İZMİR'DEN ANKARA'YA BİR AYDA YÜRÜDÜM

YAŞAR EYİCE *- ADİL YARGILANMAK ‘Eğer adaletsizlik karşısında, tarafsız kalıyorsanız, zalimin tarafını seçmişsiniz demektir…’ Bu özdeyişle ilgili, dini kitaplardan tutun da birçok filozofa hatta ünlünün sözlerini mutlaka duymuşsunuzdur. Ama nedense hep kulak arkası ederiz, ‘Bana dokunmayan yılan bin yaşasın!’ diye görmezden geliriz. Bizim yaştakiler bilir; Topluluklar sokaklarda, miting alanlarında tempo tutarlardı, özetle, ‘Susma yoksa sıra sana gelecek!’ derlerdi… Bugünlerde çeşitli konularda ses çıkaranları görüyorum… Bazıları bunlar için ‘Çatlak sesler!’ diyor… Bazıları da ‘Hak veriyor!’ Şimdi bu internet sayesinde, sosyal medya olarak adlandırılan bölümlerde, gruplarda ‘trol’ yani ‘Sinekler’ de var… ‘Kara sinekler nerede buluşurlar?’, biliyorsunuz. *- BİRE BİR DEĞİL Bugün dikkatimi çekti; Nursel isimli bir hemşire, neyi düşünerek çıkaramadım ama önemli bir olayı anımsatmış! Anladığım kadarıyla birine yanıt vermiş! Çünkü, modern diyebileceğim, Anadolu’nun aşıkları gibi, internette de atışmalar gırla gidiyor. Çoğu da çerçöp gibi…’ Cem Mağdur Bey bunları özetlemiş; ‘Hocam orantısız zeka mı, orantısız telaş mı?’ desek…’ Şimdi yine Nursel Hanım’ın Irak’taki bir mahkemeden alıntısına geleyim: ‘Saddam Hüseyin: Adil yargılanmak istiyorum! Hakim: Bunlar senin çıkardığın kanunlar! Sonra kendi çıkardığı adaletsiz yasalar ile yargılanarak, idam edildi...’ Bu anlatımın gerçek olduğunu biliyorum.. Ama o kadar kişi, başka şeyler yazmış ki? ‘Anlatabildim mi hafız?’ diyor ama nerede? Saddam’ın İsrail’e füze attıklarını duymuşlar, anlatıyorlar… O zamanı yaşadım… Ve tarihte ilk defa Amerikalıların Irak’a saldırıları, attıkları binlerce füze Amerikan televizyonları sayesinde dünyaya gösterildi… O spikerler de, Irak’ın, şimdi İsrail’in Filistin’e yaptığı gibi nasıl canlı anlattığı unutulmaz şekilde hafızalarımıza yerleşti.. Nasıl İsrail’in saldırısından önce bir grup islami örgüt üyesi İsrail’e elleri kollarını sallayarak, sınırlardan geçerek katliam yaptılarsa, aynı şekilde Saddam da, gayet iyi anımsıyorum, bir gece aniden İran’a saldırdı ve girdi. İran boş bulunmuştu… Sınırdan epey ileri de gitmişlerdi… Sonra İran’ın karşı koymasıyla geri çekildiler. Bu arada Libya Lideri Kaddafi gibi, hayalinin peşinden koşanların yere göğe sığdıramadığı Saddam’ın bazı köylere sinir gazları attığı belirlendi. Ama belirlenemeyen ve Amerikalıların yalanı olan, ‘Nükleer silahları vs’ olduğuydu… Ve saldırdılar… Herkes ‘Bir günde Irak’ı alır!’ diyordu, askeri gücü ile Amerika’nın… Adamlar uyanık! Komşu ülkelerden sürekli sorti denilen binlerce uçakla havadan bombaladılar Irak’ı… Sonunda, Hasan Tahsin’in İzmir’de Yunanlılara yaptığı gibi bir kişi bile çıkıp Amerikan işgal güçlerine ateş atmadı. Bayram yapanlar vardı, ‘Amerikalılar geldi!’ diye… Belki de bir gün önce bile ‘Yere göğe sığdıramadıkları Liderleri Saddam’ın dev heykellerinin üzerine çıktılar, iplerle zincirlerle yerle bir ettiler, şehirleri ve önemli merkezlerinin olduğu gibi… Saddam yakalandı ve yargılandı (!). Ve Nursel Hanım’ın anımsattığı gibi, bir gün kendisini yargılayan yargıç ile bu tarihi konuşma oldu… ‘Senin çıkardığın kanunlarla!’ Demek ki, yasa yapmak da bazen çare olmuyor… Doğruyu bulmak, buna göre dikkat etmek gerekiyor… Konunun özeti şöyle: Bazılarının çok sevdiği ABD ve İngiltere öncülüğündeki koalisyon güçlerince önce Irak'ta Saddam Hüseyin'in biyolojik silahlar ürettiği iddiasıyla başlatılan işgal, ülkeye sözü verilen "demokrasi" yerine bedelini sivillerin ödeyeceği büyük bir kaos getirdi. Ve şimdi Amerika’nın Irak’a girmek için dünyaya yalan söylediği gerçeği ortaya çıktı. Şimdi buna da ‘Yalan’ diyenler çıkacaktır. Saddam sonrası Irak’ta 1.500.000 insan öldürüldü, kadınlara tecavüz ve ülkenin hali ortada! 20 senedir bellerini doğrultamadılar. Teröristler burada barınıyor, bir şey yapamıyor ya da yapmıyorlar. Zaten dikkat edin; Son yıllarda en çok dillerde dolaşan nedir? ‘Hak, hukuk, adalet!’ Hepimiz için öncelikli güzel dilek… CHP Genel Başkanlığı sırasında, bizim Gandimiz Kemal Kılıçdaroğlu da, ‘Adalet’ yazılı bir pankartla Ankara’dan İstanbul’a yürümemiş miydi? Bu arada anlatayım: *- ‘HAK İÇİN’ İZMİR’DEN ANKARA’YA YÜRÜDÜM 40 yılı geçmiştir… Yüksel Çakmur İzmir Belediye Başkanı idi… İzmir’in önceki bakanlarından biriydi CHP’li Yüksel Çakmur… Bir ara ‘Ödeme yapamıyorum!’ diyerek, bazı ESHOT şoförlerinin işine son verdi. Tabii bu büyük tepki gördü… Türk-İş ile DİSK yani iki Sendika ‘Protesto’ için ‘Ankara’ya yürüyüş kararı!’ aldılar. Ben de, diğer gazetelerden beş meslektaşımla birlikte bu yürüyüşe katıldık. Altılarımda araç olmasına rağmen, İzmir’in toplu ulaşımını sağlayan şoförlere destek vermek için, onlarla birlikte yürüdük… Önceleri önümüze polisi ve jandarmayı çıkardılar. O zaman ya ana yolu bırakıp dağları aştık, ya da tarlaların arasından ‘Sınır kaçakları!’ gibi (Şimdiki sınırlar gibi değil tabii) geçtik. Manisa’nın Ahmetli ilçesine geldiğimizde, Ankara’dan gelen talimatla bizi o zamanki Nahiye Müdürü resmen karşıladı… Yiyecek içecek verdi. İşte o nahiye müdürü daha sonra İzmir’in Çiğlisi Kaymakamlık olunca ilk kurucu kaymakam olarak atandı. Adı ve fotoğrafı Çiğli’de Kaymakamlık binasında asılıdır. Uşak’a geldiğimizde ayakkabılarımın altı delinmiş, parçalanmıştı. Birçok yürüyüşçü şoför de hastanelik olduğundan ambulanslarla İzmir’e gönderilmişti. Bir ay süren yürüyüşten sonra Başkente varıldı, zamanın Başbakanı Süleyman Demirel’in makamına çıkılarak sorun anlatıldı. Süleyman Demirel, İzmir Belediye Başkanı Yüksel Çakmur’u grubun yanından telefonla aradı… ‘İşçileri tekrar işe almasını rica etti’ Ama Yüksel Çakmur ısrarla, ‘Bir kuruşunun bile olmadığını, aksi taktirde belediyenin iflas edeceğini’ anlattı. Gayet kibar, saygılı, hürmetli sözlerle konuşma sürdü. Sonunda Başbakan Süleyman Demirel, ‘Haklısın, biz de Ankara’dan bakanlıktan tekrar işe alacağın bu personelin için ekstradan para çıkarıp bütçeni takviye edeceğiz’ dedi… Böylece ‘Bayram Havasında’ bu kez otobüslerle, yürüyüş anıları konuşularak İzmir’e dönüldü ve gerek belediye çalışanları, gerekse ‘işe alınanların’ aileleri tarafından görkemli bir törenle karşılandı. Sonra anımsadığım kadarıyla Sendika tarafından Konakta, benim de fotoğraflarımın olduğu bir sergi açıldı. Şunu söyleyeyim: İzmir’in ve Bölgenin en fazla satan çalıştığım Aydın Bilgin yönetimindeki gazetede her gün tam arka sayfa görüntülerim ve yazılarım binlerce kişinin Ankara’ya yürüyüş hikayemizi öğrenmiş oldu. Acaba şu anda ne sendika yöneticileri, ne de belediye çalışanları bizim onların haklarını aramak için kara kışta Şubat ayının başında yaptığımız yürüyüşü anımsayan var mı? İktidar ile yerel yönetim arasındaki olumlu dialog bence zamanımızda bile örnek gösterilmelidir. Şimdi neredeyse herkes birbirini yiyecek haldeler. Yerel seçimler öncesindeki gelişmeleri, yiyişmeleri, didişmeleri bilmeyen görmeyen var mı? Ben en iyisi, daha düne kadar, özellikle ilan alabilmek için kapısında sıra bekleyenlerin olduğu ama şimdi emekliliğin tadını çıkaran Tireli üretici Mahmut Eskiyörük’ün şu sözlerine kulak verilmesini diliyorum: *- ÖNEMLİ OLAN Siyaset bir amaç değil, araçtır. Güçlü ve daha yaşanır bir Türkiye yaratmanın çözümü, siyasi partiler değil! Her kurum ve kuruluşun başına, doğru dürüst, yurtsever, Atatürk milliyetçisi, çalmayan ve çaldırmayan, çalışkan yöneticilerin gelmesi ile mümkündür. (Mahmut Eskiyörük) Bu görüşe kalben katılıyorum… Siyasilerin durumu belli… Dün nasılsalar, bugün de öyleler… Sistemleri ve düşünceleri ortada… Ama liyakatlı yöneticiler işi doğru dürüst yapıyorlar. Tabi siyaseten bir yerlere gelenler, getirilenler için bir şey diyemem… *-

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

ACİLDEN DE ÖNCELİKLİ

OKULUN DUVAR GAZETESİNDE ATATÜRK

NEREDEYSE İÇ ÇAMAŞIRLARINI BİLE ALACAKLAR