EMEKLİLER DE ANKARA'YA YÜRÜYEREK HAK ARAMAYA ÇALIŞIYOR

YAŞAR EYİCE *- ‘DUYUN BİZİ!’ Gün geçmesin ki, yurdun bir köşesinden ‘emekli’ haberi almayalım! Seslerini, haykırışlarını ‘Geçinemiyoruz!’ dediklerini duydukça, özellikle İstanbul’da yoğun trafiğin olduğu yerlere çöreklenmiş kadın ve çocukları ellerindeki ‘Açız!’ yazılı pankartları gördükçe, bazı konuları aklımın almadığını düşünüyorum. Emeklilik parası için ‘Yeter!’ diyen özellikle kadınları gördükçe, bunlara 10 bin lira verip, ‘Hadi geçin bakalım!’ demek geçiyor aklımdan. İzmir’in Foça İlçesi’nde Tüm Emeklilerin Sendikası üyesi emekliler sefalete mahkum edildiklerini iddia ederek Başkent Ankara’ya yürüyüşe başladılar. Yapılan açıklamada emekli aylıklarına 15 bin lira seyyanen zam yapılması, 5510 sayılı yasanın kaldırılıp, tüm sosyal tarafların katılımıyla gerçekleştirilecek bir çalıştayla yeni bir emekiilik yasası hazırlanması ve TBMM tarafından çıkarılması istendi. 2025 bütçesinin adil ve eşitlik esasına göre tasarlanıp, yapılması için, Türkiye’nin doğusu, batısı, kuzeyi ve güneyinden 5 koldan zincir yürüyüşünün başlatıldığı ilan edildi. ‘Emekli Olduk Ölmedik!’ pankartı açan, ‘İnsanca Bir Yaşam İstiyoruz!’, ‘Birleşe Birleşe Kazanacağız’, ‘Gün Gelecek Devran Dönecek AKP Halka Hesap Verecek’, ‘Sağlıkta Katkı Payına Hayır’, ‘Yoksulluğa Yoksunluğa Hayır’, ‘Açlık Kaderimiz Değil’ değil dövizleri taşıyarak ve sloganlar atan emekliler, Cumhuriyet tarihinde olmadığı kadar yoksulluk içinde olduklarını savunarak, ilgililere ‘Duyun bizi!’ diye seslendiler. *- ADİL OLUNMALI Emeklilerin aylıklarına 15 000 lira seyyanen artış yapılması, 5510 sayılı yasanın kaldırılıp, emekliler, çalışanlar, hukukçular, bilim insanları ve bakanlık temsilcilerinin, yani sosyal tarafların oluşturduğu çalıştayla yeni bir emeklilik yasasının yapılması için, yurttaşlarımızın güvenli yaşam ve güvenli gelecekleri için, 2025 bütçesinin adil ve eşitlik esasına göre tasarlanıp, yapılması için yürüyüşe geçen emekliler, ‘TBMM dilekçe komisyonuna verdiğimiz 100 bini aşkın imzalı dilekçemizde belirtilen isteklerimizin karşılanmasını istiyoruz. Bütün siyasi partilerimizi, sendikaları, demokratik kitle örgütlerini, meslek örgütlerini, örgütlü veya örgütsüz bütün halkımızı, basınımızı, bilhassa emeklileri bizlerle, yani emeklilerle dayanışmaya çağırıyoruz.’ Açıklamasını yaptılar. *- EMEKLİLER HAZIR Vedat Akman önemli günlerin dışında da yorumlar yapan ve bizimle paylaşan bir değerlimiz. Benimle desteklediğim bir konuda yine görüş bildirmiş. Sevgili dostumuz bakın ne diyor? ‘Türkiye’deki emeklilerin içinde çok değerli insanlarımız vardır. Bence o insanlardan istifade edilse iyi olur. Geçen yıl aklıma gelen bir konuyu size yazmıştım; Ülkemin ‘mühendis’ olarak bana ihtiyacı varsa ücretsiz çalışırım!’ demiştim.’ Değerli Mühendisimiz Vedat Akman’a şunu söyleyeyim: ‘Maalesef hiçbir kurum, özellikle belediyelerimizin başkan ve yöneticileri kesinlikle sizin gibi vatanseverleri istemezler. Nedenini yine sizin bir paylaşımınızda, sizin görüşünüzle yazayım: ‘Bizim nesil artık eskilerde kaldı! Bizim nesil gibisini arasan da bulamazsın! Hakyemez, devlet malını yemez, fakiri kollar yardım eder, insan, hayvan, tabiat sevgisi ile donatılmıştır. Olumlu her derde deva verici insandır!’ Böyle insanları kim ister? Çünkü her adımları ofsayt, sadece vatandaşı kandırmak için ‘politikacı’ gibi konuşurlar. Zaten Türkiye’de politika kirlenmiştir. Birbirimizi sevmeyi unuttuk. Herkes kraldan çok kralcı. Fabrika ayarlarına acilen dönmek şart oldu. Ama bizler Kelaynak kuşları gibiyiz!.. Birileri, Toplumun insanlık ve manevi kimyamızı da bozdu. Vedat Akman’ın belirttiği ve hepimizin bildiği gibi; saygı, sevgi, hoşgörü yok oldu. Sosyolojik olarak travma yaşanıyor… *- KONUŞMAK KOLAY; YA UYGULAMAK? Hak ve hukuktan sözde bahsedenleri görürüz çoğu zaman. İşin ilginç yanıysa bu insanların bu hakkı-hukuku en fazla çiğnediği gerçeğine şahit olmamız. Bir de gariptir, ‘hep kendilerini haklı görüyor olmaları var’, perdenin arkasında. Emek sahibinin emeği şöyle dursun, kendileri sınırsızca harcansın hiç sorun değildir onlar için. Sonra, ‘yalandan hak-hukuk edebiyatı da yaptılar mı?’ gönüllerini rahatlatmak adına onlardan kralı olmaz. *- ‘İNADIM’ İLE ‘İNANMAK’ FARKLI S Hakiki manada inanmış olsaydık, yaptığımız her şeye dikkat eder, geri durmasını bilirdik. ‘Ahrete, Allah’a inandık!’ diyoruz ama hiç umurumuzda olmadan her türlü haksızlığı yapmaktan da geri durmuyoruz. Demek ki ‘inandım!’ demekle, ‘inanmak!’ farklı şeyler. Aslında ‘namaz kılıyor olmak’ bu bağlamda bir anlam ifade etmiyor. İnanmışlık olmadan amelin faydası ne yazık ki yok! Bunu Yüce Yaradan kitabında zaten ifade ediyor: ‘…Vay o namaz kılanların haline!’ Sen istediğin kadar abdest al; içindeki pisliği (imansızlığı), kiri temizlemedikçe namazın da ibadetin de tam olmayacağı kesin! Hani ‘namaz kılıyor ama her naneyi yiyor!’ diyoruz ya bazıları için; Doğru! Gerçek manada inanmadığından dolayı gösterge bozuk işliyor. *- HİÇ ORALI OLMUYORLAR Gelelim tekrar hak meselesine, hoşumuza gitse de gitmese de. Alın terinin hakkını yemek, insanlara eziyet etmek, hakkını vermediğin adamlara şer yüzünü göstermek adaletin zıttı zulüm olarak ifade ediliyor. Kendisine gelince kıldan ince kılıçtan keskin olanlar, başkasının hakkı söz konusu olduğunda hiç orali bile olmuyorlar. Kendilerine gelince haksızlık-hukuksuzluk diye bağır bağır bağıranlar, başkasına gelince sessiz, süt dökmüş kedi oluveriyorlar. Hani ‘sen Allah’tan korkuyordun demez mi?’ adama. Der tabi! Demelidir de. *- ABD ORDUSUNU KAZIKLAMIŞ ABD ‘Amerika Birleşik Devletleri) ordusuna parça tedarikinde sahtecilik yaptığı için yargılanan Türk kadın 15 ay hapis cezası aldı Florida’da görülen davada 36 yaşındaki Yüksel Şenbol, 7 Mayıs’ta suçunu kabul etmişti. Şenbol, ABD’yi dolandırmak için komplo kurmak, kara para aklamak, İhracat Kontrol Reform Yasası’nı ve Silah İhracat Kontrol Yasası’nı ihlal etmek gibi birçok suçtan hüküm giydi *- ANNE VE BABALARINI ÖLDÜRDÜLER Erik ve Lyle Menendez kardeşler özgürlüğe bir adım daha yaklaşsa da süreç uzayabilir Los Angeles Bölge Savcısı, anne ve babalarını öldürmek suçundan 1996'da şartlı tahliye olmaksızın ömür boyu hapis cezasına çarptırılan Lyle ve Erik Menendez'in cezalarının yenilenmesi için şartlı tahliye edilmelerini önerdi. Ancak Menendez kardeşlerin hapisten çıkmalarının önündeki yol hala uzun… *- HERKES MÜKEMMEL DEĞİLDİR Yetersizlik kaygısı, birçok insanın gizlice mücadele ettiği bir duygu. Her zaman yeterli olamadığınızı düşünmek, ‘Acaba başarabilecek miyim?’, ‘Ya yetmezsem?’ gibi sorularla boğuşmak, zihinsel olarak yıpratıcı olabilir. Ancak önemli olan şu ki, bu his yalnızca size ait değil, pek çok kişi aynı döngüde sıkışıp kalabiliyor. Aslında yetersizlik hissi, zihnimizin bizi koruma mekanizması olarak ortaya çıkabilir. Yetersiz hissetmek, kendimizi daha iyi yapmaya zorlama eğilimindedir. Ama burada ince bir çizgi var: Bu hisse saplanıp kalmak bizi geriletebilir. Kendimize daha şefkatli yaklaşmayı öğrenmek, içsel diyaloğumuzu değiştirmek ilk adım olabilir. Yetersizlik hisleri geldiğinde, kendimize biraz anlayış göstermek ne kadar önemli, değil mi? Yetersizlikle başa çıkarken güçlü yönlerimizi hatırlamak ve küçük adımlar atarak kendimize güvenimizi yeniden inşa etmek bu kaygıyı hafifletebilir. Unutma, herkesin mükemmel olmadığı gibi, senin de her zaman %100 yeterli olman gerekmez. *- EŞEĞİZ, EŞEK!... Bir gün, yaşlı bir eşek, kırlarda tek başına, hem otlar, hem eşekçe türküler söylermiş. Bir ara burnuna bir koku gelmiş ama güzel bir koku değil, kurt kokusu. Eski kuşaktan eşek, burnunu yukarı dikip, havayı derin derin koklamış. Hava, keskin keskin kurt kokuyormuş. ‘Yok canım, kurt değildir’, diye avunup otlamaya başlamış. Kurdun kokusu gittikçe artıyormuş. Belli ki kurt yaklaşıyor. Kurt yaklaşıyor demek, ‘ölüm geliyor!’ demek.. Eski kuşaktan eşek, ‘Kurt değildir, kurt değildir!’, diye kendini avutmayı sürdürmüş. ‘Biliyorum, bu gelen kurt değil!’ Başını geri çevirip bakmış, kurt sırıtarak, ağzının suları akarak arkasından geliyor. Eski kuşaktan eşek yakarmaya başlamış; ‘Ulu Tanrım, bu gelen kurt bile olsa, kurt olmasın ne olur. Kurt değil canım, ben de boşu boşuna korkuyorum (...), ‘Ah, ben de ne budalayım!’ diyormuş. ‘Yaban kedisini kurt sanıp kaçıyorum. Hayır, kurt değil!..’ Ayaklarının var gücüyle kaçıyor, bir yandan da içinden şöyle geçiyormuş; ‘Kurtsa da kurt değildir. İnşallah değildir. Yok canım, ne diye kurt olsun?’ Başını çevirip arkasına bakmış, kurdun gözleri ışıl ışıl yanıyor. Eşek dörtnala kaçar, hem de, ‘Vallahi de kurt değil, billahi de kurt değil. Allah belamı versin ki kurt değil, diye söylenirmiş (...)’ Azgın, aç kurt keskin dişleri ile eşeğin sağrısını ısırmış, budundan büyük bir parça koparmış. Can acısıyla yere yıkılan eşeğin birden dili tutulmuş. Bildiği eşekçeyi, korkudan unutmuş. Kurt, boynuna, gerdanına saldırmış. Eşeğin her yanından kanlar fışkırmaya başlamış. İşte ancak o zaman eşek; ‘Aaa kurtmuş. Aaa o imiş. Aaa, o imiş!’ diye bağırmaya başlamış. Kurt onu parçalar, o da dili tutulduğundan, yalnız: ‘Aaa, o imiş. Aaa, oo-ii. Aaa-iii. Aaa·iii! diye bağırır, inlermiş.’ İşte o günden sonra, eşek milleti bizim gibi, konuşmasını, söylemesini unutmuş,.. Herhalde eşeklerden öğrendik, onlar gibi bizler de, ‘her duygumuzu, her düşüncemizi, anırtı ile anlatmaya başlamışız!..’ Söylendiğine göre: O eski kuşaktan eşek, tehlike kuyruk altına girinceye dek kendini avutup, kandırmamış olsaydı, bizler de konuşmasını bilecektik. Şimdi Aziz Nesin gibiler şöyle derdi herhalde ‘Ah biz Eşekler, ah biz Eşek milleti. Aaaa-i, aaa-iiii…’ Şimdi devir ne devri? Aslan mı, kurt mu, maymun mu, yoksa eşek devri mi? İsterseniz ‘Aslanım’ ya da ‘Kurdum!’ deyin… Bence çoğumuz ‘eşek milletindeniz, yani eşekiz. Eşek!’ Bir yanlarımız koparılıp gidince, insanlığımızı unutup, eşekliğimiz aklımıza geliyor!... *-

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

BÖYLE BİR ANLAŞMA GÖRÜLMEDİ... DENİZİ YOK ANLAŞMAYA LİMANLAR KONULDU...

SAHTEKARLIĞI NORMAL KARŞILIYOR!

NEREDEYSE İÇ ÇAMAŞIRLARINI BİLE ALACAKLAR