'SORULAR, KADINLARI İŞE ALMAMAK ÜZERE HAZIRLANIYOR'
YAŞAR EYİCE
*- ŞEYTAN’IN AKLINA BİLE…
Dünyaca ünlü sahil kentimiz Çeşme’de bir Nermin Ekinci var.
Yerinde duramayan, hatta bu yüzden kendi para kazanıp rahat edeceği işinin başında bile durmayan turizmci Nermin Ekinci, Ankaralı Sevgi Hanım’ın ifadesine göre, ‘Çalışkan Arı…’
Bugün bir barajın suyunun Çeşme’ye verilerek susuzluk sorununun çözüleceğini öğrendim.
Ama ben yine de Nermin Ekinci’den söz edeceğim, çünkü bu kez önemli bir konuya değiniyor,
Talimat verircesine, ‘İşe alım mülakatlarında bunları soramazsın!’ diyen Nermin Ekinci devam ediyor:
‘-Evli misiniz, eşiniz çalışmanıza izin veriyor mu?
- Hamile misiniz? Yakında çocuk sahibi olmayı düşünüyor musunuz?
- Hamile kalmak için herhangi bir tedavi görüyor musunuz?
- Çocuğunuz hasta olursa işe gelebilecek misiniz?
- Erkek müşterilerle baş edebilecek misiniz?
- Eşiniz ne kadar kazanıyor?’’
‘Mis’ gibi sorular değil mi?
Baksanıza bazıları ‘mis’ ile bitiyor, herhalde özel seçmişler…
Özel seçildikleri doğru da, kendileri doğru değil, en başta konuyu açan Nermin Ekinci ve ekibine göre….
Bu kadarla bırakmayıp devam ediyor, şimdi Gençlik ve Spor Bakanlığına 4 bir 500 personel alınacağı haberinden sonra; ‘Erkek adaylara sormadıklarınızı kadınlara da soramazsınız!’ diyerek görüşlerini noktalıyor.
Ha sahi bu arada atladım;
‘Mülakat Sorularınızı Gözden Geçirin!’ sayfası ya da gündemine gelince; şöyle deniliyor?
‘-Soru işin gereği mi?
- Cevap, rol için karar verme! Kriterlerine hizmet ediyor mu?
- Soru hassas kişisel veri veya özel hayat içeriyor mu?
- Herkese aynı standartta sorular soruyor musunuz?”
Nermin Ekinci insanlarımız ve kadınlarımız için çırpınıyor, acaba filmi de vardı, ‘Kadının fendi erkeği yendi mi?”
Sanmıyorum her gün kadınlar katledildiklerine göre…
Bu arada Nermin Ekinci’ye anımsatayım:
Mülakatlarda öyle sorular var ki, inanın Şeytan’ın aklına bile gelmez…
*- YERİNE GÖRE
Konuyu biliyorum.
Bir ara, özelikle müteahhitler ve belediyelerin ilgili birimlerinden çok şikâyet geldiği için araştırmıştım.
Hatta ilkokuldan sınıf arkadaşım, Öğretim Üyesi Y. Mimar-Mühendis Prof. Dr. Ömer Alku ile Paris’te konuşmuştuk.
‘Yeniden yapılması daha ucuza gelir!’ demişti.
Konumuz ‘Depreme dayanıklı binalar’ idi,
Tehlike arşeden binaların, ya da eski yapıların depreme dayanıklı yapılması için, yıkılıp yeniden yapılmasının daha ucuza mal olacağını anlatmıştı.
Unutmadım…
Bir iki yerde de, paran varsa ve eskiye, hatıralara değer veriyorsan, eskiyi yaşamak istiyorsan para harca, demiştim.
Prof.Ömer Alku ile bir kere de Bornova’da pazarda karşılaştım.
‘Yine sorun mu var?’ demişti.
Sonra, hayatta olan okul arkadaşlarımızı bulup, bir yerde buluşma kararı aldık.
Tabii olmadı…
Belki Ömer’ler toplanmışlardır.
Bunları neden yazdım.
Çünkü Mustafa Alhat da konuyu irdelemiş ve o kadar güzel anlatmış.
Binlerce insanımızı ilgilendirdiği için sözü Sevgili Mustafa Alhat’a veriyorum:
*- İHTİMALLER
“Depreme dayanıksız olduğu için yıkılacak bir binada dairemiz var.
Önümüze iki seçenek konuluyor.
Ya yıkıp yeniden yapmak ya da güçlendirme.
Hesaplamışlar iki seçenekte neredeyse aynı paraya mal oluyor.
Maliyet aynıysa yıkar yeniden yaparsın normalde.
Ama yıkarsak bitişik nizam devam edemiyoruz üçer metre her taraftan çekmesi olan bir bina yapmak gerekiyor.
Olsun metre kare biraz düşer ama karanlık oda olmaz.
Yol koduna uygun inşa edilir yeraltına otopark yapılır oda yerleşimleri ebeveyn banyosu vs binanın değeri düşmez her türlü yıkıp yapmak mantıklıdır diye düşünüyorsun.
Bir plan çizildi 136 metrekare daire 88 metrekareye düşüyor.
Nasıl yani?
3 metre çekme çarpı 9 metre derinlik 27 m2 eksilir 109 m2 kalması lazım 21 m2 yani bir oda nereye gitti?
Mevzuata göre yangın merdiveni eklenmeliymiş.
Yüzlerce insanın konakladığı çalıştığı otellerde iş merkezlerinde eskiden aldıkları ruhsatlara istinaden istenmeyen yangın merdiveni, 88 m2 1+1 toplam 8 daire için isteniyor.
*- ‘NE ANLADIM?’
Ben yangın merdiveni hiç olmasın demiyorum tabiiki insan hayatı önemli.
‘Arkada genişçe bir bahçe alanımız var oraya konstrüksiyondan arka odalardan çıkılacak açık sistem yangın merdiveni yapılsın’ dedik.
- Yok olmaz postacı kargocu geldiği sırada bir şey olursa onların ulaşımı olamayacak yangın merdivenini onaylayamayız’ diyorlar.
‘Peki o zaman normal merdivenleri yangın merdiveni özellikli yapalım yangın geçirmeyen kapılar vs ne gerekiyorsa…’
- Yok olmaz illa müstakil yangın merdiveni yapacaksınız.
‘Güçlendirme yaparsak?'
- Ha o zaman işiniz kolay yangın merdivenine gerek yok.
Hatta yangın merdiveni yapmak isterseniz de yapamazsınız çünkü ilk projenin aynısını yapmak zorundasınız bir detayı bile değiştirirseniz o 3 metre çekme zorunluluğu devreye girer.
‘Eee ne anladım ben şimdi ???’
*- BİR İHTİMAL DAHA VAR!
Acil durum olursa kargocunun nereden kaçacağını düşünen mevzuatımız aşırı metrekare kaybı yüzünden güçlendirmeyi seçersek evlerde yaşayanları bile umursamıyor.
Kulağımda eski bir taş plak dönmeye başlıyor.
Bir ihtimal daha var…”
M. Alhat 15 Mart 2025 tarihinde yazmış bu yazıyı, şimdi ne yapıyor?
Neye karar verdi?
Belki bunları da yazar öğreniriz.
Şunu da söyleyeyim:
Mustafa Alhat Akhisarlı…
Ticaret Odası Yönetim Kurulu Başkanı kardeşi Alper Alhat ile birlikte ‘zeytin’ciler.
Öyle ki, hem üreticiler, hem sanayiciler, hem de ihracatçılar.
Rusya pazarına giren ilk üretci- ihracatçısı bu kardeşler.
O zaman, bulmuşken bir de ‘zeytin konusunu’ soralım;
*- POSALI YAĞLAR SORUNU
Bilindiği gibi zeytin yağa işlenirken az miktarda zeytin karasuyu ve meyve eti parçacıkları yağa karışır.
Bunlar ilk etapta yağın tamamında süspansiyon halinde askıda durur ve yağın daha ‘doğalmış’ gibi zannedilmesine neden olan buğulu (opak) görünmesini sağlar.
Zamanla bu parçacıklar ve su dibe çöker. yağ şeffaf ve parlak bir görüntüye kavuşurken dipte sirke anası gibi bir tortu birikir.
Bu tortu yağdan uzaklaştırılmazsa fermente olarak yağın salamura siyah zeytin gibi kokmasına ve kalitesinin bozulmasına neden olur.
Oluşan kusura biz ‘Posa kusuru’ İngilizler de çamurumsu veya çamurlu tortu diyor… (muddy sediment)
Zeytinyağı sektörünün yıllardır çözülemeyen ama pekte umursanmayan bir sorunudur.
*- ALGI YERLEŞMİŞ
Niye önemsenmez derseniz; öncelikle Türkiye’de tüketilen zeytinyağının büyük çoğunluğu ‘beyaz teneke!’ dediğimiz üreticiden tüketiciye kontrolsüz satışlardır.
Son tüketicilerin zihnine bir şekilde filtresiz yağın daha doğal daha sağlıklı olduğu algısı yerleştirilmiş.
Bu yüzden tüketiciler zeytinyağında posa veya bulanıklık gördüğünde kızmak yerine mutlu oluyor.
Salamura zeytin kokusu duyduğunda ‘bak işte gerçek zeytinyağı çünkü zeytin kokuyor” diyor.
*- HOŞGÖRÜ ‘KURAL’ OLMUŞ
Markette satılacak yağlar filtre edilmek zorunda ama bunu tedarik eden firmalar veya tüccarlarında filtreli veya kusursuz yağ almak gibi bir talebi yok.
Niye yok onu da söyleyeyim;
Alışkanlıklar ve böyle gelmiş böyle gidercilikler yüzünden.
Sektörel teamüllere göre yüzde bire kadar posa alıcı tarafından fiyat kesintisi olmadan kabul ediliyor.
Buna bir tür hoşgörü diyelim, bu hoşgörü tahminimce sezonda fabrikadan yeni sıkılmış yağ ticareti için mecburiyet ile oluşmuştur.
Fakat zamanla hoşgörü kurala dönüşmüş sadece sezonda değil her zaman yüzde bire kadar muafiyet üstüne çıkarsa fiyattan kesilir gibi bir duruma evrilmiştir.
*- ENAYİ OLMAMAK İÇİN
Kimse çıkıp ‘Hadi sezonda okeyde 6 ay geçmiş yağda posa mı olurmuş’ diyememiş.
Aksine kar marjlarının düşük olduğu sektörde posasız yağ ticareti enayilik gibi bir şey haline dönüşmüş.
Özellikle ürünün az olduğu yıllarda firmalar posalıda olsa yağ bulabildiğine dua etmiş.
Hani derler ya; Zeytinyağını bulmuş posasızını aramamış.
Alıcı çok olduğu için biri almazsa diğeri almış kimsenin yağı ‘posalı ve veya kusurlu’ diye elde kalmamış.
Müstahsil veya stokçu yağı filtre etse, hadi filtre etmeyi geçtim posasını alsa, az ya da çok kayıp olacak maliyeti artacak.
Biraz cahillikten ama daha çok kurnazlıktan…
Beyaz tenekeciler son tüketiciye, stokçular şişelemeciye (afedersiniz ama en doğru tabir bu ) ‘posayı sokacağım!’ diye yaz gelmiş hala daha yağları çalkalayıp bulamaç gibi yivliyorlar.
*- TİTİZLİK BOŞA GİDİYOR
Uzatmayayım sonuç olarak;
Bahçeden sofraya kalite, et ürünlerindeki soğuk zincir gibi herhangi bir noktada kırılmamalıdır.
Stoklama doğru yapılmazsa çiftçinin bahçedeki başarısının, fabrikacının titizliğinin, markanın yatırımının bir önemi kalmaz.
Filtresiz yağ saçmalıktır.
Filtresiz yağları övenin ağzına kürekle vurulmalıdır.
Yüzde bir fire vermemek için bir çuval inciri berbat etmeyelim.
Son tüketiciye kusursuz yağ sunmak için tedarik zincirinin her paydaşı sorumlulukla hareket etmelidir.
Böyle gelmiş böyle gider demeyelim azıcık özenle büyük fark yaratabiliriz. “
*- PARAYI ALIYORLAR AMA…
Bir önemli noktayı da Hüseyin Bozkurt yazmış.
Okuyalım:
“Mustafa hocam güzel bir yazı olmuş ama şu zeytinyağı çıkaran makinelerinde yazmamız gerek!
Bakanlığımız ‘hibe destekleme yolu’ ile ülkemizde üretilen zeytin sıkma makinelerine yerli üretimin gelişmesi için yıllardır teşvik veriliyor.
Fakat nedense çok büyük bir gelişme yapılamıyor!
Bir alman teknolojisi, harikaları yaratıyorlar; gerek dekantör gerek sepalatörde…
Dünya devi oldular!
Örneğin dekantör de devir 5.500 kadar çıkarken, biz 3000 devire ulaşamıyoruz.
Sepalatörleri 8000 devir yaparken, Türk mallarımız 4.500 devirde kalıyor.
Onun için kaliteli yağ için makine parkurumuzu geliştirmeliyiz.
Bakanlıklar destekliyor, geliştirememizin nedenini bilemiyorum.”
Ben söyleyeyim, parayı başka yere harcıyor ya da istifliyoruz.
Nasılsa ürünlerimiz idare ediyor.
Aslında bu konuya devlet, bakanlık el atmalı, ‘hibe desteği’ hak edene vermelidir, sıradan olanlara ya da torpillilere değil…
*- ‘ROTAMIZ EGE ADALARI’
İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin denizcilik işletmesini yapan iştiraki İZDENİZ AŞ, yolcularını Ege Adaları ile buluşturmaya devam ediyor. Alsancak Limanı’ndan Midilli, Çeşme’den Sakız ve Seferihisar’dan Samos’a seferler sürüyor. Seferlerin biletleri bilet.izdeniz.com.tr adresinden satın alınıyor.
*- POPÜLER BULUŞMA NOKTASI; TAKSİM
Türk Hava Yolları Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Bolat, İstanbul'un kalbi Taksim'de yer alan yeni Satış Ofisinde, ekonomi gazetecileriyle bir araya gelerek Türk Hava Yolları’nın 2025 yılının ilk 6 ayına dair performansını ve gelecek vizyonunu paylaştı.
‘Tarihi Taksim Sahnesi'nin restorasyonu ile şehrimize kazandırılan bu bina ve bulunduğu çevre, kıtaları birleştiren İstanbul'un çok kültürlülüğünün ve çeşitliliğinin en yoğun yaşandığı yerlerden biri.
Günün her saati hem İstanbullular hem de turistler için popüler bir buluşma noktasında, sosyal buluşmaların ve kültürel etkileşimlerin odağında yer almak bizim için çok kıymetli.’ diyen genel müdür Bolat, finansal sonuçlarını da anlattı:
*- KÂRI İYİCE ARTTI
Genel Müdür Ahmet Bolat şöyle konuştu:
‘Ortaklığımız tarihindeki en yüksek 2. çeyrek yolcu sayısına ulaşarak 23,3 milyon yolcu taşıdı.
Son 17 çeyrekte büyümesini aralıksız sürdüren Ortaklığımız, 2025 yılının ikinci çeyreğinde yolcu kapasitesini bir önceki yıla göre %6,7 artırarak pandemi öncesi seviyesinin %47 üzerine taşıdı.
İkinci çeyrekte toplam gelirimiz yıllık bazda %5,6 artarak yaklaşık 6 milyar dolara ulaşırken, yılın ilk yarısında ise 10,8 milyar doları aştı.
İkinci çeyrek Esas Faaliyet Kârımız ise %19,5 artışla 706 milyon dolar seviyesinde kaydedilirken, Ocak-Haziran 2025 dönemi Esas Faaliyet Kârı 630 milyon dolar ile bir önceki yıla benzer düzeyde gerçekleşti. Ortaklığımız, uçak üretiminde yaşanan darboğaza karşılık 2025 yılının Haziran ayı itibarıyla filosunu yıllık bazda %5,9 büyüterek uçak sayısını 485’e çıkarttı.
*- UÇUŞ AĞI
Planlarımızı uzun vadeli olarak yaptık ve kararlılıkla uyguluyoruz.
Küresel ve bölgesel belirsizliklere, olağandışı jeopolitik gelişmelere ve sektördeki yoğun rekabete karşın büyümemiz doğru yolda ilerlediğimizi gösteriyor.
Rakipsiz uçuş ağımız, çeşitlendirilmiş gelir yapımız ve tüm iştiraklerimizle birlikte yüz bini aşkın çalışanımızla, Türkiye'nin en değerli markası olarak ülkemize ve sektörümüze katkımızı artırma konusunda azimliyiz.”
*-
Yorumlar
Yorum Gönder