BUNLAR SECİM SİNYALLERİDİR

YAŞAR EYİCE *- ANİ BASKIN Geçenlerde yazdım; ‘Yakın zamanda seçim olacak!..’ diye… Bunu AKP’liler biliyor, CHP’nin veya diğer partilerin haberi yok. Sadece ‘Seçim olmalı’ diyorlar, uzun süredir. Aslında ‘niyet’ yoktu… Zaten yetkili ağızlar bunu da birçok kez dile getirdiler. Şimdi ‘Ani baskın!’ sistemi uygulanacak gibi… Gece uyuyup, sabah uyandığımızda ‘Seçim kararı’ haberini alacağız, diye düşünüyorum, yılları şöyle gözümden, aklımdan geçirince anlıyorum. Son zamanlarda, özellikle belediyelerde CHP’nin çalışmaları büyük bir şiddetle tenkit ediliyor. Bu birinci mesaj,,, İkincisi, özellikle CHP’nin güçlü olduğu, ya da güçlendiği il ve ilçelerdeki AKP yönetimleri istifa ettiriliyor. Yani yenilenmeye gidiliyor, yeni kadrolara, şehrin sevilen ve tanınan isimleri alınıyor. Bunlar en büyük ‘seçim mesajlarıdır’ Yani suyun akışı kendi haline bırakılmaya başlanmıştır. Bakın size önemli bir örnek vereyim: *- BELEDİYE ÇALIŞIYOR İzmir Büyükşehir Belediye Meclisi CHP Grup Başkan Vekili Altan İnanç, önemli bir açıklama yaptı. Açıklamasında şöyle dedi: ‘AKP İzmir İl Başkanı Bilal Saygılı’nın yine gerçek dışı iddialar ve dayanağı olmayan cümlelerle İzmir Büyükşehir Belediyesi üzerinden gündeme gelme çabalarına üzülerek tanık olmaktayız. Başkanımız Cemil Tugay’ın çevre meselelerinin siyasete alet edilmemesine yönelik samimi çağrılarına rağmen kentimizin ısrarla bu tarz anlamsız polemiklerin içine çekilme çabalarının artık bir son bulması gerektiği düşüncesindeyiz. Başta İzmir Körfezi’nin temizlemesi olmak üzere çevre konularında söylenecek bir söz varsa o da şudur: İzmir Büyükşehir Belediyesi çalışıyor, bazıları sadece laf üretiyor!’ *- TÜRKİYE’NİN EN BÜYÜĞÜ CHP’li grup sözcüsünün açıklamasına paylaşmaya devam edelim: ‘AKP İl Başkanı Bilal Saygılı’nın Çiğli Atıksu Arıtma Tesisi ile ilgili söylemleri tamamen mesnetsizdir. Türkiye’nin en büyük arıtma tesisi unvanına sahip Çiğli tesisimiz tam kapasiteyle çalışmaktadır ve İzmir Körfezi’ne arıtılmamış atık su deşarjı kesinlikle yapılmamaktadır. 4. Fazın devreye alınması ile tesisin daha önce yoğun bir şekilde kullanılan 3 fazının bakım ve revizyonları da yapılmış ve tesis sağlıklı bir şekilde işler hale getirilmiştir. İzmir Büyükşehir Belediyesi geçmişi yüzyıllara dayanan körfez kirliliğini ortadan kaldırmak için üzerine düşeni fazlasıyla yapmaktadır: 2024 yılında başlattığımız iki etaplı tarama çalışmaları devam etmektedir. İlk etapta 700.000 m³ dip çamuru çıkarılmıştır. İkinci etap için 1 milyon 800 bin m³ tarama ihalesi tamamlanmış, tüm teknik ve yasal şartlar eksiksiz sağlanmıştır. Tüm bu çalışmalar 2560 ve 4734 sayılı yasalar çerçevesinde yürütülmektedir. Bu bağlamda ‘yasal dayanağı yok!’ iddiaları ise tamamen asılsızdır. Bununla beraber geçmişte yapılan protokol çerçevesinde Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı sorumluluğu kendisinde bulunan navigasyon kanalı için bugüne kadar tek bir çivi bile çakmamıştır. Gediz Nehri, Alsancak Limanı, Tersane gibi belediyenin yetki alanı dışında kalan kirleticilerin temizliği ise tamamen merkezi idarenin sorumluluğundadır. Bu konuda da sorumlu olan kurumlar en ufak bir adım atmamaktadır. Ancak ne tuhaftır ki hiçbir sorumluluklarını yerine getirmeyenler sebep oldukları sonuçların faturasını iş yapan tek kurumun üzerine yıkmaya çalışmaktadır. Yağma yok Sayın Saygılı! Biz bu algı oyunlarına izin vermeyeceğiz. İzmir Körfezi’nin temizliği siyasi bir tartışma konusu değildir; ortak sorumluluktur. Bu sorumluluktan kaçamazsınız.” *- TARTIŞILMASI GEREKEN ASIL KONULAR “Envanterinde körfezi tarayacak gemi ve taşıyıcıların bulunduğu iddia edilen DLH Genel Müdürlüğü’nün elindeki imkanlara rağmen İzmir Körfezi’nin temizlenmesi konusunda şu ana kadar neden hiç bir faaliyet göstermemiş olmasıdır. Ulaştırma Bakanlığı’nın üzerine düşen yükümlülükleriyle ilgili bugüne kadar neden hiçbir tarama faaliyetinde bulunmadığıdır. Gerçekleri çarpıtmaya, sorumluluğu bu kent için elini taşın altına koyan tek kuruma yüklemeye kimsenin hakkı yoktur. Sözün özü; onlar bu kentin sorunlarının çözümüne destek olsa da olmasa da, yapılan iyi niyetli çalışmaları görse de görmese de, biz İzmir halkının temiz bir körfeze kavuşması için kararlılıkla çalışmaya devam edeceğiz. İzmir’in sorunları polemikle değil, emek ve kararlılıkla çözülür. Biz görevimizin başındayız.” *- İŞBİRLİĞİ PROTOKOLU İMZALANMIŞTI Son olarak İzmir Büyükşehir Belediye Meclisi CHP Grup Başkan Vekili Altan İnanç açıklamasını şöyle tamamladı: “Bu vesileyle; 08 Ağustos 2011 tarihinde TCDD Genel Müdürlüğü, İzmir Büyükşehir Belediyesi ve İZSU Genel Müdürlüğü arasında imzalanan ‘İzmir Limanı Tarama Tevsii ve İzmir Körfezi Tarama İşlerinde ÇED Yönetmeliği ve Tarama Malzemesi Bertarafı Hususunda İşbirliği’ protokolünü, 26 Kasım 2016 tarihinde ortak çalışma ile alınan ‘İzmir Körfezi ve Limanı Rehabilitasyonu Projesi’ ÇED olumlu kararını, bu karar doğrultusunda sirkülasyon kanalının taranmasının İzmir Büyükşehir Belediyesi, navigasyon kanalının taranması işinin ise Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı sorumluluğunda olduğunu bir kez hatırlatalım…” Bu kayıkçı kavgası ve suçlamalar açıklamalar neyi gösteriyor… ‘Hazır olun seçim var!...’ AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın konuşmalarını takip eden de bir şeyler kapabilir… *- 21 ARALIK’A KADAR UZATILDI 94. İzmir Enternasyonal Fuarı (İEF) kapsamında, İzmir Büyükşehir Belediyesi ev sahipliğinde, Folkart iş birliğinde Kültürpark Atlas Pavyonu’nda kapılarını açan dünyaca ünlü medya sanatçısı Refik Anadol’un “Şifanın Algısı” ve “Makine Rüyaları: Ege” sergileri, İzmirlilerden gördüğü yoğun ilgi nedeniyle 21 Aralık 2025’e kadar uzatıldı. 30 Eylül’de sona ermesi planlanan sergiler, Atatürk’ün yaşamına ışık tutan “Ve Mavi Gözleri Çakmak Çakmaktı” sergisiyle birlikte 21 Aralık’a kadar ziyaretçilerini ağırlamayı sürdürecek. *- BORNOVA’DA KALAN YERLER! Ben Bornovalıyım… Bornovalı düne kadar ‘İzmirliyim’ demezdi. ‘Nerelisin?’ diye sorulduğunda, mutlaka göğsünü kabartarak ‘Bornovalıyız!’ denirdi. Şimdi öyle değil… Üniversiteler kenti olduğu için sadece 100 bin öğrenci var… İzmir ve Türkiye’deki tüm ilkler ve yenilikler de Bornova’da olmuştur. En önemli sayılanı da ‘Türkiye’de futbolun İzmir’de’ başlaması… Diğerlerini arada yazıyorum… Bornova’da bir toplantı olmuş, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Dr.Cemil Tugay’ın başkanlığında… Başkan Tugay Bornova’da, ‘Kentsel dönüşümde cesur adımlar atmaya hazır bir ekibiz…’ demiş.. Kulağa hoş geliyor!... İzmir’in çok önemli bir sorunu, biliyoruz. Çünkü İzmir’de, AKP’li Binali Yıldırım’ın dediği gibi İzmirliden çok çok fazla yabancı var, aynı İstanbul gibi… Hiçbirinin de Suriyeliler gibi geri gitmeye niyeti yok, güzellikler içinde yaşamak varken… Başkan Bornova’daki kentsel dönüşümü ve yeni yerleşim yerlerini de anlatmış. Yani nüfus yoğunluğu artacak. Ama o kabul etmiyor. İnsanı hoş eden laflar ediyor, yerel ‘sendikacı’ başkanla… Hayırlı olsun, başka ne diyebiliriz şimdilik, seçimlere kadar… Zaten ona da az kaldı.. Bu ne demek? Bu güne kadar olmadıysa bu kısa devrede hiçbir şey olmaz… Boşuna moral pompalamaya kalkmasınlar… Madem Atatürkçüyüz onun gibi olmalıyız… Gazi Mustafa Kemal Atatürk hiçbir zaman ‘Yapacağız’ dememiştir. Onuncu yıl nutkunu bir okuyun bakın, hep ‘Yaptık!’ demiştir… *- HUBRİS (KİBİR) SENDROMU.. ‘Türk olmaktan büyük gurur duyuyorum’ diyen Oğuz Ender paylaşmış: “Hubris (kibir) sendromu genelde siyasetçilerde görülen ve ‘İlahî Ego’ olarak bilinen psikolojik bir rahatsızlıktır. Genelde tekrarlanan seçim zaferleri sonrasında oluşan bir güç zehirlenmesi ile yada diktatörlük eğilimi olan kişilerde ortaya çıkar. İlk kez, Psikiyatrist David Owen ve Jonathan Davidson tarafından dile getirilen bu sendrom, 2010 yılında tıp dünyasının önemli dergilerinden biri olan Brain’ de yayınlanmıştır. Bu hastalarda; özellikle kurgulanmış kriz dönemleri, savaşlar ve ekonomik felaketler Hubris’in tetiklenip debreşmesine neden olmaktadır. Hastalığa tanı koyabilmek için aşağıda sayılan 14 bulgudan en az üç tanesi mevcut olmalıdır: 1. Dünyayı, güç kullanımı yoluyla kendini yücelteceği bir yer olarak görür. 2. Öncelikle kişisel imajını geliştirmek amaçlı hareket etme eğilimi vardır. 3. Görüntüsü ve ifadeleri ile orantısız bir endişe içindedir. 4. Mevcut faaliyetleri ile ilgili konuşurken, bir mesih gibi yücelme eğilimi taşır. 5. Kendisini ulus veya kuruluşla bir tutar. 6. Konuşmalarında ‘biz’ ifadesi kullanır. 7. Aşırı özgüven gösterir. 8. Kendisi için öteki olan grubu açıkça hor görür. 9. Diğer insanlar ya da iş arkadaşları gibi sıradan bir mahkemeye değil de sadece tarih ya da Tanrı gibi bir üst iradeye karşı hesap verebilir olduğu duygusunu taşır. 10. Allah'ın yargılamasında, haklı olacağına dair sarsılmaz bir inancı vardır. 11. Gerçeklik ile bağı kopmuştur. 12. Pervasız, tezcanlı, vesveseli, huzursuzdur, dürtüsel eylemler sergiler. 13. Uygulamaların, sonuç ve maliyetlerinin dikkate alınmasını önlemek için, uygulamalarını ahlak, dürüstlük hakkında ‘geniş tasavvurlarına’ dayandırır. 14. Planlı bir şekilde yıllar içinde yaratılmış olan cühelanın, içimizden biri diye verdiği destekle şişmiş ego ve aşırı özgüven, işlerin ters gidebileceği düşüncesinden yoksun, uygunsuz politikaları pervasızca oluşturmasına neden olur.!! *- UCUZ ve KANLI SİLAH Hubris vakaları Emperyalizm için ülke işgallerinde kullanılan en önemli, en ucuz ve en kanlı silahtır. Öncelikle böyle kişi yada kişileri hedef ülkelerin başına musallat ederler. Sonrada çeşitli yöntemlerle hastalığını depreştirip derinleştirir ve bir diktatör yaratırlar… Hastalığı zamanla ilerleyen diktatör bir süre sonra kendiliğinden doyumsuz kibirli bir canavara dönüşür, halk müthiş baskılara maruz kalır… Emperyalizm, hedef ülkede zulmü artırmak üzere her türlü dolaylı desteği verir. Terminal anı kollar ve sonunda canından bezmiş ülkeye kurtarıcı rolüyle gelip yerleşir. Denize düşmüş halk bu yılana sarılır ve kurtarıcısına destek verir. Emperyalist zihniyet diktatörü indirir, kendi yönetimini kurar ve bir daha da asla gitmez... Mısır, Irak, Suriye, Libya vakalar bu durumun yakın coğrafyada dumanı üzerinde olan canlı örnekleridir… *- 82 yaşında bir baba, 50 yaşındaki oğluyla kanepede oturuyor. Oğlu başarılı, eğitimli, ciddi. Baba sessiz, biraz zayıf ama tetikte. Aniden pencere kenarına bir karga konar. ‘Bu ne?’ diye sorar baba, sessizce ‘Bir karga, baba!’ diye cevap verir oğul sakince. Birkaç saniye geçer. ‘Bu ne?’ diye tekrar sorar baba. ‘Az önce söyledim ya, bir karga!’ der oğul, biraz sinirlenerek. Bir sessizlik anı daha… *- KARGA HİKAYESİ ‘Bu ne, oğlum?’ diye sorar baba üçüncü kez. Şimdi oğul sesini yükseltir: ‘Bir karga, kahretsin! Kaç kere söylemem gerekiyor?!’ Baba hiçbir şey söylemez. Ayağa kalkar ve yavaşça odasına girer. Bir süre sonra elinde eski, yıpranmış bir defterle geri döner. Dikkatlice karıştırıyor ve oğluna uzatıyor. ‘Lütfen bunu oku,’ diyor sessizce. Oğul okuyor: ‘Bugün üç yaşındaki oğlumla kanepede oturuyordum. Pencereye bir karga kondu. Oğlum bana 23 kez sordu: Baba, bu ne? Ve her seferinde gülümseyerek cevap verdim: ‘Bu bir karga, canım. Ona sarıldım, başını okşadım - merakına minnettardım. Sevgi ve sıcaklık dolu bir andı.’ Oğul sessiz. Bakışları boşlaşıyor. Ve yüreğinde sessiz bir utanç yayılıyor. Neden? Çocukken bize sonsuz bir sabır verilir - ama ebeveynlerimiz yaşlandığında, tam da onlara karşı olan sabrımızı kaybederiz. Ama onlar büyük bir şey istemezler. Para yok, hediye yok. Sadece biraz zaman. Biraz yakınlık. Biraz kalp. Çünkü bir gün biz de o kanepede oturuyor olacağız. Ve umarım biri aynı soruyu 23 kez yanıtlar - rahatsızlıkla değil… *-

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

BAŞIMIZ SAĞ OLSUN! ACIM BÜYÜK! BOLU'DAKİ OTEL YANGININDA 66 İNSANIMIZI KAYBETTİK

KİTAPLARIN ANLATAMADIĞINI ANLATIYOR

BÖYLE BİR ANLAŞMA GÖRÜLMEDİ... DENİZİ YOK ANLAŞMAYA LİMANLAR KONULDU...