CHP AYDIN'DA MİTİNG İLE CEVAP VERECEK

YAŞAR EYİCE *- KORKU, YÜK OLMAK! Bakalım ‘hayır’ diyen kaç kişi olacak? Aynur Hanım anlatıyor: “Zamanın geçmesinden korkmuyorum. Kırışıklıklar beni incitmez, sarkmış ten beni utandırmaz. Gümüş saçlarım bana ölümü değil, yaşamış olduğum tarihi hatırlatır. Daha yavaş yürümekten ya da bir detayı unutmak­an korkmam. Ama başka bir şeyden korkarım: Yük olmaktan! Yaşlılığım, başkalarının sabrı pahasına sürsün istemem. Kendime yardım etmek, sevdiklerimin yüzlerini kırıştıran, omuzlarını ağırlaştıran bir zorunluluğa dönüşmesin isterim. Ellerimin, yıllardır hissettiğim utançtan daha fazla titrediğini fark etmek istemem. Yolumun son düzlüğünü onurlu bir şekilde geçmek isterim. Günlerim taze çekilmiş kahve kokusu ve pencereye vuran yağmur sesiyle dolsun. Özgürlüğüm mutlak bir bağımlılığın esiri olmasın. Yaşlılığım bana ait kalsın. Bedenim ağrısa da gülmeye devam edeyim, hafızam tökezlese de öğrenmeyi sürdüreyim, gücüm azalsa da sevmekten vazgeçmeyeyim. Yaşlanmaktan korkmuyorum! Sadece kaderin beni, varlığımın sevgimden ağır bastığı bir köşeye hapsetmesinden korkuyorum. Çünkü son nefesim geldiğinde, canlı gitmek istiyorum… Ve asla bir yük olarak değil. *- TOP KİMDE? Yetenekli biri bunu başarıyla süslerse ne olur? İşte örneği: İstanbul’da, önemli bir üniversitemizin, değerli bilim insanı Prof. Dr Erkut Akkartal bakın, birlikte fotoğraf çektirerek neyi paylaşmış: “Üniversitemizin Lojistik Yönetimi bölümünden 2025 yılı bölüm BİRİNCİSİ olarak mezun olan ve C.C’de çalışmaya başlayan öğrencim Toprak KOLSUZ, hem Çalışkan hem akıllı hem de beyefendi kişiliği ile gönüllere taht kurmuştur. Keşke senin gibi bir Oğlum olsaydı, Toprak…’ Bir anne baba için bundan büyük mutluluk olur mu? Kaç bilim adamı, gönlünden koparak, bir öğrencisi için böyle bir paylaşım yapar, bize tanıtır mı? Kararı size bırakıyorum. Evladını okutmak isteyen her ebeveynin hayalidir, bu. Geçenlerde Edison’un hayatını yaşarken, bir annenin başarısını ve ‘tembel, işe yaramaz!’ denilerek okuldun atılan, ama bunu anlamayan bir dâhinin, yani Edison’un olayını anlatmaya çalışmıştım. Ne diyeyim? Allah her anne ve babaya evlatlarının gönüllerinden geçtiği gibi olduğunu göstersin… *- VAY ANASINI! Çocukluğumuzda ‘Keçiboynuzu’ ile kendimizi aldatırdık Çekirdeklerini saatlerce emer, çikolata olacağına inanırdık, Belki de bilmeden bazı mineralleri ve vitaminleri alıyorduk. Daha düne kadar da ‘Keçi Boynuzunu’ evimizden, çerez gibi eksik etmezdik. Bunları bana anımsatan, İzmir’de faaliyet gösteren bir dünya markası firmanın, ürününü içeren reklamsı mektubu oldu. Mektup şöyle: ‘Sevgili EYICE, En sevdiğin tarifleri doğal şeker ve yüksek lif içeren, şirketimizin keçiboynuzu unu ile hazırlamaya ne dersin? İlave şeker veya gluten içermeyen, üretimimiz Keçiboynuzu Unu’nu lezzetinden ödün vermeden hazırlayacağın tariflerinde un yerine kullanabileceğin gibi, arzu edersen kakao ve şeker alternatifi olarak tatlandırma ve lezzetlendirme amacıyla da kullanabilirsin. Üstelik üretimimiz Keçiboynuzu Unu ile doğal içerikli ve hazırlaması oldukça pratik tariflerin sınırı yok! Kek, ekmek, kurabiye, puding, çikolata, fındık kreması, muhallebi, içecek ve daha fazlası... Zengin tarif arşivimizi keşfetmeye hazır mısın? Şimdi keşfet Keçiboynuzu ile hazırlanan öne çıkan lezzetler; Keçiboynuzlu Çikolata, Keçiboynuzlu Fındık Kreması, Keçiboynuzlu Yulaf Lapası, Keçiboynuzlu Vegan Muffin, Keçiboynuzlu Şekersiz Unsuz Kek, Keçiboynuzlu Çatlak Kurabiye… Daha neler neler? Mesajın altında şöyle notlar da var: Tarifleriniz için doğal ve pratik bir alternatif: Üretimimiz Keçiboynuzu Unu! Tabii ben paylaştığım lezzetlerin tarifleri de bulunuyor. Bana ‘Daha fazlasını mı arıyorsunuz?’ diye sorduktan sonra bir de mail ve link adreslerini vererek, ‘Bize sorun!’ diyorlar. Verdikleri adresleri aradığımda: Tarif Kategorilerimizden Bazıları şöyle:x Kek & Pasta, Tatlı, Kurabiye, Tuzlular, Özel Beslenme!... Bunların dışında, ‘Senin için ne yapabiliriz?’ diyerek konuyu noktalıyorlar. Ben de, bu kadar yakınlıktan sonra, acaba ‘Tarif dünyasi’ olarak adlandırdıkları uygulamalarını bilgisayarıma indirip, “bir ‘tatlı evi’ mi açsam?” diye düşünüyorum. Bu gidişle ‘Keçiboynuzu unundan üretilen tatlı ve kurabiye’ çeşitleri ‘Hamsi’ ile boy ölçüşmeye kalkacak gibi görünüyor…. Baksanıza benim bile dikkatimi çektiler… *- İZYAKO’DAN YAZARLARA ÇAĞRI İzmir Yazarlar Kooperatifi (İZYAKO) 2025 yaz döneminde hız kaybetmedi. Kurulduğu 2019 yılından itibaren ‘yazar kooperatifçiliği’ konusunda İzmir’in tek, Türkiye’nin ilk aktif kooperatifi olma özelliğini devam ettiren İZYAKO, Ağustos ayını da yeni ortakların katılımı ve yeni eserleri ile faaliyetlerine devam ediyor. Bünyesinde barındırdığı yayınevi ile yeni eserlerini okuyucu ile buluşturmaya devam eden İZYAKO, böylece 53. yayınını da okuyucuyla buluşturmuş oldu. *- İZYAKO AİLESİNE KATILANLAR İzmir Yazarlar Kooperatifi’ne yeni katılımlar da devam ediyor. Aynı zamanda Keman, Piyano ve Mandolin eğitmeni de olan Berrak Solak müzik alanında farklı bir çalışmaya imza atarak “Kerrat’s Violin ile Müzik Bulmaca” kitabını yakın zamanda okuyucu ile buluşturmuştu. Berrak Solak, çalışmalarını Balıkesir’in Burhaniye ilçesinde devam ettiriyor. İZYAKO’ya katılan son isim ise Adnan Özer oldu. lk eseri olan “Kar Yanığı” yine İZYAKO imzası ile Nisan ayında okuyucu ile buluşan emekli astsubay Adnan Özer aynı zamanda eski futbol hakemi. Hali hazırda köşe yazarı olarak da çalışmalarına Samsun’da devam ediyor. Berrak Solak ve Adnan Özer’in katılımı ile İZYAKO’nun ortak sayısı 29’a yükseldi. *- DÖRT YENİ ESER İzmir Yazarlar Kooperatifi, sosyal medya hesaplarından yaptığı paylaşımlarla dört yeni eserini de okuyucu ile buluşturdu. İstanbullu yazar Fikret Kayan “Zoraki Kahpe” ve Konyalı yazar Yücel Karakaya “Göktuğ Öğretmeninin Sesini Merak Ediyor” isimli eserlerinin basımı için İZYAKO’yu tercih etti. Bunun yanında kooperatifin ortaklarında Esra Değirmenci, eseri Karanlık Geçmiş’in ikinci baskısı, Kadir Karpuz ise Masal Tadında Şiirler isimli yeni eseri ile okuyucu ile buluştu. Bu arada bir ekleme yapayım, adı geçenleri de, kooperatif yöneticilerini de tanımıyorum. Sık sık, ‘Kitabımı bastırmak istiyorum, bana yol gösterir misin? Ya da tanıdığın var mı?’ gibisinden sorularla ya da yardım teklifleri alıyorum. ‘Bilmiyorum!’ demekten yorulduğum anda bu mesajı aldım. Benim de çorbada bir tuzum olması için paylaştım. Doğrusu- eğrisi artık elini taşın altına koyanlarda. Ancak yeni yeteneklerin kazanılmasından ve bazı törelerin, tabuların yıkılmasından yanayım. Bunu bildirmek istedim. *- DAHA TİTİZ DAVRANILMALI Barolar Birliği başta olmak üzere, Cuma namazından sonra, bu saate kadar bazı gruplar ve kişilerden çok tepki aldı, hutbe ile birlikte. Nedense Diyanet İşleri Başkanlığı’nca hazırlanan bazı hutbeler hep sosyal medyaya düşüyor, üzerinde çeşitli yorumlar yapılıyor. Bu son hutbeye en fazla tepkiyi veren kadınlar oldu. Bakın CHP Genel Başkan Yardımcısı Aylin Nazlıaka gönderdiği mektubunda, okuyucularımıza nasıl bir mesaj vermiş? Nazlıaka, hutbenin laiklik ilkesine, Anayasa’nın eşitlik hükmüne ve Türk Medeni Kanunu’na aykırı olduğunu belirterek, ‘Cumhuriyet değerleri ve laiklik kırmızıçizgimizdir, dokundurmayız’ dedi. Aylın Hanım’ın açıklaması şöyle: “İktidarın, boşanmalarda arabuluculuk getirme ve kadını nafaka hakkını sınırlama hedefine giden yolda, taşlar Diyanet İşleri Başkanlığı aracılığıyla tek tek döşeniyor. Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından okutulan Cuma hutbesi, “kadınların mirastan mahrum bırakılmaması” gerektiğini söylüyormuş gibi yapıp, miras hakkını yarıya indirmeyi hedefliyor. Bu hutbe, Cumhuriyetimizin temel direği olan laiklik ilkesine, Anayasa’nın eşitlik hükmüne ve Türk Medeni Kanunu’na açıkça aykırıdır. Türkiye Cumhuriyeti, Anayasa’nın 2. maddesinde “laik, demokratik, sosyal bir hukuk devleti” olarak tanımlanmıştır. Bu tanım, devletin tüm kurumlarıyla birlikte, hukuk kurallarını esas almasını ve hiçbir dini yorumun hukukun üstünde tutulmamasını zorunlu kılar. Laiklik, yalnızca devlet işleyişinde din ve devlet işlerinin ayrılması değil; aynı zamanda kadın-erkek eşitliğinin teminatıdır. Anayasa’nın 10. maddesi, “Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür" der. Diyanet İşleri Başkanlığı, devletin bir kurumu olarak bu hükme uymakla yükümlüdür. Ancak hutbede dile getirilenler, kadınların hukuk önündeki eşitliğini yok sayan bir tutum sergilemektedir. Türk Medeni Kanunu, 1926 yılında kabul edilmiş ve mirasta kadın-erkek eşitliği Cumhuriyet devrimlerinin en önemli kazanımlarından biri olmuştur. Atatürk’ün önderliğinde, kadınların hakları güvence altına alınmıştır. + Hiçbir kurum Medeni Kanun'a aykırı tutum sergileyemez. Biz biliyoruz ki, kadınların haklarını geriletmeye dönük her söylem, doğrudan Cumhuriyet değerlerimize, laik hukuk düzenimize ve demokrasiye saldırıdır. Diyanet’in görevi, hukuku ve yasaları yok saymak değil, uygulamaktır. Bu ülkede kadınlar, miras da dahil olmak üzere tüm haklarını yüzyıllar süren mücadelelerle kazanmıştır. Bu hakların budanmasına asla izin vermeyeceğiz. Kadın-erkek eşitliğini hedef alan, laiklik ilkesini aşındıran her girişimin karşısında dimdik duracağız. Türkiye Cumhuriyeti, laik, demokratik bir hukuk devletidir. Bu yoldan sapmaya çalışanlar karşısında bizi bulur. Ne Cumhuriyet değerlerinin aşındırılmasına ne de Medeni Kanun’un sil baştan yazılmasına izin veririz. Cumhuriyet değerleri ve laiklik kırmızıçizgimizdir, dokundurmayız.” İsteyen Diyanet’in sayfasına girip hutbeleri okuyabilir, kendine göre yorum yapabilir. *- ALACA KARANLIK KUŞAĞI Biz yalnız ülkemizde, yani Türkiye’de mi, ikiye bölünmüş durumdayız. Bir kısmımız ‘ak’ derken, diğerleri ‘kara’ diyor… Alacalı bulacalı bir durum var. Sanki ‘karanlık’ bir dünyada gibiyiz… Olmaz! Olmamalı! Ama aynı durum yurtdışında da var. Zaten televizyonlara çıkanlar, sokak mikrofonlarına konuşanlardan bunu anlıyoruz. Şimdi bir örnek vermek için yurtdışına, örneğin Hollanda’ya gidelim. Yıllarını orada geçiren, Gazeteci İlhan Karaçay’a göre, ‘Hollanda’da Türk ve göçmen toplumunun sesi olan DENK Partisi, kendi eliyle kendi ayağına sıkıyor!’ Nasıl mı? Karacay özetlesin; “DENK’e sahip çıkalım dedim, ‘o adamlarla asla aynı masaya oturmayız!’ diyenler… DENK’i ayakta tutacak bütünleşmeye, ‘Bizim medeniyet sevdalılarıyla işimiz olmaz!’ diyenler… İç çekişmeler, kaprisler... ‘Biz onlarla aynı masaya oturmayız!’ böbürlenmeleri… “ Usta gazeteci de, bu özetten sonra, bize soruyor; “Hangi akla, hangi mantığa sığıyor bu?” diye… İlhan Karaçay’dan yorumlamasını istedim: *- TÜRKLER’İN OLUŞUMU ve PARTİSİ İlhan Karaçay bizim için yazıyor: “Bülent Ecevit, ülke menfaati için hem Necmettin Erbakan’la hem de Devlet Bahçeli’yle ülkeyi yönetmek için koalisyon kurarken, peki siz kimsiniz ki, bu görüşmeme lüksünü kendinizde görüyorsunuz? Siyaset dediğin, farklılıklarla masaya oturma sanatıdır. DENK, sadece bir parti değil; azınlıkların en yüksek düzeyde temsil hakkı olan bir oluşum. Bu hakkı çöpe atarsanız, yarın ‘Niye kimse sesimizi duymuyor?’ diye ağlamayın. Kapıları kapatmayın. Masaya oturun. Yoksa bu ses, sizin suskunluğunuz yüzünden susar ve tarih bunu size yazar. Siyaset, sadece aynı düşüncedekilerin bir araya gelmesi değil; farklı görüşlerin ortak paydada buluşabilmesi sanatıdır. Bugün ‘Biz onlarla aynı masaya oturmayız!’ diyenlere, tarihten ders verecek en güçlü örnek, rahmetli Bülent Ecevit’tir. Kendisine ‘solun sembol ismi’ denmesine rağmen, ülke menfaati söz konusu olduğunda hem Necmettin Erbakan hem de Devlet Bahçeli ile koalisyon kurmuştu…” *- ECEVİT’TEN UZLAŞMA DERSİ Ecevit’in, ideolojik çizgisi kendisinden çok farklı olan iki siyasi liderle hükümet kurabilmesi, demokratik olgunluğun, uzlaşma kültürünün ve ülke çıkarlarını kişisel ya da parti menfaatlerinin önünde tutmanın en net göstergesiydi. 1974’te Erbakan ile yaptığı koalisyon sayesinde Kıbrıs Barış Harekâtı gerçekleşti. 1999’da Bahçeli ile kurulan koalisyon ise hem ekonomik toparlanma adımlarına hem de Avrupa Birliği’ne uyum sürecine zemin hazırladı. Bu örnekler, ‘farklıyla yan yana gelmenin’ vatana ihanet değil, aksine büyük kazanımlar getirebileceğinin kanıtıdır. *- DENK’SİZ BİR GELECEK, ‘SESSİZ BİR TOPLULUK!’ DEMEKTİR Bugün Hollanda’da, Türk toplumunun ve geniş anlamda göçmenlerin sesi olan DENK Partisi, iç çekişmelerin kıskacında parçalanma tehlikesi yaşıyor. Dün yayınladığım ‘Hollanda Türkleri, yüzlerinin akı olan DENK Partisi’ne sahip çıkmalı’ başlıklı haber-yorumumdan sonra aldığım destek mesajları sevindirici olsa da, bazı dost bildiklerimden gelen tepkiler hayli düşündürücüydü. Bana, ‘Sen nasıl demokratsın? Bu Selefi, Alevi düşmanlarına nasıl sahip çıkalım?’ diyecek kadar önyargılı konuşanlar oldu. Kendilerine şunu anlattım: Hollanda’da elde edilmiş bir hakkı ve kazanımı kaybetmeyelim. Bu ülkede bini aşkın sivil toplum kuruluşu var. Elbette çok değerli çalışmalar yapanlar oldu; kültürümüzü, inançlarımızı, dayanışmamızı ayakta tuttular. Ama hiçbiri, bir siyasi parti olma seviyesine gelemedi. Oysa DENK, bu eşiği geçti; ülke genelinde seçimlere katılma hakkını kazandı. Bir siyasi parti, belki bir grup insanın iradesiyle kurulabilir ama ülkenin her seçim bölgesinde varlık göstermek, yıllar süren örgütlenme, sabır, kadro yetiştirme ve finansman mücadelesi ister. Bugün mecliste azınlıkların ve Müslümanların haklarını savunan üç milletvekilimiz var; anketler bu sayının beş ya da altıya çıkabileceğini söylüyor. Ama iç çekişmeler bu kazanımı elimizden alacak gibi görünüyor. O nedenle diyorum ki: Bu partiye girin, üye olun, genel kurullara katılın, yönetime girme mücadelesi verin. Kendi düşüncenizi, kendi renginizi oraya taşıyın. Farklılıklarımız masada çözülsün; kapılar kapatılarak değil, kapılar açılarak güçlenelim.” *- KENDİSİNDEN BİR ÖRNEK Ben 1984’te Mersin Belediye Başkanlığı’na Doğruyol Partisi’nden aday olduğumda, CHP kökenli bir aileden geliyor ve hatta CHP İl Gençlik Kolu Başkanlığı yapmış bulunuyordum. Teklif geldiğinde, ‘Yerel yönetimle ülke siyaseti farklıdır’ diyerek kabul ettim. Amacım, siyasi hesap gütmeden halkın ihtiyaçlarını karşılamaktı. Daha sonra rahmetli Süleyman Demirel, milletvekilliği teklifinde bulunduğunda ise, ‘Artık Hollanda’dan dönmem mümkün değil’ diyerek nazikçe reddettim. 41 yıl önce de ılımlı olduğumu kanıtlamıştım. Bugün hâlâ aynı yerde duruyorum: Ilımlılık, diyalog, ortak akıl… Bunlar olmadan siyaset, yalnızca kısır çekişmelerin arenası olur. Eğer DENK Partisi toparlanmazsa, temsil ettiği topluluk büyük bir sesi kaybedecek. Oysa şimdi yapılması gereken, kimin ‘aşırı’, kimin ‘ılımlı’ olduğuna takılmadan, masaya oturmak ve ortak hedeflerde birleşmektir.” *- ELDE EDİLMİŞ HAK Düşünebiliyor musunuz? Hollanda’da elde edilmiş bir hak ve kazanım var. Şimdi ‘sen- ben’, yani Türkiye’de olduğu gibi ‘Kayıkçı kavgaları’ nedeniyle bir çıkmaza gidiliyor. Bini aşkın sivil toplum kuruluşu, son zamana kadar kültürümüzü, dayanışmamızı, kimliğimizi ayakta tuttular. Ama İlhan Karaçay’ın belerttiği gibi hiçbiri, siyasi bir varlık olarak parlamentoda temsil edilmeye, ülke çapında seçimlere katılmaya hak kazanmadı. DENK Partisi, tam bu noktada bir kilometre taşıdır: STK sınırlarının ötesine geçerek kurumsal bir siyasi yapıya dönüştü; sandıkta oy aldı, mecliste yer buldu. Bir siyasi partinin ülke çapında seçimlere katılabilmesi; örgüt kurmak, güçlü kadro oluşturmak, finansal ayakları oturtmak, gönüllü ağı yaratmak ve topluluk desteğini yıllarca canlı tutabilmek gibi zorlu süreçlerden geçer. Ancak bugünkü iç çekişmeler bu kazanımı yok etme noktasına getirebilir. Belli ki, Türkiye’den gelen bazıları ‘gücü ellerine alıp tutmak için’, büyük çaba harcıyor, ‘Bizim oğlan!’ sistemini kurmaya çalışıyorlar. Bunlar için birlik beraberlik önemli değil. Hatta işlerine gelmiyor, ağa babaları böyle istediği için… *- BİR GÖZ ATALIM Şunları da öğrendik: Hollanda’daki DENK Partisi, 2017 genel seçimlerinde %2,1 oy oranı ile üç milletvekili çıkararak Hollanda parlamentosuna giren ilk göçmen kökenli parti oldu. Bu, yalnızca Türk toplumu için değil, ülkedeki tüm azınlıklar açısından da tarihi bir adımdı. 2021 seçimlerinde oy oranı %2,0 olarak sabit kaldı ve üç sandalyeyi korudu. 2023’te ise %2,37 ile yine üç milletvekili çıkarmayı başardı. Bu oranlar küçük görünse de Hollanda gibi çok partili ve rekabetin yoğun olduğu bir siyasi sistemde büyük bir başarıdır; zira %0,1’lik oynamalar bile meclis aritmetiğini değiştirebilmektedir. Daha da çarpıcı olan, DENK’in özellikle büyük şehirlerdeki başarısıdır. Rotterdam’ın bazı mahallelerinde %35–40’a ulaşan oy oranları görülürken, Amsterdam ve Utrecht’te de göçmen nüfus yoğun bölgelerde %25–30 seviyeleri yakalanmıştır. Bu da partinin, ülke genelinde küçük ama belirli bölgelerde çok güçlü bir tabana sahip olduğunu gösteriyor. Seçmen profiline bakıldığında, oyların büyük kısmını Türk ve Fas kökenli göçmenler oluşturuyor. Ancak partinin Hollandalı sol seçmenden, özellikle de ırkçılık ve ayrımcılıkla mücadele konularında duyarlı gençlerden de destek aldığı biliniyor. Bu karma yapı, DENK’in sadece ‘etnik köken partisi’ olmadığını, belli bir değerler sistemini savunan kapsayıcı bir siyasi hareket olarak algılandığını gösteriyor. Öyleyse, İlhan Karaçay’a kulak vermek gerekiyor: “DENK, Hollanda’daki azınlık topluluklarının bugüne kadar ulaşabildiği en üst düzey siyasi temsil biçimidir. Bu nedenle, iç çekişmeler yüzünden bu kazanımın kaybedilmesi, sadece bir partinin değil, bir toplumsal mücadelenin geriye gitmesi anlamına gelir. Unutmayın, Birliği kaybederseniz, sadece sandıktaki gücü değil, gelecekte ‘biz de vardık’ deme hakkınızı da kaybedersiniz. Bilin ki, bugünkü inat ve kibir, yarının sessizliği ve pişmanlığı olacak.” *- AYDIN'DA BÜYÜK MİTİNG Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), 18 Ağustos Pazartesi günü saat 20:00’de Aydın’da CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in katılımıyla miting düzenleyecek. Aydın Atatürk Kent Meydanı’nda gerçekleştirilecek olan miting, “Millet iradesine sahip çıkıyor. Biz sadece zeybek oynarken diz çökeriz” sloganıyla yapılacak. Mitingde CHP Genel Başkanı Özgür Özel, halka hitap edip, demokrasi ve milli irade vurgusunun yanı sıra gündeme ilişkin önemli mesajlar verecek. Özlem Çerçioğlu’nun AKP’ye geçişinin ardından CHP’nin Aydın’daki bu mitingi, parti için bir gövde gösterisine dönüşecek. Aydın’ın CHP açısından yıllardır güçlü bir kale olması, bu mitinge ayrı bir sembolik anlam kazandırıyor. *- İZMİR BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ’NDEN AÇIKLAMA İzmir Büyükşehir Belediyesi Başkan Vekili Dr. Zafer Levent Yıldır, İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından İZBAN'daki 90 dakika uygulamasının kaldırıldığını belirterek, Başkan Dr. Cemil Tugay’ı eleştiren AKP İzmir milletvekillerine yanıt verdi. İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin otobüsten vapura, metrodan tramvaya tüm ulaşım araçlarında 90 dakika uygulamasını sürdürdüğünü belirten Levent Yıldır, yarı yarıya TCDD ile ortak olunan İZBAN’da zarar edildiğini ve İzmir halkına duyulan sorumluluk gereği bu kararın alındığını belirtti. Yıldır, TCDD’nin Büyükşehir’e ait olan yüzde 50 hisseyi alması halinde uygulamanın İZBAN’da yeniden sürdürülebileceğini de aktardı. *- ORTADA YANLIŞ BİR SÖYLEM VAR ‘90 dakika kaldırılıyor’ söyleminin bir algı operasyonu olduğunu belirten Levent Yıldır, eşit derecede ortaklık olmasına rağmen 90 dakika uygulamasının mali yükünün paylaşılmadığını, sorunların düzelmesi için karar alma yetkisinin dahi sadece TCDD’de olduğunu belirtti. TCDD’nin Büyükşehir Belediyesi’ni sıkıntıya sokacak şekilde ilgisiz davrandığını aktararak sorunları çözmediğini belirten Yıldır, sözlerine şöyle devam etti: ‘Ortaklıkta sistemin tüm yükü İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne ait iken, çözüm yetkisi TCDD’dedir. Tren seferlerinde gecikmenin iki ana nedeni sinyalizasyon ve rayların bakımıyla ilgilidir. Bu sorumluluk TCDD üzerindedir ama görevini yapmamaktadır. Aynı hattı diğer trenler de kullanmakta, kullanımlar sırasında İZBAN trenleri bekletilmektedir. Gecikmelerin nedeninin yüzde 90’ı TCDD kaynaklıdır. Bu nedenle çift başlılığın ortadan kalkması gerekmektedir. Ya bütün yetki ve hisselerin belediyeye devredilmesi ya da tamamını TCDD’nin alması gerekmektedir. TCDD’nin Büyükşehir’in yüzde 50 hissesini alması halinde 90 dakika uygulaması da İZBAN’da yeniden sürdürülebilecektir.’ *- ‘İZMİRLİNİN YANINDA MI OLACAKSINIZ?’ İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Dr. Cemil Tugay göreve gelmeden üç ay önce İZBAN için TCDD’ye verilen kira ücretine yüzde 300 zam yapıldığını da belirten Levent Yıldır, buradaki adaletsizliğe değinerek ‘Burada belediyenin iyi niyeti suiistimal edilmektedir. İzmir halkına büyük haksızlık yapılmaktadır. AKP’nin İzmir milletvekillerini hükümet tarafından İzmirlilere uygulanan haksızlıklar karşısında da bir kez olsun gözlerini ve kulaklarını açık tutmaya davet ediyoruz. Unutmayın ki bugüne dek hep alkış tuttuğunuz İzmir Büyükşehir Belediyesi’ni mağdur edecek uygulamalar aslında İzmirli hemşerilerimizi zora sokmaktadır. Bu nedenle lütfen tarafınızı seçin; günlük kazanımlar uğruna siyasi polemiklerin peşinde mi koşacaksınız yoksa her türlü siyasi beklentinin dışında İzmirlinin çıkarlarının yanında mı olacaksınız’ dedi. *-

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

BÖYLE BİR ANLAŞMA GÖRÜLMEDİ... DENİZİ YOK ANLAŞMAYA LİMANLAR KONULDU...

BAŞIMIZ SAĞ OLSUN! ACIM BÜYÜK! BOLU'DAKİ OTEL YANGININDA 66 İNSANIMIZI KAYBETTİK

KİTAPLARIN ANLATAMADIĞINI ANLATIYOR