İŞTE ADALETSİZLİK

YAŞAR EYİCE *- HESAP VERMEK Sevgili okuyucularım, zaman zaman başımıza gelenleri anlatmaya çalışıyoruz. Tanık oluyorsunuz, ‘Kan kustuk, kızılcık şerbeti içtik!’ deyişlerimize. Dostlarımız bilsin ki; zamanı geldiğinde, feyk hesaplardan değil, gölge boksu yaparak değil, canlı kanlı kendimiz olarak, altına imzamızı atarak sadece gerçekleri anlatacağımıza… ‘Hesaplaşma günü’ mutlaka olur… Ama öyle, ama böyle… Bunu yaşamda görüyoruz… Bakın Berrak Hanım ne yazmış? Ev sahibi ile kiracı arasındaki gelişme bu kadar güzel anlatılır mı? Anlatmış! Benimle yazdıklarını paylaştı ve benden tam not aldı Berrak Hanım… *- HAK, HUKUK, HIYANET TDK'ya göre Adalet kelimesinin sözlük anlamı; 1- Hak ve hukuka uygunluk, hakkı gözetme. 2- Herkese kendine uygun düşeni, kendi hakkı olanı verme. Ne kadar da muazzam bir kelime! Teoride ‘Adalet’ kavramı herkesin kafasında net olsa da pratikte, halk arasında adalet farklı işliyor. Hatta herkesin adaleti farklı! Hangimiz hayatı boyunca hakkının peşinde koşmadı? Kaçımız kendi adaletini kucaklayabildi? Adalet hayali bir kavramken; adaletsizlik adeta ete kemiğe bürünmüş soğuk bir beden. Neredeyse bizlerle kol kola yollarda yürüyor... *- DÖRTNALA!... Bende geçenlerde kendi adaletimi kovalarken bindim atıma, dörtnala sürdüm Çağlayan mahkemesine! Kafamda ‘suits’ dizisinden bir sahne vardı, ancak daha çok ‘Ann Boleyn’in Mahkemesi gibi geçti, içimden… ‘Neden buradayım?’ derken, sağımda soğuk bedeniyle; ‘İşte adaletsizlik!’ En önde beni izliyordu. *- ‘SUÇLUYUZ!’ Annem de ben de hayatımız boyunca doğa ve doğaya ait olan her canlıyı sevdik, yetmedi bir de yaşam haklarına saygı duyduk ve şimdi ev sahibi bizi hayvanları sevmekten, sokaktaki hayvanları beslemekten dolayı mahkemeye vermişti! Hakime 'Kılıçdaroğlu' gibi; ‘ifade vermeye gelmedim, ifade almaya geldim!’ demek istesem de realite biraz farklı; haberiniz olsun! Suçluyuz Hakim Bey! Hayatı boyunca annemin yaşadığı ortama faydalı, farkındalık sahibi bir vatandaş ve sürüdeki koyunlardan biri olmamasıyla gurur duydum fakat işte, tam burada; annem empatisi, sempatisi, duyarlılığı yüzünden ifade veriyordu. ‘Suçluydu Hakim Bey!! Yaşadığı bölgedeki hayvanları kısırlaştırıp popülasyonu dengelediği için, ‘hasta hayvanları iyileştirdi!’ diye ve bu sayede bölgede hastalığın yayılmasını engellediği için, bir tas yemeği çok görmediği için suçluydu. Cezalandırılmalıydı elbet! *- ‘PES ETMEYİZ’ Sonuç henüz belirsiz; Ancak her ne olursa olsun bir önemi yok, bizleri, bizler nezninde tüm ‘kurtlarla koşan kadınları’ yıldıramaz, yoramaz, pes ettiremez! Yazdıklarımı; William Watson'ın meşhur cümlesiyle bitirmek istiyorum; ‘Bırakın Adalet yerini bulsun, isterse kıyamet kopsun!..’ Bakalım, ‘Hesaplaşma günü’ nasıl sonuçlanacak Berrak Hanım ile ‘hayvan sever’ annesinin… *- SERT SÖZLER Sert sözlere alıştık gibi… Özellikle siyasetçilerin birbirlerine, ‘çamur’ gibi attıklarına… Eskiden ‘ayıp’ vardı… Şimdi ‘Vefa’, ‘Ahde vefa’ gibi ‘ayıp’ sözcüğünü de unuttuk… Yıllarca gördüm ve yaşadım: Özellikle büyük iş adamları, yani patronların ‘Kendine yeni bir iş ara!’ tehditlerine… Yönetim kadrolarına, ‘Ya bu adamı atarsınız, ya da ilanı keserim!’ demelerine… Bunlarda ne ‘vicdan’ vardır, ne de ‘ahlak!’ Ama şimdi bu büyük iş sahiplerinin yolunu benimseyen siyasetçileri de görüyor, tanık oluyoruz. *- GERÇEK HABERCİLER Kamuoyunun yakından takip ettiği her olayda gerçek gazeteciler, haber kaynaklarından aldıkları bilgiyi evrensel gazetecilik ilkeleri çerçevesinde doğrulayıp, değerlendirip, haber, yorum veya analiz olarak okurlarına sunarlar. Tüm dünyada geçerli olan bu süreç maalesef Türkiye’de son zamanlarda oto sansürle yani gazetecinin bilgi aktarırken kendisini sansürlemesiyle sonuçlanıyor. Bunun sonucunda da kamuoyunun doğru bilgiye erişimi engelleniyor, toplumun kendi kararlarını özgürce oluşturabileceği bilgilerden uzak kalmasına neden oluyor. Bu da işverenler ve bazı politikacılar sayesinde oluşuyor. Açık ve net: Medyada oto sansürün temel nedeni gerek yargı ve kanunlar eliyle gerekse yasa yapıcılar ya da siyasetçiler tarafından sürdürülen baskılar. Maalesef ülkemizde gazetecilik özgürce hareket edebileceği alandan alınıp sınırları siyasi güç sahiplerince çizilen dar bir alanda hapis tutulmaya çalışılıyor. *- KARALAMA ve TEHDİTLER Bu sınırları zorlayan her gerçek gazeteci asılsız suçlamalarla, karalama ya da tehditlerle karşılaşıyor. Canlı yayınlarda tanık oluyoruz: İşine gelmeyen politikacıların, yayınlarıyla öne çıkan basın yayın kuruluşlarına ve gazetecilere yönelttiği son suçlamalar ve tehditler de bu kapsamdadır. Neredeyse her hafta tekrarlanan bu tehditler artık boyutunu aşmış, çok tehlikeli bir hale gelmiştir. Gerçek gazeteciler siyasi söylemler sonucunda can güvenliği endişesi duymaya, işlerini kaybetme korkusu yaşamaya başladılar. Bunları görüyoruz, biliyoruz. Gazetecinin başarısını da, ilan veren büyük patron ve şirketler, ya da siyasetçiler değil okuru ve izleyicisi tespit ve takdir eder. *- KARARI OKUYUCU VERİR Meslektaşlarımızın başına gelebilecek en küçük olumsuzluğun sorumlusu, siyaset deneyimlerine rağmen tehlikeli üslubu gazetecilere yöneltmekten vazgeçmeyenlerdir. Kamuoyunun sağlıklı ve özgür kanaat oluşturabilmesine katkı sunan, yaygın bilgi trafiği içinde alternatif görüşlere yer veren, doğru bilgiyi ve buna dayanan analiz ve yorumu izleyicisine/okuruna ulaştıran basın yayın kuruluşlarının ve gazetecilerin yanında olduğunuz sürece, hiç kimse, ne kadar güçlü olursa olsun, bir şey yapamaz… Havlayıp dururlar… *- ‘ BİZ BU SORUNLA BAŞA ÇIKACAĞIZ’ Açık ve net: Bizler, birlikte her sorunla olduğu gibi bu sorunlarla da başa çıkarız. Siyaset dili değil, bilim dilinin önemini biliyoruz. Hepimizin sürekli moral bozmaya çalışan, suçlayanlara kulaklarımızı kapatmalıyız. Yol haritamızı kendimiz belirleriz. Vatansever insanlar olarak ama aynı zamanda çevre duyarlılığıyla beraber, bilgiye önem veren bilimi örnek alan insanları olarak bu bakış açısıyla yaşamımızı sürdürüyoruz. Değerlendirmelerimizi yapıyoruz. Konuyu basite indirgememek gerekiyor. Alg patlamasıyla karşı karşıyayız. Bunu da biliyoruz. *- İSTER İSTEMEZ Tabiii ki etkilenmemiş olmamız da mümkün değil. Bu kirliliğe karşı mutlaka karşı gelmemiz, doğruları haykırmamız lazım. Önümüzdeki zamanlarda da, böylesine sorunları yaşar mıyız bununla ilgili gereken önlemleri nasıl almalıyız, bunun üzerine düşünmek gerekiyor. Bunu kentlerimize duyduğumuz sevgimizle, çevremize duyduğumuz saygımızla, gelecekte sağlıklı bir kentte, dünyada yaşama isteğimizle, kararlılığımızla yapacağız. Bu konuya ilgisi, duyarlılığı, birikimi olan tüm okuyucularımızıı, olumsuz hiçbir etki altında kalmadan, ülkemize yakıştıramadığımız siyasi baskılardan kendilerini sıyırarak bize katkı vermeye davet ediyorum. Bugün artık bu inanç, okuyucu mektuplarından anlaşılacağı gibi güçlendi. Tekrarlıyorum: Gerçek gazetecileri, suçlamaya çalışan insanlara kulaklarınızı kapayın. Yapabiliyorsanız çabamıza katkıda bulunun. Medyayı temiz tutmak her okuyucumuz, her vatanseverimizin ilk görevlerinden biri olmalıdır. Halkımızın desteği bize, gerçek gazetecilere güç verecektir. Bizler güçlüyüz, hiçbir şey bizim önümüze set çekemez. *-

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

BÖYLE BİR ANLAŞMA GÖRÜLMEDİ... DENİZİ YOK ANLAŞMAYA LİMANLAR KONULDU...

ANAHTARI SİZDE OLMALI

SAHTEKARLIĞI NORMAL KARŞILIYOR!