PİŞMAN OLMAMAK İÇİN İYİ DÜŞÜNMELİYİZ

YAŞAR EYİCE *- OY NAMUSTUR 15 Mayıs’ta yazdım: AKP’nin barutu bitti! Son atımını da kullandı… Yani bir oy dahi attıramaz, diye… Ama daha sonra ‘Yanıldım!’ dedim. Çünkü; yeni vatandaşlık verilenleri unuttum. İki gün önce de, bunlardan birini, Arapça yüksek sesle neredeyse 100 metre uzaktan bile duyulacak volümle nasıl kahkaha atarak, bizlere müstehzi bakarak konuşmasını ve tüm otobüs halkını sinirlendirip bir noktada tahrik ettiğini anlatmaya çalışmıştım. Ve iki milyonluk farkın Kemal Kılıçdaroğlu lehine sonuçlanabileceğini de aynı gün yanı 15 Mayıs’ta kapanabileceğini, bunun da İzmir, İstanbul ve Ankara başta olmak üzere, CHP’li Büyükşehirlerde muhalif oyların yüzde 10 arttırılarak otomatik olarak öne geçileceğini yazmıştım. Yani belli yerler ve düşünceleri bir yere yatkın, mühürlü olan yerlerde değil, güzelliğin kendi mahallesinde aranmasının doğru olduğunu anlatmıştım. Bugün Murat Eştürk ile Hürol Dağdelen’den gelen bir anlatım bu tezimi kuvvetlendirdi: Tarihi olay ve İzmir’in önemi, benim düşüncemi destekliyor. İşte örnek; *- İZMİR YİNE ÖNE ÇIKACAKTIR ‘1982 yılında ihtilal yönetimi Türkiye’de yeni bir anayasayı referandum ile halkın onayına sundu. Anayasanın 4 adet geçici maddelerinden biri ise ülkede mevcut siyasi faaliyete 10 yıl boyunca yasak getiriyor idi. Bu madde zaman içerisinde ciddi sıkıntı yarattı. Türkiye’nin biran evvel demokrasiye dönmesini arzu eden dış ülkelerin baskıları da buna eklenince 1987 yılının 6 Eylül’ünde siyasi yasakların kaldırılıp kaldırılmamasına yönelik yeni bir referandum yapıldı. Bu referandumun 66 ildeki sonuçları %51 “hayır” iken tek başına İzmir %75 “evet” oyu ile Türkiye yüzdesini “evet”ler lehine değiştirdi ve %50,26 ile yasaklar kalktı. Bir tek il tek başına Türkiye’nin kaderini etkiledi. *- SİSTEM BÖYLE OLUR Bu gün yine çok benzer bir durum ile karşı karşıyayız. Ve bir tek oy bile çok önemli ve çok değerli. Lütfen sandığa gidelim! Lütfen oyumuzu kullanalım. ‘Fark etmez!’ demeyin; Çok fark edebilir… Ve bu farkı siz yaratabilirsiniz. Demek ki, benim düşüncem doğru yolda… Zaten bunu ilk uygulayan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu oldu… Tüm semtleri tekrar tekrar gezdi, pazarlarda vatandaşlarla sohbet etti. İzmir de bir noktada da olsa aynı sistemi, Narlıdere Belediye Başkanı Ali Engin’in ‘Mahalle toplantıları’ sistemi ile başardı. Hatta ben Ali Engin’in bu sistemini de geçenlerde uzunca, ağzından nakletmeye çalıştım. *- MUHTARLARLA BERABER Şimdi de ‘Seçim Sonrası’ için öneride bulunuyorum. Yaşananlardan öğrendik… Muhtarlara ‘tarafsızlık’ konusunda güvenilemiyor. Bunun için her parti, örneğin CHP, Demokrat Parti’nin 1950 yıllarında uyguladığı ‘Ocak’ sistemini, Ali Engin’in ‘mahalle sistemini’ yaşama geçirmelidir. Yani ‘Mahalle temsilcileri’ yaşama geçirilmelidir. Mahallenin sorunlarını, insanların yapılarını, isteklerini, yani akla gelen her sorunun yanıtını bu temsilci ve yardımcıları ile belirlemelidir. AKP’li dostların bence çok doğru bir çalışmasını gördüm. 14 Mayıs sandık listelerini ellerine almışlar, tek tek oy kullananlar ve kullanmayanları irdeliyorlardı. Bu kişilerin tekrar kendi lehlerine oy kullanmaları için yapılması gerekenleri üst yönetime, ilçe yönetimine iletiyorlar. Sporda buna ‘Adam adama’ denir… Yani benim yine 17 Mayıs’taki yazımda yaptığım öneriyi uyguluyorlardı. Benden aldıkları şüpheli… Aklın yolu bir… Siyasette mücadele böyle olur… Masa başında olanların da görevleri vardır. *-SİYASET AYRI, POLİTİKA AYRIDIR Bir zamanlar belirttiğim bir konuyu, Karaburunlu bir hanım okuyucunun alıntısından anımsadım. Bakalım bu anlatımdan bazı insanlarımız, politikacılarımız için pay çıkaranlar olacak mı? Önce konumuz; SİYASETÇİLER! SİYASETÇİ kime denir? SİYASETÇİLER; sistemi ve şartları konuşur kişilere takılmaz. Dün küfrettikleriyle bugün birlikte olmak gibi bir kaygısı olmaz çünkü ne küfreder, ne de birlikte olup olmamayı takmaz. Çünkü hedefi ya da söylemi kişiler değildir. Birilerine vurarak değil, daha ileriye yürüyerek yol almayı hedeflerler. Onların tek derdi ‘dava adamı’ olmak ve davası için kurşun bile yemeye hazır olmaktır. Bunlar Siyaset için para, zaman hatta sağlıklarını dahi harcayabilirler. Ülkeye, ego, kapris ve rant düşünmeden; genel bakarlar. *- YALAN ve YANLIŞ! Şimdi bir de ‘POLİTİKACILARI!’ ele alalım… POLİTİKACI kime denir? POLİTİKACILAR; dün ‘Kara!’ dediğine bugün ‘ak!’ der. Genelde yerel seçimlerde ortaya çıkarlar. Yaptıkları ile kişilerin önüne geçmektense ‘yalan yanlış!’ metaryallerle ve kulaktan dolma bilgilerle ‘birini nasıl yok ederiz!’ ya da ‘çelme takarız!’ da meydan bize kalır telaşında olurlar. Sahte dosyalar ve belgelerle en alçak saldırıyı yaparak, Onurlu, dürüst ve mücadeleci insanlara çamur atarak itibarsızlaştırarak kendi seviyelerine çekip, politik arenada yer kapma telaşı ve rant odaklı hareket ederler. ‘Siyaseti’ gösterip ‘Politika’ yaparken para kazanırlar. Kazandıkları bu para ile sağlığını cüzdanını ve zamanını kazanır, kızını, oğlunu, damadını, torununu ‘işe sokma’, ya da onlara ‘haksız kariyer’ planlama peşinde koşturup dururlar. Ne yazık ki bu süreç politik açıdan ‘kısa süreli işe yarasa da’ mensubu bulunulan partiye zarar üstüne zarar verir. (Acaba kısa süre ne kadar?’ Partililer bu iki ayrımı yapmak görevinde ve sorumluluğundadırlar. (Acaba!) Yoksa insanların duygu ve ilkeleri üzerine, böyle ‘karışık şahısların!’ ‘saltanat kurmasına!’ izin verilir. Ve koskoca bir camianın sırtına basılmasına sebep olunur. Günümüzde her şey satın alınabilir. Çıkar vaat edilebilir, herhangi bir konuda tehdit ve şantajla şahıslar konsolide edilmeye çalışılabilir. Ama hiç bir şart altında satın alınamayan iki şey vardır; AKIL (Düşünce) ve VİCDAN... Bu iki olgu her partiyi yukarıya taşıyan en yüce unsurdur… Umarım düzgün ve gerçek vatansever, insan sever, yalan dolandan, sahte broşür ve videolardan etki ve tesir altında kalmadan bundan böyle yöneticilerini doğru dürüst insanlarımızdan seçerler. Oy namustur! Bunu unutmayalım buna göre hareket edelim… *- DEVAMINI YAZMADIM… Sizi biraz düşündüreyim! Bornovalı Nadide Apaydın Akbulut anlatıyor: “Evde ‘Susam bitti!’ derseniz, eşiniz; ‘Aman ne olacak ki, susamsız olsun!’ der. ‘Evde kakao bitti!’ derseniz, ciddiye bile almazlar! Ama, ‘Evde un bitti! Ekmek yapamam!’ derseniz, o zaman iş değişir! Oysa kadın ekmeğini susam ile süsleyecektir.’ Biz erkeklerle ilgili birkaç doğru tespiti de var ama genelde kabul edilecek gibi değil… Sözü şöyle tamamlıyorum, bu kısımları atlayarak: ‘Kadın her zaman haklıdır!’ ‘Elinin hamuruyla erkek işine karışma!’ deriz ya, tamamen yanlış… Bazılarının işine geldiği için bu lafı yaymışlar… *-

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

ACİLDEN DE ÖNCELİKLİ

OKULUN DUVAR GAZETESİNDE ATATÜRK

NEREDEYSE İÇ ÇAMAŞIRLARINI BİLE ALACAKLAR