BELEDİYENİN BÖYLE YÖNETİCİLERİNE CAN KURBAN (!)

YAŞAR EYİCE *- BEN KARŞIYIM! Sendika İzmir’de İZFAŞ’da ‘Grev kararı’ aldı. İyi oldu. Böyle yöneticilere ‘Ders’ olsun. Büyükşehir’in ‘sağlam’ hukukçuları yok mu? Yok tabii… Genel Sekreter Yardımcıları da aynı potadalar. Göreceksiniz, kısa süre sonra ‘Anlaşma’ sağlanacak. İzmirlinin parası bunların umurunda değil. Bir araştırın bakalım İZFAŞ çalışanlarını kimler oluşturuyor? Bilmiyorum, ama eskiden gelen düşünceyi biliyorum. Ne kadar Meclis üyesi varsa onların yakınları, tanıdıkları… Yine iddia ediyorum: ‘Şimdi bu çalışanların hepsi ellerini ovuşturuyor, yine ‘ekstaran para’ kazanacaklar. Tabii ki bu işten Sendika da nimetlenecek… Seçim öncesi ve sonrasında belediye başkanları ‘Akılları sıra’ işçinin personelin hakkını koruyor, daha iyi şartlarda yaşamaları için ‘Halkın vergilerinden oluşan hazineden (!) ulufe dağıtıyorlar. Acaba ceplerinden bir kuruş verirler mi? Başkanlara artık hesap sorma vakti geldi ve geçiyor. Kimin parasını kime veriyorsun be adam, ya da kadın? Başkanlar gitsinler görsünler bakalım kaç kişi çalışıyor, kaç kişi zaman geçiriyor? Yapmazlar, yapamazlar çünkü bu kez ‘kovana’ el sokmak gibi olur. Bir ayın üç haftası makamda otururken, bir haftası bir şekilde ve verilecek isimle, ama ‘inceleme’ ama ‘davet’, ya da ‘kardeş şehir’ dümeni ile heyet halinde gezmeye gidemezler, taş koyarlar… Ne sendikanın isteklerini, ne de Büyükşehir’in açıklamaları beni hiç ilgilendirmiyor. Durum ortada.. Ama şunu yazmadan edemeyeceğim: İZFAŞ grevine ilişkin açıklamada, ‘Elbette, sendikalarımızın grev çağrısında bulunmaları ve çalışma arkadaşlarımızın bu çağrılara uyarak greve katılmaları hukukî haklarıdır; saygı duyuyoruz!’ deniliyor. Oldu olacak, ellerini sıkıp tebrik edin… ‘Siz bir istiyorsunuz, biz üç verelim!’ deyin olsun bitsin… Sonra da ‘İşçinin, personelin hakkı!’ deyin… Hakları değil… Belediye ya da iştiraklarında çalışan neredeyse hiç kimse ‘alın teri!’ ile iş yapmıyor. ‘Bugün yoruldum, ama mutluyum!’ diyen yok… ‘Hakkımı alamıyorum!’ diye dertleşiyorlar. Konuşmalarında ‘Nasıl arazı olunur!’ bunu konuşuyorlar. Aklıma Konak Belediyesinin kurucu belediye başkanı Süha Baykal’ın anlattığı geldi! ‘Aman bizim çocuğu hiç olmazsa temizlik işlerine al, ense yapsın!’ diyenleri isim isim anlatmıştı. Bir şekilde ‘Z’ takımına girenler, bir ay sonra yine adamlarını araya sokup, şeflik, müdürlük istiyorlar. Bunlardan bıkan Süha Baykal, bir komisyon kurmuş, ‘Bundan böyle elaman alınacaksa siz karar vereceksiniz. Ben karışmıyorum!’ diyerek topu müdürlerinin üzerine atmıştı. Kaç kişi ‘Benim torpilim sen ol!’ diyerek yalvarmıştı. Bir kaçına ‘acıdığım’ için imkan tanımıştım. Ne mi oldu? ‘Biz başkanın torpiliyiz!’ diyerek, verilenleri yapmamaya başladılar. Bunlardan birini yakın zamanda dile getirmiştim. Bornova Belediye Başkanı, iki dönem milletvekilliği de yapan Cengiz Bulut’un anlatımı üzerine, ‘Bildiğini yap, burnundan gelsin’ demiştim. *- MUSTAFA’NIN NOTU Mustafa Arıkan Milas’tan yazmış; ‘Benim notum, çocuk yaşta evlilikleri genelde geri kalmakla hatta birçok kereler İslam ile özdeşleştiririz ve bu konu da hep Batı'nın örnek olarak alınmasını sağlık veririz. Yalnız Amerika'da hemen her eyalette evlilik yaşı 18 ise de bazı eyaletler de ebeveynin rızası işin içine girince evlilik yaşı da değişebiliyor, Örneğin Kaliforniya'da ebeveynin rızası olduğunda evlilik yaşında bir alt sınır bulunmamaktadır… Mustafa Arıkan, bu girişten sonra Selahattın Eskici’den aldığı ‘Günün Hikayesi’ni paylaşmış; ‘Annem 13 yaşında evlendirilmiş. Derdi ki: ‘Ahırda yeni doğmuş buzağı ile oynuyordum. Alnında bir tutam saç vardı, hiç unutmuyorum… Kemik tarağını çalmıştım yengemdem, buzağının saçlarını tarıyordum. Abim geldi bir küfür etti, sonra ensemden tuttu. ‘Koca kadın oldun, oyun mu oynuyorsun hâlâ? Yürü, seni verdik!’ dedi. Verilecek bir şey miydim ben? Yengemden tarağını istesem vermezdi. Ben neden bu kadar kolay verildim? 30 koyun,1 hamile at... 11 Reşadiye karşılığı verilmişti annem... Anneannemin tek kızı üstelik, 8 erkekten sonra… 7 yaşına kadar emzirdiği kızı. *- AKLINDA KALAN Eski Ford minibüse bindirdiklerinde aklında kalan tek şey arabanın önünde süsledikleri oyuncak bebekmiş. Dönüp arkaya baktığında yerde baygın annesini görmüş. 11 kişilik bir ailenin en büyük oğlu ile evlenmiş. Büyük derken lise 2 öğrencisi. Kazanla yemek pişermiş. Derdi ki, ‘Benle görümcem kazana girip denizcilik oynardık. Bursa'da deniz var, üzerinde gemiler var diye üzerine de hâyâl gücümden ekleyerek tuhaf hikâyeler anlatırdım benden küçük görümcelerime…’ *- EVCİLİK OYNADIĞINI DÜŞÜNÜRMÜŞ Bir suç işlense sıra dayağından geçerlermiş. Çocuklar bardak kırdı onu da döverlermiş... Evdeki küçük bebeler ona ‘anne’ dermiş… Çok sevinirmiş. Evcilik oynadığını düşünürmüş. *- YAŞ ARALIKLARI Karnı büyümüş… Karnında bir şey varmış, Demet ablam. Sonra 6 aylıkken kucağında, bir burun deliğinden kan gelen, ardından Çok şükür uyudu!’ dediği ama hiç uyanmayacak olan maviş kızı Demet. Yaş 14… Artık farkında, bir evlat ve bir çocukluk kaybettiğinin... Yaş 15… Artık farkında tekrar hamile olduğunun ve bakımsızlıktan böbreklerini kaybetme raddesine geldiğinin... Yaş 16… Artık farkında cılız ve sürekli hasta bir kızının olduğunun… Adı Özlem… Çünkü kocası asker, çekiyor dibine kadar özlem… Ve karnında ben… Yaş 18… Dizinde Ben, göğsünde Özlem… Bu da kız… Beceriksiz…Hem beceriksiz hem hastalıklı… ‘Baba evine bırak gel!’ denilerek biniyor trene babamla… O günden sonra ne babam bırakıyor annemi, ne de Bursa onları… *- DOKTOR KIZIYOR İlk iş hastaneye gitmek… Doktor kızıyor babama “Öldürüyorsunuz sonra can ver diyorsunuz… Ben ne yapayım bu çocuğa şimdi, böbrekleri sırf iltihap?’ Babam çıkarıyor askerlik kağıdını, ‘4 gün önce terhisim. Bilmiyordum!’ diyor… *- YENİ YAŞAM Sonra Umut doğuyor, sonra yeni bir yaşam başlıyor, umudumuz olsun diye… Maviş Umut… Tıpkı Demet ablası… Yaş 22…. İnsan annesinin 22 yaşını hatırlar mı? Ben hatırlıyorum… Karnı burnunda… Karnında Fatih var. Siyah uzun saçlarını, yemyeşil gözlerini… *-ANNE KARNINDA Sonra o cılız yeşil gözlü Özlem çok hastalanıyor… Doktor demiş bu daha anne karnında hastaymış… Kronik böbrek yetmezliği… Bitmek bilmeyen diyaliz seansları… *- İÇTEN ÇÜRÜDÜ Annem çok vakur durdu… İçten çürüdü… Çocuk bedenine yüklenen ağırlıklar 46 yaşında bir kalp krizi ile patlak verdi… *- O SUSAR, SEN SUSMA ‘Kalbi çatlamış!’ demişti, doktoru hiç unutmuyorum… K alp kapakçıkları değişti… Ama çocuk gelinler hâlâ değişmedi… Hâlâ var....!’ Bir çocuğun çıkaramadığı ses olmak zorundasın! ‘O susar, sen susma!’ *- GÜNÜ GELİNCE Bodrum Kalesi ve Müzesinin yıllarca müdürlüğünü yapan, dünyanın hayranlığını kazanan ve kazandıran Oğuz Alpözen, kısa ve öz bir mesaj gönderdi yöneticilere: Oğuz Alpözen, ‘Bodrum Kalesi içindeki heykelleri istediğiniz yere taşıyabilirsiniz. Ancak kalenin 500 yıllık orijinal taş tabanları üzerine çakıl mozaik dökemezsiniz, ahşapla kaplayamazsınız.’ diyor. Umarım tarihe saygı vardır… Oğuz hocanın uyarısı dikkate alınır. ‘Heykeller’ de, bir iki kişinin dileğiyle ya da kendi kafalarına göre bir yerlere yani gözden uzak depolara taşınamaz. Gün gelir, ‘Ne yaptınız?’ diye bir soru ile karşılaşabilirler. *-

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

BÖYLE BİR ANLAŞMA GÖRÜLMEDİ... DENİZİ YOK ANLAŞMAYA LİMANLAR KONULDU...

SAHTEKARLIĞI NORMAL KARŞILIYOR!

NEREDEYSE İÇ ÇAMAŞIRLARINI BİLE ALACAKLAR