60 YIL ÖNCESİNE DÖNDÜK: 'VATANDAŞ TÜRKÇE KONUŞ!'
YAŞAR EYİCE
*- ‘VATANDAŞ TÜRKÇE KONUŞ!’
Çocukluğumuzda, annemle birlikte gerek Çiğli’ye, Halkapınar’dan aktarmalı olarak gidip Bornova’ya dönerken, gerekse biraz daha büyüdüğümüzde, yani okuma yazma bildiğimiz zamanlarda buharlı lokomotifin çektiği tren vagonlarında şu tabela asılıydı:
‘Vatandaş Türkçe konuş!‘
Hatta bazı vagonlarda bu tabelalarda bile düzgün olmayan bir şekilde yazılmış, hatalı sözcükler de olurdu…
Konuyu daha iyi anlatabilmek için, şöyle bir örnek vereyim:
Vagonların dışında da, gittiği yere ait tabelalar vardı…
Bazılarında ‘Çiğli’ yazardı, bazılarında da ‘Çiyli!’
‘Türkçe’ derken de, bazılarında ‘ü’ bazılarında ‘u’ harfi kullanılıyordu.
Şunu da söyleyeyim:
Yani 60-70 yıl önce bazı genel müdürler ‘İlkokul’ mezunuydu…
İsim bile verebilirim, şu zamanda bile…
Bornova’da Belediye Başkanı Etem Pekin’in, eşraftan Mustafa İnce’nin ve diğer ileri gelenler (CHP ve Demokrat Parti yöneticileri Başbakan Adnan Menderes’i ziyaret ederek Ege Üniversitesi’nin kurulmasını sağladıklarında iki fakülte vardı.
Biri 6 yıllık Tıp Fakültesi, ikincisi ise 5 yıllık eğitim veren Ziraat Fakültesi…
5 Yıllık eğitim veren Ziraat Fakültesi’ni bitirenler, bunlardan biri de dayımın oğlu rahmetli Aydoğan Yağcı idi…
Aydoğan Yağcı adına şimdi Karşıyaka’da bir okul ile dayımın adına da bir camii var.
Asıl önemli nokta, kuzenim Aydoğan Yağcı ağzına biri lokma alkol almamasına rağmen ‘Siroz’ oldu. Londra’ya tedaviye gitti, kurtulamadı.
Şunu belirtmek istiyorum:
Birincisi; Kurtarıcımız ve kurucumuz Gazi Mustafa Kemal Atatürk, o zamanlar ‘Siroz’ teşhisi konulup tedavi gördüğü için bazı yalancı sahtekâr siyasetçiler, ‘Sarhoş’ deyimini bile kullanmadan çekinmemişlerdir, halkımızın bazı duygularından oy hesabı ile istifa etmek istedikleri için…
İşte en önemli örnek köklü İzmirli olan bizler ve en önemli tanığı da yine İzmirli Ziraat Yüksek Mühendisi Aydoğan Yağcı…
Şunu da belirteyim;
Bornova Küçük Park’ın yakınında, şimdiki metronun tam karşısında Ege Üniversitesi ana binasının ve bahçesindeki okul ‘Ziraat Mektebi’ idi ve oranın önemli yönetici öğretmenlerinden biri de bir başka dayım Mümin Yağcı idi…
Sonra o dayım Mümin Yağcı, Turhal Şeker Fabrikası’na tayin edildi.
Şimdi ise beş yıllık Ziraat Fakültesi eğitimi 4 yıla düşürüldü.
Ve mezunlarının diplomalarından ‘Yüksek’ sözcüğü çıkarıldı.
Yine önemli bir noktaya değineyim:
Ege Üniversitesi kurulup, Tıp ve Ziraat Fakülteleri açıldığında, kurucu akademisyenler Bornova’daki kahveleri gezip lise mezunlarını bulup, kayıtlarını yaptırmaları için adeta yalvarıyorlardı.
Ne günlerden, ne günlere geldik…
*- NE GÜNLERE GELDİK!
Yazıma, trenlerin vagonlarında ‘Vatandaş Türkçe konuş!’ asılı tabela ile başladım (Belki toplu taşıma araçlarında da vardı, bunu anımsayamadım) ve giriş bölümünü ‘Ne günlerden ne günlere geldik!’ dedim.
Genelde bilinmeyenleri ve Bornova özelinde Türkiye genelinde anlatmaya çalıştım.
Bunları neden yazdım?
Önceki gün 4. Levent’te Beşiktaş’a Büyükdere ve Barbaros caddeleri üzerinden giden toplu taşım aracına bindim. Benimle birlikte binen üç beş kişiden ikisi ‘Arap’ idi…
Nereden mi biliyorum?
Kılık kıyafetlerinden değil, konuşmalarından…
Biri ön tarafta benim çaprazıma oturdu…
Diğeri de orta kapının arka kapıya doğru olan kısımda boş bulduğu koltuğa…
Saat 17.00 cıvarındaydı…
Yani çoğunluk işinden çıkmış evine ya da gezmeye falan gidiyordu.
Çaprazımda giyimi ile bizden farkı olmayan 30 yaşlarındaki adam, telefon elinde öyle Arapça konuşuyordu ki, otobüste duymayan kalmadı.
Bir ses de arkadan yeni birlikte bindiği arkadaşından yine Arapça geliyordu.
Bir dakika, beş dakika, 10 dakika değil, tam yarım saat…
Çünkü otobüs dur kalk ilerliyor, öndeki iki durağa Zincirlikuyu’ya ancak yarım saatte ulaşabilmişti.
Karşısında iki Türk kızı oturuyordu.
Herkes gibi hiç tepki vermediler.
Kitap okuyor, diğeri de telefonuna bakıyordu.
Benim yanımda da örtülü bir genç kızımız vardı.
Kızardım, bozuldum…
Neyine ‘Arapça’ konuşmasına değil…
Tavrına, davranışına, kaykılarak oturuşuna, çevreye müstehzi ve tahrik edici bakışlarına…
Sonunda yanımdaki örtülü kıza, ‘Sen bu laubali adamdan benim gibi sinir olmadın mı?’ diye sordum…
‘Evet!’ dedi…
‘Ama yüksek sesle konuşmasından Arap olmasından değil!’ dedi.
Bana da, ‘Arap olduğu için mi sinirleniyorsun?’ diye sordu…
‘Biraz da o var!’ dedim.
Ben sormadan kendini tanıttı;
‘Bizim ailede bu giyim sadece bende var!’
‘Olabilir, senin seçimin… Bu beni rahatsız etmiyor. Bak hiç kimseyi de etmiyor. Ama bu adam yüksek üstü sesle telefonla konuşması, oturması, davranışı, hareketleri ‘Biz böyle yaparız!’ demiyor mu?
Bu kızımızla iki durak kadar sohbetimiz sürdü, ‘Hemşire’ imiş…
Bu arada karşımızdaki iki genç ileri yaştaki iki kadına yer verdi.
Onlar da konuşmaya katıldı.
Biri emekli öğretmen, Muğla’dan emekli, Dikili’de Salihleraltı’nda yazlığı var, bir sitede.
Dikili ve Muğla’yı konuştuk, şaşırdı.
Diğer hanım ise hemşehrim çıktı…
İzmirli, Bornovalı…
Mersinli’den…
‘Sen göçmensin!’ dedim…
Göçmen dostlarımdan söz ettim.
Örneğin Dr. Şaban Acarbay’ın kulağını çınlattık.
Kızını ziyarete gelmiş…
Onunla da tanıştırdı…
Ege Üniversitesi Almanca bölümünü bitirmiş, bir Amerikan şirketinde çalışıyor.
Almanca bölümünün kurucu eğitmenlerinden Mahmut Zeki Yelken’i sordum…
Sonra da, ‘Nereden bileceksin? Mahmut Zeki Yelken’in öğrencileri bile kaç yıl önce emekli oldular’ dedim…
Bu arada İzmirli hemşehrime de ‘öğretmen hanıma’ da sordum;
‘Oyunuzu kime vereceksiniz, 28 Mayıs’ta?’ diye sordum…
Yanıt şöyle oldu:
‘Kemal Kılıçdaroğlu!’
Bugün aynı soruyu, bir alıveriş merkezinin önünde, patronunu beklemekte olan orta yaşın üzerindeki bir şoföre sordum:
O da, ‘Kemal Kılıçdaroğlu!’ dedi…
Demek ki, benim yazdıklarım doğru yolda idi…
Önceki zamanları değil, yakın zamana kadar ne bu soru birilerine sorulabilirdi, ne de yanıtı alınırdı…
Sonuç olarak, ‘Ne günlerden ne günlere geldik!’ değil mi?
Düşününce neden sinirlendiğimi buldum;
Tek kelime bilmeyen bir adamın benim daha doğrusu torunumuz geleceğini ilgilendiren bir seçimde oy kullanması…
Dubai’den, Arap ülkelerinden 14 Mayıs ilk tur seçimlerde gelen fotoğraflar canımı acıttı…
Şimdi yine benzerlerini görünce sinirlerim kabarıyor…
Tansiyonum yükseliyor…
Umarım siz benim gibi sinirlenmezsiniz, oyunuzu sakin bir şekilde atarsınız…
*-
Yorumlar
Yorum Gönder