KADIN SÜRÜCÜNÜN BAŞINDAN SANKİ KAYNAR SU DÖKÜLDÜ

YAŞAR EYİCE *- HERKES ‘BİZE!’ DİYOR Görüşlerine ve yazdıklarına büyük önem verdiğim Urla’dan komşum Haluk Narbay, ‘Dayanamadım yine size içimi dökme ihtiyacı duydum!’ diyerek kalemi eline almış. ‘Kalemi!’ dediğim söz gelişi… Şimdi çocuklar bile bilgisayar kullanıyor… Narbay Bey şunları yazmış: ‘Önce şu ücret sistemine yapılan yararlı artı eklemelere değinmek istiyorum; Böyle bir uygulama külliyen yanlıştır! Asgari ücrete zam yapıldı, vergi muafiyeti getirildi, Denge bozuldu memur, emekli için tedbir düşünüldü. Daha önceleri savcılara zam yapıldı, diğer kesim ‘Bize yok mu?’ diye feryat etti. Doktorlarımıza hak ettiği zam verildi! Yine diğerleri ‘bize!’ diye ortalığı bulandırdı… Böylesine parça parça, ‘biraz Şam’a biraz ona, azcık ötekine!’ diye bir sistem devlet yönetiminde olmamalı. Bence Türkiye‘nin ücret sisteminde ‘reform’ adı altında doğru dürüst bir yeni düzenleme yapılarak durum çözümlenmeli. ‘Makas açıldı, makas kapandı’ teraneleri ortadan kaldırılmalı… Doğru dürüst bir sistem uygulamalı. Daha sonraki artışlar, eşit şartlarla tek kalem olarak uygulanmalı. Ücret konusunu böyle geçiştiriyorum. Kur olayına gelince; *- DÖVİZDEN KAZANANLAR Pek bilinmeyen bir haksızlığı ortaya koyayım; Bir ihracatçı firma yurt dışına ürettiği malı gönderir, karlılığında Türkiye’ye döviz gelir. O döviz banka hesabındadır, işletmenin de hesabına yansır Yılsonunda kur artışından, devlet ‘çok para kazanmışsın!’ diye vergi keser… Şimdi ben, döviz alırım döviz bozdururum, kazanırım devlet bundan vergi almaz. Bu ikilemdir… O halde döviz satışları - alışları mutlaka faturalı olmalı!.. Devlet, ‘kazanç sağlandı’ ise ondan da vergi almalı… …Ve döviz işlemleri hiç bir şekilde faturasız yapılmamalıdır. Sevgi ile görüşümü sunuyorum…’ *- BİLGİLER PAYLAŞILMALI Duyarlı okuyucumuz, kimsenin göremediği bir konuyu gündeme getirmiş… Çok dikkatli sözcükler kullanmış… Hem devletçi bir görüşü savunmuş, hem de vatandaşların uğradığı haksızlıkları dile getirirken, fırsatçıları da değerlendirmiş… Çoğunluk gibi ben de ihracatçı için ‘Bir eli yağda, diğer eli balda’ diye düşünüyordum… Meğer onların da, ‘çok zenginler’ olarak düşündüğümüz akaryakıt istasyonları sahipleri gibi madden büyük önem sorunları varmış… Bir litre akaryakıttan kazanç 12 kuruşmuş… İhracatçının durumunu da Haluk Bey’den öğrendik… Herhalde bizim Haluk Bey gibi okuyucularımıza, dostlarımıza ihtiyacımız çok fazla… Nedeni ise bilmediklerimizi öğrenmiş oluyoruz… Bu arada aman bozguncuları, yalancılara, bölücülere dikkat edelim; Asgari müşterekte birleşelim… *- BİRLİKTE İLERİYE BAKALIM Dolar düşünce sevinmeyenimiz yok! Hatta öyle ki bazılarımız halay bile oynadılar, havai fişekler atıldı… Emin olun şu anda dolar ne kadar, daha ne kadar düşecek? Ekonomist değilim, bilmiyorum… Falcı bacılar da, medyumlar da bilemez… Ama vatandaşlarımız kendilerine göre yorum yapıyor, görüşlerini bildiriyorlar. Ben de okuyucu mektuplarına büyük önem verenlerdenim. Biliyorsunuz, sık sık paylaşıyor ve yetkililerin de dikkatini çekip, gerekli önlemleri almalarını diliyorum. Ancak araç sahipleri ne düşünüyor, söyleyeyim: Bugün yani 23 Aralık Perşembe günü saat 16’ya doğru, kazancının bir kısmını ‘Mehmetçik Vakfı’na bağışlayan bir akaryakıt istasyonuna girdim… Depoyu doldurmasını istedim pompacıya… Ödemeyi yapmak için beklerken, önümdeki bayan sürücünün deposu doldu. Hesap; 600 TL. civarında… Kadın sinirlendi, ‘Halaycıların aracı yok mu? Gelsinler de bir depo benzin alsınlar!’ dedi… Gülmem kısa sürdü! Benim borcum ise 530 TL…. Halbuki bir önce sıfır depoyu 330 TL’ye doldurmuştum… Zamlarla birlikte 400- 410 TL. falan öderim, diye düşünüyordum… 530 Tl.’yi duyunca, ben de ‘Kadına güldüm, şimdi de bana gülsünler!’ dedim… Yani bu işe bir çare bulunmalı… Yoksa nakliyecilerin de, tüketicilerin hali de pek içaçıcı olmaz… *- NE YAZMIŞTI? Haluk Bey, 19 Aralık’ta saat 19.42 de şunları yazmış; Bu arada şunu belirteyim; Haluk Bey’den bu satırları yazmadan önce yeni bir öneri ve görüş geldiği anda önceki bu mektubu da okudum… Söylüyor ve rica ediyorum: Ben siyasiler ve yetkililerden çok vatandaşın anlattıklarına hep öncelik tanıyorum.. Mektup, ‘‘İyi akşamlar, bu akşam TV haberlerini dinlerken herkes gibi benim de yüreğim sızladı. 19 kasım 2021 saat 19 itibariyle dolar 11.23 Euro 12’.70 TL olmuş bankalar faiz düşürmüş, Disk asgari ücretin 5 bin 200 TL olmasını istemiş. Pek güzel … Allah aşkına mesele asgari ücretin yukarıya götürülmesi midir? Diyelim ki bu istek gerçekleşti. Bunu talep edenler artışın refah getireceğini mi sanmaktadırlar? Ne kasa artış olduysa fark satın alınacak ekmekten suya, ulaşımdan zaruri ihtiyaçlara kadar artış gösterecek ve şişirilmiş bir ücretin dışında hiç bir şeye yaramayacaktır. Pek çözüm ne Amerika’yı yeniden keşfetmeye gerek yok! Oradaki ve Avrupa’daki uygulamalar örnek olmalı; Her ailede 15 yaşına girmiş bir kişi part-time çalışmakta Kızı erkeği yakışır yakışmaz ayrımı yapmadan her işte çalışmakta. Kimi akşam kimi gece yarısından sabaha kadar yani her ailede herkes çalışıyor. Bizde nüfus 80 milyonun üstünde Kayıtlı 10 milyon kayıtsız 15 milyon insan olmak üzere 25 milyon çalışıyor diğerleri bunların kazandığı para ile bedava yaşıyor. Olmamalı böyle bir düzen. Benim çocuklarım tahsillerini tamamladılar devlet kapısına muhtaç olmadan iş hayatlarını kurdular. Eleman arıyorlar bulamıyorlar. Yok böyle bir şey İş aratan onu yapamam bunu yapamam nazı içinde . Ne iş yaparsın dediğiniz de enteresandır ‘ne olursa!’ deniliyor… Yok böyle bir şey! Ne yapacağını da bileceksin, verilen işi de ben bunu yapmam diye kaytarmayacaksın. Kırların yükselmesi evet serbest piyasa düzeninin gereğidir ama ; 2022 de artan ham madde fiyatları nedeniyle ihraçat yapanlar dışındakiler iç piyasada satış yapanlar sapır sapır dökülür Kaim olmaya gerek yok. Alla yardımcımız olsun…’ Gördüğüm kadarıyla dolar düşüyor, bakanlar bir şeyler yapmak için çırpınıyor. Güzel görüntü bunlar… Ama bir AKP’li yazarın bir akademisyene ‘Dolar düştü ya, ohhh..ohhh!’ diyerek eliyle, diliyle nispet yapmasını hiç ama hiç yakıştıramadım… Tanınmış akademisyen, ‘Dolar düşünce ben sevinir miyim?’ diyor ama karşısındakine dinletemiyor. Bu hareketler ve söylemler kışkırtma, kızdırma, sinirlendirme olmuyor mu? ‘Bölücülük’ demeye dilim varmıyor… Artık birbirimizi kötülemeyi bırakalım, birbirimizi kızdırmayı da… Daha iyisi nasıl olur, sıkıntılardan birlikte nasıl kurtuluruz? İşte bunlara kafamızı yoralım da, keyifli ve huzurlu günleri birlikte yaşayalım… Bana da aynı şeyleri yazmak, hatırlatmak kalmasın… Geriye değil ileriye birlikte bakalım… *-

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

ACİLDEN DE ÖNCELİKLİ

OKULUN DUVAR GAZETESİNDE ATATÜRK

NEREDEYSE İÇ ÇAMAŞIRLARINI BİLE ALACAKLAR