ÇORBA İÇERKEN, HAYALLERİNİ YAŞATANLAR
YAŞAR EYİCE
*- NE YAPMIŞ, NE YAPMIŞ?
Başlık şu:
İzmir Kent Konseyi’nden ‘Kente Değer Katanlar Ödülleri’ dağıtıldı,
Aklıma bu tür ödül dağıtımlarında 60 yıldır gördüklerimden sonra aklıma gelen şu özlü söz oluyor:
‘Körlerle sağırlar birbirini ağırlar’
Genelde durum böyle…
Ama arada, gerçek değerler kayboluyor, yok oluyor.
Halk için, şehir için gerçekten, kendilerinden vererek direnç gösteren, ya da mücadele edenler nedense görülmezler, görülmek istenmezler.
Çünkü bunlardan, sözde seçicilere bir menfaat gelmez.
Beklentileri olmayanlar bu kişilerin terazisinde tartılmazlar.
Kaç kez yazdım:
Yasa ile kurulan ‘Kent Konseyleri’ üyelerinin büyük bölümünün o kentle bir ilişkisi yoktur.
Maaşlı insanlardan oluşur.
Zaten işi gücü olan, yani mesleğinin gereğini yapanların bu konseylere girmeleri imkânsızdır.
Kim bir şey bekliyor, kendine pay çıkarmak istiyorsa bu ‘Kent Konseylerine’ girer…
Hepsi de kendilerini, bazı muhtarlar gibi ‘Belediye Başkanlarının’ emir eri gibi hissederler.
Soruyorum:
Hangi şehrin, hangi Kent Konseyi’nin yürüttüğü, şehrin menfaatine, halkın menfaatine, kentin geleceğine ait bir projeleri var…
Bazıları, ‘Şunu bunu yaptık!’ diyecekler.
Nasıl yaptılar?
Avrupa Birliğinden aldıkları fonları ceplerine indirdikten sonra, ‘Yapıyor gibi’ gösterdiler.
Gidin vatandaşa sorun bakalım haberi var mı?
Zaten yurtdışı mahreçli fon alanların, projelerine bakın, inceleyin, çoğunluğu mutlaka Türkiye’nin bütünlüğüne zarar verecek şekildedir.
Ya da bir konuda ‘algı’ yaratmak içindir…
Neyse bunları unutalım ve konumuza gelelim:
İzmir Kent Konseyi’nin ‘Kente Değer Katanlar Ödül Töreni’ne katılanlar, ‘Seçkin!’ davetliler, ‘Emek ve Emekli Çalışma Grubu Türk Sanat Müziği Korosu’ nun, ‘unutulmaz eserleri’ dinleyip, eğlenmişler.
Hatırlatayım;
İzmir’de en uzun süre Büyükşehir Belediye Başkanlığı yapan, bir o kadar süre daha seçilmesi garanti olan Aziz Kocaoğlu, Ankara’nın azizliğine uğramıştı.
Yemeyen ve yedirmeyen Başkan Aziz Kocaoğlu’yu kötü politikacılar yediler.
Bunu da bir gün anlatırım.
Ama şunu söyleyeyim:
İzmir’de birçok eseri olan Aziz Kocaoğlu, ‘Ben İzmir halkının parasını Kent Konseyi ve yöneticilerine yedirmem, Belediye Hizmetlerinden karşılıksız yararlanamazlar.’ demiş, gazetelerde çıkan haberlerde de yer aldığı şekilde, ‘Belediye mülklerinden yararlanmalarını önlemiş, belediye personeli ve araçlarından yararlanmalarını yasaklamıştı.
‘Aranızda para toplayın, kendinize bir yer tutun, çalışmalarınızı yapın, önerilerinizi bize getirin, inceleyip gerekeni yapalım’ demişti.
İşin özü işte bu satırlarda…
Hatta ‘Kent Konseyi’ yasasının çıkmasını sağlayan Reis’in de şikayetler üzerine yaptığı bir konuşmayı anımsıyor gibiyim.
‘Konuyu ele alıp, eksikleri gidereceğiz’ mealen demişti.
Kimlere ne ödül verildi?
Bilmiyorum, okumadım, incelemedim.
Eminim içlerinde benim de tanıdıklarım vardır,
Yine eminim, birçok isim ‘Körlerle sağırlar’ şeklinde ödüllendirilmiştir.
Ama herkes bir şekilde, mideden birbirine sıkı sıkıya bağlı olduğundan görmezden duymazdan gelinmiştir…
Umarım yanılıyorumdur.
Ya da bundan böyle daha ciddi bir şekilde ele alınmasını sağlamakta bir parça da olsa katkım olmuştur.
Tabii ki, ‘topluma model olmuş kişilere saygı’ gösterilmelidir.
Ama bunları köklü İzmirliler seçmelidir.
Önlerine isim getirilen, medyatik kişiler öne çıkarılmamalıdır.
Ya da birilerinin arkasına saklanılarak, onun adından yararlanılarak, faydalanılarak değil…
İzmirlinin parası reklamını yapanlar için verenlere de şöyle diyorum:
‘Kimin parasını, kime sorarak, iznini alarak harcıyorsunuz…’
Bu yazdıklarım İzmir için değil, Türkiye’nin her köşesindeki Kent Konseyleri yöneticileri ve üyeleri için geçerlidir.
Soru şu:
‘Ne yapmış, ne yapmış?’
*- DOĞRU AMA EKSİK…
Birisi Çeşme’nin önceki belediye başkanlarından Hacı Nuri Ertan’a bir mektup yazmış.
Anımsadığım kadarıyla benzer belki de aynı mektubu okumuştum.
Şimdi bu mektubun bazı kısımlarını sizinle paylaşmak istiyorum, çünkü önem verdiğim konulardan biri diyebilirim.
‘Ben küçüklüğümden beridir futbolun içindeyim, birçok kulüpte yöneticilik yaptım.
Çeşmeye geldiğimde, ilk yaptığım iş Çeşme stadını gittim gezdim.
İçler acısı bir durumdaydı.
Bir futbolsever olarak üzüldüm.
Mustafa Kaymakçı, diye bir başkan vardı, gittim tanıştım.
Ben futbolu çok önemsiyorum.
Özellikle bu dönemlerde daha çok önemli.
Gençlerimizi kahve köşelerinden ve uyuşturucu bataklıklarından kurtarmanın en önemli yollarından biri.
Lakin Çeşme’de aslında potansiyel olmasına rağmen spora etkili bir yatırım ve destek sağlanmıyor.
Bu çok şaşırtıcı bir durum.
Aslında Çeşme gibi tanınan bir yerleşim yeri, futboldaki sağlanacak bir başarı ile neler sağlanmaz ki?
Belki de Çeşmeli gençlerin hayata bakışı ve özgüveni daha çok temellenecektir.
Çeşmeli gençler için alt yapılı organizasyonlar sağlanmalı.
Çeşme denince akla gelen turizm cenneti ibaresinin yanına spor kültürü de yerleşebilmeli.
Git gide çeşmeli gençler spordan uzaklaşıyor.
Halbuki belediyelerin spora katkı sağlaması lazım.
Kamu hizmetinin bir ucu da spor.
Gençlerin önünün açılması lazım.
Daha çok destek lazım.
Nuri Ağabey, sizlerin gördüğünü bizlerin gördüğünü, görev başına gelen sorumlular neden görmez veya görmezden gelmez inanılır gibi değil. Umarım yanlıştan dönülür ve özellikle spor yapmak isteyen çeşmeli gençlerin önü açılır.
Sağlıcakla ve selametle kalın.’
*- MADALYONUN DİĞER YÜZÜ
İlk bakışta gayet güzel bir mektup.
Hepimizin ideali de olabilir.
Ama, ‘Yöneticilik yaptım’ diyen birinin, Çeşme sporu ile ilgisinin olmaması beni şaşırttı.
Kazalar arası futbol maçlarından haberi yok herhalde.
Çeşme ile Alaçatı arasındaki ‘kıran kırana geçen’ maçlardan da…
Bunları da bırakalım;
Araştırmacı – Yazar Gürol Tulunay, ‘Yarımada Oyunlarını’ o kadar sık yazıyor, anımsatıyor ve yapılmasını öneriyor ki, bu konuyu kendisiyle görüşmelerini öneriyorum.
Her yıl bir ilçede, onlarca yüzlerce gencimiz arasında spor müsabakaları oluyordu, bunların içinde ‘satranç’ da vardı, futbol da…
Bilmem anlatabildim mi?
Bunu da geçelim;
Onlarca amatör kulübü bir yana bırakalım, bunlara yapılan destekleri de…
Belediyeler spora o kadar önem veriyorlar ki, neredeyse hepsi Türkiye’nin her tarafında gerek yaz, gerekse kış döneminde sayısız kurslar açıyorlar, hem de ücretsiz olarak…
Bunları bilmemek, büyük eksiklik gibi geliyor bana…
Ama yalnız futbol değil, sporun her dalına eğilinmeli…
Bilmem anlatabiliyor muyum?
*- HENÜZ DOKUZ AYLIKKEN
Şimdi bir değerimizi kendi ağzından tanıtmaya çalışacağım.
Bakalım ilk satırdan itibaren, sonucu beklemeden, tanıyan çıkacak mı?
‘Gaziantep'te soyadım gibi ama pek ak olmayan bir bayram arifesinde dünyaya gelmişim.
Henüz 9 aylıkken de çocuk felcine yakalanmışım.
Bu zalim hastalık yemiş bitirmiş beni.
Çocukken akranlarım top peşinde koştururken, ben kenarda oturur izlerdim onları.
Heves ederdim onlar gibi koşmaya, oynamaya rüyalarımda koşardım hep. Öylesine bir hüzündür ki bu, anlatılır gibi değildir.
Ancak yaşanması gerekir.
Bazen düşünüyorum da, sesimin yanıklığı o yıllardan gelmiş olmalı.
‘Bağrı yanık büyümem’ ondan olmalı.’
*- ADANA’DA ‘BEYAZ SARAY’
Gaziantep'ten sonra Adana ikinci adresi olur, kurduğu orkestrayla ilk sahnesine çıktığı kenttir orası.
Ve anıları da çoktur Güney'in bu sımsıcak kentiyle ilgili;
‘Adana'da Selahattin Bey’in, ‘Beyaz Saray’ adlı bir gazinosu vardı.
O diyarların en iddialı gazinosuydu.
Orada dans müziği yapar, sonrasında da çorba içerdik.
Ama enteresan bir ekiptik biz!
Mesela, komi Hasan Bora'ydı ve çorbalarımızı o getirirdi.
Program sunucusu Mesut Mertcan'dı.
Çorbaları içerken herkes hayallerini yaşatırdı coşkuyla.
Ben ‘bir gün çok iyi bir şarkıcı olacağımı’ söylerdim.
Mesut, ‘bu ülkenin en iyi spikerleri arasına nasıl gireceğini’ anlatırdı.
Hasan Bora da ‘eğlence dünyasının kralı olacağını’ iddia ederdi.
Şimdi düşünüyorum da, ‘demek ki üçümüz de inanmıştık’ ve yüreğimizi ortaya koyduğumuz için de hedeflerimize ulaşmıştık...’
Anlayanlar olmuştur ama ben de beyin yoğunluğu nedeniyle çıkaramayanların kulaklarına fısıldayayım:
Bu sanatçımız, bu satırları yazan, anlatan Edip Akbayram’dır…
*- CASUS İÇLERİNDE
İzmir Büyükşehir Belediyesi’nden bir açıklama daha!
Vatandaşı bıktırmadan bunu da aynen paylaşmaya çalışacağım.
Demek ki, içlerinde ‘sır sevmeyen’ler var.
Bunlar ne olup bitiyorsa muhaliflere taşıyorlar.
Demek ki, gerçekleri ancak, muhaliflerin dile getirmesi ile öğreniyoruz.
Anlamadığım nokta, neden zamanında vatandaş bilgilendirilmiyor.
Ben bile şüpheye düşüyor, ‘Kapalı kapılar arkasında neler oluyor?’ diyorum.
Neyse kulaklara bu kadar su kaçırmak yeterli!
Şimdi şu acıkmanın özetine bakalım:
*- MEĞER BAŞKAN KONUŞMUŞ!
İzmir Büyükşehir Belediyesi, şehir tuvaletlerinin temizliğinde görevli özel firma personelinin iş akitlerinin Başkan Dr. Cemil Tugay’ın isteği ile feshedildiği yönündeki iddiaya yönelik yeni bir açıklama yaptı. Açıklamada, yılbaşında işverenin davetine rağmen personelin işe dönmediği, 3 Ocak’ta eylemciler ile Başkan Tugay’ın konuşma yaptığı, aynı tarihte yeni yüklenicinin işe geri dönün çağrısını yinelediği, 7’sinde tüm personelin maaşlarının yatırıldığı ve işe geri dönme çağrısının tekrar edildiği, 15’inde ise firmanın mecburen işten çıkarma sürecini başlattığı belirtildi.
*- DEVAMI ŞÖYLE
Açıklamada, ‘2024 yılı şehir tuvaletleri işletim sürecinde görev almış personelin temininin 4734 sayılı Kanun kapsamında yapıldığı, buna göre belediyenin kendi bünyesinde işçi alımını hedeflemediğini ve taahhüt etmediğini açıkça belirttiği, hem mevcut yüklenici firma hem de yeni yüklenicinin hizmet gerekliliklerini yerine getirme sorumluluğuna uygun hareket ettiği belirtildi. 2024 yılının son günü başlayan personel eylemlerinin, işletim sürecindeki geçiş dönemine denk geldiğinin aktarıldığı açıklamada, eylemcilere işe geri dönme çağrısı yapılmasına karşın olumlu dönüş yapmadıkları ve firmanın bu nedenle fesih sürecini başlattığı belirtildi.’
İşte bu açıklama, aslında belediyelerin halinin gerçek yüzünü gösteriyor.
Birilerine o kadar çok değer, ya da yüz veriliyor ki, işini gerçek anlamda yapan bir personeli bulmak için neredeyse gündüzleri de ellerimizde fenerlerle yollara döküleceğiz.
Yeter artık!
İşini layıkıyla yapanın başımızın üstünde yeri var.
Yok, birileri sayesinde yatarak bizim, yani halkın paralarını alıp yiyenler varsa hepsine güle güle…
İster işçi olsun, isterse yönetici…
Yeter yahu!
Çalışan ve para alan herkesten iş istiyoruz, hizmet istiyoruz…
Yoksa dökülün bizim yakamızdan…
Dikkat ederseniz, belediyenin ya da taşeronun demedim, ‘Bizim yakamızdan’ dedim..
Biz halkın, vergi ödeyerek, maaş almalarını sağladıklarımız…
*-
Yorumlar
Yorum Gönder