BEYİN İLERİ YAŞLARDA, TAM GAZ ÇALIŞIYOR

YAŞAR EYİCE *- HASSAS GRUPLAR DİKKAT! Uyarıyı duymuşsunuzdur; ‘Kötü hava şartları nedeniyle sakın sokağa çıkmayın!’ Tabii bu uyarı çalışanlar için değil, belli yaşın üzerindeki, özetle ‘emekliler’ ve belli hastalıkları olanlar için… Kısaca ‘Hassas gruplar için!’ diye adlandırılıyor, hava kalitesi… Bu anlattıklarım, Türkiye’nin en büyük kenti, birçok ülkeyi içine alacak kadar nüfusu ve yüzölçümü olan İstanbul için… Yalnız İstanbul mu? Yalnız büyük kentlerimizi değil, birçok şehrimizi ve buralarda yaşayanları ilgilendiriyor bu durum. Peki bizleri sokağa çıkma yasağı uygulatan bu ‘Hava kirleticiler!’ neler? ‘Parçacıklı madde’ denilenler, 2,5 mikrondan az, (Kırmızı alarm), Karbon monoksit, nitrojon dioksit, ozon, kükürt dioksit… Şimdilik, hava durumu, sadece ‘hassas gruplar’ için sağlıksız görülüyor. Buna rağmen birçok hastane, bir noktada, gelişmeler için ‘alarm’ durumundalar. Yani tedbirlerini almış durumdalar. Bu yönden çekinilecek bir durum yok… Şimdi ‘kötüyü’ düşünelim… Parçacıklar, yani bizim anladığımız şekilde ‘partiküller’ artacak olursa, yani nefes almada zorluk çekersek, bu kez, yetkililer yalnız hassas gruplar için değil, herkes için hava raporunu verirlerken ‘sağlıksız’ sözcüğünü kullanırlar. Allah göstermesin, sırada ‘çok sağlıksız’ ve ‘tehlikeli’ işaret ve uyarıları vardır. Tabii bunlar bizim değil, uzmanların ve yetkililerin bileceği durumlar. Ben sadece sıralamayı yazarak, ‘Kendimize dikkat etmemiz’ gerektiğini ve ısınmak ve ısıtmak için kullandığımız yakıtlara, örneğin kömüre çok dikkat etmemiz gerektiğini belirtmek istiyorum. Bir zamanlar Soma’da kömür maden ocaklarına girmiştim, muhabirimiz Erhan Demirel ile seri röportaj yapmak için. Değerli linyit kömürünü alan bazı uyanık satıcılar, bunları kalitesiz, kontrolsüz kaçak ocaklardan aldıkları ile karıştırıp yüksek ücrete satıyorlardı. Yakalanan, zamanına göre, cezasını ödeyip, yine işlerine devam ediyorlardı. Sakın bu yazdıklarımı Somalı kömür- oduncular olarak düşünmeyin, büyük şehirlerdeki bazı karaktersizler için anlatmaya çalışıyorum. Belki şimdi cezalar caydırıcıdır, ya da belediye zabıta ekipleri bunlara göz açtırmıyordur. Bilemiyorum… Bildiğim kendimize dikkat etmemiz ve mecbur olmadıkça sokağa çıkmamamızdır. *- YARATICI FAALİYETLER BAŞLIYOR ‘New England Journal of Medicine’ den size güzel bir haber vereyim: George Washington Üniversitesi Tıp Fakültesi müdürü, yaşlı bir kişinin beyninin genel olarak inanıldığından çok daha pratik olduğunu söylüyor. Bu yaşta, beynin sol ve sağ yarım kürelerinin etkileşimi uyumlu hale gelir ve bu da yaratıcı olasılıklarımızı genişletir. Bu nedenle, 60 yaşın üzerindeki insanlar arasında yaratıcı faaliyetlerine yeni başlayan birçok kişilik var. Elbette beyin artık gençliğindeki kadar hızlı değil. Öte yandan, esneklik kazanır. Bu nedenle, yaşlandıkça daha iyi kararlar alma ve olumsuz duygulara daha az maruz kalma olasılığımız artar. İnsan entelektüel aktivitesinin zirvesi, beynin tam hızda çalışmaya başladığı 70 yaş civarındadır. *- MİYELİN ARTINCA Zamanla beyindeki miyelin miktarı artar, nöronlar arasında sinyallerin hızlı geçişini kolaylaştıran bir maddedir. Bu sayede entelektüel yetenekler ortalamaya göre %300 artar. Ayrıca 60 yaşından sonra bir kişinin iki yarım küreyi aynı anda kullanabileceğini belirtmekte fayda var. Bu, çok daha karmaşık sorunları çözmeyi mümkün kılar. *- GEREKSİZLER ELENİYOR Montreal Üniversitesi'nden Profesör Monchi Uri, yaşlanan beynin en az enerji tüketen yolu seçtiğine, gereksiz olanı elediğine ve sorunu çözmek için yalnızca iyi seçenekleri bıraktığına inanıyor. Farklı yaş gruplarının katıldığı bir çalışma yapıldı. Testler sırasında gençlerin kafası çok karıştı, 60 yaş üstü kişiler ise doğru kararlar verdi. Şimdi beynin 60 ile 80 yaş arasındaki özelliklerine bakalım. Onlar gerçekten pembe. *- YAŞLI BİRİNİN, BEYNİNİN ÖZELLİKLERİ 1. Çevrenizdeki herkesin dediği gibi beyin nöronları ölmez. Kişi zihinsel çalışma yapmazsa, aralarındaki bağlantılar basitçe ortadan kalkar. 2. Dikkat dağınıklığı ve hafıza kaybı çok fazla bilgiden kaynaklanır. Bu nedenle, tüm hayatınızı gereksiz önemsiz şeylere adamanıza gerek yok. 3. 60 yaşından itibaren karar veren bir insan, gençler gibi beynin sadece bir yarım küresini değil, ikisini birden kullanır. 4. Sonuç: Bir kişi sağlıklı bir yaşam tarzı sürdürüyorsa, hareketliyse, yeterli fiziksel aktiviteye sahipse ve zihinsel olarak tamamen aktifse, entelektüel yetenekler yaşla birlikte DÜŞMEZ, sadece artar, 80-90 yaşlarında zirveye ulaşır! *- SAĞLIK İPUÇLARI: 1) Yaşlılıktan korkmayın. 2) Entelektüel yönden kendinizi geliştirmeye çalışın. 3) Yeni şeyler öğrenin, müzik yapın, müzik aleti çalmayı öğrenin, resim yapın! Dans! 4) Hayatla ilgilenin, arkadaşlarla tanışın ve onlarla iletişim kurun, gelecek için planlar yapın, mümkün olduğunca seyahat edin. Mağazalara, kafelere, şovlara gitmeyi unutmayın. 6) Kendinizi kilitlemeyin, bu herkes için yıkıcıdır. 7) Pozitif olun, daima şu düşünceyle yaşayın: Tüm güzel şeyler hâlâ önümde! *- SIFAT ÜSTÜNE SIFAT… Murat Adıtatar, bir ara birlikte çalıştığım spor yazarı… Bu arada akademik çalışmalarını sürdürdü. Yanılmıyorsam şimdi adının önünde ‘spor yazarı’ sıfatından başka bir de ‘profesör’ unvanı bulunuyor. İyi bir köşe yazarı da olan sevgili Murat Adıtatar, araştırmacılık merakını da sürdürüyor. Yani herkese tavsiye ettiğimiz gibi okuyor, okuyor, okuyor…. Bakın ne yazmış? *- YAŞADIĞIMIZ YER NERESİ? “Zen ustası öğrencisine sorar: ‘Nerede yaşıyorsun?’ Öğrenci yaşadığı köyün adını söyler. Usta cevabı beğenmez. Öğrenci düşünür, ‘yaşadığımız ülkeyi mi soruyorsun’ diye sorar. ‘Hayır’ yanıtını alınca, ‘dünya gezegenindeyiz’ der. Usta, öğrencisinin kafasına parmağıyla dokunarak, ‘işte burada, zihninin içinde yaşıyorsun’ diye sorusunun cevabını verir. *- KENDİNİ BİL! Bütün kadim öğretilerde temel doktrin olan bir tümce var... ‘Kendini bil’ Kendimizi biliyor muyuz? Kendimizi bilmek ne demek? Kendimizi nasıl bilebiliriz? Günlük yaşamın yoğunluğu içinde robotik bir hayat sürüyoruz. Sabah uyanıp okula, işe gidiyor, üç öğün yemek yiyor, uyuyoruz. Sürekli benzer tekrarlar içinde yaşıyoruz. Nerede ve nasıl yaşadığımız konusunda çoğumuz zen ustasının sorusuna öğrencinin cevaplarını veririz. Yaşadığımız yer neresi? *- SIÇRAMALAR SÜRÜYOR Son yüz yıl içinde insanlığın bilgi düzeyinde büyük sıçramalar yaşandı. Geçtiğimiz yüzyıl fizik çağıydı. Müthiş fizikçiler çok önemli buluşları ile adeta çağ atlamamıza yol açtılar. İçinde bulunduğumuz yüzyıl ise biyoloji çağı oldu. İnsanın gen haritası çıkarıldı. Beynin işleyişi büyük ölçüde çözüldü. Beynin yarattığı simülasyonun içinde yaşamlarımızı sürdürdüğümüz gerçekliği ortaya çıktı. Beş duyu organı ile gördüğümüzü, duyduğumuzu, dokunduğumuzu, tattığımızı, kokladığımızı zannettiklerimiz, beynimizin bize yansıttıklarından başka bir şey değildi. Bir de beyin ve zihin bağlantısı var... İnsan zihninde gerçekliği kontrol eden bir ‘anahtar’ var. Yaşadığımız yer neresi? *- BİLİNÇALTI ZİHNİNİZİN GÜCÜ Dr. Joseph Murphy... Belki de ‘insanlığın en önemli buluşunu yapan adam!’ olarak tanımlanıyor. İrlandalı bir göçmen olarak ABD’de din, felsefe ve psikoloji alanında eğitim alıyor. 1953 yılında yayınladığı ‘Bilinçaltı Zihninizin Gücü’ isimli kitap, adeta bilime yeni bir yön çiziyor. Murphy, ‘Bilinçaltı zihin sadece pasif bir hafıza bankası değildir. Gerçekliğinizin komuta merkezidir.’ diyor. En önemli söylemlerinden biri de şu: ‘Bilinçaltınıza ne işlerseniz, o sizin gerçekliğiniz olur.’ *- SAKIN KAFANIZA TAKMAYIN Önemli bir uyarısı var... Farkında olarak veya olmayarak bilinçaltına ilettiğiniz her şeyi kabul edilir! Murphy, buna kanıt olarak ölümcül bir hastanın hikâyesini paylaşır. Doktorlar, hastanın yaşaması için haftalar kaldığını söyler. Bunu kabul etmek yerine, her gün kendini sağlıklı olarak hayal eden hasta tamamen iyileşir. ‘Plasebo etkisi’ denen bu durumla ilgili başka örnekler de var. *- HER GÜN BİR İĞNE! ‘Holografik Evren’ isimli bir kitapta okumuştum... Yine ölümcül bir hastalığı olan biri ile doktor arasındaki yaşananlar anlatılmıştı. Doktor hastaya çok kısa ömrü kaldığını söylüyor. Eğer kabul ederse yeni keşfettiği bir ilacı üzerinde denemek istediğini iletiyor. Hasta başka çare olmayınca kabul ediyor. Doktor haftada bir olmak üzere iğneyle ilacı hastaya veriyor. Altı ay sonra yapılan testlerde hasta tamamen iyileşiyor. Bu mucizeden sonra doktor gerçeği hastasına söylüyor... Sana sadece su enjekte ettim. Fakat sen iyileşmeyi istedin ve yaptığım iğnenin etkisine inanıp bana güvendiğin için iyileştin.’ *- GÖZÜNÜZÜ KAPATIN Benzer bir video da izlemiştim. Bir jimnastikçi kız, çok zor bir hareketi defalarca denemesine rağmen yapamıyor. Antrenörü gözlerini kapatarak zihninde o hareketi yapmasını istiyor. Sporcu gözünde canlandırıp hayalinde o hareketi yaptıktan sonra, gerçekte de başarılı oluyor. Bilinçaltımızın yaratma gücü olduğu günümüzde kanıtlanmış durumda. *- NE VERİRSEK, ONU ALIYORUZ Nöroplastisite üzerine yapılan çalışmalar beynin düşüncelerimize göre fiziksel olarak değiştiğini kanıtladı. Harvard Üniversitesi’nde yapılan bir araştırmada, piyano çalan iki grup üzerinde test yapılıyor. 1. Grup günlük olarak pratik yapıyor. 2. Grup sadece pratik yapmayı görselleştiriyor. Beyin taramaları her iki grupta da aynı sinirsel büyümeyi gösteriyor. Bu durum zihnin gerçeklik ile canlı hayal gücü arasındaki farkı ayırt edemediğinin de kanıtı... Yani bilinçaltı filtreleme yapmıyor. Olumlu veya olumsuz fark etmiyor... Zihne ne verirsek onu gerçekliğimiz haline dönüştürüyor. *- ÖNEMLİ NOKTA, KASLARIMIZ… 2000’li yıllarda yapılan şaşırtıcı bir çalışma Murphy’nin fikirlerini daha da ileri götürüyor. Araştırmacılar kasları çalıştırdığını hayal etmenin kasların gücünü yüzde 13,5 oranında artırdığını kanıtlıyor. Zihin bedeni sadece etkilemiyor... Aynı zamanda onu dönüştürüyor. *- NE EKERSEN, ONU BİÇERSİN Yaşadığımız yer neresi? Tüm bu araştırmalar, buluşların kanıtladığı en önemli bilgi, dışarda bir suçlunun olmadığıdır. Yaşadığımız sevinçlerin, hüzünlerin, hayal kırıklıklarının sebebi başkası değil. Bilinçaltımızda ne varsa onu yaşıyoruz. Atasözlerimiz de yıllar öncesinden bu bilgiyi vermiş. ‘Ne ekersen onu biçersin.’ Bilinçaltı çöplüğümüzde, zihnimizde hangi duygu ve düşünceler var? Kin, nefret, öfke, kibir, gurur, kıskançlık, bencillik gibi kötü düşünce ve duygular içinde miyiz? Kendine hizmet eden zavallı varlıklar mıyız? Yoksa birlik bilinci içinde, bütüne hizmet edip, yüksek frekanslı bilgilerin peşinde mi koşuyoruz. Zen ustasının sorusunu hepimiz sormalıyız? Yaşadığımız yer neresi? *- TAVİZ YOK Türk Turizminin lokomotifi, Antalya’nın önemli ilçelerinden Muratpaşa’dan önemli bir haber geldi. Muratpaşa’da yer alan 50 turistik işletmeye kapatma kararı uygulandı. Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın yaptığı denetimler sonucu, eksikler tespit edilen ve Muratpaşa belediyesine bildirilen turistik işletmelere kapatma kararı tebliğ edildi. Başkanlıktan yapılan açıklamada şöyle denildi: ‘Yaşananlardan ders çıkararak, ‘aynı acılar bir daha yaşanmasın’ diye bütün kurumlarla koordineli çalışmaya devam edeceğiz. Bu vesileyle tekrar Bolu’da hayatını kaybeden tüm vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifalar dilerim.’ *- MÜBADELENİN 102. YILI ANISINA Ayvalık Belediyesi, Ayvalık Kent Konseyi ve Ayvalık Giritliler Derneği tarafından mübadelenin 102. Yıldönümünde Cunda (Alibey) Adası’nda günün anısına tören düzenlendi. Törende Ayvalık Giritliler Derneği Mübadele Korosu hem Türkçe ve hem Yunanca şarkılar seslendirdi. Tören, mübadillerin Cunda’ya ilk adım attıkları noktada gerçekleştirildi. *- AĞIR METALLER BALIK VE TAHİN Bir zamanlar hem Haliç’te, zaman zaman Marmara’nın sanayi kentleri yakınlarında, İzmir Körfezi’nde yani yerleşim yerlerinin yakınlarında, denizlerdeki atık ‘ağır metaller’ yüzünden balık tutmak yasaktı. İzmir Gazeteciler Cemiyeti Onursal Başkanı Erol Akıncılar, hastanede kalp krizi geçiren usta gazeteci Halil Vural’a ‘geçmiş olsun’ derken, konu yemekten açılınca şunları söyledi: ‘TAHİN’ vücuttaki zehri yok edebilen tek besin! Öyle ki balıktan sonra helva yenilmesinin bile amacı balıktaki ağır metalleri yok etmek içindir.’ *- Onursal Başkan Erol Akıncılar, tahinin diğer faydalarını da aktardı: 1- Damar sertliğini ve tıkanmalarını engeller. 2- İdrar söktürücüdür. 3- Cildi güzelleştirir. 4- Bağışıklık sistemini güçlendirir. 5- Göz sağlığı için hayati önem taşır. 6- Kemik gelişiminde, yapısında bulunan bazı maddeler nedeniyle oldukça faydalıdır. 7- Safra taşlarının düşürülmesinde, nefes darlığı ve bronşite faydalı olduğu bilinmektedir. 8- Anne sütünü arıtıcı özelliği bulunmaktadır. Çocukların beyin ve zeka gelişiminde etkilidir. 9- Vücuda alınan ağır metaller, zehirli bileşikler, radyasyon ve bazı ilaçların yarattığı toksinlere karşı koruma sağlar. 10- Yaşlanmaya bağlı hafıza kayıplarının (Alzheimer) önlenmesinde olumlu etkisi olduğu kanıtlanmıştır.’ Kendine has özel bir kokusu olan tahin, suyla temas etmedikçe uzun zaman bozulmadan saklanabilir. E, C ve B vitaminleri açısından zengindir. Hücre yapısının bozulmasını engeller. Yaraların iyileşmesini hızlandırır. Nedense çoğumuz, elimizin altındaki ‘ilaç değerindeki’ besinlerden ve yararlarından haberdar deığiliz… Neden? Okumayı, araştırmayı, ‘Neden?’ sorusunu sormuyoruz da ondan, herhalde… *-

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

BÖYLE BİR ANLAŞMA GÖRÜLMEDİ... DENİZİ YOK ANLAŞMAYA LİMANLAR KONULDU...

BAŞIMIZ SAĞ OLSUN! ACIM BÜYÜK! BOLU'DAKİ OTEL YANGININDA 66 İNSANIMIZI KAYBETTİK

KİTAPLARIN ANLATAMADIĞINI ANLATIYOR