DOYMAK BİLMEYEN TİPLER

YAŞAR EYİCE *- BAŞINIZI AVUÇLARINIZIN İÇİNE ALARAK DÜŞÜNÜN! Bazı sözlere takılıyorum! Özellikle siyasilerin kullandıklarına… Çok rahat söylüyorlar… Belki kendisine inananların gönüllerini hoş tutmak için… Belki heyecanı üst noktaya taşımak için… Belki oy hesapları vardır… Belki de gerçekten inanıyorlar veya inanıyor görünmek için… Cuma günü kitap okurken dikkatimi çekti bir sözcük… ‘Zillet’ sözcüğü!
Bir parti başkanının Millet İttifakı için ‘Zillet ittifakı!’ deyişi… Çok kullanıldı, dillendirildi… Küçük Lügata baktım; ‘Zillet’ sözcüğü şöyle anlatılıyor; ‘Eziklik, boyun büküklüğü, utanılacak halde olmak, rezil olmak!’ Belki başka manaları da vardır. *-DÜN DE VARDILAR Ben bu sözcüğü siyasetten çok, bazı kişiler için kullanmak istiyorum… Çünkü; Bir zamanlar, bir kavmin insanları kendilerine verilen nimetleri beğenmemişler, daha doğrusu, ‘Daha da isteriz!’ diye Osmanlı’nın baş belası Yeniçerililer gibi kazan kaldırmışlar. Dilekleri yerine gelmiş ama bunlara ‘Zillet’ damgası da vurulmuş. Yani ‘gazaba’ çarptırılmışlar. Belirttiğim gibi; Bunlara ‘zillet, eziklik ve yoksulluk damgası vurulmuş… Bunları neden yazıyorum, daha önce de yazacağımı belirtmiştim. Çünkü okuyucularımdan Meryem Fidancı’ya bu konuda söz vermiştim: Mektubunda şöyle demişti Meryem Fidancı Hanımefendi; ‘Herkesin ortak duygu ve düşüncelerinin tercümanı olan bu güzel yazınız için öncelikle Teşekkürlerimizi sunuyoruz... Burada kalmasın, lütfen sıklıkla aynı noktalara değinen yazılarınıza, açıklamalara ve hatırlatmalara devam etmenizi, Saygıyla istirham ediyoruz... Saygı ve Sevgiyle Selamlıyoruz...’ Benzer mektupları yazanlar çok… Hatta şu an anımsadım, Güler Seyhan Gönüllüleroğlu, Akile Avcı, Ayfer Özçevik, Aynur Can, Enise Kızıklı Özbek, Gül Tulunay, Funda Arbak, Emine Elat, Selda Yılmaz, Şeniz Ayçicek’in de bu konularda beni destekleyen, moral veren yorumlarına, önerilerine teşekkür ediyorum. İşin garibi çoğunla karşılıklı tanışmış değilim. Şimdi bu hızla devam edeyim: *- HEP AĞLAYIP, ALDATIRLAR Kim bu zilletler? Hani fakir fukaranın, yetimin, komşusunun, akrabasının, yakınlarının, çalışanlarının, fırsat buldukça devleti ve kurumları soyan, ama hep ağlayan reziller bunlar… Ama ‘işinsanı’, ama ‘sanayici’ ama ‘yönetici’ ama ‘kendi halinde’ diye tanıdığımız ve bildiğimiz, daha doğrusu kendilerini çoğu zaman da ‘Hayırsever’ olarak tanıtan sözde duayenler bunlar… Doymak bilmezler… Ama ceplerinden bir kuruş çıkarmazlar… Fakat hep ön sıradadırlar… Yüzsüz takımıdır bunlar… Çoğumuz bu ‘Zillet takımını’ çok iyi niyetle, herkese faydası dokunan birileri olarak tanır… Ama benim gibi bazıları da bunların ne düzenbaz insanlar olduğunu bilir.. Bir de bunların kazığını yiyenler bilir… Lüks içinde yaşarlar, ama hep ağlarlar… İki yüzlüdürler, herkese yukarıdan bakarlar, kendilerinden daha yukarıda olanların karşısında ise köpekten beterdirler… Laf aralarında bunların isimlerini de veriyorum, mesleklerini, işlerini ve bulundukları mevkileri de… Tabii ki anlayan anlıyor… Anlamayanlar için şimdilik bir şey söylemiyorum… Sözün özü; Ne olursa olsun, size iş veren bile olsa sakan ola metetmeye kalkmayın… Sonradan pişman olan ve kendilerini suçlayanları çok gördüm… Bunlar senin benim, yani halkın ve yanında çalışanlar sayesinde yükselirler ama bir gün iyot gibi açıkta kalırlar… Bunlar sınır tanımazlar, azgınlıkları dinmez, azalmaz… Ezmeyi, soymayı, kandırmayı meslek edinmişlerdir… Karşısındakinin zayıflığından, çaresizliğinden, üzüntüsünden, sıkıntısından öyle yararlanırlar ki, şöyle başınızı iki elinizin, avuçlarınınsın içine alın, düşünün bakalım beş dakika önceki fikirlerinizde ‘çok iyi insan’ diyebiliyor musunuz? *-

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

ACİLDEN DE ÖNCELİKLİ

OKULUN DUVAR GAZETESİNDE ATATÜRK

NEREDEYSE İÇ ÇAMAŞIRLARINI BİLE ALACAKLAR