SEN İYİ BİRİ MİSİN?

YAŞAR EYİCE *- PARA ve ŞÖHRET HEP ÖNDE! Cengiz Çetin gençlik arkadaşım… Aynı zamanda meslektaşım sayılır… Çok iyi bir gazeteci idi, baktı ‘Karşıdan göründüğü gibi değil!’ ya da bazı olaylardan sonra ‘Davulun sesi uzaktan hoş gelir!’ diyerek ekmeğini başka işlerde aradı… Ne düşünüyordu, ne gibi duygu selinde idi bilmiyorum, şu satırları paylaşmış: ‘Hayal et; Önünde bir çocuk ölüyor! Onu kurtarmak için fırsatın var ve sen ne yapardın?’ Cengiz Çetin şöyle devam ediyor, feryat edercesine; ‘ÇOCUK ÖLÜYOR!!!’ Acaba ironi mi yapıyor? Şu anda memleketin ve kendinin ekonomik durumunu ya da insanlarımızın sıkıntılarını mı bu şekilde yansıtıyor. Devamı şöyle: ‘…Ve sen sadece bakıyorsun! Az sonra, sayfayı kaydırıp geçeceksin! Yaaa insanoğlu; İşte öyle! Çocuk ölüyor, sen de sadece öyyyyle bakıyorsun; Ama sen aslında iyi birisin di mi? Evet ama bir çocuk ölüyor! Sen sadece bakıyorsun. Neyse yine boş ver, sen kaydır ekranı sonra da rahat rahat uyu…’ Ben de bu satırları yazınca uyandım herhalde, anladım, Cengiz Çetin, bir türlü anlaşamadığımız gençlerimizi, bir şekilde kaybettiklerimizi, canlarından olanları anlatıyor, anlatmak istiyor, anlamak isteyenlere… *- ÇOCUĞU KURTARABİLİRDİM!.. Kevin Carter, Güney Afrika Johannesburg doğumlu bir fotoğrafçıydı. 1994’te bir gün açlık içinde olan Sudan’daydı. İşini yaparken bir şey dikkatini çekti; Havada bir akbaba dolaşıyordu. Bir de yerde açlıktan bir deri bir kemik kalmış bir kız çocuğu gördü. 6 yaşlarında kadar olan çocuk zenciydi. Fotoğrafçı, bir kenarda durup akbaba’yı takip etti. Yeminin varlığını sezmiş hayvan, biraz sonra süzülüp çocuğun 50 metre kadar arkasına kondu... Aç çocuk, mecalini toplayıp 1.5 km uzaklıktaki Birleşmiş Milletler Yardım Çadırı’na ulaşmaya çalışıyordu. Fakat ne mümkün! Aç akbaba, çocuğu parçalayacağı ânı kolluyordu. Fotoğrafçı Kevin Carter ise, çekeceği fotoğrafta onları aynı kareye sığdırmaya çalışıyordu. Bir süre uğraştı ve hedefine vardı. O an kendini belki de mağrur bir komutan gibi hissetti. Deklanşör sesinden olsa gerek akbaba havalanıp gitmişti... Kevin Carter da fotoğraftan kazanacağı ödül hayalleriyle çocuğu orada öylece bırakıp gitti. Çok gitmemişti ki, birden irkildi. Bir ağacın dibine çömelerek, ‘Ben ne yaptım?’ diye hüngür hüngür ağlamaya başladı. Çocuğu kurtarabilirdi... Bunu yapmamıştı. Öldüğüne şahit mi oldu, yaşayacağına dair ümidi mi kalmadı bilinmez. Memleketine dönünce eserini yarışmaya yolladı. Fotoğraf Pulitzer Ödülü’ne layık görüldü. Kevin bir anda dünyada şöhret oldu. Para sahibi de oldu... Ne var ki ne aldığı ödül, ne ulaştığı şöhret, ne para, onu vicdan azabından kurtaramadı. Ödüle kavuşmasından 3 ay sonra 27 Temmuz 1994’te Johannesburg’un bir kenar mahallesinde çalışır vaziyetteki kamyonetinin içine bahçe hortumuyla egzoz gazı vererek kendini zehirleyip intihar etti... Küçücük bir not bırakmıştı: ‘Çocuğu kurtarabilirdim. Onu kucağıma alarak yardım çadırına götürebilirdim. Fakat ben, çocuğu değil gazeteciliği düşündüm. Hâlbuki insanlığımı düşünmeliydim...’ Bu konu, yani ‘Önce insan mı, önce gazeteci mi?’ sorusu sık sık tartışılıyor… Bir türlü sonuca da ulaşılamıyor, ortak noktaya da!... Cengiz Çetin de biliyor, zamanımızda bazıları için para ve şöhret daima önde gidiyor! *-

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

ACİLDEN DE ÖNCELİKLİ

OKULUN DUVAR GAZETESİNDE ATATÜRK

NEREDEYSE İÇ ÇAMAŞIRLARINI BİLE ALACAKLAR