HAYAT HİÇ KİMSEYİ BEKLEMEZ

YAŞAR EYİCE *- MUTLU EDİYOR MU? Sevgili Aynur Can benim kadim dostum. Evinde de çok yemekli misafir etti, güzelliklerden söz etti. Geçenlerde kendisine ‘Değerli arkadaşım, artık kimseyi yemekli misafir olarak kabul etme, kendine de kocan Sezgin’e de biraz acı!’ dedim. Şimdiye kadar hiç böyle bir paylaşımda bulunduğunu görmemiştim, Ya da ben fark etmedim. Lafı fazla uzatmadan Aynur Can’a kulak verelim: “Bir üniversitede düzenlenen söyleşide, konuşmacılardan biri eşini sahneye davet etti ve ona şu soruyu yöneltti: ‘Kocan seni mutlu ediyor mu?’ *- HERKES ŞAŞIRINCA O an koca, gururla ayağa kalktı. Karısının hiç tereddüt etmeden ‘evet’ diyeceğine, evlilikleri boyunca şikâyet etmediğini onaylayacağına emindi. Fakat karısının cevabı şaşırtıcıydı: - Hayır! Kocam beni mutlu etmiyor… Salonda kısa bir sessizlik oldu. Erkekler şaşkındı. Fakat kadın sözlerine devam etti: -Kocam beni hiç mutlu etmedi, etmeyecek de. Ben zaten mutluyum. Çünkü mutluluk bana bağlı; ne eşime, ne başka birine, ne de bir şeye. Ben, mutlu olmayı seçiyorum. *- AZ YA DA ÇOK! Eğer mutluluğum başka birine, belli bir duruma ya da geçici bir nimete bağlı olsaydı, hayatım tehlikeye girerdi. Hayatta her şey değişir: İnsan değişir, servet değişir, iklim değişir, dostluklar değişir… Bedensel, ruhsal, sosyal sağlığım değişir. Beni bugün destekleyen yarın yanımda olmayabilir. Liste uzar gider. Ama ben, bütün bunlara rağmen mutlu olmayı seçiyorum. Az ya da çok… Evde yalnızken de, kalabalıklar içindeyken de… Fakirken de, zenginken de mutluyum. *- FARK YOK Şimdi evliyim ama bekârken de mutluydum. Çünkü mutluluğumun kaynağı, bizzat kendimim. Hayatımı seviyorum; Daha kolay olduğu için değil, mutlu olmayı tercih ettiğim için. Bu sorumluluğu üstlenerek, eşimi de herkesi de, mutluluğumu taşımak gibi ağır bir yükten azat ettim. Evliliğimizin yıllara dayanmasını, hatta güçlenmesini sağlayan şey de işte budur. Ve konuşmasını şu cümleyle bitirdi: -Kimseye mutluluğunu kontrol etme gücü verme. Hasta da olsan, yoksul da kalsan, incitilsen ya da reddedilsen de mutlu ol. Hatta kendi değerini göremediğinde bile mutlu ol. Çünkü mutluluk, şükür ve kanaattedir. Mutlu olmayı seç. Hayat kimseyi beklemez.” *- BİRAZ DA GÜLELİM Sevgili arkadaşımın ‘Mutluluk’ yazısından sonra ben de, yorumunu size bırakacağım bir ‘gülmece’yi paylaşayım. Sürekli okuyucularım anımsar, arada assolistlerin altındaki komedyenler gibi ben de gülmeceleri paylaşıyorum; Bir adam restorana girer. Yanında, onunla birlikte yürüyen yetişkin bir deve kuşu vardır. Öyle doğal bir şekilde yanındadır ki, sanki uzun zamandır arkadaşıymış gibi görünür. Garson yaklaşır ve sorar: -Size ne getirebilirim? Adam cevaplar: -Bir hamburger, patates kızartması ve bir kola lütfen. Sonra deve kuşuna döner: -Ya sen? ‘Aynısını’, der deve kuşu. *- TAM HESAP Birkaç dakika sonra garson siparişi getirir. ‘Toplam 9 dolar 40 sent’, der. Adam elini cebine atar… Ve hiç bakmadan, tamı tamına o miktarı çıkarır. Ne cüzdan çıkarır ne hesap yapar. Sadece gereken tam para. Ertesi gün aynı sahne tekrarlanır. Aynı sipariş, aynı deve kuşu, aynı şaşırtıcı kesinlik. Bu böyle günlerce devam eder. *- HER ZAMANKİ GİBİ Sonunda, bir cuma akşamı adam şöyle der: -Bu akşam biftek, fırınlanmış patates ve bir salata alacağım. ‘Ben de aynısını’, der deve kuşu. Garson yemekleri getirir. Toplam 32 dolar 62 sent. Adam yine elini cebine atar… Ve her zamanki gibi tam miktarı çıkarır. Garson artık merakını tutamaz: -Beyefendi… her seferinde nasıl tam parayı çıkarabiliyorsunuz? Ne sipariş verirseniz verin! Adam hafifçe gülümser, gözlerinde hafif bir muziplik belirir: *- İKİ DİLEK HAKKI -Şey, birkaç yıl önce tavan arasında eski bir lamba buldum. Onu ovalayınca bir cin çıktı. Bana iki dilek hakkı verdi. ‘Akıllıca bir dilekmiş’, der garson. ‘Hiç para sıkıntısı çekmezsiniz!’ ‘Aynen öyle’, der adam. ‘Kahve de alsam, sıfır kilometre araba da, para her zaman cebimde hazır oluyor. Sihir gibi.’ Garson, meraklı bir bakışla deve kuşuna döner: ‘Peki ya kuş?’ Adam iç çeker, kaderine boyun eğmiş gibi: “İkinci dileğimde… her dediğime ‘evet’ diyecek, uzun bacaklı, sürekli peşimde dolanacak uzun boylu bir hayat arkadaşı istemiştim…” Bence hesabı her zaman tam yapmalı, ödemedeki hesap gibi şaşmamalı. Gülmece’yi Mustafa Alhat’tan bir ‘düşünce’ ile noktalayayım: Biri diyor ki; ‘Ben bazı şeylerin anne terliği ile düzeleceğine inanıyorum! Örneğin; Okul önlerinde ‘Yavaş!’ yazılı işaret levhaları var. Ama bir de yüksekçe kasis yapılıyor!’” Yani böyle durumlarda hizmete ‘Anne terliği’nin ya da ‘Osmanlı tokadı’ gerekiyor bazılarımıza… *- BÖYLE BİR ŞEY! Fark yaratanları ve başarılı olanları paylaşmayı seviyor, hatta görev kabul ediyorum. Sabancı Vakfı da bildiğin kadarıyla yıllardır ‘fark yaratanları’ ele alıyor, hatta onu tanıtmaya çalışıyor. İşte size, anlatımlarından önemli bir örnek; “16. Sezon Fark Yaratanlarımızdan Atakan Nalbant, kendisinin sıklıkla karşılaştığı erişilebilirlik problemlerini çözmek üzere kurumların web sitelerini ve mobil uygulamalarını erişilebilir hale getirmeleri için her aşamada destek olan bir araç olarak 2024 yılında Binclusive’i geliştirdi Binclusive’in kuruluş hikayesini Atakan anlattı: “Bugün dünya nüfusunun %15’i bir engele sahip. Engelli olmayan diğer insanlar, sabah uyandıklarında yataktan kalktıkları andan akşam uyuyana kadar onlarca web sitesine giriyorlar. Ama asla o web sitelerini açarken ‘Acaba bu siteyi kullanabilecek miyim?’ diye sormuyorlar. Ben ve benim gibi dünyada 1,3 milyar, Türkiye’de ise 9 milyon engelli insan; her gün web sayfalarını kullanırken ‘Acaba kullanabilecek miyim, acaba işlemimi tamamlayabilecek miyim?’ diye soruyor. Kurumların, dijital sayfalarını erişilebilir tasarlayamamaları bir grup insanın hayata eşit katılamamasına sebep oluyor. Aslında bu sorundan yola çıkarak Binclusive’i kurmaya karar verdim.’ Belki uzun bir anlatım ve söyleşiden alınmış kısa bir bölüm, özet gibi… Herhalde sosyal girişimcilik böyle bir şey olmalı, Ya da fark yaratan… Kimisi buna ‘değişim’ veya ‘gönüllülük’ gibi isimler de takabiliyor. *- TARİHE TANIK OLMAK Kenya Hunter Amerikalı bir gazeteci. Fotoğrafıyla birlikte şunları yazıp göndermiş:: ‘AP'deki son haftalarımda, gazeteciliğin neyle ilgili olduğunu hatırladığım için minnettarım… Tarihe tanıklık etmek. Dün, müdürlerinin kovulmasının ardından istifa eden ABD Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezlerinden üç üst düzey yetkiliyi alkışlayan yüzlerce halk sağlığı çalışanının arasında durdum. Sahada, topluluk arasında olmak, hangi ritimde olursam olayım, etrafta olmayı en çok sevdiğim şey. Atlanta'da The AP'de sahada Mike Stobbe, Amanda Seitz ve Chris Megerian ve diğer birçok harika insanla bu hikayeye katkıda bulunduğum için minnettarım…” *- EN İYİ YATIRIM Bir Amerikalı gazetecinin bizim gibi düşünmesine hayret ettim. Bu arada aklıma Falih Rıfkı Atay’ın şu sözleri geldi: "Nemiz varsa; bağımsız bir devlet kurmuşsak, hür vatandaş olmuşsak, şerefli insanlar gibi dolaşıyorsak, yurdumuzu Batı’nın, vicdanımızı Doğu’nun pençesinden kurtarmışsak, şu denizlere bizim diye bakıyor, bu topraklarda ana bağrının sıcağını duyuyorsak, belki nefes alıyorsak; hepsini, her şeyi 30 Ağustos Zaferi’ne borçluyuz.” Araya, Setur Marinaları Kuşadası Marina Müdürü Hakan Tellioğlu’nun şu sözlerini daha doğrusu görüşünü yerleştireyim: “Kariyer, başarı ve hedefler hayatımızda önemli bir yer tutuyor. Ancak benim için asıl başarı; evlenmek, çocuk sahibi olmak, çocuğun iyi bir eğitimle büyüyüp değerli bir insan olarak kendi hayatını kurduğunu görebilmektir. Çünkü en güçlü yatırım; geleceğe, yani çocuklarımıza yaptığımız yatırımdır.” *- KIPIRDAMAYIN Ahmet Çavuş, iki asker arkadaşıyla keşif görevindeydi. Arkalarından 40 kişilik bir takviye grubu gelecekti. Yanlarındaki silah ve teçhizat sınırlı sayıdaydı. En çok güvendikleri ise, saatli, tetikli ve fitilli 11 el bombasıydı. Sessiz, dikkat çekmeden Elmalıdağ’a tırmandılar. Ahmet Çavuş hızlı yürürdü, grubun hayli önündeydi. Zirveye yaklaşınca bazı sesler duydu ve ardından karaltılar gördü. Biraz daha yakınlaştığında, portatif masa etrafında oturan 8-10 subayı fark edebildi. Arkadaşlarının gelmesini dahi beklemedi. Hemen eline ilk gelen bombayı aldı. Gecenin sessizliğini yaran haykırışı duyuldu: ‘Kıpırdamayın! Ellerinizi havaya kaldırın! Teslim olun! Yoksa hepiniz hemen ölürsünüz!’ *- TRİKOPİS’İ YAKALADI Ahmet Çavuş’un arkadaşları ellerinde silahları bulunduğu halde, Yunan subaylara yaklaştı. Üzerlerindeki tabanca, kılıç, el bombası ve mermi gibi teçhizatı topladılar. Sonra da kendilerini güvenliğe almak için birkaç adım geri çekildiler. Ahmet Çavuş, düşman kuvvetlerine etraflarının sarılı olduğunu teslim olmalarını söyler. Ve orada Yunan ordularının Generali Trikopis’i yakalayarak adını tarihe yazdırır. Türk Ordusu tarafından teslim alınan Yunan subayların listesi şöyleydi: Yunan Ordusu Başkomutanı General Trikopis, 2. Kolordu Komutanı General Dijennis - Hasta olduğu anlaşılıyordu. Girdiği bölgelerde halka insanlık dışı uygulamalarda bulunmuştu. Gaddarlığı, ‘Tahkik-i Mezalim Cemiyeti’nin raporlarında açık açık yazılıydı! -, 2. Kolordu - İzmir’e ilk çıkan Yunan askeri kuvveti! - Kurmay Başkanı Albay Yuvannis, 13. Tümen Komutanı Albay Vandelis ve Albay Kalinalis ile yaverleri… *- 15 YIL CEPHEDE SAVAŞTI Ahmet Çavuş’a savaştan sonra İstiklal Madalyası yazılır. Balkanlar, Çanakkale ve Kurtuluş Savaşı’nda tam 15 yıl cephede savaşmıştır. Son savaşı Başkomutanlık Meydan Savaşı olur Kahramanlığını yaşatmak için Çakmaklı - Bölmelik! - Tepe’ye sade bir anıt dikildi. Üzerindeki mermer levhada şu satırlar okunurdu: ‘Burası 2/3 Eylül 1922 Cumartesi saat 22.30’da, Yunan Orduları Başkumandanı General Trikopis ile maiyetinde bulunan İkinci Kolordu Kumandanı Albay Vangelis, Albay Kalinalis ve kurmay başkanları ile yaverlerinin muzaffer Türk Ordularının Beşinci Kafkas Tümeni Komutanı Kurmay Albay Dadaylı Halit Bey - Akmansü - tarafından teslim alındığı yerdir.’ Aziz ruhu şad mekanı cennet olsun. *-

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

BÖYLE BİR ANLAŞMA GÖRÜLMEDİ... DENİZİ YOK ANLAŞMAYA LİMANLAR KONULDU...

BAŞIMIZ SAĞ OLSUN! ACIM BÜYÜK! BOLU'DAKİ OTEL YANGININDA 66 İNSANIMIZI KAYBETTİK

KİTAPLARIN ANLATAMADIĞINI ANLATIYOR