BU TİP ADAMLARLA HİÇ BİR ŞEY OLMAZ!

YAŞAR EYİCE *- UMUDUMU KESMEK ÜZEREYİM ‘Umudunuzu kesmeyin!’ diyoruz, moral pompalamaya çalışıyoruz insanlarımıza… Ama artık ben de ümidimi yitirmek üzereyim, gördüklerim karşısında… Suçlu kim? Bence aileler! Özellikle kadınların aileleri… Anneleri, babaları… Anlatayım; Deniz kıyısında oturuyordum 29 Ocak Pazar günü bir şehrimizde… Belediyenin yenilediği bankta dinlenirken, kerli ferli bir adam caddeye geçilmenin yasak olduğu yerde diz boyundaki çitten atladı, yanındaki iki çocuğunu da sırayla atlattı. Kafamı çevirdiğimde, iki küçük çocukla bir kadın geldi. Kendisini tarif etmeyeyim, anlayın işte… Ama televizyonda sevilen dizide ‘itilmiş ile kakılmış’ vardı ya, onun gibi bir şey.. Genç kadının hali dikkatimi çekmişti, ‘kalantor’ tipli diyebileceğimiz adamın arkasından… İki çocuğu da atlattı çitten, kadına da arkasını döndü bu kez caddeyi ikiye ayıran betonun üzerinde, iki çocuğa ‘Gelin!’ diye bağırıyordu… Gelmeleri, yani ‘Babayiğit!’ görünümlü babalarının yanına gitmekte kararsızdılar. Çünkü trafik yoğundu… Yanlarına gelen annelerinin eline adeta yapışmışlar, çağrıya uymak istemedikleri belli idi. Adamın hali değişti, sesi sertleşti… Bir yandan eliyle de ağzıyla da tehdit ediyordu yolun kenarındaki hem çocuklarını hem de annelerini, yani eşini, karısını… Çocuklar çaresizlik içinde uyum sağladılar… Tekrar tehlikeli bir şekilde caddenin diğer kısmındaki tratuara çıktılar. Çevredeki hiç kimse ilgilenmiyordu, ailenin ve çocukların durumuna… Fransız’ı oynuyorlardı… İçim içimi yedi ve bu arada ‘Bir olumsuz durum yaratılmasın!’, ‘gazetelerin üçüncü sayfaları manşet yapmasın!’ diye hemen 112’yi aradım. Adresi verdim… Tabii ki önce davudi sesi biliyoruz, ‘Konuşmanın banda alınacağı’ uyarısını… Adresi gayet açık verdiğimi düşünüyorum… Karşımdaki kadın memura anlatamıyorum.. Soru üzerine soru! ‘Aile anlaşmazlığı mı?’ ‘Aile kavgası mı? Falan filan! Belki kendine göre haklı! Ama bu kadar soru olur mu? Sinirlendim; ‘Tamam ben ihbarımdan vaz geçiyorum. Gördüklerimi daha nasıl anlatayım!’ dediğimde, herhalde ‘Nasıl davranıyorsunuz?’ gibilerden bir şey söyledi… Anlamadım… Anladığım, ‘Yetkiliye bağlıyorum!’ oldu.. Tekrarladım ve kadının da, 2-7 yaş aralığında olduğunu düşündüğüm dört çocuğu ile kocasının arkasından gittiğini anlattım. Az sonra mahalli karakoldan aradılar. Zaten bunu belirtmiştim… ‘Kardeşim, ben bir olayın öncesini, vatandaşlık görevimi yapmaya çalıştım!’ falan dedim. Aslında bana ‘Ekip gönderiyoruz!’ demişlerdi… Gelip gelmeyeceğini, ya da ne kadar zamanda geleceklerini merak edip bekliyordum.. Çocukların hali, kadının hali içimi parçaladı… Anne ile baba arasında ikilem yaşamaları… Sert çıkış, kadının hiçbir hakkının olmadığı anlar… Ben kadını değil, kadının ailesini suçluyorum.. Çünkü ona ‘erkek’ kılığında bir canavarla başbaşa bırakmışlar.. Ne dediklerini tahmin ediyorum; ‘O senin kocan, ister sever ister döver!’ Dönüşü yok bu işin… Bu çocuklar nasıl büyüyecek? Hangi şartlarda… Adamın arka arkaya dört çocuk yapma becerisi belli… Ama ya sonrası… Onu da artık siz düşünün… Bu adamdan kimse bir şey beklemesin… Düzelmesi imkânsız… Şiddet ve olumsuz ögeler onun yaşam biçimi… Tabii kadının da… Aslında çok daha ağır sözcükler kullanacaktım, ama değmez… Bu adamdan bir şey olmaz… Seçimde sakın böylelerinden bir şey de beklemesin partililer.. Eğer kim ki, yani hangi parti kadınlara iner, sorunlarını irdeleyip, korkusuzca oyunu kullandırırsa ve de gençlere de aynı şekilde yaklaşırsa seçimi açık farkla kazanır.. Halkın değişiyle ‘O kazmadan!’ sakın değişim falan beklemeyin, o böyle gelmiş böyle gidecek… Moralimi de canımı da sıktığı gibi, umudumu da, hayallerimi de kaybettirdi bu kereste adam!... *- ‘10 LİRAYA TAMAM’, AMA!... Sinirli ve düşünceli bir şekilde yürürken bir market zincirinin mağazasına girdim. Fiyatlara bakarken bir iki ufak tefek atıştırmalık da aldım. İki kadın, fiyatları konuşuyordu. Sonra adını bilmediğim için ‘Aşçı kaşığı’ nı kasadaki görevliye gösterdiler.. ’10 lira!’ dedi.. Almaya kalktılar! Kasiyer de, ‘üzerinde etiket olanı getirin!’ dedi… Ama o sırada diğer iş arkadaşı onu uyardı; ‘Bunların satışı durdu, bu yüzden etiketleri çıkardım!’ Demek ki, ay başına yani üç gün daha dayanacak halleri yoktu! İşte kısa günün karı derler ya esnaftan olanlar… Ben de insanlarımıza dokundum böylece… Hep güzellik yapacak değiliz ya, böyle durumlar da var, çoğunluğumuzun yargılamayacağı şekilde… Siyasilere söylüyorum, yani partilerin yöneticilerine; ‘Eğer seçimi kazanmak istiyorsanız, yatırımınızı ve çalışmalarınızı mutlaka ve mutlaka ezilmişlerin üzerine, kadınların ve umutlarını yitirmeden gençlerin üzerine yapın, yoğunlaştırın..’ Kaşarlanmışların durumları ortada… Bunlar ‘Nuh der, peygamber demezler!’ Çünkü yaşam bu tipler için Cennet gibi… *-

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

ACİLDEN DE ÖNCELİKLİ

OKULUN DUVAR GAZETESİNDE ATATÜRK

NEREDEYSE İÇ ÇAMAŞIRLARINI BİLE ALACAKLAR