BİR AVUÇ TOHUM MİLYONLARI KURTARDI

YAŞAR EYİCE *- MENEMEN’DEN, BÜYÜKŞEHİR’E TEPKİ Menemen'in en lezzetli festivallerinden olan 5. Bozalan İncir Festivali, İzmir ve çevre illerden binlerce ziyaretçiyi Bozalan'da buluşturdu. Menemen Belediye Başkanı Aydın Pehlivan, “Menemen üretir, Türkiye ve dünya kazanır. Bugün burada festivalini yaptığımız Bozalan incirimiz dünya ülkelerine gönderiliyor” dedi. İlçede tarımın önemine dikkat çeken Pehlivan, “Menemen çöpün değil, bereketin adresidir! Bizim görevimiz; halkımızın sağlığını, toprağımızın bereketini, doğamızın bütünlüğünü korumaktır. Ve buradan, sizlerin huzurunda, güçlü bir şekilde söz veriyorum: Gerek hukuki gerek idari olarak hep birlikte bu girişime karşı duracağız. Menemen böyle bir çöp tesisine asla geçit vermeyecek! Menemen temiz kalacak, yeşil kalacak, üretmeye devam edecek! Çünkü bu topraklar bize emanettir ve biz emanetimize asla ihanet etmeyeceğiz!" dedi. Gün boyunca İzmir'in tüm ilçeleri ve çevre şehirlerden festivale gelen vatandaşlar, hem Bozalan'ın lezzetiyle meşhur olan incirini tadıp satın alma fırsatı buldu, hem de çeşitli etkinliklerde keyifli vakit geçirdi. Festivalde Diyetisyen Hatice Nur Ege, “Köyden şehre doğal reçeteler” başlıklı söyleşide vatandaşlarla buluştu. Çeşitli sanatçıların sahne aldığı festival konserleri, coşkuyu daha da pekiştirdi. Başkan Pehlivan, “Bu yıl 1.100 dekar alanda yaklaşık 600 ton incir hasadı bekliyoruz. Ama bu rakam sadece bir sayı değil; alın terinin, emeğin, sabrın ve toprağa duyulan sevginin karşılığıdır. Biz de Menemen Belediyesi olarak üreticimizin yanında olmaktan, onların emeğini değerli kılmaktan onur duyuyoruz. Çünkü biliyoruz ki; üreten Menemen, güçlü Menemen demektir. Menemen üretir, Türkiye kazanır.” ifadelerini kullandı. *- “BİZ DAHA YENİ BAŞLIYORUZ!” Menemen'e hizmetin aksamadan sürdürüldüğünü vurgulayan Başkan Pehlivan, "Nisan ayında dedik ki: Her ay bir açılışımız olacak! sözümüzü tutuyoruz. Mayıs’ta Türkelli Kapalı Pazar Yerimizi açtık. Haziran’da Ulukent Semt Polikliniğimizi, hastane konforunda hizmete sunduk. Temmuz’da Kent-2’de, ismini şifa kaynağı aynısefa çiçeğinden alan sosyal tesisimizi açtık. Ve şimdi, 29 Ağustos’ta Şehir Parkımız içinde son derece modern bir restoran olacak Aynısefa Şehir Parkı kafeteryamızı açmaya hazırlanıyoruz. Yeni yatırımlarımız, açılışlarımız, projelerimiz… Hizmetlerimiz, bu şehre olan sevdamızın somut göstergeleridir. Ve inanın, daha yeni başlıyoruz! Çünkü biz Menemen’i sadece yönetmiyoruz… Biz Menemen’i aşkla seviyoruz!" dedi. *- “MENEMEN, ÇÖP TESİSİNE ASLA GEÇİT VERMEYECEK!” İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Cemil Tugay'ın, Menemen Çaltı'da çöp tesisi yapma girişimine de kürsüden tepki gösteren Başkan Pehlivan, net mesajlar verdi; “Üzülerek ifade ediyorum ki; İzmir Büyükşehir Belediyesi, Menemen’imize çöp tesisi kurmak istiyor. Çöp tesisi demek; en basit anlatımıyla her türlü hastalığa davetiye çıkartmak demektir… Hava kirliliği demektir… Çevre felaketi demektir. Yer altı sularımızın kirlenmesi demektir… Tarlamızın, evimizin, soframızın, sağlığımızın, markamızın ve itibarımızın telafisi olmayan zararlar görmesi demektir. Bu, Menemen’in geleceğini gölgeleyebilecek çok ciddi bir tehdittir! Bilinmelidir ki; Menemen çöpün değil, bereketin adresidir! Bizim görevimiz; halkımızın sağlığını, toprağımızın bereketini, doğamızın bütünlüğünü korumaktır. Ve buradan, sizlerin huzurunda, güçlü bir şekilde söz veriyorum: Gerek hukuki gerek idari olarak, elimizdeki tüm imkânlarla, hep birlikte bu girişime karşı duracağız! Menemen böyle bir çöp tesisine asla geçit vermeyecek! Menemen temiz kalacak, yeşil kalacak, üretmeye devam edecek! Çünkü bu topraklar bize emanettir… Ve biz emanetimize asla ihanet etmeyeceğiz!” dedi. Gecenin finali ünlü sanatçı Gülben Ergen konseriyle yapıldı. Sevilen sanatçı, en güzel parçalarını Bozalan ve Menemenliler için seslendirirken, vatandaşlar da Gülben Ergen'in şarkılarına hep bir ağızdan eşlik etti. Vatandaşların ilgisiyle birlikte sahneden inerek, seyircilerin arasına karışan Gülben Ergen, hayranlarıyla birlikte hem şarkılarını söyledi hem de bol bol fotoğraf çektirdi. *- SPORDAN EKONOMİYE İlhan Bolca Muğla yöresi gençlerinin özellikle sporda sesleri olan bir meslektaşım. Her türlü olumsuz şartlara rağmen, ısrar ve inatla, tamamen kendinden büyük ödünler vererek aylık spor gazetesini halkın istifadesine sunuyor. Takdir edilecek ender meslektaşlarımdan birisi. Öyle güzel ve düzenli arşivi var ki, eminim milyonların kalbine girmiş sporcu bile kendisiyle ilgili İlhan Bolca’daki bilgiye sahip değildir. Daha nasıl anlatayım, İşte kendisinden, spor dışı bir hikâye… Türkiye’nin ilk şeker fabrikasının hikâyesi! *- GAZİ PAŞA’YI GÖRMEYE… ·”Trenden Ankara İstasyonu'na, sırtında bir heybe, beyaz seyrek sakallı, yetmiş yaşında Uşaklı bir köylü indi. Rastladığı ilk üniformalıya; ‘Gazi Paşayı görmek istiyorum!’ dedi. Adam demiryolcuydu. Direksiyon binasını gösterdi; ‘Şu binaya gelir, herkesle konuşurdu ama şimdi Cumhurbaşkanı oldu. Gelir mi, konuşur mu, konuştururlar mı bilmem?’ Zorlukla Özel Kalem Müdürü Hayati Bey'in yanına girdi. Neden geldiğini kısaca anlattı. Gazi bugün gelecekti. Hayati Bey bu yaman köylüyü Gazi ile konuşturmaya karar verdi. Bir de kahve ikram etti. *- BİR AVUÇ TOHUMLA Gazi öğleden sonra geldi. Bekleyen çoktu. Hayati Bey hepsini atlatıp yaşlı köylüyü içeri soktu. Gazi köylüyü ayakta karşıladı, oturttu. ‘Buyur Nuri Efendi!’ - Teşekkür ederim Gazi Paşam. Ben Uşak'ın Kalfa Köyü'ndenim. Babamdan helva ile haşhaş yağı imalathanesi kaldı. Askerliğimi İstanbul'da yaptım. Gözümü, kulağımı açtım. İstanbul'da çok şey öğrendim. Avrupa'dan mektup zarfı içinde pancar tohumu getirttim. Bu tohumları köyümdeki toprağıma ektim. Pancar elde ettim. Pancarları rendeleyip kaynattım. Pekmez yaptım. Şeker elde ettim. Onunla köpük helvası imal ettim. Pancardan şeker yapabileceğimize inandım. Mehmet Hacim Bey'in önderliğinde elli bir kişi birleştik, ‘Terakki-yi Ziraat Anonim Şirketi’ni kurduk. 600.000 lira sermayemiz var. Paşam, bize el ver, şeker fabrikamızı kuralım! Köylü ister pancar yetiştirir, ister fabrikada çalışır. Karnı doyar, yüzü güler. Biz de, belki, biraz para ve sevap kazanırız. Uşak şenlenir. El verir misin?” *- TÜRKİYE’Yİ KURTARACAK! Cumhurbaşkanı yerinden fırladı, Nuri Efendi'yi sevgiyle, saygıyla kucakladı; ‘Hepiniz var olun! Türkiye’yi bu azim, bu istek, bu şevk kurtaracak! Ben seni şimdi bir yaverle Başbakan'a göndereceğim O da seni, belki, bir - iki bakan ile konuşturur. Hepsine bana anlattıklarını iyice anlat. Bir sorun olursa aldırma, bana gel. Kapım her zaman sana açık olacaktır…’ Nuri Efendi'yi yanaklarından öptü. *- İLERİYİ DÜŞÜNMÜŞ Heybeli köylü, Türkiye'nin ilk şeker fabrikası kurucularından, ünlü Nuri Şeker olacaktı.. Bu şeker fabrikalarının alayını sattık, Şimdi GDO'lu mısır şurubuna talim,... Nuri Şeker mezarında rahat mıdır acaba? Beş yıl uşakta yaşadım bu şeker fabrikasının bahçesinde yemek yedim bu hikayeye ilave olarak Nuri Şeker bu fabrikayı devlete özelleştirme yapılmaz şartı ile bağışlamış, eğer satılmak istenirse mirasçılarına iade edilecek bundan dolayı Uşak şeker fabrikası özelleştirilememiş ve hala şeker pancarından şeker üretilmektedir.” İlhan Bolca’nin bilgilendirici bu hikayesine ben de bir katkıda bulunayım. Kayserilileri ‘girişken’ biliriz değil mi? Belki onlar kendilerini daha iyi anlatıyorlar. Bir zamanlar Uşaklı Özler kardeşlerden ‘duyunca’ hayret etmiştim. Nuri Şeker gibi girişken bir Uşaklı, sanıyorum 30 yıl olmuştur, Afrika sıcağında bir ‘battaniye fabrikası’ kurdu. Kutuplarda eskimoya ‘buzdolabı’ satar gibi, 30 derece kaynar sıcaktaki kabilelere ‘Battaniye’ satıyordu, ‘Bizim battaniye sıcakta soğuk tutar!’ diyordu… Sanıyorum bizde çıkan yazıdan sonra Avrupa’da bir iki tanınmış gazete ve dergi de geniş haber yapmıştı. *- YETİŞEMİYORUM Düşünün facedeki iki hesabımda (İkinciyi farkında olmadan, yanlışlıkla açtım) beş binin üzerinde takipçim var. Her gün gelen onlarca maile bir de bunların yazılarını ve mesajlarını ekleyin, hangi birine yetişeyim. Bazen herkes gibi ‘Beğendim’ işaretini koyup geçiyorum. Sorsa ‘Bilmiyorum ki’ nasıl yanıt vereyim? Bu şuna benziyor; Size birini tanıtıyorlar, siz de kibarlık olsun diye, ‘Yabancı değilsiniz!’ gibi beylik laflar ediyorsunuz. Halbuki bu konuda ‘tın tın’ sınız! Aydan Tuncayengin’in sesli- görüntülü mesajına takılıp kaldım. Meğer ne güzel çalışma yapmışlar, çocuklarımız için… ‘Bundan böyle ben yalnız çocuklar için varım!’ diyor. ‘Kodlama’ dediklerinden, bana göre ‘bilgi laboratuvarına’ kadar her çalışmalarını özetlemiş, tabi iki izlenimlerini de… Başlı başına konular, çocuklarımızın durumu… Uzun uzun anlatmayayım, özeti şu: ‘Geleceğimiz!’ dediğimiz çocuklarımızı ehil ellere, öğretmenlere teslim etmeliyiz… Bildiğim kadarıyla İstanbul’da Kadıköy Belediyesi ‘okul olgunluğu testi uygulaması’ yapıyor. Çocuğun bilişsel gelişimini, motor becerisini, sosyal- duygusal gelişimini, dil gelişimini ve bağımsızlık gibi alanlarda ölçme ve değerlendirmelerde uzmanlar bulunuyor. Buradan yola çıkarak konuyu büyüklere ve bu işlerden büyük değil süper büyük paralar kazananlara ve düşüncelerine getireyim: *- ELLER AYA, BİZ YAYA Dünya Mars’a gitmeye, uzayda maden aramaya, uydudan cep telefonlarına ulaşmaya çalışırken, yapay zeka hızla gelişirken, Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, ortaokul ve liselerdeki matematiği ‘yazık çocuklara’ ve ‘Trigonometri’yi üniversitede öğrensinler’ cümleleri ile azaltırken, Hindistan Bakanı Rajeev Chandrasekhar, sosyal medyadan yaptığı paylaşımda; Musk ve Huang’ı alıntılayarak öğrencilerin ‘kodlama yerine fizik ve matematik”e odaklanması gerektiğini söyledi. Chandrasekhar şunları yazdı: “Eğer bir öğrenciyseniz, bunu okumanız sizin yararınıza olacaktır. Teknolojinin alışılmış tavsiyelerinden cesur bir sapma olarak, @elonmusk ve @nvidia CEO Jensen Huang, öğrencileri kodlamaya daha az, fizik ve matematiğe daha fazla odaklanmaya çağırıyor. ‘YapayZeka çağında, dünyanın temel prensiplerinin derinlemesine anlaşılmasının her zamankinden daha önemli olacağını savunuyorlar. ‘YapayZeka araçları kod yazma ve hata ayıklama konusunda daha yetenekli hale geldikçe, temel programlama becerilerinin değeri azalıyor. Ancak otomatikleştirilemeyen şey güçlü kavramsal düşünme, yaratıcı problem çözme ve yeniliği güçlendiren bilimsel zihniyettir. Bu, denklemlerde, enerjide, kuvvetlerde ve mantıkta ustalaşmakla başlar. *- ÖNEMLİ OLAN TEMEL Hem Musk hem de Huang, bir sonraki atılım dalgasının daha iyi kodlayıcılardan değil, gerçekliğin nasıl işlediğini anlayan düşünürlerden geleceğine inanıyor. İster roket inşa etmek, ister çip tasarlamak veya daha akıllı YapayZeka yaratmak olsun, üstünlük bilim ve muhakemede temeli olanlara gidecek. Öğrencilere ve geleceğin yenilikçilerine mesajları açık. Sadece makinelerle nasıl konuşulacağını öğrenmeyin. Makinelere gerçekten yeni bir şey öğretebilmek için evrenin nasıl çalıştığını öğrenin. Algoritmaların ve yapay zekanın yönlendirdiği bir gelecekte, sizi farklı kılacak olan şey temelleri anlamanızdır. ” *- YÖNLENDİRME MATEMATİK ve FİZİK İÇİN Elon Musk ve Nvidia CEO’su Jensen Huang, yapay zekanın kodlamada rutin işlerin çoğunu devralmasıyla birlikte öğrencileri fizik ve matematiğe yönlendiriyor. Jensen Huang, bugün öğrenci olsaydı fizik alanına odaklanacağını, çünkü yapay zekanın geleceğinin fiziksel dünyayı derinlemesine anlamayı gerektireceğini söyledi. Kuvvetlerin nasıl çalıştığını, sistemlerin nasıl davrandığını ve neden-sonuç ilişkisinin gerçek ortamlarda nasıl işlediğini bilmek, yapay zekanın taklit etmesi için daha zor ve gelişmiş yapay zeka, yazılımdan robotik, otomasyon ve diğer gerçek dünya uygulamalarına geçtikçe hayati önem taşıyacak. *- TARTIŞMA FİZİK ve MATEMATİK İÇİN Musk, gelecek için değerli beceriler hakkında ayrı bir tartışmada benzer bir bakış açısı paylaştı. Telegram CEO’su Pavel Durov, öğrencileri ‘matematiği seçmeye’ teşvik ettiğinde Musk, ‘Fizik (matematikle birlikte)’ diye yanıtladı. Tesla ve SpaceX’teki problem çözme yaklaşımını şekillendiren fiziğe atıfta bulunan Musk, ilkelerden yola çıkarak akıl yürütmenin genellikle mevcut yöntemleri takip etmekten daha güçlü olduğunu belirtti. Kodlama hala çok önemli, ancak hem Musk hem de Jensen, bir sonraki fırsat dalgasının, yapay zekanın gezinmek, modellemek ve kontrol etmek için inşa edildiği sistemleri anlayan insanları ödüllendireceğine işaret ediyor. *- MATEMATİK, YAPAY ZEKA İÇİN NEDEN ÖNEMLİ? Yapay zeka için matematik önemlidir çünkü hem temeli hem de ilerlemesi tamamen matematiksel kavramlar üzerine inşa edilmiştir. Şöyle ki; Lineer cebir: Sinir ağlarındaki katmanlar, ağırlıklar, vektörler ve matris çarpımları tamamen lineer cebir işlemleriyle çalışır. Örneğin, bir görüntü işleme modeli milyonlarca pikseli matris olarak işler. Olasılık & istatistik: Yapay zekâ, belirsizlik altında karar vermek ve veriden anlam çıkarmak için olasılık kuramını kullanır. Bayes teoremi, Markov zincirleri, Gaussian dağılımlar gibi yapılar AI’nın bel kemiğidir. Türev & Integral : Derin öğrenmede ‘geri yayılım’ (backpropagation) algoritması, türevler sayesinde ağırlıkların nasıl güncelleneceğini hesaplar. Yani öğrenme sürecinin motoru türev ve integrallerdir. Yanısıra, optimizasyon teknikleri (gradient descent, stochastic optimization) matematiksel fonksiyonların en iyi çözümünü arar. Matematik bilmeyen birinin, yapay zekanın neden ‘şu cevabı verdiğini’ anlaması veya modelin hatasını düzeltmesi çok zordur. Differansiyel denklemler ise fiziksel süreçleri modellemek, robotik kontrol veya hava tahmini gibi alanlarda kullanılır. Ağ teorisi (graph theory), Sosyal ağ analizi, internet bağlantı haritaları, moleküler yapı analizi gibi konular için şarttır. *- KOLAYLAŞTI AMA… Kod yazmak artık yapay zeka araçlarıyla kolaylaştı, ancak yeni algoritma icat etmek hâlâ matematiksel yaratıcılık gerektiriyor. Matematik bilen bir mühendis, sadece mevcut modelleri kullanmaz; onları daha verimli, daha hızlı veya daha akıllı hâle getirecek yeni yöntemler geliştirir. Yani, yapay zekâ öğrenmek, sadece araçları kullanmak değil; araçların nasıl çalıştığını anlamaktır. Bunun dili de matematiktir. Matematik bilmeden yapay zeka kullanmak, uçağın kokpitinde düğmelere basıp uçtuğunu sanmaya benzer. Ama asıl uçuran fizik ve matematik bilgisidir. *- FİZİK, YAPAY ZEKA İÇİN NEDEN ÖNEMLİ? Fizik bilmek, yapay zekâ açısından düşündüğümüzde yalnızca mühendislikte değil, yapay zekanın geleceğini şekillendirecek alanlarda da kritik önemdedir. Yapay zekâ çoğu zaman soyut veri üzerinde çalışır, fakat fizik gerçek dünyanın işleyiş modelidir. Yapay zekaya dünyayı öğretebilmek için enerji, kuvvet, hareket, kütle, alan, dalga, termodinamik gibi kavramları anlamak gerekir. Örneğin, robotik kolların hareketi veya dronların uçuşu tamamen Newton mekaniği ve dinamik sistemler denklemleriyle modellenir. Fizik bilgisi olmadan yapay zekanın gerçeğe uygun simülasyonlar üretmesi zordur. Otonom araçlar, fabrikalardaki otomasyon sistemleri veya uzay görevleri için fizik tabanlı simülasyonlar kullanılır. Yapay zeka, bu simülasyonlardan öğrenerek gerçek hayatta daha güvenilir çalışır. *- FİZİK KÖKENLİ Fizik, enerji verimliliği, malzeme dayanıklılığı, ısı yönetimi gibi alanlarda doğal kısıtları tanımlar. Yapay zeka bu kısıtları bilmezse, tasarladığı sistemler kağıt üzerinde iyi görünse bile pratikte çalışmaz. Örneğin, bir veri merkezinde ısıl yönetim (cooling) optimizasyonu yapay zekâ ile yapılır, ama ısıl iletim denklemleri fiziğin konusudur. Kuantum bilgisayarlar, lityum-iyon piller, yarı iletkenler, optik haberleşme gibi teknolojiler fizik kökenlidir. Yapay zekanın bu alanlarda yenilik yapabilmesi için fiziksel prensipleri anlaması gerekir. Örneğin, Nvidia’nın GPU tasarımları yalnızca kod bilgisiyle değil, elektriksel devre fiziği ve ısı dağılımı hesaplarıyla mümkün olur. İnsan zekâsı gerçek dünyaya uyum sağladığı için başarılıdır. Yapay zekanın da aynı şekilde fiziksel dünyanın nedensellik ilişkilerini öğrenmesi gerekir. Bu yaklaşım fizik tabanlı yapay zekâ (Physics-informed AI) olarak bilinir ve mühendislik, iklim modelleme, sağlık teknolojileri gibi alanlarda hızla büyüyor. Yani, Fizik, yapay zekâya ‘dünyanın nasıl çalıştığını’ öğreten dildir. Matematik yapay zekanın mantığını kurar, fizik ise yapay zekanın gerçekliğe uygun yaşamasını sağlar. Elon Musk ve Jensen Huang’ın ‘fizik öğrenin’ vurgusu tam olarak bu yüzden anlamlı. Kod yazmak geçici bir beceridir, ama fiziği anlamak yapay zekanın sınırsız uygulama alanlarını açar. *- ÜLKEMİZİN GELECEĞİ İÇİN Bu önemli bilgileri aldığım uzmanlar konuyu şöyle bağlıyor: “Din eğitimi olduğu zaman ‘Ağaç yaşken eğilir’, Fizik, matematik, bilim olunca, ‘Yazık değil mi bu çocuklara?’ diyen Milli Eğitim Bakanına ve diğer benzer düşüncede olanlara mesajımız şudur; Ülkemizin geleceği için matematik ve fizik alanlarını güçlendirmemiz ve hatta (aynen bugün en güçlü hackerlara sahip olan Rusya’da olduğu gibi) ilkokuldan itibaren uygulamalı matematik ve fizik derslerine ağırlık verilmesi, zor öğrenilen bu alanda çocukları ve gençleri desteklememiz, belki eğitimi oyunlaştırmamız lazım. ‘Trigonometriyi ve benzer teorileri üniversitede öğrensinler’ cümlesi içi boş bir cümle. Bu dersleri bütün eğitim hayatı boyunca zevkle okumuş bir yüksek mühendis olarak not edeyim, geç kalınmış olur. Ve de yukarıda başbakanının mesajını okuduğumuz Hindistan gibi ülkeler öne geçerken, biz arkadan nal toplar durumuna düşeriz. *- YATIRIM SÖZÜ VERDİ Şjmdi paylaşacağım ve özel olarak seçtiğim bu önemli haberin yorumunu size bırakıyorum: Apple, ABD’de imalat yapmak için 100 milyar dolar daha yatırım sözü verdi ve önümüzdeki dört yıl içinde toplam taahhüdünü 600 milyar dolara çıkardı. Bu duyuru, Başkan Trump ile birlikte Beyaz Saray’da düzenlenen bir etkinlikte yapıldı ve Apple’ın tedarik zinciri ve gelişmiş üretim operasyonlarının daha büyük bir kısmını yurt içine taşımak üzere tasarlanan yeni bir “Amerikan Üretim Programı“nın (AMP) başlatılmasını içeriyor. Apple, özellikle yarı iletkenler, cam, mıknatıslar, ambalajlama ve daha fazlası gibi sektörlerde olmak üzere 50 eyaletin tamamına yatırımlarını genişletiyor. Kentucky’de Corning ile yaptığı ortaklıkla iPhone ve Apple Watch kapak camlarının %100’ünü üretmek için 2,5 milyar dolar ayırıyor. İlginç bir not olarak iletelim, Tim Cook, ABD Başkanı Donald Trump’a 24 ayar altın bir taban üzerine oturtulmuş, üzerinde Apple amblemi olan bir cam plaket hediye etti. *- CIR CIR BÖCEĞİ Bizim bahçedeki ağaçlarda çoklar… Bunlara ‘Ağustos Böceği’ deniliyor ama her yıl Temmuz’la birlikte başımızı şişirmeye başlıyorlar. Bu yüzden, sinir bozucu ‘cır cır’ diye başımızın etini yediklerinden bu ismi veriyoruz… Ama aşağıda belirteceğim gibi, ‘Ağustos böceğine’ hep haksızlık etmişiz. Lâ Fontaine masalındaki çalışkan karınca ile saz çalıp türkü söyleyen ağustos böceği hikâyesini herkes bilir. Hatta insanlar birbirine ‘ağustos böceği gibi’ diye yakıştırmalar yapmıştır. İşin aslı hiç de öyle değil. Ağustos Böceği, yumurtasını ağacın taze dalı içine bırakır. Ağaç dalı içinde bir kurtçuk olarak dünyaya gelen Ağustos Böceği, dört hafta boyunca ağaç dalının özsuyunu içerek beslenir. Çok kuvvetli bir çift ön ayağa sahip olan ve gagaya benzer güçlü ağızını kullanan Ağustos Böceği, dalda bir yarık açarak ağaçtan dışarı çıkar ve toprağa düşer. Bu başladığı zorlu hayatın başlangıcıdır. *- BESLENME ŞEKLİ Sonrasında toprağı kazan Ağustos Böceği, dibine ulaştığı ağacın köklerine ulaşır ve köklerin özsularını içerek beslenir. Sonra da, durmadan bıkmadan ve yorulmadan açtığı tünellerle diğer köklere ulaşır ve böylece tam 17 yıl geçer. Karanlıkta geçen tam 17 yıl ve büyük bir azim, sabır örneği bir yaşam… Olgunlaşıp büyüyen Ağustos Böceği için yeryüzüne çıkma zamanı gelmiştir. Güneşe duyduğu özlemi onu yeryüzüne çeker. Kabuğu kalınlaşmış ve uçmayı bilmeyen ama hazır bir çift kanatla Ağustos ayında toprağın üstüne çıkar. Bir kaç gün güneşin altında sabırla bekler ve üzerindeki sert kabuk yırtılır. Solunum yolu üstündeki sert iki kabuk ve kabuk üzerindeki ince bir zar, bu zara bağlı kaslar onun sesi soluğu olur. Vücudundaki bu kasları saniyede 500 kez hareket ettirerek 17 yıllık sessizliğini bozarak sesini bütün dünyaya duyurur. *- ÖMRÜ BİR AYLA SINIRLI Ama onun yeryüzünde 4 haftalık ömrü kalmıştır. Bu zorlu ve mücadele dolu hayatın 17 yılı toprak altında geçerken yeryüzünde sadece 4 hafta yaşayabilen erkek Ağustos Böceğinin, ömrünün son deminde kendisine bir eş bulması gerekmektedir. Bunu da sesiyle ve şarkısıyla başarır. Bu kısa süren aile hayatından sonra dişi Ağustos Böceğine, neslinin devamı için tohumlarını bırakır. Eylül ayı gelince de hayata veda eder. Yani Ağustos böceği hiçbir zaman kışı göremeyecektir. 17 yıl boyunca verdiği mücadele kısacık bir 4 hafta içindir. Ama benim izlemimim şu: Temmuz ayında ötmeye başlayanların bir kısmı Ağustos ayının ortasını bile görmüyorlar, iskeletlerini yapıştıkları ağaçlarda, duvarlarda, buldukları yere bırakıyorlar. Bu yazıyı 16 Ağustos’ta yazıyorum, üç gün önce ‘dünyaya veda eden’ birini gördüm… *- BİR AVUÇ DEĞİL, BİR BAVUL DOLUSU Nadide Apaydın Akbulut’a artık, ‘Kitap yaz!’ demeyeceğim, Çünkü benim gibi o da bildiğini okuyor… Aslında ‘hem okur, hem yazar!’ grubundan… Ama yıllar önceki Türk filmlerindeki gibi, ‘Okuma ve yazmam var!’ diyenlerden değil… Ülkemizin halini şu anlatımıyla gayet güzel özetlemiş… ‘Yalan’ diyecek çıkmaz sanıyorum. Söz Nadide hanımda… “Değerli arkadaşlarım, Bugün çoğu zamanım dışarıda geçti. Öğleden sonra da arkadaşımla beraber kuyumcuya gittik. Yalnız gitmek istemedi, elinde bir tomar 200 tl lik para. İ ki kat poşete sarmış sonra da büyükçe olan çantasının fermuarlı gözüne koymuş paraları. Sadece 2 adet cumhuriyet altını aldı, tanesi 29.400 tl. Şimdi de aklıma geldi, çok sevdiğim bir yakınımız yazlık ev aldı. Paraları evden nakit götürmüşler bankaya. ‘Bir büyük valiz dolusu para!’ dediler. Bankada sayılmış ve ödeme yapılmış. ‘Küçücük iki altına, avuç dolusu’ ödedik, bir de ev için düşünemiyorum. Paralar pul oldu derler ya aynen öyle...” *- 26. YILDÖNÜMÜ! UNUTMA… İstanbul’dan Celal Demir usta yazmış; “Sıcak bir yaz günü, sabaha karşı saat 03.02’de hepimizi uykusunda yakalayan ve bu gün 26. yıldönümünü yaşayacağımız 17 Ağustos 1999 Marmara Gölcük Depremi, tüm Marmara’yı etkilediği gibi ülkemizi de yasa boğmuştu. Bu nedenle ülkemizde ve gerekse doğal afet nedeniyle tüm dünya ülkelerinde kaybettiğimiz tüm varlıklarımızı saygı ve sevgiyle anıyoruz. Ülkemiz insanlarının geleceklerine umutla bakabilmeleri onların sorunlarına sahip çıkmamızla mümkün olacaktır. Uzmanlar depremle yaşamaya alışmamız gerektiğini söyleseler de, deprem korkusu taşımadan yaşamak bir hayli güç… Çünkü 17 Ağustos, bizlere dayanışmanın ve birbirimize sahip çıkmanın bir kez daha ne kadar önemli olduğunu büyük acılarla hatırlattı. 26. yıldönümünde “Dayanışma, dayanışma, dayanışma” diyoruz. Depremin yıldönümünü yaşayan herkes ve hepimiz asla 17 Ağustos’u unutmadık. Çünkü duygusal artçı şoklar geriye gidiş değildir. 26. yıldönümünde bir kez daha; “UNUTMA *-

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

BÖYLE BİR ANLAŞMA GÖRÜLMEDİ... DENİZİ YOK ANLAŞMAYA LİMANLAR KONULDU...

BAŞIMIZ SAĞ OLSUN! ACIM BÜYÜK! BOLU'DAKİ OTEL YANGININDA 66 İNSANIMIZI KAYBETTİK

KİTAPLARIN ANLATAMADIĞINI ANLATIYOR