URLALI DERTLİ KÖYLÜ; 'ZENGİNLERE DENİZİ YASAKLAYALIM!'

YAŞAR EYİCE *- YAZLIKÇILARA YASAK DENİZ! Gazeteci Melih Dizdaroğlu anlattı: Urla Belediyesi yeni hizmete aldığı, hizmet araçlarını belediye karşısında meydanda sergiliyordu. Bir yanda, ‘hayır lokmalarını’ yiyenler, diğer yanda Türk Bayrakları ile süslenen araçları izliyordu. Melih Dizdaroğlu özellikle son model temizlik araçlarının büyük ilgi gördüğünü, böylece önemli bir sorunun önemli bir parçasının kesinlikle ortadan çözüleceğini söylüyor. Özellikle yaz aylarında yakın zamana kadar oluşan çöp yığınlarından kurtulunur. Seçimlerden öncesini düşünüyorum. Şikayetleri düşünüyorum. Bir yere artı bir tane bile çöp bidonunun gönderilemediğini, ‘Elimizde yok!’ denildiği gönleri de anımsıyorum. Sivrisinek, karasinek, zararlılarla mücadele mi? Bilen varsa anlatsın! Bunları geçelim ve esas konuya gireyim… Özellikle yazlıkçıları ilgilendiren konuyu; ‘Denizin kendilerine yasaklanacağı’ haberini vereyim. Tanıklar da, Urlalı esnaf… *- 60 BİN LİRANIN, ‘10 BİN LİRASI’ TOPLANABİLDİ Urla sevgisini ve güzelliklerini içinde yaşayan Gazeteci Melih Dizdaroğlu, evinin ihtiyacını gidermek için Arasta’da, Beşiktaş ve Göztepe’nin Milli futbolcusu Nihat Yayöz’ün önerdiği kasaba uğrar. Müşteriler için konulan sırada siparişini beklerken, bir ‘Hacı Amca!’ kasaba gelir. Herkes birbiriyle selamlaşırken, köye döneceğini ve bunun için acelesi olduğunu belirten Hacı Amca, sıkıntısını da açıklar. Hacı Amca’nın sıkıntısı büyüktür! Cemaat buz gibi havalarda, buz gibi cami içinde namaz kılıp, dualarını okumaktadır. Dini vecibelerini yerine getirmeye çalışanların bazıları da olumsuz hava şartları yüzünden hastalanmıştır. Melih Dizdaroğlu’nun düşüncesine göre, ‘Hacı Amca’ Caminin Yaşatma Derneği’nden olmalı ki, köylüsünün hastalanmasına gönlü razı olmadığı için, ‘ısıtma’ sorununu çözmeye çalışırlar. Bunun için de, köylüden maddi yardım istenir. Herkes elini cebine atar, imkanına göre kumbaraya parasını atar. Ve sonuçta, Hacı Amca toplanan para miktarını, kasaba, ustasına, kalfasına, ve alışveriş için o an mekanda olanlara açıklar: ‘Tam 10 bin liramız oldu!’ Belki eski yıllarda bu para ile yeni bir camii bile yapılabilirdi. Ama ya şimdi? Hacı Amca acı gerçeği açıkladı: ‘Camimizde iki klima ile ancak soğuk havası kırılarak ibadet yapılabilir. Ancak bu iki klima için teklif veren firma 60 bin lira istiyor!’ Herkes kendi halinde, Urla’nın köylüsü Hacı Amca’yı dinliyor. Ve Hacı Amca lafını patlattı: ‘Yazın Köyümüze gelen o kadar zengin var. Karar alalım, yazın hiçbirini denize sokmayalım! Nereye isterlerse gitsinler. Köye beş kuruş faydaları yok!’ Melih Dizdaroğlu’nun anlattığına göre, bir anda kasapta soğuk hava esti. Hacı Amca’da başka bir laf etmedi… ‘Hadi Eyvallah!’ diyerek köyüne yola çıktı. Hiç ama hiç kimse ‘Sen ne diyorsun Hacı Amca?’ dememiş… Ben de Melih Dizdaroğlu’na sen bari Hacı Amca’ya bir yol gösterseydin?’ diye sordum… *- ÇOK İMKÂN VAR Ne yapabilirdi? Diyanet Başkanlığının ‘Dev bütçesini’ anlatıp, ‘Ondan bundan para isteyeceğine, hemen kağıt kalem al, bir dilekçe yazıp Diyanet’e gönderilmesini önerirdim. Trilyonların yanında, bünyesindeki bir caminin en önemli eksiklerinden birinin iki klima ile çözüleceğini öğrenen Diyanet’teki yetkililer sorunu iki dakikada çözerlerdi. Bunun yanında, Diyanet Vakfı var… İzmir Valiliği var… Urla’da faal AKP teşkilatı var… Var oğlu var! Biri olmazsa diğeri... Alt tarafı iki kilima? Eminim Belediye ya da Kaymakamlığa bile başvurulursa, yalnız köyü değil, Türk toplumunu ilgilendiren bir konu rahatça çözülür ve ‘Zenginler’ olarak adlandırılan Yazlıkçıların aileleriyle birlikte Urla denizlerinden yararlanmaları ‘Yasakla’ karşılaşmaz!... MÜSİAT üyesi İzmir’de çok önemli iş insanları biliniyor. Daha neler söyleyeyim: Umarım ‘Hacı Amca’ bu dileğini kısa zamanda yerine getirir, mutlular kervanına katılır. Bunlar aklıma gelenler.. Urla’daki denize nazır köyün, adı ve camisi Arasta’daki, olayın tanığı kasaptan öğrenilebilir. *- EMEKLİLER MAAŞINIZI VEZNEDEN ÇEKİN! Televizyon yayınlarında duymuştum. Akbank başta olmak üzere birkaç bankanın müşterilerinin gece yarısı uykuda iken soyulduklarını, bunda, kabul etmemelerine rağmen bankanın suçu olduğunu, ama mahkemenin banka aleyhine karar verdiğini öğrendim. Bunun benimle ne ilgisi var? Hiç! ama, bankanın durumunu anlatmama imkan vereceği için yazayım. Yıllarca ve ısrarla devlet bankasını tercih edip emekli maaşımı oradan alıyordum. Fakat, ‘Benden başka akıllı yok mu?’ diye düşünerek, arada bana göre de önemli sayılan promosyon farkını alarak, Akbank’a geçiş yaptım. Şimdi artı ve eksilerini sıralamayayım… Maaş kartımın süresi birkaç ay sonra dolacağından, Akbank’tan bir uyarı yazısı aldım: ‘Yeni kartınızı adresinize gönderiyoruz!’ diye… Adres benim 10- 15 yıl önceki eski adresim. Belki de 10 yılı aşkın süredir, nüfus idaresinin de belirlediği, banka şubesinden promosyon zamanında verdiğim adres sanki ellerinde yok, nereden bulmuşlarsa, kaydımın bulunduğu, yaşadığım yerden kilometrelerce uzaktaki adrese yeni kartı göndermişler. Bu arada kaç yetkiliyi aradıysam, ‘Kardeşim bu nasıl oluyor? Bu hatayı yapan nasıl kayıtlarda olmayan adresi buluyor. Özel dedektif mi?’ gibi laflar ediyorum. Boş… Görevleri insanları zora sokmak… Görevleri, işlerini en iyi şekilde yapıyor, gibi kendilerini göstermek. Aslında hiçbirinin birbirinden farkı yok.. Nasıl insanların parasına konmak… İşi kılıfına uydurmak… Aslında bu sorunu çözecek devlet mercileri var. Ellerindeki imkanlar da az değil… Sanki trilyonların var, bir kartın gerçek, devlet kayıtlarında olan adrese gönderilmesini, onu da ayda bir kez, devletin verdiği maaşı çekmek için kullanacağın için, ‘Kullanma!’ diyorlar… Bir de radyo ve televizyonlarda öyle güzel reklam yapıyorlar, kendilerini allayıp pullayıp gösteriyorlar ki, şaşmamak elde değil. Bankalara işi düşüp de, ‘memnuniyet’ anketi yapılsın da görelim bakalım, yürekten ‘Ben memnunum!’ diyen çıkacak mı? Olan yine bana ve benim gibilere olacak, emekli maaşımı kartla çekmeyeceğim, vezneden alacağım… Ama onun da en güzel yanı, kuruşu kuruşuna alma imkanın var. ‘Size bugün şu kadarını verebiliriz!’ gibi bir sorunla karşılaşmazsınız. Türkiye genelinde milyonlarca tutara ulaşan o üç beş kuruşunuzun da bunlar tarafından kullanılıp, havadan para kazanmalarını önlemiş oluruz, olursunuz… Özellikle emeklilere ve derneklerine önemle ve ısrarla anımsatmak istiyorum. *- İŞLETME ANLAYIŞI Türk Telefon’un özellikle internet hizmetini verdiği aboneler arasında nasıl bir ayrımcılık yarattığını duymuşsunuzdur. Arada maddi yönden büyük fark var. Bu nasıl bir işletme anlayışıdır. İşletmeler, ‘işini bilen tacir kafası’ ile yönetilir. Bu ezelden beri böyledir, Hatırlayan olacaktır: Bizim gençlik dönemlerimizde dükkanlarda öncelikli, cam çerçeve içine alınmış yazı dikkate çekerdi: Birincisinde ‘Müşteri daima haklıdır’ ve ‘Müşteri velinimetimdir!’ İkincisi ise el çizimi görüntülü… Yan yana iki esnaf: Biri göbekli, çok keyifli olduğunu anlayacağınız eklemelerle süslenmiş biri: Altında ‘Peşin para ile iş yapan!’ gibi manidar bir laf olan, Diğeri ise; ‘Veresiye mal satan!’ yazan birinin görüntüsü… Zamanımızda ise bazı esnaf, ilkini uyguluyor: Yani, bankaların verdiği kredi kartlarını kabul etmiyor. Ya ‘Post makinam bozuk!’ diyor… Ya da açık ve seçik bir şekilde vitrine ya da kasanın bulunduğu alana ‘Kredi kartı kabul edilmiyor!’ yazıyor. Bankacılara ‘ek ücret ödememiş’ oluyor. Ekmeğinin bir kısmını tefecilere olduğu gibi banka sahiplerine de vermiyor. Sonuçta bankalar ya da başkalarının kendisine ortak olmalarını önlemiş oluyor. Dünyayı bilmiyorum ama şu anda Türkiye’de en karlı mesleğin ‘bankacılık’ olduğu bir gerçek var. Tabii bu bankacılık sektörü kadar, Türkiye’de müşterisi artan ama yeterli yatırımı yapmayan, alt yapısı bir noktada durma noktasında olan Telekom şirketleri için de geçerli. Yazımın girişinde belirttiğim bir nokta vardı. Bizlerin dünya standartlarına göre çok yüksek ücret ödediğimiz, Türk Telekom’un bazıları, bazı ‘dostlar’ için sağladığı maddi imkanları anlatmıştım. Peki zarar nasıl kapatılabilir? İşte en güzel örneğini yine Türk Telekom yetkililerin ağızlarından vereyim: ‘Çevrim içi dolandırıcılık yöntemleri hızla yaygınlaşıyor. McAfee Total Protection, şüpheli aktiviteleri takip eder ve kişisel verilerinizi korur. Aylık 36.90 TL’den başlayan fiatlarla tehlikeleri engelleyebilir. Sadece güvenilir sitelere girişim sağlayabilirsiniz. Detaylı bilgi için; (…) .” Bu her gün sizden mutlaka para almak için yapılan çağrılardan biri… Yine aynı şirketin, her Çarşamba size sözde hediye vaat ettiği yine özel Bir isim verdiği, bence hikaye (!) bir kampanyası var. Giriş yapacaksınız, GB, dakika ve daha bir çok hediye sizi bekliyormuş. Tıklayıp hediyeleri kaçırmayacak mışsınız? Karşınıza ‘ticarethane’ çıkıyor…. Onu bunu sözde indirimli olarak alacağınızı görüyor ve inandırılıyorsunuz. Yani alışveriş yapıyor, para kazandırmaya davam ediyorsunuz. Ama kazanan sanki siz gibisiniz gösteriliyorsunuz. Bu kandırmacılara ‘durun’ diyen çıkar mı? Dosyalarımın arasında ‘önemli’ bilgi notu ili bir ya da iki yıldır duran şu yazıyı, her ihtimale karşı paylaşayım. Uyarı şöyle: ‘Dikkkat! 0533 163 40--, (163)’lü bu numaralardan arayan, çocuğunuzun ismini doğrudan belirterek, M.E.B’den aradıklarını söylüyorlar. ‘Dersleri nasıl?’, ‘Evinizde internet var mı?’ gibi bir noktada inandırıcı sorular soruyorlar. Sonra da evinizi ziyaret etmek istiyorlar. ‘Kaçta müsaitsiniz?’ diye randevu talep ediyorlar. Bu yeni bir dolandırıcılığın ilk adımıdır. Sakın kabul etmeyin!’ Ne biçim bir dünyada yaşıyoruz. Her tarafı dolandırıcılar sarmış. Demek ki, bu işlerden kolay para kazanılıyor, temiz ve saf insanımız da her söylenene kanıyor. Aman dikkat! İnanmayın, kanmayın!...’ *- JUİCE JACKİNG TEHDİDİ Şimdi önemli bir noktaya dikkat çekmek istiyorum. Soru şu: ‘Telefonunuzu neden halka açık şarj noktalarında şarj etmemelisiniz?’ Akıllı telefonlarımız, modern hayatın ve günlük yaşantımızın ayrılmaz bir parçası haline geldi. Ancak akıllı cihazların aklın sınırlarını zorlayan teknolojik gelişmelerine rağmen, şarjları kısa sürede ve hiç beklenmedik zamanlarda tükeniveriyor. Buna bağlı olarak da ilk bulduğumuz şarj istasyonunu kullanmak zorunda kalabiliyoruz. Böyle zamanlarda alışveriş merkezleri, kafeler, hava limanları ve diğer umumi alanlarda bulunan boş USB bağlantı noktaları, çoğumuz için kurtarıcı haline geliyor. Ancak, halka açık şarj istasyonları başta ‘Juice Jacking’ olmak üzere birçok siber korsanlık uygulaması için ciddi güvenlik tehdidi oluşturuyor!!! *- AÇIK ARIYORLAR Çünkü ne yazık ki, halka açık şarj istasyonları aracılığıyla bilgisayar korsanlarının telefonunuza sızması mümkün… Telefonun şarjı azalınca siber korsanların tuzağına düşebiliriz! Teknoloji ve internet çözümleri günden güne gelişirken, bilgisayar korsanları da her yeniliğin açığını bulmaya çalışıyor. Son zamanlarda ise cihazlara kötü amaçlı yazılım ve izleme yazılımı bulaştırmak için halka açık USB bağlantı noktalarını kullanmaya başlamışlar. *- AMERİKA’DA BİLE FBI da bu konu ile ilgili olarak ‘ücretsiz şarj istasyonlarını kullanmaktan kaçınmaları’ tavsiyesinde bulundu. Bu uyarı oldukça net, ve ciddi bir soruna işaret ediyor. Juice Hacking, farkında olmadan bir USB bağlantı noktası üzerinden yüklenen kötü amaçlı yazılımlar aracılığıyla: En hafifinden cihazınız kilitlenir ya da sıfırlanır Kişisel veriler ve şifreler doğrudan siber suçluların eline geçer Bu bilgiler daha sonra kötü amaçlı girişimler için kullanılır Çevrimiçi hesaplara erişim sağlamak için satılır Özetle, daha aklımıza gelen-gelmeyen onlarca sahtekârlık yapılabilir. *- JUİCE JACKİNG NEDİR? Bir USB kablosu kullanılarak yapılan saldırıya ‘Juice Jacking’ adı veriliyor. Bir başka ifadeyle Juice Jacking, ‘Amacı, cihaza kötü amaçlı yazılım yüklemek veya potansiyel olarak hassas verileri gizlice kopyalamak olan bir siber saldırı türüdür.’ Juie Jacking ile bir USB bağlantı noktası üzerinden yüklenen kötü amaçlı yazılım ile bir cihazın tüm kontrolünü başkasının eline geçer, Veya, kişisel veriler ve şifreler doğrudan bilgisayar korsanlarına aktarılır. Tüm bunlar gerçekleşirken, siz farkında bile olmayabilirsiniz. *- KAYBEDECEKLERİMİZ ÇOK FAZLA Juice Jacking İle Kaybedebileceklerimiz... Günümüzde akıllı telefonlarımız envai çeşit kişisel ve hassas veri içeriyor. İletişim bilgilerimizden tutun banka hesap kayıtlarına, Fotoğraflardan tutun her türlü şahsi ve/veya iş ile ilgili mahrem bilgiye kadar her şeyi avucumuzun içindeki bu küçük cihazlarda saklıyoruz. Eskiden cüzdanımızı kaybettiğimizde, içerisindeki paradan ziyade banka veya kredi kartları ile kimliklerimizin gittiğine üzülürdük. Şimdilerde ise cep telefonumuzu kaybetmek, yukarıdakiler ve çok daha fazlasının başkalarının eline geçmesi anlamına geliyor. Bu esnada, artık telefonlarımıza kayıtlı bu bilgilerin başkalarının eline geçmesi için fiziken kaybolması gerekmiyor. Dolayısıyla, bu gibi görünmez hırsızlıklar ciddi sonuçlara yol açabilir. Peki, böyle bir bilgisayar korsanlığının sizin başınıza gelmeyeceğinden nasıl emin olabilirsiniz? *- ADAY ADAYI OLABİLMEK! Sait Bey, Antalya’dan yazmış: “Neyleyim köşkü sarayı ,isteyene ver anları, bana seni gerek seni...! diyen Yunus'un dünyası, aynı dünya değil miydi? Makam, şan, şöhret, Mal-mülk-köşk o zaman yok muydu? Ya da bir ‘Leyla' damı görmedi, sevmedi, meyletmedi? Ya da Yunus yalancının, takiyyecinin biri miydi? Ya da; sevmesini mi bilmiyordu da, ‘İsteyenlere sen ver anları!’ dedi. Dedi de, ‘Dünya'nın sefasından bıktı da mı?’ dedi. Hayıır! O, Yunus Aşkının cefasını zindanlarda çeken ve adına adını veren Medrese-İ Yusufiyye'nin isim babasıyla, aynı,aynı sevgiliyi seven Yunus!.. Yuusuuuf… , Korkaklığın adı değiiiiil; Gönül baba yiğitliğinin simgesidir. Yunus ruhuna dar gelen Dünya'yı gezerek: Baktığı ama gördüğü çiçekte, böcekte, gökte… Vesselaam güzeel bakan göz ve kalbiyle bu dünyada hiç ama hiiç çirkin bir şey görmeden, gönül gözüyle gördü!.. Gördüğü her şey ona, O'nu hatırlatıyordu, çünkü. Ve sevgilisini, her yerde, bir oof bile demeden, yorulmadan, bıkmadan ve her gün- her an aynı aşk ile aradı ve gördü. Yusuf ise saraylara, makamlara, debdebeye gülüp geçtiği için zindanlardaydı. *- TADI NASIL ÇIKAR '’Bedelini ödemediğiniz hiçbir şeyin tadını çıkaramazsınız!’ diyen felsefecinin ve cefası olmayan bir Aşk’ın sefasının, lezzetinin olamayacağının önderi Hz. Muhammedin, aşk çırağıydı. Zindanda Aşk’ın gerçek sahibine olan aşkını besleyip, büyütmemiş miydi!? Hiçbir zaman o zindan duvarlarını görmemiş, karanlıklar aşk'ını karartmamış, vurulan zincirler kalbine vurulamamış, gönül gözüyle hapishaneyi-maddii duvarları maneviyatla aşkla aşmıış Yusuf! Dertlere, çilelere, aşağılanmalara gülüp geçmemiş. Onlara her dem sevgilisinin güzelliğini anlatmış. Yusuf, son nefesine kadar hapishaneye girmemiş ancak vuslat harici dünya ona dar, hapis gelmiş. Çektiği çileler onun aşkının lezzetini, kıymetini artırmış. *- BALIK GİBİ… Biz ise; dünya denizindeki bir balık misali, denize- suya âşığız! Zaman zaman bize atılan, (Çile) oltalarından !...) farkında olduğumuz ya da olamadığımız aşk oltalarından korkuyoruz. Aşk oltasına takılan bu balık ,sudan çıkınca öleceğini zannediyor. Sevgilisi & Aşkı zannettiği deniz, yani Dünya'dan kopacağını zannedip çırpınıp duruyoruz. Aman Allah'ım bu ne çırpınma? Hiçbir şeye kalp gözüyle bakamayan bu nefis, her şeyi/herkesi/her değerliyi onun uğruna ,deniz sevdasına gerçek Aşk’ını feda ediyor, harcıyor! Gerçek AŞK teslimiyet ister , samimiyet ister, emek ister!.. Gerçek AŞK , oltanın acısını duymaaz!.. Gerçek AŞK , oltayı gönül gözüyle hep arayandır ,onun sevdalısıdır!... Ve olgunlaşan âşık, ‘benim adım aşk!..’ zirvesinin ilk andan beri, aday adayıdır!..” *-

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

BÖYLE BİR ANLAŞMA GÖRÜLMEDİ... DENİZİ YOK ANLAŞMAYA LİMANLAR KONULDU...

ANAHTARI SİZDE OLMALI

SAHTEKARLIĞI NORMAL KARŞILIYOR!