BUNLARLA İZMİR'İN VE İZMİRLİNİN SORUNUNU ÇÖZEMEYİZ... İMKANSIZ
YAŞAR EYİCE
*- ‘YANDIK!’ BU KOLTUK SEVERLERLE!
Başarı nasıl gelir?
Bunu uzun uzun anlatacak değilim!
Ama başarısızlık nasıl olur?
İşte İzmir Büyükşehir Belediyesi’nden çok ama çok önemli örnek!
Bir gün önce öğle saatlerinde ‘Deneme- yanılma yöntemi’ düşünesi ile İzmir Büyükşehir Belediyesi telefon santralını aradım.
Önemli bir ‘ihbarda!’ bulunacaktım, halkın sağlığını doğrudan, birinci dereceden ilgilendiren bir duyumumla ilgili.
Genelde doğrudan gider, “Çat kapı çalıp, ‘Kimsin?’ diye soranlara da ‘Vatandaş Yaşar Eyice ben!’ diyerek yetkili ile görüşmek istediğimi belirtir ve sorunu anlatırdım…’
Tabii kendine güveni olmayan, işinde açığı olanlar, bilgi sahibi bulunmayanlar, daha doğrusu torpil ile ona buna kazık atıp makama gelenler sizinle görüşmemek, karşılaşmamak için bin bir sorun çıkarırlardı.
Yalnız halkın değil, çalışanın gözünde bile sıfır değerde olan bu sözde yetkililer kendilerini bulunmaz hind kumaşı gibi önemli sanırlar…
Belki makam onları önemli yapar ama değerli değillerdir…
Kim ve ne oldukları kısa bir araştırma sonucu ortaya çıkar…
Hikayeyi bilirsiniz;
‘Ben padişah olacağım!’ diyen oğluna bilge kişi, ‘Önce adam ol!’ dpermiş…
Ve oğul bir şekilde padişah olmuş!
‘Babamı getirin!’ diye talimat vermiş.
Yaka paça huzuruna getirmişler;
‘Ben sana demedim mi Padişah olacağım!’ diye önünde el pençe durmak zorunda bırakılan babasına söylemiş…
Geleceğini daha çocukluğundan gördüğü, hissettiği, düşündüğü oğluna acıyarak ve üzüntüyle bakan babası da, ‘Ben sana padişah olamazsın demedim, adam ol adam!’ dedim… diyerek kitaplara konu olan lafını yanıt olarak vermiş…
Tabii bu hikayeyi ben benzetme yaparak sadeleştirdim ve özetledim…
‘Doğrusu bu!’ diye aklından geçirenlere de anımsatmak istedim.
*- TELEFONUN ARKASINA SIĞINMIŞLAR
İzmir Büyükşehir Telefonunu açtığınızda önünüze önce şu madeni soğuk ses, ‘Her türlü, dilek, şikayet ve önerileriniz için 153 ve 444 40 35 numaralı çağrı merkezimizi 7 gün 24 saat arayabilirsiniz!’ diyerek ‘Hoş geldiniz’ deniliyor…
Biraz da bilerek, irdeleyerek, araştırarak şunu söyleyeyim:
‘Bu sizi durdurmak, önünüzü kesmek için yaratılmış bir sistemdir!’
Sanıyor musunuz, sorun çözülecek, ilgilenilecek?
Benim gibi deneme yapın, çevrenizden, mahallenizden, sokağınızdan toplumu ilgilendiren bir sorunu sorun bakalım ne kadar zamanda ilgilenilecek ve sorun çözülecek!
Bazen, beş dakikalık ya da yarım günlük bir çalışmanın bir hafta sürdüğüne de tanık olacaksınız.
Bunları iddialı olarak belirtiyorum…
Bu çağrı merkezlerinde çalışan bir iki kişi ile görüşmüş ve ‘Ne oluyor?’ sonuç soruma şu yanıtı almıştım;
‘Hikaye!’
Nasıl yorumlarsanız yorumlayın..
Aslında bu yazdıklarımın da konuyla ilgisi yok, sadece paylaşmak istedim, düşünceyi ve işleyişi anlatabilmek için…
Yani yaraya parmak basılmıyor, baştan savmak ve yönetimde birilerini korumak için halkın gözünü boyamak için güzel bir sistem…
Ameliyatlık hastaya 6 ay sonra gün verilmesi gibi bir şey işte…
*- İŞİN KOLAYI
İzmir’in turistik ilçesi Çeşme’de yazlığı olan emekli bir öğretmenden öğrendim:
‘Bizim mahalleyi kedi gibi fareler basmış!’ ihbarını…
Geçenlerde ‘yaza hazırlık!’ olarak evlerini görmeye ve güzel bir tatil gününü geçirmek istemişler.
Gördüklerine inanamamışlar.
Bahçelerde, evlerin kapılarının önlerinde fare leşleri…
Evlerine girince ise anlattıklarını içiniz kalkmasın diye yazmıyorum.
Sadece kendi evleri değil, telefonla ulaştıkları diğer komşularından da aynı şikayet.
Ne yapıyorlar?
Dev farelerin kemirdikleri tüm eşyaları toparlayıp poşetlere koyuyor ve çöpe atıyorlar.
Çünkü, İzmir Büyükşehir Belediyesi Çevre Müdürlüğü olsun, daire başkanlığı olsun, sorumlu genel sekreter yardımcısı olsun, tüm belediyelerin ve yetkililerinin bu durumlarda söyledikleri ve açıkladıkları tek cümle şu:
‘Biz evlere karışmayız!’
‘Biz sitelere karışmayız!’
Peki siz neye karışırsınız?
Göstermelik ilaçlama yapıp, poz verip medyada yayınlayarak ‘Daha temiz, sağlıklı, güvenli dünya yaratıyoruz!’ demeye mi?
Büyük bir gider var ilaçlamada…
Nerelerde ne kadar ilaç kullanılıyor, ekipler ne yapıyor?
Ya da müdürler?
‘Salla başını al maaşını sistemi!’ ne güzel değil mi?
Kardeşim, alacağın bir kutu pahalı ilaçla sorun çözülür mü?
Ben bilmiyorsanız söyleyeyim;
Hırsızlar gibi yol bulan fareler mutlaka ve mutlaka aynı yoldan bu mahalle ve evleri belirli periyotlarla ziyaret ederler…
Aralarında kuduz ya da vebali yada başka bulaşıcı, salgın hastalık taşıyan varsa işte yandım keten helva…
Bu kişinin, ailenin değil, başta belediyeler olmak üzere o kentin mahalli yöneticilerinden tutun da il yöneticilerine hatta sağlık bakanlıklarına, hükümetlere, devletlere, uluslararası derneklere kadar her yere kadar uzanır.
Neyse ders verecek bir durumum yok…
‘Yasak hemşehrim!’ hikayesi anlatacak durum da yok…
Kişisel haklarımıza gelerek devam edeyim…
İnsanca yaşamamız için sosyal güvenlik sistemine, kapsamına….
Bütçede ilaçlama ve çevre sağlığı için bizim vergilerimizle maaş alan koltuk sahibi olanlara…
*- ANGARYA ANLAYIŞI
İzmir Büyükşehir Belediyesi’ni birkaç kez aramak zorunda kaldığım için sanıyorum değişik görevlilerle karşılaştım.
Bazısı ‘Tamam efendim’ diyerek istediğiniz telefonu bağlıyor, bazısı da ‘Neden arıyorsun?’ diyerek ‘Sözde yardımcı olmak için!’ ön imtihana tabi tutuyor!
Sorgulamaya alıyor!
Bunu ısrar ve inatla, biraz da laf kalabalığı yaparak, sonuçta ‘Çeşme ile ilgili önemli özel bir ihbarda bulunacağım, ama bunu ancak yetkiliye açıklarım!’ diyerek aşıyorsunuz…
Herhalde söyleşi hoşuna gitmemiş ki, ‘Tamam’ diyerek bağlantıyı yapıyor.
Ben ‘Çevre Daire Başkanlığı’ diyorum, santral memuru ‘Tamam ilaçlamayı bağlıyorum!’ diyor…
Belki haklı;
İzmir Büyükşehir Belediyesi’nde o kadar çok daire başkanlığı, müdürlük şu bu var ki, ‘ordu gibiler’ diye özetleyebilirim.
Yani yeni başkanın bunları tanıması bilmesi ayları alır…
Kimisi krallıklarını sürdürür, kimisi de benim gibi birine çatarsa, foyası ortaya çıkar…
Aynen; şu anki bir kadın tarafından yönetilen Çevre Müdürlüğü gibi…
Telefona kesinlikle çıkmıyor, kendine bağlatmıyor…
Ya toplantıdadır, ya yine de toplantıda!...
Israrlı aramalarım ve ‘Vatandaşla görüşmesi yasak mı?’ gibi sorularım karşısında şu notu bırakmış bu torpilli hanımefendi?
‘Bilmem ne isimli görevli kadın ile görüşsün…’
Ona da ulaşman imkansız…
Sanki telefon ya da konuşma özürlüler…
Vatandaşla muhatap olmaları yasak!
Sorunlarını herkes kendini çözsün…
Yol göstermek de yok…
Bir zamanların maarif (eğitim) bakanı ne demiş?
‘Şu okullar olmasaydı, milli eğitimi ne güzel yönetirdim!’
Şu anki İzmir Büyükşehir Belediyemizin Çevre Müdürü Hanımefendi ve ekibi de aynı düşüncedeler;
‘Bana dokunmayan yılan bin yaşasın!’ diyorlar, bizim gibiler için…
*- BALLI MAAŞLAR İLE
Yılmadım, bıkmadım…
Emeğim sadece telefonu çevirmek ve de ‘Karşı dirençli, hazırlıklı cephe!’ ile laf mücadelesi yapmak, tabii ki bunun sonucunda sinirlerin zıplaması, tansiyonun yükselmesi, boğazların kuruması, kanın beynini zonklatması idi…
Demek ki, her yer parti kadroları ile donatılmıştı.
Yani ‘Şeffafız, belediyeyi halkla birlikte yöneteceğiz, önemli değişiklikler (!) yapacağız, biz başkayız, daha demokrat ve özgürüz gibi güzel sözcükler anlatımlar halka uzaktı.
Her şey makyaj ve algı yönetimiydi, İzmir Büyükşehir Belediyemizde sözde yeni kadrolar ve zembille inen belediye başkanıyla birlikte…
Hani bazı kaynaklarda ‘met edici, övücü’ sözler, yazılar, kutlamalar yazılıyor ya, hepsinin ucu maddiyata, beklentiye, ranta dağılı…
Bunu liyakatlı kadrolar yapmaz, izin vermez…
Ama gördüm ve yaşadım ki, aynı tas aynı hamam sürüyor…
İnsanlara her hangi bin hayrı dokunmayan kadrolar, kişiler bir yerlerde yuvalanmışlar ve oturuyorlar…
Bazen yollarda görüyoruz, bir kişi kan ter içinde çalışıyor, 10 kişi izliyor, sırasını gelmesini bekliyor…
Aynı durum üst makamlarda da ve yönetim kadrolarında da var.
‘Hayır’ diyen çıkmaz..
Suskunlar fazladır, çünkü bilmezler, söylenenlere inanmak zorunda kalırlar.
Hadi zamanınıza kıyın da gidin belediyenize bir sorunu dillendirmek için kapıdan içeri girebilecek misiniz?
‘Dur!
Yasak!’
Halka, kendisine hizmet için bulunan ve kendi ödemeleriyle orada bulunanlarla nasıl karşılaşamaz, konuşamaz, dinleyip dinletemez…
Belediyecilikte birinci maddeyi söyleyeyim:
‘Yolunu yapamıyorsan, gönlünü yapacaksın!’
Acaba bunu biliyorlar mı?
Eğitimleri nasıl?
Eğitim deyince aklıma geldi, diplomadan söz etmiyorum;
Belediyelerde gördüm, haberini de yaptım, sahte, paralı diplomalarla, eş dost ve siyasi yakınları sayesinde daire başkanlığı yapan, emrinde onlarca personel çalıştıranları…
Yasakçı, buyrukçu, her şeyi bir kişinin kendi koltuk ve masasını korumak için aldığı ‘Konuşma yasağı’, ‘Telefona çıkmama’ kararı…
Oyunun kurallarını kendileri koyuyor, halktan uzak…
Kontroldan uzak…
*- YAĞMA YOK
Tabii ki, ne ‘Cevreden sorumlu!’ Genel Sekreter yardımcısı kadın sözde yöneticiye de, bırakın bunları, bunların özel sekreterlerine de, Genel Sekretere de ulaşmak imkansız…
Hep kapalı kapılar ardında toplantılardı ya da özel görüşmelerdeler…
Yalan!
Bir insanın anlama yani algılama süresi de anlatım süresi de kısıtlıdır ve bellidir.
Bu ders anlatımlarında, ders dinlemelerde de böyledir, konferanslarda da…
Ya belli süreler sonunda ara verilir, ikramlar yenir, fıkralar anlatılır, ya da balkona çıkılır, tuvalete gidilir…
Bu zihnin yenilenmesi ve canlı tutulması içindir…
Konu ili ilgili kitaplar da vardır, eğitimler de…
Arada bir vatandaşın sorununu ya da anlatımın dinlemek bile beyin ve anatomi için şarttır…
Ama bunlara nasıl anlatacaksın?
Aralarında ‘Lay loy lom!’ yapmak daha hoşlarına gidiyor…
Denetim olmadan olmaz!
Benim yaptığım da bir denetim, bilen ve anlayan için…
Son konuşmamdaki kişi, ‘Siz evinizi ilaçlatmak mı istiyorsunuz?’ dedi.
‘Hayır, ben şimdi İstanbul’dayım önemli bir duyum sayesinde belediyedeki yetkililer ne yapıyor, diye arayıp kendime de olumlu ya da olumsuz bir yazı hazırlamak istemem oldu!’ dedim.
Ve bu sabah bu sözümün karşılığını şöyle aldım…
*- GÖRMEK İÇİN DÜŞÜNMEK LAZIM
İzmir Büyükşehir Belediyesi’nde bir Allah’ın kulu yönetici ile birebir konuşamadım…
Engeller, engeller, engeller…
Kral öldü, yaşasın kral diyenler…
Zaten adını hala ezberleyemediğim, bu nedenle arada yanlış da yazabileceğim Cemil Tugay’ın da bu işi beceremeyeceği CHP Genel Başkanı Özgül Özel de hemen anlamış olmalı ki, adını defterinden silmiş…
Ne arıyor ne de onunla bir yana gelmiyor…
Çünkü İzmir açık ve net tavrını koydu;
‘Biz tepeden inme birini Karşıyakalıların bile tanımadığı Cemil’i Başkan olarak görmek istemiyoruz’ dedi.
CHP’nin oyları önemli derecede İzmir’de düştü…
Ama olaylardan uzak, sadece CHP’nin altı okuna oy verenler, partili olmayanlar sayesinde koltuğa oturdu.
50 yıl da olsa AKP İzmir’de Başkanlık koltuğunu elde edemez.
Bu de yerinde bir tespit…
İdrar ve ikrar diye bir durum var ortada.
Sanıyorum kendimi sorumlu tutacağım köklü bir İzmirli ve yarım asrı aşkın gazeteci olarak yine öncelikle İzmir Büyükşehir Belediyesini mercek altına alacağım.
Bunu ne yerelde iktidar CHP ne de diğer partiler hatta merkezde iktidar AKP’liler yapmaz, yapamaz.
Basit bir şekilde nedenini açıklayayım:
Mutlaka ve mutlaka bir yakını belediyelere ait işletmelerde, kurumlarda yüksek maaşla, hatta idareci durumda işe sokmuşlardır.
Halkın ‘Gebe’ dedikleri bir durum ortaya çıkıyor…
Alan memnun, satan memnun!
*- DAHA FAZLA KARIŞTIRMADAN
Arada telefonlara baktığım için ne yazıp yazdıklarımı da anımsamıyorum.
Ama konuyu şimdilik şöyle bağlayayım:
Bugün yani 29 Mayıs 2024 Çarşamba günü sabah erken saatlerde telefonla aranmışım…
Duymadım…
Görünce geri döndüm.
Çeşme’den bir Büyükşehir Belediyesi görevlisi aramış, ‘İlaçlama yaptık!’ diye bilgi veriyor.
‘Ben öğrendiğimi öğrendim, büyükşehirin makam sahibi liyakat sahibi olup olmadığını bilmediğin kişiler vatandaşın karşısına kesinlikle çıkmıyorlar. Beş dakika zamanlarını hem de ‘Önemli bir ihbarım var!’ dememe rağmen ısrarla ‘Bana ne?’ dediklerini öğrenmiş oldum… Bunları kaleme aldığımda ya da dirayetli bir üst yönetim çıkarak, bunu ihbar ve delil alıp görevlerinde alırlarsa artık kendileri bilir!’ demiştim.
Tabii ki tüm konuşmalarda benim telefonum karşılarına çıkıyor.
Biraz düşünebilseler, ‘Bu kimdir?’ diye Google amcaya tanışsalar bile kendilerine ‘rahmet okutmayacak!’ bir sorunu çözerlerdi.
Ama birisinin aklına gelmiş, belli ki , dün ilaçlama yapan görevlilere talimat vermiş ‘Oraya gidip bu kişiyi bulun ve bizim başımıza iş açmasın!’ diye…
Telefonda gayet kibar olan personele, ‘Ben İstanbul’dayım, işinizi yapıp yapmadığınız şu an beni ilgilendirmiyor. Benim ilgilenmem ve araştırmam İzmir Büyükşehir Belediyesi’ndeki daire başkanları ve genel sekreter yardımcılarının hatta Genel Sekreterin şehre ne kadar hakim oldukları, görev insanı mıdırlar, vatandaşla ilişkileri nasıldır, şefkatla ve ilgi ile mi yaklaşıyorlar, yoksa kendilerine kapıların arkasına kilitlemişler mi?’ ona baktım ve anlayacağımı anladım…
Şu anda bunları yazıyorum…
Tabi ne ilk ne de son olacaktır…
İzmir’de meydanın hiç kimseye boş bırakılmadığını görecekler!’ dedim….
Bugra diye bir genel sekreter eskisi de Büyükşehir’e aday olmuştu, başkanlığa…
Baktım, menfaat severler kendisini ölesiye destekliyor.
Yandık, ‘Beş yılımız boşa gidecek!’ diye yazmıştım..
Şimdi başkası var, ama ekibini yakından görmüş gibi oldum…
‘Yandık!’ diyorum, bunlarla devam edilirse…
*- BENDEN ANIMSATMASI
Yazımın başında, ‘Deneme yanılma yöntemi!’nden söz ettim.
Ben, İzmir Büyükşehir Belediyesi üzerinde, bir uygulamayı teoride kalmayarak uygulamada deneyerek gözler ününe sermek istedim.
Bu yöntemdi; uygulama sonucunda ortaya çıkacak başarılı ve başarısız sonuçları bizzat gözlemleyerek bir sonuca ulaşma yöntemi olarak karşımıza çıkıyor.
Bu yöntem, bilimde ve problem çözmede sıkça kullanılır.
Organizmalar da yaşamları boyunca birçok problemle karşılaşır ve bu problemlerin çözümü için deneme yanılma yöntemini kullanır.
Yani, bir sorunu çözmek için farklı davranışlar sergiler ve başarılı olanları gözlemleyerek sonuca ulaşır.
Bu yöntem, özellikle bilimsel araştırmalarda ve yeni şeyler denemede etkili bir yaklaşımdır.
Basit ama çok etkili…
Bilmem bunu uyguladığımı anladılar mı İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin en üst yöneticileri?
Anlamazlar anlamak da istemezler…
Belki bu konuda 10’ncu yazımdan sonra ‘Ne diyorsun?’ diye soracaklar ama iş işten geçmiş olacak…
Bu kafalarla, halktan kopuk ve uzak yaşamakla, dinlememek, ilgilenmemek, görevden kaçmak, aybaşı hesapları yapmakla olmaz, olmaz, olmaz…
Bir gün gerçek denetçi de, hesap sorarsa, kaç yıl hesabı yapılmaya başlanır…
Benden anımsatması…
*-
Yorumlar
Yorum Gönder