TÜRKİYE'DEKİ HAİNLER
YAŞAR EYİCE
*- İNSAN OL!
‘Gösterişin, torpilin, kibrin ve sayamadığım binlerce putun kol gezdiği bu çağda; Bir bakışın, bir duruşun, bir hayatın sadeliğine inanıyorum’ diyor, Ankaralı Sevgi…
İngrid Bergman'a sormuşlar;
‘Gidişat çok kötü, dünya nasıl kurtulacak?’
‘Utanç!’ demiş Bergman…
Dünyayı bir tek utanan insanlar kurtarabilir.
Çünkü utanmak, ‘kibir’ denilen en büyük günahın panzehiridir.
Yalanın, iftiranın, hırsızlığın, pişkinliğin, arsızlığın önündeki en büyük engeldir.
Başını öne eğebilen, yüzü kızaran, özür dileyebilen insanları görmeye ihtiyacımız var.”
Dostoyevski ne demiş?
‘Bir fikir ayrılığına rağımen karşısındakine saygı duyabiliyorsan, insan olmuşsun demektir!...’
Büyükler ne der?
‘İnsan ol, insan ol!...’
*- KARA HABER HEMEN GELİYOR
MHP ve Ülkü ocaklarında çeşitli görevlerde bulunduğunu bildiğimiz Ali Peynirci, ‘Konak Belediyesi Ağustos ayı ikinci toplantısında Müdürlüklerin ruhsat ve harçları görüşüldü ve meclisten CHP'li Meclis Üyesi arkadaşların evet oyuyla, bizim hayır oyumuzla oyçokluğuyla kabul edildi.
Tabloyu incelerseniz 2024 ve 2025 yılları arasındaki yüksek artışların Esnafımızı mağdur edeceğini söylemek yanlış olmaz.
Konak bunu hak etmiyor.’ diyor.
Kendince haklı olabilir.
Ama, Ahmet Emrullah Barlas’ın ‘Hükümet belediyeleri silkeledikçe belediyeler de halkı silkeleyecek. Olay bu.’ demesine de muhalif Ali Peynirci şu yanıtı veriyor:
‘Vatandaşlarımız bina vergisi, çöp, atık vergisi, işgaliye parasını nasıl Belediyeye ödüyorsa, Belediyede SGK ve vergilerini Devlete ödemek zorunda, yıllarca ödeme yapma, yapılandırma yapma sonrada Devlet kesinti yapınca ‘niye yaptı?’
Belediyeler önce personel fazlalığından, beceriksiz, plansız yönetim anlayışından kurtulacak, bütçelerini düzeltecek ancak o zaman hizmet verebilir.
*- KOLAYCILIK
Halkın, esnafın sırtına daha fazla yük bindirmek hem adil değil, hem de kolaycılık.
Konak'ın nüfusu 2009 yılında 411 bin idi, 2024 de 327 bine inmiş, kısaca insanımız hizmet alamadığı ilçemizi terk ediyor.’
Bence Ali Pehlivan, siyasiliğini ortaya çıkarmış, böylece bu beylik lafları söylemiş.
Doğru mu doğru!
Katıldığım şu;
Belediyeler, hangi parti olursa olsun, hepsi ağzına kadar sözde çalışanıyla dolu.
Madalyonun diğer yüzüne bakarsak, ‘insaflı’ esnaf var mı?
Daha kokusu gelirken, örneğin memura, emekliye, işçiye zam haberini duyar duymaz etiketleri değiştiriyor.
Geçenlerde yazdım, çünkü tanıktım:
Çaya zam gelmeden, bir gün önce etiket fiyatından değil de, duyduğu haber üzerine zam yapılmıştı.
Emin olun üç lira beş lira değil.
Tam 40 kusur lira…
Olur mu, oluyor işte!
En güzel örnek bu…
*- BİR ZAMANLAR
Bir zamanlar etiketi değiştirmek, ya da ‘indirim, ucuzluk’ gibi reklam yapmak için, odalardan örneğin Ticaret Odası’ndan resmi belge ile izin alınırdı.
Çünkü ilgililer evrakları, faturaları inceler, kayıtlara bakar buna göre ‘indirim’ izni verirlerdi.
Şimdi ne oldu?
İzmir Ticaret Odası geçen günlerde ‘ekmeğin fiyatını arttırdı.’
Ben de, ‘Ne biçim belediye, iyi ki halkçı?’ diyerek bir yazı yazmıştım, elimde kaldı!
Yani ‘zam’ sözcüğü iyi değil, sinirleri hoplatıyor.
Bu nedenle, sevgili Muammer Kantar’ın da düşündüğü gibi, ‘Zam’ yerine, ‘Güncelleme’ veya ‘fiyat ayarlaması’ vs. laflar ediyoruz.
Zaten Berrak Öztekin’in dediği gibi ‘Zamma gelinlik giydirmişler, kimse kabul etmemiş!
Ben böyle durumlarda, ‘Kendine bak, aynaya bak!’ derim…
*- ARKADAN HEMEN GELDİ
Demokrat Gündem’de, Halide Demir Polatlı’da şöyle diyor:
“AKP’’den Konak Belediyesi’ne sert tepki:
‘Bu zamlar ekonomik darbe!’
Artık ‘Darbe’ sözcüğünün, günlük yaşantımıza girdiğini de öğrenmiş olduk.
AKPi Konak İlçe Başkanı Mehmet Sait Başdaş, Konak Belediyesi’nin yüzde 1.600’ü aşan oranlarda yaptığı zamları ‘vicdansızlık’ olarak nitelemiş.
Bazı kalemlerde belirtilen yüksek artışı ele alan AKP’li Başdaş, herhalde anında bir araştırma yaparak, ‘Vatandaşın ve esnafın tepkisi büyük’ diyerek uzunca açıklamasını yapmış.
Keşke piyasanın durumunu, çarşı pazarı böyle hep bize duyursalar, halkın tepkisini de ortaya koysalar.
Tarlada kilosu bir lira olan karpuzun, ‘en ucuz meyve’ olarak, biz tüketicilere kaç liradan mal olduğunu anlatsalar da, içimiz rahatlasa…
Nedenini hep ‘Akaryakıt zamlarına’ bağlıyorlar.
Acaba başka nedenler yok mu?
En basitinden ‘Vicdan nerede?’ diye sorayım!
*- KAÇTA KAÇ?
‘Kâr marcı!’ diye bir ticari kavram vardı.
Acaba şimdi kaç?
Yüzde 10’mu, yüz mü, bin mi?
Bilen söylesin…
AKP’li yöneticiler, ‘Bu zamlar siyasi soygundur!’ diyarlar.
‘Vicdansızlık ve ahlak dışı bir karar’ olarak yorumluyorlar.
‘Halkının yanında olacağız’ diye açıklama yapıyorlar.
Siz hiç ‘Halkın karşısındayım’ diyen bir siyasetçiyi gördünüz mü?
Bence CHP’li Meclis üyeleri, AKP’llerle birlikte, göğüslerinde partilerinin görünür, büyükçe rozetleri ile çarşı pazara çıkıp hem esnaf, hem de sokakta karşılaştıkları sıradan vatandaşla görüşüp görüşlerini, noktasına, virgülünü değiştirmedin yayımlasınlar,
Yani oturduğu lüks yerden, masa başında, ‘Halk böyle diyor’, ‘Halk böyle istiyor’, ‘Seçmen beni istiyor!’ gibi beylik, uydurma laflarla karşımıza çıkmasınlar.
Diyorum, ‘zam’ sevimsizdir…
*- MESLEKLERİ AYNI
Vallahi billahi bir eczacı hanım, geçenlerde bir kişinin bile gelmediğini’ söyledi.
Yeri de belli, ismi de…
Üzülelim mi, sevinelim mi?
Baksanıza çevresinde, mahallesinde bir tane bile hasta kişi yok.
Ama yine vallahi billahi .bir turistik sayılacak ilçede, bir eczanenin işleri çok iyi…
Neden mi?
Kimisine güneşten korunma, kimisine güzelleştirme, kimisini güçlendirme aklınıza gelen ya da gelmeyen, yardımcı destek ürünlerini öyel güzel pazarlıyorlar ki, sanki ‘güzellik merkezi’ ya da ‘modern aktar’lar.
Alan memnun, satan memnun…
Fiyatlara bir göz attım, iki üç bin liradan başlıyor…
Şunu da duydum:
‘Küre devam etmek lazım, bitince yenilenmesi gerekiyor…’
İşte aynı meslekten iki mekân sahibinin durumu…
*- YİNE UNUTUYORDUM
Ha sahi unutuyordum, bilmem kaç işçi, halkın ve siyasilerin desteği (!) ile belediyelerde eski işlerine dönmeyi bekliyor.
Zaten ballı börek hazır….
Bir zamanlar yine olduğu gibi, kapı görevlisinin maaşı müdürünü ikiye katlayacak.
Profesör maaşlarını geçecekler.
Yani beklemeye değer…
Zaten ara zamlar da, maaşlarına nasılsa eklenecek.
Rakamlar yalan söylemiyor.
Ama birileri yalandan kimsenin ölmediğini ispatlıyor.
*- ADALETSİZLİĞE SUSMAYACAKLARMIŞ
Konuyu AKP İlce Başkanı Başdaş’ın, adliye önünde, yönetici arkadaşlarıyla fotoğraf çektirirken söylediklerini yazarak kapatayım.
Sürecin, yani zammın takipçisi olacaklarını belirten Başdaş, ‘Adalet önünde hakkımızı arıyoruz. Konak halkına sözümüzdür: Bu adaletsizliğe karşı asla susmayacağız. Halkımızın yanında durmaya devam edeceğiz” dedi.
Basın açıklaması sonrası gazetecilere teşekkür eden Başdaş, detaylı zam listesinin kamuoyuyla paylaşıldığını da ekledi.
* ARKADAN VURANLAR
Mustafa Kürşad Somay ve Cafer Ersoy bir fotoğraf paylaştı.
Fatma Ömür ise şu yazıyı okumamı önerdi:
Arap İngiliz'le birleşmiş Türk'ü arkadan vurmuş;
Ermeni Rus'la birleşmiş, Doğu Anadolu'yu kana bulamış;
Rum Yunan'la, Yunan İngiliz'le birleşmiş, Batı Anadolu'yu ele geçirmiş.
Ülkenin mahvolmadık, yıkılmadık, yanmadık, kan dökülmedik, kül olmadık hiçbir yeri kalmamış,
Elde avuçta İstanbul ile İzmir bile yok!..
Anadolu'nun altı yedi milyon nüfuslu en yoksul bölümüyle, yüzde doksan beşi okuma yazma bilmez, yorgun, yoksul, bitkin, ezik bir halk..
Nasıl kurtulmuşuz?..
*- EŞİT OLDUK
Şaşıp kalıyorum...
Yunan'ı nasıl denize döküp hizaya getirmişiz,
İngiliz'i İstanbul'da nasıl çıkarmışız, dünyanın süper güçleriyle masaya nasıl eşit oturmuşuz?
Yıl 1923
Anadolu'da 10-11 milyon savaş artığı yaşıyor; aç biilaç, parasız; Yüzde 95'i elifi görse mertek sanacak kadar alfabesiz... .
.
*- YOKLAR ÜLKESİ
Ne yapacaksın?..
Demokrasi yap!..
Nasıl yapacaksın?..
2000'li yıllarda Nurcu tarikatının ardına, bu kadar adam takılmışken,
1923'ün yanmış yıkılmış Anadolu'sunda nasıl demokrasi yapacaksın?..
Kalan ne?
Yıl 1923
Komşunun komşuyu boğazladığı iç savaşlardan, Anadolu'yu mezbahaya döndüren dış savaşlardan yeni çıkmışsın.
Fabrikan yok,
İşçin yok,
İş adamın yok,
Mühendisin yok,
Doktorun yok,
Uzmanın yok,
Tüccarın yok,
Suyun yok,
Barajın yok,
Elektriğin yok…
*- YAZININ ÖZÜ
Kadınların çarşafta çuvala giriyor, erkeğin dört karı alıyor, yurttaşlık yasası yok, Üniversiten yok, Banka yok, Burjuva yok, Proletarya yok, İhracatçı yok, İthalatçı yok, Sermayen yok.
Kalkın bakalım...
Nasıl kalkınacaksın?...
Sermayesiz ekonomik kalkınmanın yumurtasız omletten ne farkı var?
Mustafa Kemal kuşağı ne yapmış?..
Yöneticiler devletçiliğe neden ve nasıl sarılmış?..
Türkler bankacılığı nasıl öğrenmiş?..
Merkez Bankası 1930'a değin neden açılamamış?..
Özel sektör nasıl oluşturulmuş?..
Yeni devlet nasıl kurulmuş?..
*- YOK OLMA KUYUSUNDAN
Çağdaş öğretime nasıl geçilmiş?
1920'de 10-11 milyon nüfusun yüzde 95'i Alfabesizken savaş artığı bir toplumla,
Okuma yazma seferberliği nasıl açılmış?
Kitaplıklarda kitap yokken, Ulusal kütüphane nasıl kurulmuş?..
Okullarda tarih kitabı bile yokken tarih nasıl yazılmış?..
Yok olmanın kuyusundan çıkıp var olmanın doruğuna nasıl tırmanılmış?..
Yunanlı ile dostluk nasıl kurulmuş?..
Avrupa'da saygınlık nasıl kazanılmış?..
Şaşıp kalıyorum...🤔
Hiçbir şeyimiz yokken neler yapmışız?..
Bir de bu ortamda,
Mustafa Kemal'e saldıranlara bakıyorum!
Daha çok şaşıp kalıyorum...
*- NASIL YETİŞTİRİLDİLER
Aydınlı önemli bürokrat ve genel müdürlerden, emekli arkadaşım Süleyman Mersin, bazı gelişmelere sinirlenmiş olmalı ki kalemi eline almış, ‘Bu kadar hain nasıl yetişti?’ diye sormuş.
Süleyman yazının özüne sinmiş düşüncenin çıkış kaynağının ise bir zamanların ünlü siyasetçisi Kamran İnan olduğunu da vurguluyor.
Kamran İnan, çok yönlü bir kişiliğe sahip…
Diplomat ve siyasetçi…
Kürt kökenli oluşu onu hiçbir zaman bu ülkenin çıkarlarını göz ardı etmeye itmemiş, ömrünü örnek sayılacak bir yaşam biçimiyle ülkemize adamıştır.
Hakkında söylenecek övgü dolu çok şey var!..
Bir gazetemizde çıkan bir söyleşide söyledikleri, daha doğrusu haykırışı gözlerimizi yaşarttı…
İbret dolu cümleler!..
*- BAKMAKLA OLMAZ
‘Bu ülkenin bölünmekte olduğuna inanmakta zorlananların tarih dolu bu kişiliğin söylediklerine kulak kabartmaları gerçekleri görmelerinde yardımcı olacaktır.’
Diyor ki:
‘Ailem geçmişte haksızlıklara uğramasına rağmen hiçbir zaman devlete küsmedim. Ülkemin sorunlarıyla yakından ilgileniyorum.
Ülkemde olan bitenlere yalnız gözlerimle bakmakla yetinmem, incelerim de…
İnsanımız yanlış yolda!
Ne yazık ki benim vatanım hain yetiştiriyor.’
Ülkenin her yanına pislik yuvalarının dolduğu, kokuşmaya başlayan oluşumların ülkenin her yanını sarıp sarmaladığını anlatan son cümleyi bir kez daha tekrarlamak isteriz.
‘Ne yazık ki benim vatanım hain yetiştiriyor!’
*- ACI GERÇEK
Ne acı bir tespit değil mi?
Üstelik ürkütücü,
Dehşet verici,
Ve korkutucu…
‘Ne yazık ki benim vatanım hain yetiştiriyor.’ cümlesi karşısında, uyanmak, silkinmek ve çırpınıp ayağa kalkmak için mutlaka birlik ve beraberlik içinde olmalıyız.
Üç beş kuruş uğruna bu ülkeyi cehennem azabına doğru sürükleyenleri görmemek mümkün mü?
Siyasi çıkar hesapları uğruna gerçekleri gizleyenler doğruyu okuyunca, biraz olsun utanmazlar mı?
*- İLACI BULUNMALI
Bir zamanların kibar politikacısı Kamran İnan, konuşmasının devamında diyor ki:
“Hainlik ve ihanet üreten bir ülke olduk!..
Bunun ilacını da bulamadık.
Devlet adamı yetiştiremez hâle geldik!..
Eğitim iflas hâlinde…
Bu kadar önemli bir yerde devletimizi büyük çabalarla küçültmek isteyenler var.
Devletimize sadakatle hizmet edenlerin başına çok işler getiriliyor. Türkiye’de hainler makbul…
‘Bu kadar vatan haini nasıl yetişti?’, mutlaka araştırılıp bulunmalı, ortaya çıkarılıp önlemler alınmalıdır.”
Öylesiyle ve öncelikle; ifşa edin vatan hainlerini,
Gizlenmelerine, örtü altına saklanmalarına izin vermeyiniz…
Bu vatan sizindir, bizimdir, hepimizindir, bilmez misiniz?
*-
Yorumlar
Yorum Gönder