HEYKELİ DİKİLECEK DOKTOR

YAŞAR EYİCE *- İNSAN GİBİ İNSAN İzmir’de heykeli dikileceklerin, isminin parklara caddelere verilmesi şart olan bir isimden söz etmek istiyorum, ‘Profesör Doktor Erkan Sevinç’ten… Türkiye’ye ilk kez ‘Ultrason’u genç yaşında getiren, onlarca yüzlerce tıp öğrencisi yani doktor yetiştiren ve yine Türkiye’den ilk kez Avrupa ve Afrika Ülkeleri uzman hekimlerinin başkanlığına seçilip, ülkemizi uluslararası toplantılarda başarı ile temsil eden Prof. Dr. Erkan Sevinç’ten… Çok iyi biliyorum, onlarca fakir- fukarayı ‘eğitim hastası’ göstererek, bir kuruş ceplerinden çıkartmadan ameliyatlarından tutun da, tüm tedavilerini sağlayan ‘önce insan’ diyen Prof. Dr. Erkan Sevinç’ten… ‘Atom karınca’ olarak adlandırdığım, 24 saatin kendisine yetmediği, Başhekimimiz Prof. Dr Erkan Sevinç’ten… Bilim insanlığının, ‘adam gibi adamlığının’ yanı sıra, her türlü meziyetini de bir yana bırakarak, belki de şu anda Türkiye’de ‘Basına ve halka hizmette’ dur durak bilmeden, en azından 60 yıldır yaladığı mürekkebi üzerinden çıkartmayan Prof. Dr. Erkan Sevinç’ten… Şu anda bile, hekimliğinin yanı sıra, kurucu yöneticiliğini yaptığı Sev Medya’dan özetle söz etmek istiyorum: Prof. Dr. Erkan Sevinç’in yönetimindeki, SevMedya Yayın Grubu’nca yayımlanan Merhaba Dergisi’nin özel sayısı çıktı. Derginin 50.sayısı koleksiyon dergi olarak özel kutusunda satışa sunuldu. Dergiyi satın alanlar adlarına düzenlenmiş sertifikalara da sahip olacaklar. Dergiyi edinmek isteyenleri (0 543 562 96 72 nolu WhatsApp hattını) aramaları gerekiyor. *- SORULARIN YANITINI ALABİLİRSİNİZ Öte yandan 50.sayı kutlamaları çerçevesinde 1 Ekim 2025 günü İzmir Ticaret Odası Meclis Salonu’nda ‘Sağlıkta Küresel Gelişmeler’ çalıştayı düzenlenecek. Çalıştayda sağlık sektörünün önemli isimleri panel ve konferanslar verecekler. Aynı gün küratörlüğünü Esat Erçetingöz’ün yaptığı ‘Merhaba’ kapaklarından oluşan “Fifty” sergisi de izleyemeyenler için bir kez daha İZTO Sergi Salonu’nda ziyarete açılacak. *- İŞİ BÖLÜCÜLÜK Piyasaya nereden çıktığı belli olmayan, ama iyi beslendiğini bildiğimiz biri yine bir şeyler yumurtlamış, Defne Samyeli için… Öyle bir yanıt almış ki, yenilir içilir gibi değil. Bunları normal birine söyleseler, Reis’in dediği gibi insanların yüzüne bakamaz. Ama nerede bu arsız tipte! Yalanın bin parası bunda. Ama halâ nasıl inandırıyor, gerçekten anlamakta zorluk çekiyorum. Bildiğim kadarıyla eşi bile sonunda dayanamadı, aynı paralelde olmasına rağmen, makas değiştirdi, ‘eyvallah’ dedi. Meraklısı için belirteyim Defne Samyeli kim? Defne Samyeli, Türkiye'nin çok yönlü medya kişiliğidir; televizyon sunucusu, köşe yazarı, aktris ve şarkıcı olarak tanınmaktadır. 1Temmuz 1972’'de İstanbul'da doğan Samyeli, 1991 ‘Türkiye Güzeli’ yarışmasında üçüncülük elde ederek ulusal dikkat çekti. Kariyeri hızla gazeteciliğe genişledi ve önde gelen habercisi olarak tanınarak, kendine özgü sunum tarzıyla uluslararası ödüller kazandı. Gazeteciliğin ötesinde, Samyeli müzik alanında ‘Tek Başına’ ve ‘Ağla Ağla’ gibi parçalarla iz bırakmış, ayrıca popüler Türk dizileri olan ‘Kurtlar Vadisi Pusu’, ‘İstanbullu Gelin’ ve ‘Aldatmak’ta rol alarak kariyerini sürdürmüştür. Ulusal gazetelerimizde köşe yazarı olarak kalemiyle de tanınan Samyeli'nin zarafeti, Türk medyasında manşetlerde yer almayı sürdürmektedir. *- YİNE ELİNDE PATLADI Ya kendisine kara çalan kimdir? Bana ve benim gibi düşünenlere göre ise açık ve net bir ‘Hiç’tir… Çevrelerinde ‘operasyon çocuğu’ olarak adlandırılan bu hiçimiz, belirtildiğine göre, kendisine verilen bu görev yine elinde patlamış. Neymiş efendim; Defne Samyeli Malatyalı Kürt ve Alevi bir ailenin kızıymış. Burada Defne’nin yanitini vermek isterim ama ‘bu hiç gibi’ ‘bölücülük’ işim olmadığından affına sığınarak bu kadarını yazdım. Ben en iyisi bu hasta kişilikli kişi hakkında daha fazla satır yazmadan, önemli bir noktayı paylaşayım, belki bir iki kişimize yararım olur. *- BEN İNANMIYORUM İşim gereği yıllardır tanıyorum. Az önce belirttiğim, kişinin bir başka versiyonu olan bu benden büyük kişi, son zamanlarda kendini ‘hacı- hoca’ sanıyor olmalı ki, belki de Cennet’in kapısını bu şekilde açacağına inanıyor olmalı ki, sürekli ‘dini konuları’ ve söylemleri paylaşıyor. Geçenlerde ‘Seçimler geliyor, aday ol!’ önerisinde bulunmuştum bu büyüğümüze… Nasılsa kendisi gibi düşünenlerin sayıları oldukça fazla! Arada benimle paylaştığı gibi, ‘Doktorların ve bilimin hayır!’ dediği konulara da ‘Evet, doğrusu böyle!’ diyerek akıl çelmesi atmayı da biliyor. Ama benim anlamadığım nokta, gece- gündüz demeden, yani her an ‘İsrail’in aleyhinde paylaşımlar yapan’ bu ‘Hacı- hoca’ ağabeyimiz bakın ne diyor? “İsrail de kanserden ölen yok!” *- ACABA ‘World Without Cancer’, yani ‘Kansersiz Dünya’ isimli kitapta, ‘Yani şunu bilin ki, kanser diye bir hastalık yok!.. Kanser, sadece vitamin B17 eksikliği!... Başka bir şey değil!...’ deniliyor. Kanser o kadar yaygınlaştı ki artık genç yaşlı demeden herkesi yakalıyor. Yine iddiaya göre:.. ‘Kemoterapi, ameliyat veya değişik ağır haplar almanıza gerek yok!..’ İşte burada ‘Biraz durun!’ diyorum ama ben yine de ‘Hikaye’ gibi olaya devam edeyim; *- OLMAZ MI? Anlatıma güç kazandırmak için şöyle deniliyor: “Düşünün bir zamanlar denizciler, çok sayıda niçin öldüler? İskorbüt denilen hastalığa yakalanıyorlardı... Çok sayıda insan öldü... ve bazıları da bundan çok büyük PARA ve gelir elde etti!.. Sonra ne buldular?.. Meğer İskorbüt sadece vitamin C eksikliği imiş!.. Yani hastalık bile değil!... Kanser de öyle!... Kanser sanayisi var artık!.. Kanserden milyar milyar milyar kere milyar para kazananlar var!... *- NEREDE GEÇİYOR? Bu konu çok uzun, çok derin!.. Belirtildiğine göre kanser sanayisinın kökü, ta ikinci dünya savaşına kadar dayanıyor!... Ne dolaplar dönüyor...siz inanmayın!... Her gün sadece 15-20 kayısı çekirdeği yemeniz yeterli!...” Sevgili okurlarım: Bakın burada ‘Kayısı çekirdeği’ deniliyor. Birçok yerde ise ‘Zeytin çekirdeği’ öneriliyor. Herhalde ‘bağırsakların parçalanacağından’ ya da dışarı çıkarmakta yardımcı olsun diye cerraha başvuranlardan haberleri yok. Birinin de ‘Çekirdek zararlı, ben zeytin çekirdeğini erittikten sonra kullanıyorum’ dediğini anımsıyorum. Bunu da sonra FETÖ’den aranan ve yakalanan bir cerrah ile konuşmasına tanık olmuştum. O zaman aklımdan şu geçmişti: ‘Acaba bu tedavi şekli diniz kitabımızın neresinde geçiyor?’ *- ARAŞTIRMALAR BULDURUYOR Yaklaşımları çok güzel; “Kanser olmuşsanız, önce kanserin ne olduğunu anlamaya çalısın!.. korkmayın!...” diyorlar. Güzel ama ya buna ne demeli? “Sakin kemoterapi filan yaptırmayın!...” Tekrar edelim: Günümüzde İskorbüt den ölen var mı artık?... Yok!... Çaresi biliniyor... Peki kanser?.. Sanayi haline gelmiş!... Ancak, çaresi çoktan bulundu: VİTAMİN B 17 eksikliği!... Hepsi bu!... Buğday çimi ekin... Buğday şırası için…” Güleyim mi ağlayayım mı? Söyleyeyim: Bu kadar basit olsa bile, bunu bulan da, katrilyonlar kazanır. Ne deniyor? ‘İsrail buldu! Tamam da, bu satırları yazanlar demek ki, İsrailli bilim insanlarından da daha akıllılar, daha araştırmacılar. Az önce ‘çekirdek’ yutmamızı istiyorlardı, şimdi de başka bir öneri ile karşımıza çıkıyorlar. *- HATIRLAYAN OLACAKTIR Bu arada hatırlatayım: Muğla’da (Marmaris’te) bir doktor çıkmıştı yıllar önce. Mafia ile işbirliği yaparak, ‘Zakkum’dan ‘Kanser ilacını bulduğunu’ iddia etti. Öyle ki, TRT’yi bile alet ettiler bu sahtekarlığa… Sonra Türkiye’den Amerika’ya kaçtı kasalar dolu paralarla… Gidip görmüş ve söyleşi yapmıştım bu sahtekarla… Tabii bu arada başkaları da çıkmış, ‘Benden öğrendi!’ demişlerdi… Şimdi bir başkasına geleyim: İzmir’de Çocuk Hastanesi karşısında SSK’nin dispanseri vardı yakın zamana kadar. Bir ara Bornova Küçükpark’tan tanıdığım bir doktor ağabeyimiz Başhekimliğini yapıyordu. O da özellikle ‘Kanser hastalıklarına’ bakıyordu. Onun tedavi usulü ise ‘Yumurta’ idi. Hastanın en azından 10 yumurta yemesini öneriyordu, her gün… Gücünü böylece yerine geleceğine inanıyor ve öneriyordu. Ama günümüzde de, birçok doktorun ‘elma’ ile ‘yumurta’ önerisinde bulunduklarını biliyorum, sağlık yönünden… *- YOLUNU BULMUŞLAR! Şimdi anlatıma devam edelim, Bakalım neler yumurtlamışlar? “Kanseri engelleyen besinlerin başında atalarımızın Orta Asya`da içtikleri Buğday şırası geliyor. Klasik tedavi yöntemlerini reddeden tüm doktorların ortak iddiası buğday çimi yenilmesi ve buğday şırası içilmesi. Pakistan`daki Hunzakut Prensliğinde kanserden ölüm yok. Ayrıca Hunzakutlular, acı badem ve kayısı çekirdeğini yiyorlar ve kansere yakalanmıyorlar. Türkiye`de acı badem ve kayısı tüketilen bölgelerde kanser vakalarının azlığı dikkat çekiyor.” Bunun İsrail ile ne ilgisi var? Ama ben bildiklerini paylaşayım: *- KİTAPLARDA ZATEN VAR Hunzakut Prensliği, Pakistan'ın kuzeyinde, Himalayalar'ın eteklerinde yer alan Hunza Vadisi'nde yaşayan Hunza halkına atıfta bulunan bir ifadedir. Bu bölge, özellikle sağlık ve uzun ömürle ilgili iddialarıyla zaman zaman gündeme gelir. İşte bu ilginin nedenleri: Sağlık ve Uzun Ömür Efsanesi: Hunzakut halkı, bazı kaynaklara göre 100 yaşın üzerinde sağlıklı yaşam süren bireyleriyle tanınır. Bu iddialar bilimsel olarak kesinleşmemiş olsa da, bölge halkının yaşam tarzı dikkat çekicidir: - Beslenme: Hunzakutlar, doğal ve işlenmemiş gıdalarla beslenir. Özellikle kayısı, acı badem ve buğday şırası gibi ürünler sıkça tüketilir. - B17 Vitamini: Bazı alternatif sağlık görüşlerine göre, Hunzakutların kansere yakalanmama nedenlerinden biri kayısı çekirdeğinde bulunan B17 vitamini olabilir. - Fiziksel Aktivite: Dağlık coğrafyada yaşadıkları için günlük yaşamları fiziksel hareketle doludur. - Temiz Hava ve Su: Bölge, endüstriyel kirlilikten uzak olduğu için doğal kaynaklar bakımından zengindir. Şimdi ben bunları yazdım, tıp adamı mıyım, bilgin miyim, araştırmacı mıyım? Biraz daha ilave edeyim, ‘insanları aldatayım!’ Olur mu? Paylaşımı iyi okuyun bakın, benim son yazdıklarımı çıkarın, insanları nasıl yanlış yola sevk ediyorlar, anlayın! Dikkat ederseniz, hep iddia… Yani bilimsel bir sonuç değil… Devam edeyim. *- TARTIŞMALI İDDİALAR Bazı kaynaklar Hunzakut Prensliği’nde ‘kanserden ölüm yok!’ gibi iddialarda bulunur. Bu görüşler genellikle alternatif tıp çevrelerinde dile getirilir ve bilimsel çevreler tarafından temkinli yaklaşılır. Örneğin: - Kanserin B17 vitamini eksikliğinden kaynaklandığı iddiası bilimsel olarak doğrulanmamıştır. - Hunzakutların yaşam tarzı elbette sağlıklı olabilir, ancak genetik, çevresel ve tıbbi faktörler göz ardı edilmemelidir. Tarih ve insan hikâyelerine meraklı biri için Hunzakut Prensliği, hem antropolojik hem de sosyolojik açıdan ilginç bir inceleme alanı olabilir. Bu bölgeyle ilgili efsaneler, modern yaşamın sağlık sorunlarına karşı bir alternatif yaşam biçimi sunuyor gibi algılanıyor. Bu efsanelerin kökenine, Hunza halkının tarihine ya da modern bilimle nasıl örtüştüğüne daha derinlemesine bakanların sayısı da az değil. Ama hepsi hikaye olarak kalıyor ve karşımıza çıkıyor. Şimdi konuya yine ülkemizden devam edelim *- ANLATTIKLARI BUNLAR Ödemiş`le Salihli arasında, bin bir efsaneye konu olmuş Bozdağ`ın eteklerinde cennet gölcük kıyısında kanseri yenen, bu zaferi kazandıktan sonra mücadelesi herkese örnek olsun diyerek bir de kitap yazan Doktor İlhami Güneral ile sohbeti aktaralım: “Önemli olan bağışıklık sisteminin güçlendirilmesidir. Bağışıklık sistemini güçlendirmek çok da zor bir şey değildir. Buğday müthiş bir kanser ilacıdır. Buğday şırası kanseri önler ve bu önemli bir bitkisel tedavi aracıdır. Buğday çimi, bol klorofil maddesi dışında 100 kadar vitamin, mineral ve besin maddesi içerir. Taze olarak kullanılan Buğday çiminde, aynı ağırlıktaki portakaldan 60 kez daha fazla C vitamini ve aynı ağırlıktaki ıspanaktan 8 kat fazla demir bulunmaktadır. Buğdayın bir başka özelliği ise kandaki toksinleri nötralize eden maddeler içermesidir. Sıvı oksijenle dopdolu olan buğday çimi doğanın en güçlü anti kanseri olan `laetril` içermektedir. Izgara etler ve füme besinlerin kanserojen maddeler taşıdığı kanıtlanmıştır. (Japon Bilim Adamı Nagivara) Japon Bilim Adamı Nagivara, taze buğday çiminde bu maddeyi etkisiz hale getiren enzimler ve amino asitler bulmuştur.” *- BUĞDAY ÇİMİNİ EVDE ÜRETEBİLİR MİYİZ? Evde de üretilebilir, küçük bir saksıda bile üretilebilir ve olduğu gibi yenebilir, evde üretemeyenlere tavsiyemiz ise buğday şırası üretmeleri... Buğday şırasını herkes üretebilir mi? Evet herkes üretebilir. İsterseniz tarif edelim. Bir bardak aşurelik buğday, önce tertemiz yıkanarak bir litrelik cam kavanoza konur. Üzerine 3 bardak su -klorlu olmamak şartıyla- ilave edilir. Kavanozun ağzı bir tülbentle kapatılarak serin bir yerde 24 saat bekletilir. Bu ilk su kullanılmaz, dökülür. Kavanoza yeniden 3 bardak su ilave edilir. 24 saat bekletildikten sonra oluşan yarı gazozlu su içilmek üzere bir kaba aktarılır. Böylece bir bardak aşurelik buğdaydan kış aylarında günde 5 kez, yazın ise günde 3 kez şıra alınır. Buğday şırasının lezzeti bazılarına itici gelebilir. O takdirde her şıra bardağına bir C vitamini tableti eklenirse, nefis bir içecek ortaya çıkar. Sonuçta bir şey kazanacağımız belli değil, ama bir şey kaybetmeyeceğimiz, biraz emek verip umut besleyeceğimiz bir olay, Moralin önemi de her zaman önümüze çıkıyor. *- ELMANIN ÇEKİRDEĞİ Az önce sözünü ettiğimiz `laetril` buğday çiminden başka nelerde bulunur? Çünkü anlaşılıyor ki, `laetril` kanserin tedavisinde en etkin maddelerden biri... Elmanın çekirdeğini de yiyin! - Evet, Türkiye`de en kolay laetril`e ulaşabileceğimiz yer acı badem ve kayısı çekirdeğidir. Ayrıca laetril elma çekirdeğinde de vardır. Elmanın çekirdeği yenilirse çok da iyi olur. ‘Amerika`daki ilaç sanayinin adamları bu `laetril` adlı ilacı yasaklatmayı başarmışlardır ama Meksika`da satılan `laetril` bu ülkeden alınıp kaçak olarak ABD`ye sokulmaktadır.’ Deniliyor. LAETRİL, vitamin ve minerallerle verildiğinde çok daha iyi sonuçlar alınmaktadır. `Kanserin Ölümü` adlı kitabında Manner, laetril ile yüzde 90 başarı kazandığını söylemişti. ‘Acı badem ve kayısı çekirdeği de laetril içeriyor öyle mi?’ anlatımlardan bunu anlıyoruz, Yine kendileri şöyle yanıt veriyor, bu soruya; ‘Evet öyle. Türkiye`de acı badem ve kayısı çekirdeğinin sıkça tüketildiği yerlerde resmi bir istatistik yok ama kanser vakalarının az olduğuna inanılıyor. ‘ *- BAĞIŞIKLIK SİSTEMİ Şimdi birçok kişi için ilginç ve önemli konuya devam edelim: Bu konuda, Resmi istatistik yapılan bir ülke var... “İddiaya göre; Pakistan`a komşu küçük bir prenslik olan Hunzakut`ta şimdiye kadar hiç kanser olayına rastlanmadı. Hanzakut`un özelliği temel besinleri kayısı ve kayısı çekirdeği... - Dünyada bugün kullanılmakta olan kemoterapi ve radyoterapi bağışıklık sistemini bozduğunu iddia ediyorsunuz alternatif tedavilerin bir sıralamasını yapsak en öne hangisini koyarsınız? - Önceliği bağışıklık sistemini güçlendiren tedavilere veririm, daha sonra biyolojik tedaviler ve bitkisel tedaviler gelir. Bağışıklık sistemi konusunda Alman Doktor Issel`in tüm beden tedavisi bugün bu ülkedeki 60/70 klinikte başarı ile uygulanmaktadır.” *- ANSİKLOPEDİK BİLG Şimdi de ben sizinle ‘ansiklopedik bilgiyi’ paylaşayım, anlatmaya çalışayım: “Hunzakutlar (veya Hunza halkı), Pakistan'ın kuzeyinde, Himalayalar'ın eteklerinde yer alan Hunza Vadisi'nde yaşayan bir topluluktur. Onları dünya çapında ilgi çekici kılan bazı özellikleri şunlardır: Sağlık ve Uzun Yaşam: - Uzun ömürleriyle tanınırlar: Hunzakutların 100 yaşını aşmaları yaygındır ve bazı kaynaklar 120 yaşına kadar yaşayan bireylerden bahseder. - Kanser vakalarının yok denecek kadar az olduğu iddia edilir. - Bu durum, beslenme alışkanlıklarıyla ilişkilendirilir: özellikle kayısı ve kayısı çekirdeği, ‘buğday çimi’, ‘buğday şırası’ gibi doğal gıdalar tüketmeleri dikkat çeker. Beslenme Tarzı: - Bitki temelli ve doğal beslenme: Taze sebzeler, meyveler, tam tahıllar ve az miktarda hayvansal ürün tüketirler. - Kayısı çekirdeği: Hunzakutların temel besinlerinden biridir. Bu çekirdeklerde bulunan ‘laetril’ (B17 vitamini olarak da bilinir), bazı alternatif tıp savunucuları tarafından kanser önleyici olarak görülür. - Buğday şırası: Fermente edilmiş buğday suyu, bağışıklık sistemini güçlendirdiği ve toksinleri temizlediği düşünülür. Yaşam Tarzı ve Çevre - Fiziksel olarak aktif bir yaşam sürerler: Zorlu dağlık coğrafyada yürüyüş ve tarım işleriyle uğraşırlar. - Stres düzeyleri düşüktür: Topluluk yapısı, doğayla iç içe yaşam ve sade hayat tarzı ruhsal sağlık açısından olumlu etkiler yaratır. Hunzakutlar, modern tıbbın dışında kalan yaşam biçimleriyle alternatif sağlık ve yaşam araştırmalarında sıkça örnek gösterilir. Elbette bu iddiaların bilimsel olarak tartışmalı yönleri de var, ama kültürel ve tarihsel olarak oldukça ilgi çekici bir topluluk.” Bu anlatılanlar ve anlattıklarım herhalde bazılarımızın dikkatini çekmiştir. Ama hiçbir yerde, ‘Ben Sağlıklı uzun ömür sürmek istiyorum!’ diyerek bu sözünü ettiğimiz yerlere gidip yerleşeni duymadım. Ama bizim istatiklerimiz en uzun ömürlü insanların Nazilli’de yaşadıklarını ortaya koymuştu, bir zamanlar. Ayrıca astım gibi, göğüs hastalıklaına iyi geldiği için hekimler tarafından Kaz Dağları, Karaburun ve Datça’nın tavsiye edildiğini biliiyorum. Çünkü buralarda insanlarımıza ve hastalarımıza iyi gelecek hava şartları bulunuyor. *-

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

BÖYLE BİR ANLAŞMA GÖRÜLMEDİ... DENİZİ YOK ANLAŞMAYA LİMANLAR KONULDU...

BAŞIMIZ SAĞ OLSUN! ACIM BÜYÜK! BOLU'DAKİ OTEL YANGININDA 66 İNSANIMIZI KAYBETTİK

KİTAPLARIN ANLATAMADIĞINI ANLATIYOR