AVRUPA'DAN NASİHAT ALMAK MI?
YAŞAR EYİCE
*- KAPAK OLSUN
Günümüze, Mareşal Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün, TBMM.06 Mart 1922’de yaptığı konuşmadan bir alıntı yaparak başlayayım:
“Efendiler!
Avrupa’nın bütün ilerlemesine, yükselmesine ve medenileşmesine karşılık Türkiye tam tersine gerilemiş ve düşüş vadisine yuvarlandırılmıştır.
Artık vaziyeti düzeltmek için mutlaka Avrupa’dan nasihat almak, bütün işleri Avrupa’nın emellerine göre yapmak, bütün dersleri Avrupa’dan almak gibi bir takım zihniyetler belirdi.
Hâlbuki hangi istiklal vardır ki ecnebilerin nasihatleriyle, ecnebilerin planlarıyla yükselebilsin?
Tarih, böyle bir hadiseyi kaydetmemiştir!”
Umarım bazıları, Amerika’dan şuradan buradan medet umanlara bu veciz sözler kapak olur.
*- BİRLİKTE ÜRETİM
Son yıllarda dikkatimi çeken grupların başında Sabancı Holding geliyor.
En basitinden, tüm işverenler, büyük patronlar uyurken, bizi biraz kendimize getirmek için günceli iyi takip ediyor ve bizlerle paylaşıyorlar.
İşte son örnek, görüntülü açıklamaları şöyle:
“O gün durmayanlar için bugün hiç durmadan çalışıyoruz. Cumhuriyetimiz için hep birlikte üretmeye devam edeceğiz.
29 Ekim Cumhuriyet Bayramımız Kutlu Olsun!..”
Sabancı Vakfı’da şu bilgiyi verdi:
“Mütevelli Heyeti Başkanımız Güler Sabancı Geneva Science and Diplomacy Anticipation (GESDA) Zirvesi’nde konuşmacı olarak yer aldı.
Güler Sabancı:
‘Güven ve meşruiyet, filantropinin temelidir.
Ben buna ‘filantropinin para birimi güvendir’ diyorum.
Toplumsal gelişim; güvenin inşası, şeffaflık ve net bir amaca sahip olmakla başlar.
Eğitim de güvenin ve sürdürülebilir gelişmenin temelidir.
Bundan 25 yıl önce kurulan Sabancı Üniversitesi, birlikte yaratma ve birlikte öğrenme kültürünün en somut örneklerinden biridir.
Bugün Sabancı Üniversitesi, ülkemizin en iyi araştırma kurumlarından biridir.” dedi.
*- ACİL SORUNLAR
2021’den bu yana her yıl Cenevre’de düzenlenen GESDA, bilimin diplomasiyle buluştuğu en önemli küresel platformlardan biri olarak; 1000’den fazla bilim insanı, diplomat, karar alıcı, yenilikçi, iş dünyası lideri ve vatandaşın katılımıyla, insanlığın en acil sorunlarına çözüm olabilecek bilimsel gelişmeleri tartışmaya açıyor.
Herhalde bu güzel ve önemli açıklamalardan sonra benden yorum beklemiyorsunuzdur.
Yorum zaten haberin içinde kendini gizlemiyor.
Gayet açık ve net görüyoruz
Yok olma tehlikesi içindeki ‘ayakkabı sektörünü’ biliyoruz.
Büyük dış ticaret açığı bulunuyor.
Tekstil sektörünün durumu da ortada.
Umarım bu sıkıntılı dar boğazdan kurtuluruz.
Sinek küçük ama mide bulandırıyor:
Az önce inşaat malzemeleri satan bir mağazaya girdim.
Kirlenen bir oda duvarım için boya aldım.
Yılların esnafı, ‘Artık hiç kimseye bir ustayı önermiyoruz. Çünkü bizi mahcup ediyorlar!’ dedi.
Nedenini zaten hep yazıyorum…
*- AĞZINDAN DİNLEYELİM
Bir zamanlar kendisinden söz etmiştim.
Avukat Rifat Özer’den bahsediyorum.
Benim yuvarlak hesabıma göre siyasette en azından elli yılı var.
Hep sosyal demokrat..
Hep belediye meclislerinde önemli görevi bulunuyor.
Yine gördüğüm bildiğim kadarıyla herkesle dost.
Geçenlerde ‘yaş günü’ imiş ve Büyükşehir Belediyesi Hukuk Bürosu görevlileri, bir sürpriz yaparak, gündeme bir madde ilave etmişler:
‘Doğum gününü kutlama!’ diye…
Pasta kesmişler ve ‘İyi ki doğdun Rifat!’ demişler…
Ben de merak ettim, ‘CHP İzmir İl Kongresi’ için neler yazdığını…
Konunun tam göbeğinde olan Av. Rifat Özer bakalım olaya nasıl ve hangi gözlükle bakıyor?
Ağzından dinleyelim:
*- HANGİ LİSTE?
“Önce ‘blok mu, çarşaf liste mi’ olsun, tartışılacaktı.
Çünkü, adaylık kişisel bir karardır.
Seçimlerde kullanılacak oy’un şekli ise, kongre kararıdır.
Nitekim, bu yönde cılız bir tartışma ortamı yaşatılsa da, çoğunlukla blok liste kabul edildi.
Sonrasında da beklenen gibi… Salon seyreldi!
Bu arada şunları belirmek yine gerekli oldu;
CHP Tüzüğünde çarşaf liste asıl, blok liste istisnadır…
Kongreler, Kurultaylar öncesi, hep çarşaf liste istenir.
Demokratik erdemleri sayılır dökülür de…
Büyük çoğunlukla da, yine ‘blok liste’ kazanmış olur!
Zaten çarşaf liste kullanılsa da fazla bir şey değişmez…
Anahtar liste ile, tüzüğün arkasından dolanılır, genelde de blok listenin sonucu doğar ki, bu da bir ölçüde takiyyecilik olur.
O yüzden de yasaklanması, ihlalinin de parti suçları arasına alınması gerekir…
*- BELEDİYEDE GÖREVLİYDİ
Aday zaten belliydi...
Çağatay Güç, seçimi kazanarak CHP’nin İzmir İl Başkanı seçildi. Büyükşehir’de Fen Işleri’nin de kendisine bağlı olduğu, yatırımlarla görevli önemli bir Genel Sekreter Yardımcısı olarak çalışıyordu…
Büyükşehir Belediye Meclis Üyesi olarak bu sırada tanışma fırsatımız oldu.
Yatırım projelerinde Hukuk Komisyonu olarak bizi biraz yorsa da… Konularına hâkimdi, işini şansa bırakmazdı, sonuna kadar da kovalardı!
Bizce, bir kadın İl Başkanın en yakıştığı yerlerin başında İzmir gelirdi de…
Genel Merkezin; Partinin hele de kendi içinden ve dışından birlikte kuşatıldığı ve canıyla uğraştığı şu zamanda yaptığı seçimlere, her halde destek olmak… Tarihi bir görev olmalıdır.
Çağatay Başkandan da; Partiyi daha da ileri götürmesinin yanında, Parti ile Belediyeler, Büyükşehir ile İlçe Belediyeleri arasında olması gerekli eşgüdümü, en iyi biçimde sağlamasını;
Belediye başkanlarıyla ortak yatırım çalışma diyalogları, ek olarak; çalışkanlığı, yeteneği, insanlara karşı saygı ve saygınlığı ile de başaracağına, inanılır ve beklenir…
*- HER BAŞKAN GİBİ
Partili Av. Rifat Özer devam ediyor:
“Bir yazımızda ;
‘Cemil Başkan istediğine seçilen, istediği seçilen bir başkandır, haberiniz olsun’ diyerek; bu yeteneğine, partili parti muhaliflerinin dikkatini çekmek istemiştik!
Gerçi, delege seçimlerine de, kongrelere de karışmayacağını söylemiş ve sözünü de yerine getirmişti…
Nitekim, Çağatay Başkanın adaylığının ‘kendisi için de aslında sürpriz olduğunu söylemişti’ ki, samimiydi.
Ancak, Cemil Başkanın onayı, güveni ve desteği de, son gelişmelere bakınca, çok da elzemdi!
*- SLAGONLAR EŞLİĞİNDE
Bu yıl, bir köşe yazımda; ‘Yolun Başı’ başlıklı yazımda Cemil Başkan için ‘Hatiplik yolunda çok ilerlediği görüldü.’ demiştik…
Konuşmasını, ‘heyecan ve motivasyon dolu ajite bir konuşma’ olarak da nitelemiştik.
İl Kongresi konuşmasında da görüldü ki;
Zirveyi artık mesken tutmuştu Cemil Başkan.
Dili sıcak, sert gibi görünen ama yumuşakçasınaydı, Elektrik akımı da verircesineydi…
Çok özetle ve yaklaşığıyla da diyordu ki;
İçeri girerken sayısız yoldaşımla, genç yoldaşlarımla fotoğraflar çektirdim. Bir kez daha aynı şeyi hissettim.
Cumhuriyet Halk Partisi büyük bir ailedir…
(Binlerce partiliden uzun süre alkışlar!)
Ayağa kalkın, Ayağa kalkın…!
(Salon ayağa kalktı : uzun süre ‘işte başkan işte örgüt’ sloganları ve yine uzunca alkışlar)
Öyle bir kökten geliyoruz ki, hepimiz bunun farkındayız ve bunu tarif etmek bizlere gurur veriyor…
CHP Kuvay-ı Milliye’nin devamıdır.
CHP Savaş meydanlarında kurulmuş bir partidir…
CHP bugüne kadar Cumhuriyetin sigortasıdır.
(Hak, Hukuk, Adalet sloganları ve alkışlar!)
Siz Cumhuriyet Halk Partilisiniz.
Hepimizin içini acıtan bir süreç yaşıyoruz.
Herkese ulaşacağız.
Onlara; siz dışlanmayı, eziyet görmeyi, zulüm görmeyi hak etmiyorsunuz… diyeceğiz.
(Ayakta uzun süre alkışlar ve Hak Hukuk Adalet sloganları!)
Cemil Başkanın; birlik ve beraberlik temalı konuşması salonu toparladı, heyecanlandırdı, sıkılaştırdı. Üzerlerde varsa, tozu da silkeledi!
Görünen oydu ki;
İl kongresi…
Cemil Başkanın Kongresiydi!”
Siyasetle ilgilenenler, Rifat Özer’in bu yazısında ‘Cemil Başkan!’ dediği kişinin Tamirci Cemil olmadığını, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Dr. Cemil Tugay olduğunu anlamıştır,
Ben de bu arada ekleyeyim:
Bildim bileli Belediye Başkanları ‘Ben her adaya eşit uzaklıktayım. Kimseyi desteklemiyorum!' ’diye yalan beyanat verirler.
Seçimlerin her saniyesinde işin içiindedirler.
Hatta kongre ön Ycesi sabaha karşı hazırlanan liste açık tutulan matbaada basılır.
Nedeni ise rakiplerin eline liste ve isimlerin geçmemesi içindir.
*- FİLMİ GERİYE SARALIM
31 Mart 2024’deki yerel seçimlerde görüldü;
Belediye Başkanlığının en yakıştığı ilçebaşta Karşıyaka olmak üzere, Konak, Karabağlar, Selçuk, Çeşme, Karaburun, Foça ve Kınık İlçelerimize kadın belediye başkanları seçildi.
Şimdi de, CHP İzmir İl Başkanlığı… sırada.
Bir kadın il Başkanının en yakıştığı illerin başında da İzmir gelir.
Ancak, elbette Genel Başkan Özgür Özel’in, mevcut İl Başkanını sahiplenen vefa duygusu saygıdeğerdir.
Ama konjonktür gerektirirse de, yardımcısı olarak; rakiplerle korkusuz, dişe diş mücadele edecek enerjik ve özgüvenli gençler arasında…
*- GÜNÜMÜZE GELELİM
Partiyi ve siyaseti iyi bilen, belediye ve başkanlarını iyi tanıyan ve diyalog içinde bulunan…
Parti ile Belediyeler, Büyükşehir ile ilçe belediyeleri arasındaki eşgüdümü sağlayabilecek, ölçülü gençler arasında…
Başta Büyükşehir Belediye Meclisi Üyeleri kadınlar olmak üzere, çok sayıda yetenekli seçenekler vardır…
Bize bu umut ve enerjiyi de kazandıran; Kadınlarımızın koruyucusu Aziz Atatürk…
İyi ki bizim kurucu Atamız’sın !
*- BATI İSTEYİNCE
Son zamanlarda, internet sıkıntım olduğundan, takipçisi olduğum sevgili
Doğan Karabulut’un yazılarını okuyup irdelemekte geride kaldım.
Tabii böylece gündemi de kaçırıyorum.
Örneğin bir ay önce şunları yazmış:
“Ben Batı’nın İsrail konusundaki ikiyüzlülüğünden söz ederken spor ile ilgili bir örnek veriyorum; etkili bir örnek ki, spordan anlasa da anlamasa da çoğu kimsenin ağzı açık kalıveriyor, ben, aslında ayan beyan meydanda olan bir gerçeği vurgulayınca: Rusya takımları Ukrayna meselesinden dolayı menedildiği için yıllardır uluslararası alanlardaki maçlara çıkamıyor; İsrail takımları neden sahalarda?
Neden?”
*- SON SAHTEKARLAR
Günümüzde hepimizin karşılaştığı bir sorunla devam edeyim...
Telefon sahtekârlığı had safhada...
Geçenlerde bana Karayolları Genel Müdürlüğü logosuyla ‘Karayolları geçiş borç sorgulama ekranı’ yollandı!
Dolandırıcılar gerçekteki salaklıklarını öyle kamufle ediyorlar ki, “gov.tr” yerine “guv.tr” bile yazmışlar (tabii linkin ortalarında bir yerde)!.
Boşta bulunup da o yolladıkları linke basıversem, kim bilir neler gelecek başıma!
Telefonu çocuklarına, torunlarına sora sora kullananlar var, gözleri iyi göremeyenler var...
Nereye varacak bu talanın sonu?
Devletin denetimine rağmen, bu alçakların nasıl bu kadar da rahat hareket edebildikleri en çok hayret ettiğim konuların başında.
İnsanlar o kadar ‘güvensiz’ ki, herkes ‘güvenli liman’a akın etmekte...
*- SIRADAN BİR PAPAZ BİLE
Geçenlerde önce atasözlerinden, sonra da değimlerden söz etmiştim.
Yüzyıllardan gelen bu kalıpları belli sözlerimizi dillendirirken iki noktaya dikkat çekmiştim.
Birincisi değiştirilemeyeceği, ikincisi bunların çoğu insanımız tarafından karıştırıldığı ve bazı şairlerin de bunları kendi sözleri gibi kullandıklarını örnekleriyle paylaşmıştım.
Bunları anlatmadan önce, gündemimde, büyük uygarlık ve dünya dillerinden biri olan Almanca ile ilgili birkaç satırlık anlatım yapacağımı belirtmiştim.
Şimdi zamanı geldi;
Germen dillerinden Almanca zamanımıza kadar çeşitli etkiler kaldı.
Diğer dillerle temas sonucu zenginleşti ama imlası, grameri, telaffuzu büyük değişikliklere uğradı.
Luther adında bir papaz çıktı, diyaletikleri ortadan kaldırdı, Latince ve Fransızca kelimelerin neredeyse tamamını Almanca’dan çıkardı.
Sonuç olarak şöyle diyeyim:
Birlik ve dirlik için dil önceliktir.
Bir ülke için en büyük tehlike, dili ile başlar.
Her dilin kendine göre kuralları vardır, önemli olan bu kurallara uymak, uyduruk sözcüklerden kaçınmak lazım.
Güzel Türkçemizin, çok güzel sözcükleri varken, Arapça, İngilizce tabelalar bizler gibi düşünenleri rahatsız ediyor.
Bunu da belirtmek istiyorum.
Çocukluğum zamanında ‘Vatandaş Türkçe konuş!’ şeklinde uyarı levhaları vardı, toplu ulaştırma araçlarımız trenlerimizde…
Herhalde şimdi de, ‘Vatandaş Türkçe tabela kullan!’ diyeceğiz.
*- İŞTE BİRİ
Çocukluğumuzda olduğu gibi, ‘ibret verici’ hikayeler özellikle sosyal medyada aldı başını gidiyor.
Tabii çoğu insanların hayal gücüyle oluşuyor.
‘Olur olmaz’ çeşitli hikayeler bulunuyor, işte sonucunu merakla beklediğimiz biri:
“Yaşı 75’e dayanmıştı Muhammed baba’nın. İki katlı evinin üst katını oğlu ve gelinine vermiş, kendisi de kapıcı dairesi gibi olan alt kattaki evde hayatını eşiyle sürdürüyordu.
Hayatı boyunca çalışmış helal rızk peşinde koşturmuş, dişinden tırnağından arttırdığı bir miktar para ile de gecekondu karışımı bu yeri on sene önce alabilmişti.
Şükür borcu da bitmişti.
Ayda bir aldığı Bağkur emekliliği maaşı ile de namerde muhtaç değildi, kira da vermiyordu.
Kıt kanaat geçiniyordu çok şükür.
Oğlu da iyi bir meslek sahibi idi, zengin değildi!
Lakin fakir de sayılmazdı, orta gelirli biriydi.
*- ARAYA SIKIŞMIŞ
Gelininin arada bir ‘iğneleyici sızlanmaları’ vardı.
‘Cahildir, ileride anlar iyiyi kötüyü’ diye bakardı.
Bu konuşmaları duymazdan gelirdi hep...
İhtiyarlar devamlı hoşgörü timsali idiler.
Kıymetli oğlunun ve gelininin haftada bir ziyareti, somurtarak da olsa bir iki defalık verdikleri bir tas yemeğe memnun olur garipler.
*-FIRINDA…
Günlerden pazar, vakit de öğlen idi.
Muhammed Baba fırına gidip iki ekmek almıştı.
Fırıncı:
‘Muhammed emmi, akşam için lahmacun malzemesi verdi senin oğlan, ne zaman hazır olsun?..
Bana demedi, var mı bir bilgin?’ diyen soruyu, ‘haberim yok oğlum!’ diye, cevaplamıştı.
Eve geldiğinde de 50 yıllık hayat arkadaşına,
‘Ayşe Hanım, oğlan fırına lahmacun malzemesi vermiş akşama nasip olur herhalde, akşama bir şey zahmet etme, iki tane verir ne de olsa’ diyerek ümitle beklemeye başlar.
Akşam namazı için hazırlık yaparken oğlunun, elinde lahmacun dolu tepsi ile binaya girdiğini görür tesadüfen...
‘Şimdi gelir, şimdi gelir!’ diyerek bekler lahmacunu.
Ümit bu ya ‘belki gelir!’ diye.
Vakit gece yarısına gelir artık ve ümidi biter.
İki sıcak lahmacun hayali iki soğuk lahmacuna dönüşür.
Gece yarısına kadar bekle babam bekle!
Ama Nafile...
Gelmez!
Açlık ve üzüntüyle bekler de bekler. Bir türlü gelmez o iki sıcak lahmacun..!
*- İLK İŞİ
Muhammed baba,
Sabah erkenden kalkar!
Mahalledeki eski arkadaşının oğlu emlakçıdır.
Emlakçı tanıdığının dükkânının yolunu tutar.
Üçüne beşine bakmaz ve evi hemen satar.
Ve bir şart koşar:
‘Ben ölünceye kadar alt kattaki evde oturmam şartıyla’ diyerek ekletir tapu kaydına.
‘Oğlanı hemen çıkartabilirsiniz!’ diye de tembihler.
*- İKİ LAHMACUNA…
Bir kaç gün sonra oğlunun heyecanlı heyecanlı koşarak, büyük bir merakla kapıya geldiğini görür...!
Oğlu içeri girmeden sorar.
’Baba bugün iki kişi geldi ve evi boşaltmamı senin evi sattığını söyledi. Böyle bir şey yok değil mi?
Haydi, satmadım de!.,’ diye bağırır.
Muhammed baba susar, seslenmez bile..!!
‘Baba ne oldu, dilini mi yuttun?’ der ve devam eder, ‘Haydi yalan desene..!’
Babası;
‘Diyemem oğlum sattım, tapuları da verdim’ der, Muhammed baba. Üzgün de olsa gerçeği söyler.
Oğlan şokta nutku tutulur, olduğu yere çöker ve ‘niye baba niye? Kaça sattın, bari onu söyle!” der.
Muhammed Baba buğulu gözlerle burnunu çekerek, ‘İki lahmacuna oğlum, iki lahmacuna sattım burayı…’ der ve girer içeriye...
*-






Yorumlar
Yorum Gönder