NE YAPARSANIZ YAPIN BEĞENDİREMEZSİNİZ

YAŞAR EYİCE *- OLMAZ KARDEŞİM, BÖYLE OLMAZ Okuyucularım biliyor; Valilik yani resmi açıklamaları anında kamuya duyurmayı bir noktada görev kabul edenlerdenim. Yorumu da genelde okuyucularıma bırakırım. İki gün önce, bu yazıya başladığım sırada İzmir Valiliği’nden şu açıklama geldi. Bir tatil günü, bir tane bile resmi görevliye ulaşma imkânı nadirken merakla yazıyı okudum. Şöyle diyordu: ‘24.11.2021 günü saat 15:30 sıralarında ilimiz Buca ilçesi Şerife Bacı Meslek Lisesi çevresinde öğrencilerimizin güvenliği için denetim ve kontrol yapan polis ekiplerimizin uygulamaları esnasında bir kısım vatandaşımızın polise mukavemet ettiği; bir polisimizi darp ettiği, polisimizin bu vatandaşlara müdahalesi sırasında ise orantısız güç kullanıldığı anlaşılmıştır.’ Bu nasıl olur? Devletin kolluk gücüne kimler ve neden mukavemet ederler, edebilirler? Sinirlendim; Belirtildiğine göre hem de, öğrencilerin, çocuklarımızın güvenliği için çalışan, görevlendirilen kolluk kuvveti polislerimiz neden böyle bir haksız davranışla karşılaşabilirler? Kim bunlar? Buca’nın yerlisi olamaz… Bucalılar sadece iddialı futbol maçlarında taşkınlık yaparlardı, hemen her takımın fanatikleri gibi… Ama evlatlarını bir şekilde korumakla görevlilere kesinlikle karşı gelmez, el kaldırmaz, mukavemet etmezdi! Yargısız kararımı sinirle verdim: ‘Bunlar Buca’ya bir şekilde gelen, kendilerine yer edinmeye çalışan bazı kimselerdir!’ dedim. Açıklamadan ilk anladığım buydu… Şimdi devamını okuyalım: *- ŞAŞIRDIM… ‘Bunun üzerine olaya müdahale eden, orantısız güç kullanan personelimiz hakkında adli ve idari soruşturma başlatılmış, vatandaşımıza tekme savuran bir polis memurumuz da soruşturma çerçevesinde görevden uzaklaştırılmıştır. Kamuoyuna saygıyla duyurulur.- İZMİR VALİLİĞİ-‘ Polisin ‘orantısız güç kullandığı’ ve içlerinden birinin de ‘tekme’ attığı resmen belirlenmiş, belirtilmiş… Kendimi tekmeyi atanın da atılanın da yerine koyuyorum… Sonra da ‘Biz neden böyleyiz?’ diye soruyor ve kendi kendime nedenini şu sözcüğe bağlıyorum: ‘Eğitim, eğitim, eğitim…’ İşte bizim en büyük eksiğimiz… Görevini eksik yapan ya da kendini bir şey sananlar işte durumu bu hale getiriyor… Kimi adaleti kendinin yerine getireceğini sanıyor, kimi bilek gücüne güveniyor, kimi de savcı ve hâkimin yerini alıyor… Sanıyorum sizlerin de bu önemli konu hakkında tecrübenize dayanan görüş ve düşünceleriniz vardır… *- KENDİNİZİ DİNLEYİN Okuyucularımdan, dostlarımdan ömrümüz gibi bitirdiğimiz Kasım ayı ile önümüzdeki Aralık ayı ile ilgili mesajlar geliyor. Aralık ayı bazıları için ‘yokluk’u hatırlatıyorsa, bazıları için ise ‘müjde’ olarak önümüze çıkıyor. Örneğin biz Haber Ekspres’çiler için ‘doğum günü’dür Aralık ayı… Soğuk karlı buzlu insanların bugün olduğu gibi ‘çile’ çektikleri, ‘Bu zorluklar geri kalsın!’ dile dua ettikleri Aralık ayında ‘İzmir’e ve Ege’ye Merhaba’ diyerek kutlu yoluna başlamıştı Haber Ekspres… Sanıyorum Yazarlarımızdan Yaşar Eyice o günleri dillendirecek, anımsatacaktır, önümüzdeki günlerde… Ben de size bugün şöyle sesleniyorum: Gülümseyin… Çünkü siz üzüldünüz diye, dünya değişmeyecektir… Ama sen gülümsersen; senin dünyan değişecektir… Unutmayalım: Dal kırıldığı yerden, insan kırıldığı kalpten kopar! Bildiğimiz ama toz kondurmak istemediklerimiz de var… Bu konuda da şunu söyleyeyim: Başını okşadığımız köpek bile bütün yolu bizimle birlikte yürürken, gönlümüzün en güzel yerine koyduğumuz insanlar için İzmirce ‘Hep dalga dümen’ ya da ‘Tirişkadan nağmeler!’ diyebiliriz… Bornovalı Eray Karacalar’ın sorusunun yanıtını bakalım siz verebilecek misiniz? Eray Bey. ‘Neden hep yoksulların ‘Yokluk sınırı’ belirlenir? Niçin zenginlerin ‘Tokluk sınırı!’ belirlenmez? Diye soruyor ve ekliyor: ‘Oysa ki ‘doymak bilmeyen!’ onlar…’ Her varlıklı için değil… Alın terinin karşılığını bir şekilde alanlar için değil; herhalde söylediği ‘Beş’ olarak bilinen ve onlarla birlikte olanlar içindir soru ve son cümlesi emekli Baş komiser Eray Karacalar’ın… Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün şu önemli sözünü unutmayalım: ‘Çalışmadan, yorulmadan, üretmeden, rahat yaşamak toplumlar önce onurlarını, sonra özgürlüklerini, daha sonra bağımsızlık ve geleceklerini kaybederler!’ *- KAFANA TAKMA! Şu satırları hatırlıyor musunuz? Üzülüyorsun, ‘takma!’ diyorlar, Kızıyorsun, ‘değmez!’ diyorlar, Boş veriyorsun, ‘gamsız!’ diyorlar, Susuyorsun; ‘İki çift laf et!’ diyorlar, Konuşuyorsun, ‘Muhatap olma!’ diyorlar, Çekip gidiyorsun, ‘Mücadele et!’ diyorlar, Alttan alıyorsun; ‘Tepene çıkardın!’ diyorlar, Bağırıyorsun; ‘Sakin ol!’ diyorlar, Aklı başında davranıyorsun; ‘Bu kadar uslu olunmaz!’ diyorlar, Dikine gidiyorsun, ‘Yaşına başına yakışmaz!’ diyorlar… Devamı şöyle: Ölünce ne diyecekler? Muhtemelen ‘Ölüm sana yakışmadı!’ Ve Neyzen Tevfik bunları şöyle tamamlıyor: ‘Normal tabii! Dirimizi beğenmediler ki, ölümüzü beğensinler!..’ Bu dünyada, bu alemde ne yaparsak yapalım, büyüklerimizin söylediği gibi istersek ağzımızla kuş tutalım, yine de kimseye beğendiremeyiz… Siz siz olun kendinizi beğenin yeter… Başkasını boş verin, geçsin gitsin… Kim ne derse desin, inanmayın, kendinize bakın… *-

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

ACİLDEN DE ÖNCELİKLİ

OKULUN DUVAR GAZETESİNDE ATATÜRK

NEREDEYSE İÇ ÇAMAŞIRLARINI BİLE ALACAKLAR