KENDİNİ YENİLEMEYEN, HİÇBİR İŞTE BAŞARILI OLAMAZ

YAŞAR EYİCE *- BİR AVUÇ İNSAN Bir avuç kaldık farkında mısınız? Teşekkür etmeyi bilen, patavatsızlık yapmayan, yapılan iyiliklerin karşılığını vermeye kalkan, kalp kırmamak için dikkatli konuşan, güzel söz esirgemeyen, bir avuç kaldık!... Ender Coşkun böyle seslenmiş, ‘Günaydın’ derken… Aslında ‘Günaydın’ demeyi de unuttuk, güler yüz göstermeyi de… Bunları unuttuk ama huzur istiyoruz. Peki bu nasıl olacak? ‘Hayat üç gündür’ derler. Sonra açıklamasını da şöyle yaparlar: Biri dündür, gitti mi gelmez! Biri yarındır, gelir mi bilinmez! Biri de bugündür; kıymeti bilinmez! Usta Spor Yazarı Gürkan Ertaç ağabeyim, İzmir- Karşıyaka’dan, kentin gün batımı fotoğrafı ve videosunu gönderdikten sonra şöyle diyor: ‘Hayatta beş şanslı insan vardır; 1- İzmirli olan, 2- İzmir’e okumaya gelen, 3- İzmir’de yaşayan, 4- İzmir’e damat gelen, 5- İzmir’e gelin gelen… *- BAŞARILI OLMAK İÇİN İzmir'e ilk defa gelen adam, Yalı Cami önünde dilenen kör bir dilenci görür. Ertesi gün dilenci aynı yerdedir ama bu defa kör değil, topaldır! Üçüncü gün dilenci yine oradadır. Bu defa sağır ve dilsiz olmuştur! Adam hayretle yaklaşarak: ‘Yahu efendi, sen her gün başka biri oluyorsun...’ Dilenci hafifçe tebessüm ederek filozofça cevap verir: ‘Hayat böyle beyim… İzmirli insanlar hep yenilik istiyor… Bu kentte kendinizi yenilemezseniz, hiçbir işte başarılı olamazsınız...’ *- TESADÜFE BAKIN! 24 Ocak sabahı Buca devlet hastanesinde kardiyoloji doktorundan randevusuna gittiği ve EKG çektirdiği anda, doktor sırasını beklerken, göğsünde çok büyük bir ağrı hisseden, ‘sanki bir fil üzerime oturmuştu’ diyen Halil Vural dostum şöyle devam etti: “Sıram gelince, doktor EKG sonucuna baktı ve ‘abi sen kriz geçiriyorsun hemen 112 acile git!’ dedi. Oraya gidince ilk müdahale yapıldı ve ambulansla İzmir Şehir hastanesine götürdüler. Burada üç damarda (ikisinde %95, birinde %75) tıkanıklık tespit edildi. Hemen beni anjiyoya aldılar ve bir damara 2 stent taktılar. Yoğun bakımda iki gün kaldıktan sonra pazartesi günü diğer damara da anjiyo ve stent işlemi yapıldı. Yine çok zor geçen yoğun bakımdan sonra bugün taburcu olacağım Diğer damar için 15 gün sonrası için randevu alacağım. Şubat ayında bir anjiyo daha olacak. Şimdilik durumum iyi. Gün içinde eve çıkacağım o zaman konuşuruz.. Selamlar..’ *- İHMALE GELMEZ! Bu satırlar belirttiğim gibi ‘usta gazeteci’, tarih, Türk Dili ve Edebiyatı üzerine özel eğitim almış, emekliliğinden 12 yıl geçmiş, ulusal bir gazetenin yıllarca sayfa sekreterliğini yapmış, düzgün insan Halil Vural’a ait. Sizlerle paylaşmamın bir nedeni de, sağlıkta uyarı görevini yapmak ve dikkatinizi çekmek için… Şimdi sözü yine, elinden binlerce haber geçmiş ve bunları okuyuculara aktarmış olan Halil Vural’da: ‘Son zamanlarda birçok kişinin sıkıntılı haberlerini alıyordum. Bende de, aralıklı göğüs ağrısı vardı. Bu yüzden Kardiyoloji doktorundan randevu aldım…’ Eğer ihmal etseydi, sonuç ne olurdu bilmiyoruz!... Sağlık hiçbir zaman ihmale gelmez. Bu yazdıklarım ve anlatılan bunun en güzel örneği. Yıllarca birlikte çalıştığım, doğru ve düzgün insan, espritüel Dünya Gezgini Halil Vural’a kısa ve öz şu mesajı geçtim: “Eskiler, bu durumda, ‘Verilmiş sadakan varmış!’ derlerdi.” Merak ettiğim nokta şu: Halil Vural da, İzmir’de meslek kuruluşlarının üyesi. Bu kuruluşlar bazılarını ziyaret ederler, bunları tekrarlarlar, geçmiş olsun dileklerini, kendi reklamlarını yaparak anlatırlar da anlatırlar. Acaba içlerinden hiç birinin aklına ‘Halil ne alemde?’ diye bir soru geldi mi? İşti bu da bizim hallerimizden biri… Halil Vural kısa süre önce şunları paylaşmıştı: ‘Hiçbir insan, fazlalık değildir hayatımızda!... Kiminden sabrı, kiminden sadakati, kiminden vefayı, kiminden riyayı, kiminden sevgiyi, kiminden sahteliği öğrenirsin… Öğrendiklerimiz tecrübedir aslında…’ Herhalde hastane gönleri, ‘yeni tecrübe’ ve ‘Meslek örgütlerini’ tanıma fırsatı da vermiştir, sevgili meslektaşım Halil Vural ve onun gibi insan olanlara… *- VİCDAN ve ŞEREF İnsanda ne bekliyoruz, kısaca söyleyeyim: Vicdan! ‘Vicdan’a ek olarak, destek sözcüğü de belirteyim: ‘Şeref!’ Şöyle bir düşünelim: İnsan ve toplumda, haksızlıklar, menfaat ve çıkar çevreleri karşısında sıkıntıya düştüğümüzde ne diyoruz? ‘Senin vicdanın yok mu?’ Ya da; ‘Şerefsizin biri!’ diye başlayan bir cümle kurmaya çalışıyoruz. ‘Demokrasi, demokrasi…’ diyor, tepiniyoruz ya; Bu güzel sözcüğü ve düşünceyi kullanarak, insanlığın üzerine karanlık bulutları, daha doğrusu korku ve ölümü getiren yok mu? ‘Dünyanın en büyük katili!’ denilen Hitler bunun en güzel örneği… İşin garip tarafı, Hitler, hep Alman halkının büyük çoğunluğunun oyunu seçimlerde alarak koltuğunu, intihar edinceye kadar korudu. Bunu bilmeyenimiz yok… Konuyu daha fazla açmak istemiyorum… ‘Politikacı’ içinde ‘çirkin’ dediklerimiz yok mu? *- NE DİYORLAR? Yazılarına hayran olduğum ve bu yaşıma rağmen çok şey öğrendiğim Doğan Karabulut da, ‘Bakın ne diyorlar?’ başlığı altında, ‘önemli’ kişilerin önemli laflarından alıntı yapmış… İşte bazı örnekler: - Bir politikacı asla kendi söylediklerine inanmadığı için, sözlerine inanılması onu oldukça şaşırtır.(Charles de Gaulle) - Siyasete girmeyecek kadar akıllı olanlar, daha aptal olanlar tarafından yönetilerek cezalandırılırlar.(Platon) - Siyaset, sorun arama, sorun var olsun ya da olmasın bulma, sorunu yanlış teşhis etme ve yanlış çözümü uygulama sanatıdır. (Ernest Benn) - Siyaset uygulamada gerçekleri görmezden gelmekten ibarettir. (Henry Adams) - Siyaset, yoksullardan oy, zenginlerden kampanya desteği almanın nazik sanatıdır; bunu yaparken de her birini diğerinden korumayı vaat eder. (Oscar Ameringer) - Hata yapmanın insana özgü olduğuna inanıyoruz. Başkasının üzerine atmak ise siyasettir. (Hubert H. Humphrey) - Bazı adamlar ilkeleri uğruna partilerini değiştirirler; bazıları ise partileri uğruna ilkelerinden vazgeçerler. (Winston Churchill) - Gerçek, çoğunluk oyu ile belirlenmez. (Doug Gwyn) *- İLAVE EDELİM Sevgili Doğan Karabulut makalesinde şöyle diyor? Bizzat kendi ellerimizle seçip oralara ‘yükselttiğimiz’ siyasetçilerimiz neler yapıyorlar peki? Yeterli mi yaptıkları şeyler yani siyaset bu ağır gündemi hafifletmeye? Doğan Karabulut da yazısını yazarken ‘En iyisini’ düşünmüş ve ‘Bugün ben başkalarını konuşturayım!’ diyerek, topu ünlülere atmış. Çoğu -uzaktan da olsa- tanıdığınız, bildiğiniz kişiler sazı ellerine almışlar. Bir iki tane daha ilave edelim, belki bazı araştırmacılara da yararımız olur: - Siyasetin, ikinci en eski meslek olduğu varsayılıyor. İlkine çok benzediğini fark ettim. (Ronald Reagan) Burada lafa gireyim: Peki -Siyasette aptallık bir engel değildir. (Napolyon Bonapart) - Siyasetin bütün amacı, halkı korku içinde tutmak (ve dolayısıyla güvenliğe götürülmek için bağırıp çağırmasını sağlamak) ve onu, hepsi hayali olan bitmez tükenmez bir dizi cinle tehdit etmektir. (HL Mencken) - Bir siyasetçi için en kötü şey, her yolu deneyerek iktidara tutunmaya çalışması ve sadece iktidara odaklanmasıdır. (Vladimir Putin) *- SON SÖYLEŞİ JÜLİDE İLE İDİ… Kaç zamandır, kendisinden söz etmek ve okuyucularıma tanıtmak istiyordum, genç meslektaşım Jülide Şehitoğlu’nu… Uzun aralıklarla da olsa, bazı konuları ve ünlüleri konuşuruz kendisiyle. Çok iyi araştırmacı ve röportajcı… Ne yapar eder, bir yolunu bulur ve herkesten önce o ünlüyü ‘köşesindeki masaya yatırır…’ Anımsadığım kadarıyla, gençliğimde, spor muhabirliği yaptığım ‘Demokrat İzmir’ Gazetesinde Genel Yayın Müdürlüğümü yapan Şair Yazar- Filozof Attila İlhan’la son söyleşiyi yapan da Jülide idi. Jülide bu konuda şöyle demişti: ‘Atilla İlhan’ın şiiri geldi aklıma. Bu arada o vefat etmeden önce son röportajı onunla ben yapmıştım. Askerde de kepi yan takarmış büyük usta. Hislerim onun, ‘Ben sana mecburum’ şiirindeki dörtlük gibi; Sevmek kimi zaman rezilce korkuludur/ İnsan bir akşamüstü ansızın yorulur/ Tutsak ustura ağzında yaşamaktan/ Kimi zaman ellerini kırar tutkusu/ Birkaç hayat çıkarır yaşamasından/ Hangi kapıyı çalsa kimi zaman/ Arkasında yalnızlığın hınzır uğultusu…’ Şunu da ilave edeyim; Attila İlhan’ın ilk şiir kitabının arka kapağındaki ‘siyah-beyaz’ fotoğrafını ben çektim. Attila Ağabey, birçok ünlü foto muhabirinin bulunduğu gazetemizde, beni tercih etmiş ve odasına çağırıp poz vermişti. Şiir kitabı yayınlanınca beni yanına çağırdı, imzalı olarak hediye etti ve ‘Kusura bakma, adını ben yazdım ama mürettipler atlamış!’ demişti. Sevgili Jülide de, ‘Haber Ekspres’deki son yazılarından birinde benden söz etmiş, kadrodaki gençlere, ‘En iyi haber şehir içi toplu taşım aracı otobüs yolculuklarında alınır!’ deyişimden bahsederek, konuyu açmıştı. *- KENDİMİZE YAKIŞTIRMIYORUZ Biz zannediyoruz ki hep başkaları hep tanımadıklarımız ölecek... Başkalarının anneleri ağlayacak… Başkaları adalet koridorlarında adalet arayacak… Hep kan karşı evde akacak… Hep başkalarının kardeşleri göçük altında kalacak… Başkalarının evlatları yangında yanacak… Başkasının acısını hissetmediğimizde insan olamayız. Bu acıları dindirmek için çabalamadığımızda ise bir atıktan farkımız kalmaz. Atık olmamak için yaşamak gerek, üreterek, düşünerek ve çözüm olabilecek güçte olmayı hedefleyerek yaşamak. Küçümsemek… Evet bunu sıklıkla yapıyoruz. Çözüm olmadığını bile bile öfkemizi dışa vurmanın en zararsız halidir belki, kim bilir? Bunun örneklerini son yaşanan acılı olaylarda gördük yaşadık. İkiyi bölündüğümüzü üzülerek gördük. Umarım aklımızı başımıza devşiririz. *- HER ZAMAN Anneden oğluna düğünü için tavsiyeler: “Oğlum, seni her şeyden çok seviyorum ve verdiğim her tavsiye, özenimin bir tezahürüdür. Karınızın size benim gibi davranmasını beklemeyin. Seni o doğurmadı, bu yüzden bu imkânsız. Çorapları hatırla. Onları yıkamak karının değil çamaşır makinesinin işidir. Diş fırçanızı her ay değiştirin. ‘Annem farklı yaptı’ veya ‘Annem daha iyi yemek yaptı’ gibi ifadelerden kaçının. Karından asla şikâyet etmeyeceğim, çünkü bu senin seçimin. Eski ilişkiler geçmişte kaldı, onları unutun ve eşinizle tartışmayın. ‘Tehlikeli’ bilgileri telefonunuzda değil kafanızda tutun. Hafızanızı eğitin. Her zaman karınızın hazırladığı şeyleri yiyin. *- HAYATINIZDAKİ KADIN Anne babanızın aile içi anlaşmazlıkları tartışmaya açık değil. Hasta olduğumda beni ziyaret et ve bana çikolata getir. Bir zamanlar sana lazımlığı kullanmayı öğrettiğim gibi, bu teknikte bana sabırla yardım et. Unutmayın: Artık hayatınızdaki asıl kadın karınızdır. Eğer karısı önemli bir şey isterse üçüncü defadan itibaren kabul edin. İsteklerimi hemen yerine getirin çünkü sormadan önce iyice düşündüm. Eşinizin ailesini eleştirmeyin. Seçtiğini büyüttüler. İyi bir adam olmayı öğrenin. Arkadaşlarınızdan çok ailenizle vakit geçirin. Hediye olmadan ziyaret etmek saygısızlıktır. Eşinize tüm bayramlarda mutluluklar dileyin. Eve geldiğinde daima gülümse. Mutlu ol sevgili oğlum!’ *-

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

BÖYLE BİR ANLAŞMA GÖRÜLMEDİ... DENİZİ YOK ANLAŞMAYA LİMANLAR KONULDU...

ANAHTARI SİZDE OLMALI

BAŞIMIZ SAĞ OLSUN! ACIM BÜYÜK! BOLU'DAKİ OTEL YANGININDA 66 İNSANIMIZI KAYBETTİK