BORÇLARINI SON KURUŞUNA KADAR ÖDEDİK
YAŞAR EYİCE
*-DIŞ BORÇ BELASI
Yıl: 1828–1829
Osmanlı tahtında Sultan 2. Mahmut oturuyor.
Osmanlı-Rus savaşı sürüyor.
Osmanlı ordusunun Tuna garnizonlarında ekmek yok! Çünkü ekmeği yapacak un yok, buğday yok!
Osmanlı, ünlü Yahudi banker Rothschild’e başvurur.
Rothschild, gerekli buğdayı satın alıp Osmanlı’ya verir.
Osmanlı devleti, aldığı buğdayın ancak yarı parasını ödeyebilir.
Yıl: 1834
Osmanlı tahtında Sultan 2. Mahmut oturmaktadır.
Yunanlar Osmanlı’ya başkaldırmış, savaşmış ve bağımsızlıklarını kazanmışlardır.
Ayrıca, Osmanlı devletinin Yunanlara tazminat ödemesi kararlaştırılmıştır.
Osmanlı’nın tazminat ödeyecek parası yoktur, hazine boştur.
Osmanlı yine banker Rothschild’e başvurur.
Rothschild’in bir temsilcisi İstanbul’a gelir, sözü edilen parayı öder, Osmanlı’ya borç yazılır.
Yıl: 1853–1856
Osmanlı tahtında Sultan Abdülmecit oturmaktadır.
Kırım Savaşı sürmektedir.
Osmanlı ordusunun silaha ve mühimmata ihtiyacı vardır, ama bunları alacak parası yoktur.
Osmanlı, yine banker Rothschild’e başvurur.
Rothschild aracı olur, Osmanlı’ya 10 milyon 514 bin 976 kuruş borç verip 40 bin tüfek, 2 bin şişhane, 10 milyon fişek ve 50 milyon kapsül alınır.
Yıl: 1855
Osmanlı tahtında Sultan Abdülmecit oturmaktadır.
Zaten kasasında parası olmayan Osmanlı’nın, Kırım Savaşı sırasında masrafları çok artmıştır.
Çok acele ve çok büyük paraya ihtiyacı vardır.
Osmanlı yine banker Rothschild’a başvurur.
Osmanlı, istediği borç karşılığı Mısır vergisi, İzmir ve Şam gümrüklerinin gelirlerini teminat olarak gösterir, yani ipotek ettirir.
Rothschild bu teminatlarla yetinmez. Çünkü Osmanlı devleti, aldığı buğdaydan kaynaklanan borcun yarısını hâlâ ödememiştir.
İşte bu nedenle Rothschild; İngiltere ve Fransa’nın kefil olması koşuluyla Osmanlı’ya borç vermeyi kabul eder.
Osmanlı devletine 5 milyon Sterlin borç verir.
Yıl: 1891
Osmanlı tahtında Sultan 2. Abdülhamit oturmaktadır.
Hazinede para yoktur.
Bir kez daha banker Rothschild’e başvurulur.
Rothschild; yüzde 4 faizle, ödeme süresi 60 yıl olan, 6 milyon 316 bin 920 Sterlin borç verir.
Yıl: 1894
Osmanlı tahtında Sultan 2. Abdülhamit oturmaktadır.
Hazine tam takırdır.
Borç için yine banker Rorhschild’e başvurulur.
Rorhschild, yüzde 3,5 faizle 8 milyon 212 bin 340 Sterlin borç verir.
Borcun geri ödeme süresi 61 yıldır.
Osmanlı bu borcu yıllık 330 bin Sterlin taksitlerle ödemek üzere borç senetleri imzalar.
Tarih: 1 Kasım 1922
Türkiye Büyük Millet Meclisi, Osmanlı saltanatına son verdi,
Tarih: 17 Kasım 1922
Son Osmanlı Padişahı Vahdettin, bir İngiliz savaş gemisiyle İstanbul’dan kaçtı.
Tarih: 24 Temmuz 1923
Lozan Antlaşması imzalandı.
Genç Türk devleti, Osmanlı devletinin borçlarını yüklendi.
Bu borçlar arasında banker Rorhschild’den alınmış borçlar da vardı.
Lozan Antlaşması’nın ilgili hükümleri gereğince, banker Rorhschild’den alınmış olan borçlar Rothschild Ailesi’ne ödendi.
*- BÜYÜK BORÇ
Şimdi günümüze doğru gelelim.
Doğan Prepol’un araştırmasına göre Kamu Maliyesi Uzmanı Dr. Mahfi Eğilmez, Osmanlı’nın borçlarını hesapladı.
2013 yılının kurlarına göre, Osmanlı devletinin toplam borcu 500 milyar dolar tutuyordu.
Bu hissemize düşen büyük borcu, büyük devrimci Atatürk’ün önderliğinde ‘Yeniden Doğan’ Türk milleti ödedi.
Değerli Dostlar,
Bu yazının kısa özeti şudur:
Yıkılıp giden Osmanlı’nın 500 MİLYAR DOLAR borcunu, Osmanlı’nın aşağıladığı Türk halkı ödedi.
Bu gerçeği, Osmanlı palavralarıyla kandırılmak istenen halkımız, özellikle de gençlerimiz hiç akıllarından çıkarmamalıdırlar.
*- YILLARCA ÖDEDİK
Olayı şöyle de anlatabiliriz:
“Savaştan çıkmış Genç Türkiye Cumhuriyeti 25 Mayıs 1954’e kadar bu borçları ödedi.
2.Dünya Savaşı’ndaki 6 yıllık dönemde cephede 1.8 milyon askeri de beslemek durumunda kaldı (tarlada çalışacak her erkek askerde olduğu halde), ona rağmen borç ödemeye devam etti.
İnönü, Varlık Vergisi çıkarıp zengin azınlıklardan daha çok vergi almaya başladı.
Demokrat Parti zamanındaki 6/7 Eylül Olayları gayrimüslümlerin sermayesini tamamen ele geçirmek üzerineydi ama onlar da gidince devlet 1958’de büyük sıkıntıya girdi ve uluslararası yardıma açık olduğunu duyurdu.
Sonrasındaki bunalımlarla 1960 darbesi, kimine göre ise (tabandan tavana yapılması ve halktan destek görmesi) ihtilali oldu.”
*- TARİHİ DEĞERİ
Daha gerçekçi olursak;
Yani ‘Osmanlı Yanlıların’ da kabul ettiği ve ileri sürdüklerine göre,
Enflasyon ve kur uyarlaması, Dr. Mahfi Eğilmez’in yaptığı gibi 1923’teki borç rakamı, o dönemki gerçek ödeme gücünü değil, bu fiyatla ‘tarihi değeri’ gösterir sadece, yani iki farklı durum!
Bakış açısı!
Belirtildiğine göre, 1923’te türkiye’nin milli geliri (GSYH) bugünkü Türkiye’nin yanında çok küçüktü; Dolayısıyla mutlak $ KARŞILIĞI yerine, GSYH’ye oran veya bütçe içindeki pay asıl yükü gösterir!
Tabii bu görüş de, bakış açısı da, uzmanlar tarafından tartışılır.
Sonuç olarak yüklü bir borçla kurulmuş oldu cumhuriyetimiz.
Bu konuda son noktaya gelelim, ‘Borç sadece ‘Türk Milleti’ne mi kaldı?
Yani Osmanlı döneminde alınan borçlar sadece Türkler’e mi harcandı, ya da Anadolu insanına mı?
Lozan Antlaşması (1923)’nda Osmanlı borçları, Mirasçı Devletlerarasında nüfus oranına göre bölüştürüldü!
Yani, sadece Türkiye değil; (çok ufak hisselerle) Yunanistan, Bulgaristan, Romanya, Irak, Suriye, Lübnan vb. diyelim…
Bu noktada yine açık ve net söyleyeyim:
Osmanlı’nın bu borç aldıkları, Anadolu insanına nasip olmadı.
Belki de hiçbir Türk’ün boğazından bir kuruş ya da sikke olarak geçmedi.
Her devirde olduğu gibi birileri bundan nimetlendi, Padişah ve çevresi şatafatını kesmedi.
Yine Osmanlı hayranlarına göre;
Türkiye’ye düşen kısım yaklaşık %62 idi.
Türkiye, borç ödemelerini 1929–1954 arasında kademeli yaptı,
Son taksit, 25 Mayıs 1954’te Demokrat Parti Hükümet döneminde ödendi.
Osmanlı ve Arap sever kardeşlerimize de duyurulur!
*- TÜRK ALERJİSİ
Sonuç olarak;
Bu konudaki çeşitli yayın ve yorumlara bakarsak;
Bir Türk alerjisi açıkça bazı grup ve insanlarda görülüyor.
Zamanında Elçibey’in dediğine bir bakalım:
“Şu anda yaşadığımız yeri Türk yurdu yapan Türklerin Atasına saygılarımı iletiyorum.
Minnettarız vefakârız!
Asla nankör değiliz!
Arap Milletine lafım yoktur, sorunumuz Arap milliyetçiliği’dir.
Normal olarak beni ve milletimi sevmeyeni sevmem sorun ırkçılık değildir.”
Sorun, emperyalist güçlerin maşası olan radikal kesimlerdir.
Türkler mazlum milletlerin hamisidir bu da Arap milliyetçilerinin kanına dokunur.
Sorun budur!
Osmanlı bir Türk devleti olarak başlayıp başarılı olmuş soy kırılması ve devşirme mantığı ile yozlaşmış son dönemde Türklük unutulmuş ve kötülenmiş, aşağılanmıştır.
Bunun sonucu olarak çökmüş ve yıkılmıştır.
Atatürk bize kim olduğumuzu hatırlatmış ve yükselmemizi sağlamıştır Türk olmayan ya da hissetmeyenler onu sevmez bu kadar basit mesele…
*- SANILANLAR
Melih Dizdaroğlu yazmıştı:
“Bu konularda, vatan hainlerinin yorumlarına bakınca; Atatürk ve ona inanan gerçek Türklerin denize döküp gönderdiği Yunanlıların, İngilizlerin ve diğer ülkelerin ülkemizi işgal için değil de, padişahın yanına çay içmeye geldiklerini, Atatürk'ün de onlara ‘hadi evinize!’ dediğini sanırsınız...
Osmanlı tabii ki ecdadımızdır ama yozlaşmış beceriksiz padişahlar yüzünden yok olmak zorunda kalmıştır.
Osmanlı son döneminde vatan hainlerinin yazdıkları gibi koca bir imparatorluk ve güçlü idi ise neden bir avuç Atatürk ve arkadaşlarını saf dışı edemedi?
Hem de arkasına İngilizleri, Yunanlıları ve diğer bir çok ülkeleri almalarına rağmen?..”
*- İSTİHDAM TAAHHÜTLÜ
Avrupa Birliği (AB) tarafından finanse edilen yeni bir proje yaşama geçiriliyor.
Belirtildiğine göre, Türkiye'de Sosyal ve Ekonomik Uyumu Teşvik Etmek için Özel Sektörün Güçlendirilmesi projesinin adı: FOSTER!
Yine söylendiğine göre; Foster Projesi I ve II, Türk vatandaşlarının istihdamını arttırmak, geçici veya uluslararası koruma altındaki yabancıların sosyal ve ekonomik uyumunu teşvik etmek, projenin yürütüldüğü illerde faaliyet gösteren küçük ve orta ölçekli işletmelerin (KOBİ) dayanıklılığını artırmak için Türkiye'deki özel sektörün güçlendirilmesine katkıda bulunmayı amaçlıyor.
Gözel ve pembe gözlükle bakarsak;
KOSGEB tarafından yürütülmekte olan FOSTER II - İstihdam Taahhütlü KOBİ Finansman Destek Programı, 15 ilde faaliyet gösteren KOBİ'lerin, finansmana erişimlerinin arttırılarak kayıtlı istihdam yaratma ve koruma konusundaki koşullarının iyileştirilmesi ve işveren olarak konumlarının güçlendirilmesini hedefliyor.
Paralar da bizden değil Avrupalılardan çıkıyor gibi görünüyor.
Ama burada şunu da hatırlatayım:
Türkiye olarak biz de, AB Fonları için önemli bir kaynak aktarımı yapıyoruz.
O paralar belki böyle bize dönüyor, ya da başka ülkelere, örneğin Yunanistan’a, Bulgaristan’a da gidiyor.
İstanbul Sanayi Odası ve KOSGEB iş birliği ile çevrimiçi olarak FOSTER 2 - İstihdam Taahhütlü KOBİ Finansman Destek Programı-II Bilgi Günü gerçekleştiriliyor.
Dikkatinizi çekmiştir, ya da ben çekeyim:
‘Koruma altındaki yabancılar!’ deniliyor, AB’den verilecek fonla ilgili.
Kim bunlar?
En başta Suriyeliler…
Amaç nedir?
Türkiye’de kalmaları, yerleşmeleri, şirket kurmaları ve bunun finansmanının da Avrupa Birliği tarafından karşılanması…
Daha önce yerleşik Iraklı, Afgan ve Suriyelilerin ‘Çiftçi’ olarak geçimlerini sağlamalarının yine bu şekilde AB tarafından fon adı altında verilen paralarla gerçekleştirildiğini yazmış, örneklerini vermiştim.
Ben AB Fonları lafını duyunca hemen ‘Fonlanma’ yani ‘Beslenme’ olarak algılıyorum, Türkçesi olarak…
Ha sahi ‘İstihdam taahhütü’ de bence ‘yerleşme- yerleştirme’ anlamına geliyor.
Bazılarına göre tabii ki normal, anormal bir durum yok…
Bir kişinin bile iş güç sahibi olması, ekmeğini kazanması bu acayip dünyada çok önemli…
*-
Yorumlar
Yorum Gönder