise stratejik bir hata olabilir.
Çünkü bu ifade, yerel bir sorunu ulusal krize dönüştürme riski taşıyor. Politik analiz açısından değerlendirildiğinde, bu tür tehditler genellikle çözümsüzlüğü veya sorun çözme iradesinin görmezden gelinmesi işareti sayılır.
Tugay’ın “ücret dengesizliği” ve bunun ‘adil’ olmadığı vurgusu önemli.
Aynı işi yapan farklı statülerdeki çalışanlar arasındaki maaş farkları, adaletsizliğin somut göstergesi.
Bu dengesizlik, kısa vadede toplu iş sözleşmeleri açısından sendika üyelerine avantaj sağlıyor gibi görünse de, uzun vadede kurumsal sürdürülebilirliği zayıflatıyor.
Mali sürdürülebilirlik olmadan sosyal haklar da korunamaz gerçeği ortada.
*- YARGIYA GÜVENİYORLAR
Başkanlardan Yurdakul’un bugün İzmir’de yaptığı açıklamalarda, “Bunlar mahkemeden geri dönecek” öngörüsü hukuki çerçeve açısından doğru olabilir, ancak ekonomik gerçeklik karşısında pragmatik değil.
Yargı kararları mali gerçekleri değiştirmiyor, sadece mali yükü erteliyor. Bu durum, kamu mali yönetimi açısından kısır döngü yaratma riski taşıyor…’
Ben bir noktaya değineyim…
Bir de işin Ankara yönü var.
Yani Genel yönetimin, dolayısıyla Bakanlar Kurulunun…
Devlet bu işe ne diyecek?
Örneğin İzmir Valisi, ‘Ben anlaşmazlığı anlamam, benim anladığım İzmir halkının huzuru… Herkesin mutlu olması. Toplumun sıkıntıya düşmemesi, başta sağlık sorunlarının çıkmaması için greve yetkimi kullanarak ‘Hayır!’, diyebilir.
Bu yetkiyi bazı yörelerde, belediyelerde kullanan valileri gördük.
Yani nasıl ‘grev’ olası ise aynı şekilde ‘Yaptırmıyorum!’ denilmesi de olası…
Umarım iş tatlıya bağlanır..
Ama bugünkü tabloda bu imkansız…
Belki de, konuya Reis müdahale eder, bir zamanlar, Başbakan iken Süleyman Demirel’in yaptığı gibi, bu işçileri devletin bazı ihtiyaç duyulan birimlerine alabilir.
Milyonlarca İzmirli gibi ben de sonucu merakla bekliyorum…
*- LİDERLİK SINAVI: İDEALİZM Mİ REALİZM Mİ?
Ben ‘Nefesim kesildi!’ diyerek yazıyı bitirmeye niyetlendim.
Ama ‘Arap Atı’ gibi yazdıkça, konuştukça açılan ve birçok politikacıdan koltuğunu her an alabilecek bilgi ve tecrübe birikimine sahip Halide Demir Polatlı, elindeki sazı bırakmaya niyetli değil…
Konunun kapanışını yapmasını söyledim ve işte cevabı:
“Bu kriz, modern belediyecilikte yönetişim ve liderliğin nasıl tanımlanacağına dair önemli soruları da ortaya çıkarıyor.
Tugay’ın pozisyonu, ‘populist yaklaşım’ ile ‘gerçekçi mali yönetim’ arasındaki gerilimi örnekliyor.
Popülist söylem yerine ‘kanıta dayalı’ politika yapımını tercih etmek, demokratik liderliğin en zor testlerinden biri.
Bu süreç, sadece İzmir için değil, tüm CHP’li belediyeler için kurumsal örnek oluşturacak gibi duruyor.
Başarılı olunursa belki de “mali disiplinli sosyal demokrasi” modeli ortaya çıkacak, başarısız olunursa benzer mali krizlerin diğer belediyelere yayılma riski ortaya çıkabilir.
Tugay bu konuda ‘stratejik kararlılık’ gösteriyor ve uzun vadeli sürdürülebilirlik açısından sonuna kadar gidecek gibi görünüyor.
Bu cesaretin dikkate alınması gerektiği ortada.
Sizce bu tür kanıta dayalı karar verme siyasi kariyere fayda mı zarar mı verir?
Sonuç: 1 Temmuz’a doğru geri sayım…
*- TOPLUMSAL DÜŞÜNCE ÖNEMLİ
Gerilim yükselmeye devam ediyor. 1 Temmuz tarihi, hem Tugay’ın mali yönetişim stratejisinin hem de sendikanın toplu eylem kapasitesinin test edileceği bir başka kritik dönüm noktası.
Bu tarih, sadece bir grev günü değil, büyükşehir belediyesinin mali sürdürülebilirliğinin ve kurumsal reform gündeminin belirlendiği karar anı olacak.
‘Grev gerçekleşse bile kısa süreli kalacak’ diye düşünenlerin sayısı ise oldukça fazla. Nihayetinde sendikanın taleplerinin toplumsal destek bulması da belirleyici bir unsur olacak.
DİSK’in binlerce işçi ve memurla gerçekleştirdiği günler süren iş bırakma sürecinde ne kamuoyu desteği yeterli oldu ne de ekonomik koşullar uzun vadeli grev eylemini destekleyebildi. Sonunda bir uzlaşıda buluşuldu.
Politik ekonomi açısından değerlendirildiğinde, sonuçta galip çıkacak taraf, veri odaklı ve şeffaflıkla rakamları en net şekilde sunabilen olacak.
Bu da şu ana kadarki gelişmelere bakıldığında, Tugay’ın stratejik konumlandırması lehine görünüyor.
İzmir Büyükşehir Belediyesi Başkanı Cemil Tugay’ın metodolojik üstünlüğü ve şeffaflık taahhüdü, bu krizi lehine çevirebilecek rekabet avantajı sağlıyor.
Mali disiplini sağlama kararlılığı yönünde gösterilen tutum mu, sendika direnci mi kazanacak?
Bunu hep birlikte göreceğiz.
*-
Yorumlar
Yorum Gönder