ÖNCÜLER VE TÜRKLER İÇİN SÖYLENENLER

YAŞAR EYİCE *-TÜRKLERLE İLGİLİ Güzel bir tatil günü diliyorum. Bugün bizden yani Türklerden söz edeceğim… Aslında bir derleme… Ama bilinmesinde yarar var… Bazılarına da kapak olur! Fransız Tarihçi, Albert Sorel 1800’lü yıllarda bakın ne demiş? ‘Dünyada iki bilinmeyen vardır. Biri kutuplar, diğeri Türkler!’ Fransa ilk Cumhurbaşkanı, Adolph Tiers (1850), ‘Eğer bir Türk devleti olmasaydı mutlaka yaratmak gerekirdi’ demiş şimdiki Fransızlardan farklı olarak… Yine Fransızlardan devam edelim: Fransa İmp. Napoleon Bonaparte (1801) bizim için ne düşünüyormuş? ‘İnsanlari yücelten iki büyük meziyet vardır: Erkeğin cesur, kadının namuslu olması. Bu iki meziyetin yanında hem erkeği, hem kadını şereflendiren bir meziyet vardır. İcabında tereddütsüz canını feda edebilecek kadar vatanına bağlı olmak. İşte Türkler bu meziyetlere ve fazilete sahip kahramanlardır. Bundan dolayıdır ki Türkler öldürülebilir, lakin mağlup edilemezler.’ ‘Türkün yüzünü, kuvvetli endamını, pırıltılı kostümünü, zarif tavırlarını, kibar gülüşünü, aslanca kükreyişini fırçayla göstermek mümkündür. fakat pek güç olan, Türkün özünü göstermektir. Bu öz, ayışığı gibi görülür fakat gösterilemez. Bu sözler de, Fransız Ressam, Alexandre Gabriel Decamps’a (1830) ait. Devam ediyorum: 'Türkçeyi öğrenmek benim için büyük bir mutluluk oldu. Çünkü Türk`ü anlamak için kendisiyle mutlaka tercümansız konuşmalıdır. Tercüman, ışığı örten zevksiz bir perde oluyor.’ Fransız Bilgini, Antonie Gelland…(1704) *- EN ŞEREFLİ HİZMET Şimdi ülkeleri ve isimleri değiştirelim: Örneğin; Rus Komutan Çarnayev (1922) bakın ne demiş: ‘Türklerin yalnız sonsuz bir cesareti değil, iradeleri sersemleştiren bir sihirbaz zekası vardır. İşte Türk, bu zekasıyla zafer kazanır, uygarlıklar yaratır ve insanlık dünyasında en şerefli hizmeti başarır. Zaten Avrupa’nın yarısını yüzyıllarca boyunduruk altına almak başka türlü mümkün olamazdı.’ Bir de Vladimir Putin’e (2010) bakalım; ‘Rusya tarihinde Türklerin olmadığı bir dönemden söz etmek pek mümkün değildir, hangi Rus'u kazısanız altından mutlaka Tatar çıkar deyimi aslında tarihi ve kültürel bir gerçekliği de ifade ediyor’ *- ‘TÜRK KADINI PAHA BİÇİLMEZ PIRLANTADIR’ Şimdi dünya turumuzu sürdürelim: İngiliz Yazar - Lady Mary Wortley Montagu şunları söylemiş: ‘Türk kadınlarının en büyük süsü Türk oluşlarıdır. Onlar süslenmek için elmas veya zümrüt takınmıyorlar, belki üzerlerinde taşıdıkları o taşları süslemiş ve kıymetlendirmiş oluyorlar. Çünkü her Türk kadını canlı bir inci ve paha biçilmez bir pırlantadır.’ Devam ediyorum: ‘Kılıcı insafsız bir beceriyle kullanan Türkün eli, yendiği insanların yarasını sarmakta da ustadır.’ (İskoç Şair, Lord Bayron – 1801) ‘Savaşın zevkini almak isteyen herkes Türklerle savaşmalıdır.’ (İngiliz Tümgeneral, Sir Charles Vere Ferrers Townshend). ‘Türkler, devlet yıkmakta ve devlet kurmakta birinci sınıf üstatlardır.’(Avusturyalı Tarihçi Diplomat, Joseph von Hammer-Purgstall) ‘Kahramanlık ve cesaret bakımından Türklerden üstün; büyük hedeflere ulaşmak bakımından da onlardan dirayetli hiçbir kavim yoktur..Cenab-ı Hak onları aslan sıfatında yaratmıştır’ (Mısırlı Tarihçi- İbn-i Hassul) *- ‘SÖZÜNDEN DÖNMEZ!’ Avrupa’dan devam edelim: ‘Türkler karhamadırlar, dostlarına zarar vermezler. Yüce Türk milleti tuttuğu eli bırakmaz, sözünden dönmez, iyi ve kötü günlerde dostundan ayrılmaz. Böyle bir ulusla el ele vermek yeryüzünde her zorluğu yenmek için sonsuz bir güç ve yetenek kazanmak demektir.’ (Çek Bilgini, Jon Amos Comenuis – 1630) ‘Türkün şevkat ve insaniyet duygusunu inkar mümkün değildir. Bu duygu insanı atalete sevkedip sefaleti artırmakla beraber, teşkilatı düzensiz bir toplumun bir derdine tek çare demektir. Türk ırkının soyluluğunu gösteren diğer duygular, yani en küçük iyiliklere karşı besledikleri minnet ve şükran duygusu, ölmüşlere karşı besledikleri minnet ve şükran duygusu, büyük bir nezaketle yapılan konukseverlik adeti ve hayvanlara saygı alışkanlığı gibi faziletlerin inkarı da mümkün değildir.’ (İtalyan Edebiyatçı, Edmondo De Amics – 1900)… *- ARASANIZ DA BULAMAZSINIZ Almanlarla derlemeyi sürdürüyorum: ‘Türk gibi ölüme gülerek bakan bir eri başka hiçbir ulusta bulamazsınız. Yalnız ona iyi bir komutan gerektir.’ (Alman Binbaşı, Mullman - Çanakkale Hatıratı), ‘Kaçınılmaz olan şu ki, Türklerin ruhu yeniden parlayacak ve silah kullanmak için doğan bu kahraman milletin tarihi eski ışığını bulacaktır.’ (Alman Feldmareşal von Moltke), ‘Tarih, Türker’den çok şey öğrendi. Onların elinden çıkma öyle eserler var ki bunlar medeniyetin birer ziynetidir.’ (Alman Tarihçi – Hammer), ‘Türk dilini incelerken insan zekasının dilde başardığı büyük mucizeyi görürüz.’ (Alman Filolog - Friedrich Müller.) ‘Türkler pek farkında değil ama Avrupalılar şu gerçeğin farkındadır. Tarihten Türkler çıkarılırsa ortada tarih diye bir şey kalmaz’ (Alman iktisatçı - Fritz Neumark), ‘Silahlı milletin en canlı örneği Türklerdir. Türk köylüsünün orak, katibinin kalem ve hatta kadınlarının etek tutuşunda silaha sarılmış bir pençe kıvraklığı vardır. Türk ata biner gibi oturur, keşfe yollanan asker gibi uyanık yürür.’ (Alman Genelkurmay Başkanı, Helmuth Karl Bernhard – 1911) *- HEP SEÇİLDİLER Hayranlık duyduğumuz ve bildiğimiz Kâşgarlı Mahmud bakın ne demiş? "Onlara 'Türk' adını Tanrı'nın kendisi verdi. Tanrı dünya milletlerinin idare dizginlerini onlara verdi ve zamanımızın hükümdarlarını hep onlardan seçti. Türklerin oklarından korunmak isteyenler onlara düşman değil dost olsun. Onlarla dost olmanın en iyi yolu onların diliyle konuşmaktır. Türkler onların diline sığınıp Türkçe konuşanları kendilerinden sayarlar’ ‘Türklere gelince; Dünya krallarından hiçbiri ne Hüsrev ne Sezar ne İskender ne de Nebukadnezar onlarla karşılaştırılamaz. Hüsrev’e gelince, o Perslerin lideri ve krallarıydı, ancak Persler Türklerden tamamen eksiktir.. Sezar ve İskender'e gelince, onlar Yunanlıların ve Romalıların krallarıydı, ancak yine Yunanlılar ve Romalılar büyüklük açısından Türklerle karşılaştırılamaz!’ (Ünlü tarihçi ve filozof İbn-i Haldun – 1394),,, Dikkatinizi çekmek istiyorum: ‘Türkler atını kendisi yetiştirir, atının adını söylerse atı onu takip eder, koşarsa atı arkasından koşar. Atlarına adeta vücutlarının bir uzvu gibi hükmederler, hızla koşan atların üstünde geriye dönerek isabetli ok atarlar. Türk'ün ömrünün günlerini toplasan atı üzerinde geçen günlerinin daha çok olduğunu görürsün. Altındaki hayvanı dinlendirmek isterse inmeden diğerine biner. Türk hem çoban, hem siyasi, hem cambaz, hem baytar hem de süvaridir. Hülasa, bir Türk başlı başına bir millettir.’ Bunları söyleyen de; Arap alim ve düşünür - El Cahiz – 740… Devam ediyorum: ‘Ey müminler, hadiste açık bir şekilde "Türkler size dokunmadıkça siz de Türklere dokunmayınız!” denilmiştir. Haddi zatında bu hadis, Hz. Peygamberin bütün Araplara bir nevi vasiyeti ve uyarısı mahiyetindedir. Aklı selim için yol bizim Türklerle mütareke içinde dostça yaşamamızdır. Bir millet ki Zülkarneyn (Büyük İskender) bile bütün yeryüzüne bir kasırga gibi harb ve kılıçla hâkim olduktan sonra, onlarla harbetmekten çekinmiş ve; 'Onları bırakın, onlara Türk deyiniz!” demiş ve onlara hiç dokunmamıştır. Şimdi siz, böyle bir milleti ne zannediyorsunuz? Onlarla başa çıkmak pek de kolay olmasa gerektir…’ (Halife Ömer devri katiplerinden - Ebu Osman Amr bin Bahr el-Kinani – 753) ‘Türkler savaş anında ne yaman bir düşmandır. Onların (düşmanlarına) verecekleri (ganimet) çok az, alacakları ise pek çoktur, sakın o nehri (Ceyhun) aşmayın, aşmayın ki Belence'de Abdurrahman b. Rebîʻa el-Bâhilî'nin başına gelen bir başka sahabenin ve ordusunun başına gelmesin.’ (İslam Halifesi Hz.Ömer). "Ebu Süfyân da Türklerle savaşma konusunda temkinli davranmıştır. Nitekim "Türklere ilişmeyin” hadisinin ravileri arasında oğlu Muâviye de bulunmaktadır. Muâviye, Ermeniye bölgesinde Türklerle savaşıldığını duyduğunda kızmış ve Ermeniye valisine, “Anası ölesice, sana herhangi bir şekilde onları tahrik etme demedim mi?” diyerek çıkışmış ve “Allah Resûlü’nden duydum ki” diyerek söz konusu hadisi zikretmiştir".. (İbn Ḳuteybe - el-Meʻârif) *- CANINI VERMEYE HAZIR Okumaktan sıkılmadıysanız ya da gurur duyduysanız devam ediyorum; ‘Dünyada, Türklerden başka hiçbir ordu bu kadar süre ayakta duramaz. Türklerden başka dini ve vatanı uğruna canını vermeye hazır asker yoktur’ (General Hamilton – Gallipoli), ‘Türk milleti ikibin yıldır profesyonel askerdir. Bütün Türklerin mesleği askerliktir. Dünyanın hangi ordusuna sorarsanız sorun, Türk askerinin karşısında düşünmenin hiç de kolay olmadığını veya olamayacağını size söyler.’ (Birleşik Krallık Ordusu - Donaldson.), *- TÜRKLER ÖLMEYİ DE BİLİR "Türkler ölmeyi biliyorlar, hem de iyi biliyorlar. Ben de ölmeyi bilen bir milletin yenilmeyeceğini bilecek kadar tecrübeliyim. Burada hiç yoktan ordular kurmak ve bu orduları ölüme sürüklemek mümkün. Bu imkânlardan bol bol faydalanıyorum. Fakat meydana getirdiğim orduları sendeleten bir engel var: Türklerin yaşayan hatıraları! Üç-dört yüzyıl önce her kudreti ve her milleti yenen Türkler, şimdi de silinmez hatıralarıyla her teşebbüsü sendeletiyorlar. Hemen her yürekte bu korkuyu seziyorum. Demek ki yalnız Türkleri değil, onların tarihini de yenmek lazım. Bu durumda ben, Türklerin düzinelerle milleti idare etmelerindeki sırrı da anlıyorum. Onlar milletleri bir kere yeniyor fakat kazandıkları zaferleri ruhlara ve nesillere nakşedebiliyorlar." (Avusturyalı Komutan - M. Montecuccoli..) "Çanakkale`de başarılı olamadık. Nasıl başarılı olurduk ki? Zira Türkler yuvasına girilmiş aslanların hiddetiyle, cüret ve cesaret kahramanlığı ile savaşıyorlardı. Bugüne dek böyle bir millet görmedim." (Birleşik Krallık Stratejist - Sir Julien Corbet). *- TÜRKLAR VATANINI SEVER Bu bölüme Albert Einstein’in sözüne yer vererek başlıyorum: "Türk askeri cesurdur. Anavatanını sever ve onun için gerekirse çekinmeden canını feda eder. " demiştir, Albert Einstein.. "Haydi beni bir daha tutuklayın İngilizler! Ama görüldü ki tutuklama ve öldürmeyle iş bitmiyor! İşte Türkler, kendi cenaze merasimi için hazırlanan tabutlarını, sahiplerinin başlarına geçirdiler." (Mohandas Karamçand Gandi) "Bu sahne, en az 7.000 yıllık bir Türk beşiğidir. Beşik tabiatın rüzgarıyla sallandı, beşikteki çocuk tabiatın yağmurlarıyla yıkandı. Tabiatın güçlerinden korkardı ama onlara alıştı. Onları tabiatın babaları olarak tanıdı. Birgün tabiatın çocuğu, tabiatın kendisi oldu. Şimşek, yıldırım, güneş oldu, Türk oldu. O bir gök gürültüsü, şimşek, o dünyayı aydınlatan bir güneştir. İşte Türk budur !.." Bu güzel sözler tahmin edenler olacağı ya da bilenler olduğundan eminim, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e (1920) ait… Almanya’daki “İnsan Tarihi Bilimi Enstitüsü” Türkçe’nin 9 bin yıl önce de konuşulduğunu kanıtladı. Tarihimizi bizden öylesine sakladılar, öylesine çarpıttılar ki, insanımız ancak yabancılar söyleyince inanır oldu! O zaman bir de bizden dinler misiniz? *- ÇOK DAHA ÖNCE Bize, Türklerin Anadolu’ya ilk geliş tarihi olarak 1071 Malazgirt Savaşıyla olduğu söylendi. Halbuki 1071’de Anadolu’ya gelen Türkler, Müslümanlığı kabul etmiş Türklerdi. Ön-Türkler, milattan önce 13 bin yılında Anadolu’da idiler ve Anadolu’nun dip kültürünü oluşturdular. Esas önemli olan, Anadolu’ya gelen Ön-Türkler; Göçebe olarak değil, göçmen olarak geldiler. O tarihte resim-yazıyı biliyorlardı. Tanrının birliğine inanırlardı. (M.Ö 14 bin yılında ORAL Dağlarındaki Şölgen Taş Mağarasında, Rus ve Fransız araştırmacılar buldukları yazıtlarda bunu kanıtladılar) Kırgızistan Saymalıtaş Vadisinde bulunan eserlerde, Türklerin tekerleği icat ettikleri, tekerlekli sabanla çift sürdükleri, geyik-at-köpek gibi hayvanları ehlileştirdikleri ispat edilmiştir. *- TANINMIŞ İSİMLER Çoğumuz, Prof. Dr. Afif Erzen tarafından 1967 yılında Van’da kurulan ve İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesine bağlı “Van Bölgesi Tarih ve Arkeoloji Araştırma Merkezini” ve yaptığı hizmetleri bilmeyiz. Yine çoğumuz, Prof.Dr Erich Feigl, Prof.Dr Justin McCarty, Andrew Mango, Normon Stone, Stanford Shaw, Kazım Mirşan, Servet Somuncuoğlu, Prof.Dr Semavi Eyice, Ord. Prof. Dr. Ali Tanoğlu gibi isimleri ve çalışmalarını bilmeyiz, öğretmezler ki! Çoğu rahmete kavuşmuş bu değerlerimiz, Ön-Türkler ve Türkler konusunda mevcut tarihi alt-üst edecek buluşlara imza attılar. Prof. Dr. Erich Feigl ve Stanford Shaw Yahudi’dirler. Bu ikili Ermenilerin soykırım yalanlarına öyle darbeler vurdular ki, Ermeniler onların evlerini yaktılar, defalarca suikast düzenlediler. *- KİTABINDA KANITLADI Ön-Türklerin M.Ö 13 bin yılında Anadolu’ya geldiğini, İstanbul Üniversitesi Senatosunun “Şeref Doktoru”, Türk Tarih Kurumunun “Onur Üyesi” payesi ile ödüllendirdiği Afif Erzen, yıllar süren araştırmalarını 1984 yılında yayınladığı “Anadolu ve Urartular” kitabında bilimsel olarak kanıtlamıştır. Kazım Mirşan’ın incelediği, Doğu Anadolu’da mevcut yazı öğelerini içeren kaya resimleri ve kaya yazıtları, rahmetli Servet Somuncuoğlu’nun Orta Asya’dan Anadolu’ya yıllar süren araştırma boyunca belirlediği on binlerce kaya yazıtı, kaya resimleri ve Damgalar, Ön-Türklerin Anadolu’ya M.Ö 13 binli yıllarda geldikleri kesin olarak ispat etmişlerdir. Göbeklitepe M.Ö 12 bin yılında kurulmuştur. Göbeklitepe Dikilitaşlarının üzerine resmedilmiş çok sayıda hayvan ve insan figürlerinin, damgaların Türk Dikilitaşlarındakilerle birebir aynı olması, Ön-Türklerin Anadolu’ya geliş tarihini doğrulamaktadır. *- SESSİZ KALIYORLAR Fakat dikkat ederseniz dünya basını ve tarihçiler, dünya tarihini alt-üst edecek bu gelişmeler karşısında nedense sessiz kalmayı tercih ettiler! Bir an için M.Ö 13 binli yıllardaki bulguların Ermenileri ve Rumları işaret ettiğini düşünün. “Türkler, Anadolu’da işgalcidir” yaygarası tüm dünyayı inletirdi… Peki, Ön-Türkler M.Ö 13 bin yılında Anadolu’ya gelmiş de, Hıristiyanlar ne zaman gelmiş? Hz. İsa’nın Havarilerinden Saint Paul M.S 40’lı yıllarda Anadolu’ya (Tarsus) gelmiş ve Anadolu’nun Hıristiyanlaştırılması çalışmalarına başlamıştır. Ön-Türkler Anadolu’ya, Hıristiyanlardan 13 bin yıl evvel gelmiştir. *- NE DİYECEKLER Bir iddiaya göre; Böylelikle, yabancı kaynaklar ve art niyetli bilim insanlarının “Anadolu Medeniyetinin beşiği Helen-Roma-Bizans medeniyetleridir” iddiasının YALAN olduğu ve boşa düştüğü belli olmuştur. Anadolu, Türklerin öz be öz vatanıdır. Türkler, Anadolu’da yeşermiş medeniyetlere beşiklik etmiştir. Başka bir deyişle; Türkler, Anadolu’da can bulan medeniyetlerin hem anasıdır, hem de babasıdır… Bakalım tarihçiler bu konuda ne diyecekler? *- BUZLU MENÜ İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin kente kazandırdığı Avrupa’nın sayılı hayvanat bahçeleri arasında gösterilen İzmir Doğal Yaşam Parkı’nda sıcak alarmı verildi. Sıcak hava nedeniyle iştahları kapanan hayvanların beslenmesine yardımcı olmak için beslenme alışkanlıklarına göre hazırlanan yiyecekler, buz kalıplarının içerisinde donduruldu. Bu “serin menüyü” iştahla yiyen park sakinleri, hem serinledi hem de karınlarını doyurdu. Zaman zaman 40 dereceyi bulan sıcaklardan korunabilmek için barınaklarındaki gölge alanları tercih eden park sakinleri, her fırsatta suya girerek serinlemeye çalışıyor. İzmir Doğal Yaşam Parkı Müdürü Şahin Afşin, “Hayvanlar bu sayede hem sağlıklı bir şekilde besleniyor, hem de serinliyor. Lemurlar, ayılar ve sırtlanlar bu soğuk ziyafetin tadını doyasıya çıkarırken, Bengal kaplanı daha çok yüzerek serinlemeyi tercih ediyor. Fil ailesi ise buzlu meyvelerini afiyetle yedikten sonra soğuk suyun altında keyif yapıyor. Mutfağımızda biyologlar tarafından özel menüler oluşturuluyor. Yazın ziyaretçiler Tropik Merkez’i gezmeyi tercih ediyor. Çünkü yaz ve kış burada sıcaklık sabit ve 26 derece” dedi. *-

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

ACİLDEN DE ÖNCELİKLİ

OKULUN DUVAR GAZETESİNDE ATATÜRK

NEREDEYSE İÇ ÇAMAŞIRLARINI BİLE ALACAKLAR