İŞTE SİZE AMERİKA7NIN DEVLET TERÖRÜ VE VAHŞETİ
YAŞAR EYİCE
*- DEHŞET VERİCİ
Birçok kişi Trump’ın ‘çılgın’ olduğunu düşünüyor,
Çünkü Gazze Şeridi’nin sakinlerini sürmek istiyor…
Hayır, sevgili okuyucularım:
Sana Amerika Birleşik Devletleri’nin tarihteki en korkunç tehcirlerinden birini nasıl gerçekleştirdiğine dair dehşet verici bir hikâye anlatacağım… Trump’tan çok önce gerçekleşmiş bir olay.
*- GÖZÜNÜ DİKİNCE
Amerika, 1965 yılında son derece stratejik bir bölgeye göz dikti… Bölgenin adı neydi?
Hint Okyanusu’ndaki Chagos Takımadaları.
Bu bölgenin iki büyük meselesi vardı;
Birincisi, resmen Mauritius’a ait olmasıydı.
İkincisi ise Mauritius’un İngiliz egemenliği altında bulunmasıydı.
Peki, Amerika ne yaptı?
İngiltere ve Mauritius ile gizli bir anlaşma yaptı…
Ve anlaşmanın muhtevası şuydu:
İngiltere, Mauritius’a bağımsızlık verecek, ancak karşılığında Mauritius, Chagos Takımadaları üzerindeki haklarından vazgeçecekti.
Amerika da bunun karşılığında İngiltere’ye çok ihtiyaç duyduğu bir teknolojiyi -Polaris denizaltılarını- verecekti.
*- HALKINI SATTI!
Fakat bu projenin önünde iki büyük mani vardı…
Birincisi, Mauritius’un resmî olarak topraklarını sattığını açıklayamamasıydı…
Ama bu kolayca çözülebilirdi.
Mauritius Cumhurbaşkanı, kamuoyuna ‘Biz Chagos’u satmadık’ diye açıklamalar yapacaktı, oysa perde arkasında halkını satmanın karşılığında 3 milyon dolar almıştı.
*- HUKUK AMARİKA İÇİN BOŞ
İkinci engel ise çok daha büyüktü…
Adalarda binlerce insan yaşıyordu!
Amerika onlarla ne yapacaktı?
Halkı zorla yerinden etmek, uluslararası hukuka göre devasa bir suçtu… Ama uluslararası hukuk Amerika’yı durdurabilir miydi?
Elbette hayır!
Dönemin ABD Başkanı Lyndon Johnson, Amiral Greatham liderliğinde bir komite kurdu.
İngilizler de bu komitede Amiral Sir Greatbatch liderliğinde yer aldı.
Ve bu iki komutan, Chagos Takımadaları’nın sakinlerini zorla sürmek için dehşet verici bir plan hazırladılar.
*- ‘HÜRRİYET’ Mİ? İŞTE AMERİKA!..
Amerikalılar ne yaptı?
Bu hikâyeyi sana ben anlatmayacağım…
Avustralyalı gazeteci John Pilger’in ‘Özgürlük Bir Sonraki Seferde’ adlı kitabının ‘Bir Milletin Çalınışı’ başlıklı ilk bölümüne bak (s. 37-97).
Amerikalılar ve İngilizler, 30 savaş gemisi ve destroyerle Chagos kıyılarına çıkarma yaptı.
Halkı açlığa mahkûm ettiler, su ve elektriği kestiler, adanın dört bir yanına binlerce asker konuşlandırdılar.
Sadece bu mu?
Hayır…
Bu başlangıçtı…
*- HEM DE DİRİ DİRİ…
Chagos halkının hayatında büyük bir yeri olan hayvan neydi?
Çobanlık ve avcılık için kullanılan köpekler…
İşte bu, Amerikalılar için harika bir fırsattı…
Adadaki bütün köpekleri topladılar, büyük bir ateş yaktılar ve halkın gözü önünde köpekleri diri diri yaktılar!
İtiraz edenleri ne yaptılar?
Ayaklarından bağlayıp ateşe attılar ve evcil hayvanlarıyla birlikte yaktılar!
Bitti mi?
Hayır!
Bütün kümes hayvanlarını ve çiftlik hayvanlarını da köpeklerle birlikte ateşe attılar.
Bitti mi?
Hayır!
*- KATLİAMA DEVAM!
Karşı çıkan halktan bazılarını ters bağlayarak başlarını suya batırıp boğdular.
Bu korkunç sahneyi, sevdiklerinin can çekişerek ölmesini izleyen halkın gözü önünde yaptılar.
Bitti mi?
Hayır!
Genç kızlara aklınızın alamayacağı vahşetler yaşatıldı…
Ve aylar süren açlık, işkence ve aşağılanmanın ardından çaresiz halk, Amerikan ve İngiliz gemilerine binmek zorunda kaldı.
Peki sonra ne oldu?
Acıdılar mı onlara?
Hayır, asla!
Amerikalılar ve İngilizler, atalarının Afrika kıyılarından köleleri alıp Orta Amerika’daki şeker tarlalarına götürdüğü zamanlardaki gibi hareket ettiler.
*- BİRAZ SONRA ANLATACAĞIM
Meşhur Zong Köle Gemisi (1) hikâyesini bilir misin?
O geminin kaptanı Collingwood, hastalanan Afrikalı köleleri denize atıp ölüme terk etmişti…
Tam olarak aynı şey tekrarlandı!
Hastalıklı Chagos sakinleri seçildi, bağlandı ve Hint Okyanusu’na atıldı… Tam 400 kişi köpek balıklarına yem oldu!
Hayatta kalanlar mı?
İngiltere ve diğer ülkelere götürüldüler ama sokaklara terk edildiler.
Ne vatandaşlık hakkı ne de barınacak bir yer verildi.
Chagos halkının çoğu, dilencilik yapmayı ve kızlarını satmayı reddettiği için kendini asarak intihar etti.
Ve Amerika, hedefine ulaştı!
Bugün Chagos Takımadaları’nda ABD’nin denizaşırı en büyük askerî üssü olan ‘Diego Garcia’ Üssü bulunuyor.
Bu stratejik bölgeyi kontrol altına almak için bir halkı yok ettiler…
Bir milleti açlıkla, ateşle, sürgünle, sokaklarda ölüme terk ederek ortadan kaldırdılar…
Ve bu çok eski bir tarih değil! 1965 yılında oldu!
*- BAŞKAN SADECE DUBLÖR
Bu, Amerika’nın geçmişidir…
Trump ve ondan önceki tüm başkanlar… Mazlumların kaderi hep sürgün ve yok edilmek olmuştur.
Bazıları sana Trump’ın Amerikan tarihindeki bir istisna olduğunu söylemeye çalışacaktır…
‘Deli bir komisyoncu, dünyayı değiştirmek ve tarihi meseleleri yok etmek istiyor!’ diyeceklerdir…
Hayır, asla!
Bu, Amerika’dır!
Bu, Batı medeniyetidir!
*- DEVLET POLİTİKASI
Ama Arapların hafızası balık hafızası gibidir…
Ya da belki de artık dünyayı okumayı bırakmışlardır…
Bu yüzden Trump’ı bir istisna sanıyorlar…
Ama aslında o, ülkesinin en iyi temsilcisidir…
Yağma, talan, gasp, sürgün ve yerli halkları acı çekmeye mahkûm etme medeniyetinin sadık bir temsilcisi!
Gazze Şeridi, Amerika’nın yeni Chagos’udur!
Orayı tatil beldeleri, ileri askerî üsler ve villalarla donatılmış bir sahil şeridi yapmak istiyorlar.
Ve Filistinlileri Mısır’a, Ürdün’e, hatta belki Endonezya ve Filipinler’e göndermek istiyorlar.
Peki ne hakla?
*-
Trump’ın cevabı nettir:
‘Amerikan gücüyle… Karar verdik ve uygulayacağız!’
Peki, Chagos senaryosunun Gazze’de gerçekleşmesini ne engeller?
Sadece silah!
Güç, hakkın gasp edilmesini önler.
Düşmana direnebileceğini ve onu yıpratabileceğini göstermek gerekir.
Bu dünya dilencilere saygı göstermez!
Sonuç şu:
‘Asıl düşman o küçük varlık değil… Asıl düşman Amerika’dır…
Ve Amerikalılara boyun eğen, onların lütfuna sığınan her Arap, bizi onlara teslim eden kişidir!’
İlave edeyim:
‘Bu Arap da olur, bir başka ülke vatandaşı da!’
(1) Zong Köle Gemisi trajedisi, köle ticaretinin acımasız gerçeklerini gözler önüne seren en korkunç olaylardan biridir.
Zong Katliamı (1781)
*- ŞİMDİ DE ZONG’U ANLATALIM
Zong, 18. yüzyılda Afrika’dan Amerika’ya köle taşıyan bir İngiliz gemisiydi.
6 Eylül 1781’de, Kaptan Luke Collingwood yönetiminde Gana kıyılarından Jamaika’ya doğru yola çıktı.
Gemide 442 köle vardı bu, geminin kapasitesinden çok fazlaydı.
Yolculuk boyunca susuzluk, hastalıklar ve kötü şartlar nedeniyle birçok köle öldü veya ölmek üzereydi.
*- AMAÇ PARA KAZANMAK
Kasım ayında, kaptan ve mürettebat, kölelerin hızla öldüğünü fark etti.
O dönemde sigorta kurallarına göre, köleler doğal sebeplerle ölürse sigorta ödeme yapmıyordu, ancak ‘denize atılarak kaybedilmeleri’ durumunda tazminat alınabiliyordu.
Bu yüzden kaptan, sigortadan para almak için köleleri kasıtlı olarak okyanusa attı.
29 Kasım – 1 Aralık 1781 tarihleri arasında, toplam 133 köle canlı canlı denize atıldı.
*- DAVA VE TEPKİLER
Limanlarına vardıklarında gemi sahipleri, kaybettikleri ‘yük’ için sigortadan tazminat talep etti.
Ancak sigorta şirketi ödeme yapmayı reddetti ve olay mahkemeye taşındı.
1783’te Londra’daki dava, kölelerin insan mı yoksa sadece ‘mülk’ mü olduğu konusunu gündeme getirdi.
Mahkemede kölelerin ‘mülk’ olduğu savunuldu ve davada ‘katliam’ meselesi yerine sigorta meselesi tartışıldı.
Nihayetinde köle sahipleri davayı kaybetti.
*- YARARI DA OLDU
Bu olay, İngiltere’de köle karşıtı hareketleri güçlendirdi ve 1807’de köle ticaretinin yasaklanmasına giden süreci hızlandırdı.
Zong Katliamı, köle ticaretinin vahşetini gözler önüne seren bir trajedi olarak tarihe geçti.
*- ŞİMDİ DE BİZİM GEÇMİŞİMİZE BAKALIM
Annem ilkokul mezunuydu. Ama, çok iyi bir doktordu.
- Başım ağrıyo yav…
- Saçın ıslak ıslak çıktın ondan.
- Başım dönüyo…
- E bi şey yemiyorsun, açlıktan.
Eczacıydı aynı zamanda…
- Gözüm morardı.
- Gel, patates basayım.
- Kepeklerim çoğaldı.
- Otur, zeytinyağı süreyim.
- Arpacık çıktı galiba.
- Yum, sarımsak değdireyim.
Hemşireydi…
- Öfff, terledim be.
- Dur, sırtına havlu sokayım.
Röntgen mütehassısıydı…
- Öhh-höööaa!
- İçme şu zıkkımı.
Bebekken, anestezi uzmanıydı…
- Dandini dandini dastaaana.
Ürologdu…
- Çişin niye sarı bakiiim?
Fizyoterapistti…
- Dizim ağrıyor.
- Benim de belim ağrıyor, geçer.
Diyetisyendi…
- Mis gibi türlü yaptım, sakın sokakta burger filan yiyip gelme, kola da içme!
Cildiyeciydi…
- Sırtımda sivilce çıktı.
- Çikolata yeme.
Laboranttı…
- Burnum akıyor.
- Ben şimdi sana bi ada çayı kaynatayım, rezene, bal, limon,
tarçınla zencefili de ılık ılık iç, uyu, uyan, sabaha bi şeyin kalmaz.
Psikiyatrdı…
- Nen var oğlum?
- Bi şeyim yok.
- Var var, canın sıkkın.
- Yav bırak, iyiyim.
- Yok yok, bilirim ben.
- Anne delirtme insanı!
- Bak gördün mü?
- Neyi gördüm mü?
- Sinirlerin bozuk senin.
Genetikçiydi…
- Babana çektin sen, o da sinirli, bütün kötü huylarını ondan almışın zaten.’
Yazar da ‘doktor annesini’
Hastasıydım…
Hastaydım ona.
İyi bakın onlara...’ diyerek anlatıyor.
Hepimizin annesi böyle değil miydi?
*- KUŞLAR HABERİ GETİRDİ
Fahrettin Hepkeskin, ‘fesatlık ve kıskançlık’ bilmeyen, ‘doğruya doğru, eğriye eğri’ diyen meslektaşım.
Uzan zamandır Antalya’da ‘Antalya Ekspres’ gazetesinin önemli yazarlarından biri.
Rahmetli babası, mesleğin gerçek duayenlerinden ‘Eşrefpaşalı’ Mehmet Alji Hepkeskin, benim büyüğüm olmasına rağmen, ‘Paşa’ lakaplı gazete patronu Kazım Yenisey gibi beni yanlarına alıp, meslek bilgilerini ve önemli noktaları paylaşan ustalarımdı.
Merak ediyorum, Türk basının önemli mihenk taşlarından olan bu eskileri, örneğin neredeyse hemen her gün konuştuğum, Nazım Hikmet’in dostu ‘Kalemşor’ Naci Sadullah’ı bilen tanıyan kaç kişi çıkacaktır.
Neyse lafı uzatmayayım.
Sevgili Fahrettin Hepkeskin benden söz etmiş, ‘Antalya Ekspres’ gazetesinde.
Google Alerts, Ankara ‘24 Saat’ gazetesinde olduğu gibi ‘Antalya Ekspres’ gazetesinde köşe yazısını benim adıma kayda almış.
Şimdi izninizle, Fahrettin Hepkeskin’in ‘Kalbe dokunan hizmetler ve adalet’ başlıklı son makalesini okuyalım:
*- YAŞAR EYİCE’NİN YAZILARI
Bizim mesleğin duayenlerinden İzmirli gazeteci Yaşar Eyice’nin yazıları, kendi sitesinde yayınlandığı andan itibaren sosyal medyaya düşer. Yazıları çok paylaşılan gazeteciler arasındadır. 50 yılın üzerindeki mesleki tecrübesi ile günde 6/7 makale yazabilecek bilgi ve birikime sahip olan Yaşar Eyice’nin İzmir’den İstanbul medyasına transfer olan onlarca gazetecinin yetişmesinde de desteği vardır. Kendisine İstanbul medyasından birçok kez gel çağrısı yapılmış. Fakat o İzmir’den 3 gün ayrı kalamaz. İzmir onun 400 yıllık soy ağacının şekillendiği yerdir. O İzmir’e aşıktır. Okan Yüksel, Sedat Kaya, Atilla Köprülüoğlu gibi kalem erbabı İzmirli gazeteci yazarların yazılarını konuk ettiğimi okurlarım bilir. Yaşar Eyice’nin yazılarını da okurken keyif alacaksınız. Dünkü yazısına sığdırdığı 3/4 makaleden Kalbe Dokunan Hizmetler adlı bölümü paylaşmak isterim.
*- SABAHLA BİRLİKTE
‘Bunun bir diğer adı da ‘Evde bakım hizmeti!’ Belirttiklerine göre; ‘Evde Bakım ekipleri, sabahın erken saatlerinde yola çıkarak görevli oldukları kentin dört bir yanına sağlık hizmeti ulaştırıyorlar. İhtiyaç sahibi vatandaşlara banyo, kişisel bakım, kuaför, ev temizliği, psikolojik destek ve küçük onarım hizmeti veren ekipler, böylece kalplerine dokunuyor. Sosyo-ekonomik yoksulluk ve yoksunluk içinde bulunan, günlük yaşam faaliyetlerini tek başına sürdüremeyen hasta, yaşlı ve engelli ihtiyaç sahibi olan, belli yaşın üzerinde olanlar bu hizmetlerden yararlanıyor. Evde Bakım ekipleri, iki haftada bir kişisel bakım, dört haftada bir kuaför, beş haftada bir ev temizliği, vakaların durumuna göre değişen periyodlarda psikolojik destek ve mini onarım hizmetlerini ulaştırmak için belirttiğim gibi sabahın erken saatlerinde yola koyuluyor. Bu hizmet ağı, ihtiyaç sahipleri tarafından memnuniyetle karşılanıyor. Umarım İzmir’de başlayan bu hizmet birçok ilimize yayılır’
*- ANTALYA’DA DA…
‘Antalya Büyükşehir Belediyesi’nde böyle bir sosyal hizmet var mı?’ diye baktım.
Antalya Büyükşehir Belediyesi bu hizmeti veriyor.
Aynı İzmir’de olduğu Kalbe Dokunan hizmetler veriyor.
Örneğin geçtiğimiz yıl Kepez’deki birimden 2024’ün ilk 6 ayında yaşlı ve bakıma muhtaç 12 bin vatandaş yararlandırılmış.
Bu hizmetler, enjeksiyon, sonda takılması, kan alımı, pansuman, şeker-tansiyon ölçümü ve diş muayeneleri gerçekleştirilen, yaşam alanı temizliği ve öz bakım ve tıbbi malzeme desteği.
Hastanede müdahale gerektiren bir durum söz konusu olduğunda ise hasta, nakil ambulansı ile hastaneye götürülüyor. Ayrıca hastanede işlemlerini gerçekleştiremeyen ya da zorluk çeken vatandaşlara da yardımcı olunarak, işlemlerinin hızlı bir şekilde yapılması sağlanıyor.
*- DİKKATE ALINACAK RAKAMLAR
Özellikle Kepez ilçesinde oturan vatandaşların sağlık durağı haline gelen Sağlık Merkezi’nden Ocak-Haziran ayları arasında yaklaşık 12 bin vatandaş hizmet almış.
Hareket etmekte güçlük çeken ya da yatağa bağımlı olan hastalara ulaşım desteği de sağlayan ekipler, 4 bin 269 kişiye hizmet vererek bölgedeki en yakın hastanelere ulaşımlarını sağlamış. Belediyenin banyo ekibi var. Bu hizmetler, yoksul, yoksun, yaşlı ve engelli vatandaşlarımızın kalplerine dokunuyor.
*- ANLAYAN İÇİN
Yaşar Eyice’nin yazısından adil ve eşit paylaşım üzerine kıssadan bir hisse alalım; ‘Baba, iki çocuğuna bir tost alıyor, masaya bırakıyor.
Büyük olana, ‘İkiye böl!’ diyor.
Küçüğe de ‘Sen seç al’ diyor.
Kesen hile yaparsa az yiyecek! Burada kanun babadır.
Büyük evlat; devlet Küçük evlat ise millettir. Herhalde anlamayan yoktur.’ Anlayan anlamıştır.
Saygılarımla…
*-
Yorumlar
Yorum Gönder