ÇÜRÜMEYİ KENDİ ELİMİZ VE SÖYLEDİKLERİMİZLE KENDİMİZ SAĞLADIK
YAŞAR EYİCE
*- ZAMANLA DEĞİŞİLMEZ
Şiirin başı. yani girişi şöyleydi:
‘Onlar ümidin düşmanıdır sevgilim:
Akar suyun,
Meyve çağında ağacın,
Serip gelişen hayatın düşmanı!’
Sonra umudu şöyle belirtiyor Nazım 1940’lı yılların ortasında;
‘Çünkü ölüm vurdu damgasını alınlarına…’
Mümkün mü böyle bir şey!
Benzetme ya da bir başka deyişle ironi yapmış oluyor.
Siz de kendinize göre bir şeyler söyler ya da karalarsınız, sinirli ya da umutsuz olduğunuz bir anda…
‘Kendi bahçesine bir çiçek bile ekememiş insanlar, karşı bahçenin toprağının altındaki tohuma bile öfkelidirler!’
Çok şey anlatan bir söz değil mi?
Şunu da bilelim:
‘İnsanlar zamanla değişmez!
Zaman onların gerçekte kim olduklarını gösterir.’
İnsan bazen büyük hayallerini, küçük insanlarla ziyan eder.
İnsanın önce ahlak okuması gerekir, diplomalar meslekler içindir.
Bu yazdıklarımın özetini genelde toplu ulaşım araçlarında görüyoruz.
Bir zamanlar otobüslerin ön koltuklarında uyarı yazıları olurdu.
Bu yalnız Türkiye’de değil dünyanın her tarafında böyle.
Çok yıllar önce Paris’te bilmeden, farkında olmadan ön koltuğa oturmuştum.
Bir Fransız kadın durakta bindi.
Elindeki bir kâğıdı göstererek, ‘Bu koltuk benim için!’ dedi.
Özür dileyerek kalktım.
Beş yıl kadar önce yine Paris’te, elektrikli toplu ulaşım aracının kadın şoförü mikrofonu eline aldı ve beni görmezden gelen, elindeki elmayı kemiren genç bir kadına anonsla seslendi:
‘Lütfen yerinizi mösyöye (Beye) veriniz!’ dedi.
Kadın hiç itiraz etmeden, yerinden kalktı…
Anlamayana anlatıyorlar, benim gibi, ya da farkında değilmiş gibi hareket eden genç kadına…
*- İNCE MEMED
Okuyunca şaşırmıştım:
Şöyle demişti, söyleşide:
‘Yakacak odunum olmadığı için birkaç ceketi üst üste giyip, eldivenlerle yazdım İnce Memed'i.’
İnce Memed, Yaşar Kemal'in 1955 ile 1987 arasında yazdığı ve dört ciltten oluşan roman serisidir.
Serinin konusu Cumhuriyet döneminin ilk yıllarında Çukurova'da geçmektedir.
Seri, Anadolu halkının geri kalmışlığı, köy hayatının sefaleti ve ağaların tüm yöreye tamamen hakim olması üzerine bu duruma karşı bir isyan öyküsüdür.
Yaşar Kemal, 1947'de serinin birinci romanını yazdı fakat yarım bıraktı ve 1953-54'te bitirdi. Seri son romanının yayımlanmasıyla otuz dokuz yılda tamamlanmıştır.
*- ANADOLU’NUN DESTANI
İnce Memed serisi Yaşar Kemal tarafından ‘Anadolu'nun destanı’ olması istenmiştir.
Hürriyet Pazar tarafından oluşturulan yüz kişilik jüri tarafından belirlenen ‘Türk Edebiyatının Gelmiş Geçmiş En İyi 100 Romanı’ listesinde bir numara seçilmişti.
Şimdi de kendisini tanıyalım:
Yaşar Kemal, tam adıyla Kemal Sadık Gökçeli, Türk edebiyatının en önemli yazarlarından biridir.
6 Ekim 1923'te Osmaniye'nin Hemite köyünde doğmuş ve 28 Şubat 2015'te İstanbul'da vefat etmiştir.
Yaşar Kemal, eserlerinde Anadolu insanının yaşamını, doğasını ve kültürünü büyük bir ustalıkla işlemiştir.
En bilinen eseri, belirttiğim gibi ‘İnce Memed’ roman serisidir.
Bu eser, Çukurova'nın yoksul halkının ağalara karşı mücadelesini anlatır ve dünya çapında tanınmıştır.
Yaşar Kemal'in diğer önemli eserleri arasında, ‘Teneke’, ‘Sarı Sıcak’, ‘Orta Direk’ ve ‘Yılanı Öldürseler’ yer alır.
Yaşar Kemal, edebi kariyeri boyunca birçok ödül kazanmış ve Nobel Edebiyat Ödülü'ne aday gösterilmiştir. Aynı zamanda röportajları ve halk hikâyeleriyle de tanınır.
*- DOĞADAN ARMAĞAN
Işık Teoman, “Doğadan insanlığa bir armağan: Saklıgöl” ü yazmış.
Ben görev yaptığı Balıkesir’in Ayvalık ilçesi ya da, yaza turizm sezonu gelirken Körfez Bölgesi’nden söz edeceğini sanmıştım.
İzmir’in bilinmeyen bir yöresi de olabilirdi.
Meğer bizim Işık Teoman Haber Ekspres gazetesindeki köşesinde Denizli’den söz ediyormuş.
Şimdi lafı Işık Teoman’a verelim:
“Denizli’nin Honaz ilçesi Yukarı Dağdere köyü yakınlarındaki küçücük Saklıgöl, kampçıların ve yürüyüşçülerin ilk görüşte tutkunu oldukları gözde bir yer haline geldi
*- UNUTMADAN
Yıllardır gittiğimiz gezilerden döndüğümüzde yaşadıklarımızı, gördüklerimizi hemen, ayrıntıları unutmadan kaleme alırız.
Birlikte düzenlediğimiz gezilerin ardından meslektaşlarımız da kendilerine özgü üsluplarıyla gezi yazılarını okuyucuyla paylaşıyor.
Son gezimizde yaklaşık 400 kare fotoğraf çekmiştim.
Nedenine gelince iki günde bin kilometre yol kat ettik.
Cumartesi sabahı Muğla’nın Yatağan ilçesinden Eskihisar’a uzandık ve 700 yıllık Osmanlı köyünün yanı başındaki antik kent Stratonikeia’da keyifli bir yarım gün geçirdik.
Ardından hiç mola vermeden Denizli’de Laodikeia antik kentini ziyaret ettik.
Bu antik kent gelecekte İzmir’in Efes’i ile yarışmaya aday.
Kazılar hala yürütülüyor.
Bu antik kenti geçtiğimiz haftalarda bu köşede yazmıştım ve paylaşmıştım.
Gideceğimiz bölge muhteşem
*- ÖNCE HAZIRLIK
Şimdi gelelim Saklıgöl’e; Ayşe ile birlikte, Ayvalık’taki evimizde internet ortamında araştırıp, bulduğumuz Saklıgöl fotoğraflarını inceliyoruz. Gideceğimiz bölge muhteşem…
Ormanın içinde kırmızı badanalı bir ev duruyor.
Onun önünde piknik yapmayı planlıyoruz, ‘mangalımızı da yakarız!’ diye düşünüyoruz.
Sabah yine çok erken saatlerde piknik için gerekli ne varsa yanımıza aldık.
Honaz ilçesinden yaklaşık 40 kilometre uzaklıkta bulunan ve Honaz Dağı’nın yamaçlarına yaslanmış Yukarı Dağdere köyü yakınlarında çam ormanlarının arasında gizlenen Saklıgöl’e ulaşacağız.
*- SAZLIKLAR VE SAKLIGÖL
Saklıgöl, son dönemde kampçıların ve macera tutkunlarının uğrak yerlerinden biri olmuş.
Yarım saatlik bir yolculuğun ardından köye vardığımızda günlerdir yağan yağmur nedeniyle çamur içinde kalmış yolda bir süre gidebiliyor insan. Sonra aracımızı park ederek yürümeye başlıyoruz.
Ortada bir orman var ama göl nedense yüzünü göstermiyor.
Adından da anlaşılacağı gibi Saklıgöl, sanki yüzünü gizliyor gibi!
Yaklaşık 1 kilometre yürüdükten sonra ahşap seyir terasları görünmeye başlıyor.
Sazlıklar ve Saklıgöl, nefis bir görüntü, hepimiz bir tarafa dağılıyoruz, güzellikleri objektiflerimize hapsedip dostlarla paylaşmak üzere saklıyoruz.
*- PİKNİK YERİ
Saatlerce fotoğraf çekiyoruz, geleneksel piknik ateşini yakmak için verdiğimiz tüm uğraşılar boşa gidiyor.
Sadece duman çıkıyor, çalı çırpı tutuşmuyor, ateşi körüklüyoruz, yine sadece duman…
Bu duman çekimlerde fotoğraflarımıza yine de renk katıyor.
Gölün etrafını kısa sürede dolaşıyoruz, hem fotoğraf çekiyor, hem de piknik yeri belirlemeye çalışıyoruz.
Sazlıkların çepeçevre kuşattığı göle yansıyan çam ağaçlarının görüntüleri eski evlerde duvara asılan kilimlerdeki silueti anımsatıyor.
*- ÇAY YA DA DEREYLE BESLENMİYOR
Honaz ilçesi sınırları içinde kalan ve doğal güzellikleriyle son yıllarda günübirlik ziyaretlerle doğaseverlerim büyük ilgi gösterdiği Saklıgöl, turizme de hizmet edebilecek özelliklere ve güzelliklere sahip.
Saklıgöl, şimdiye kadar Honaz’ın yakın çevresinde yaşayan dar gelirli ve orta halli ailelerin tatil günlerini geçirmek için geldiği doğa köşelerinden biri olmuş.
Çevrede fazla tanınmayan 1080 metre yükseklikteki Saklıgöl’ün çapı 300 metreyi geçmediği gibi bu göl herhangi bir çay ya da dereyle de beslenmiyor.
Suyunun berrak ve temiz olmasının sebebi dibinden kaynaması.
Gölde sazlıklardan oluşan 7 tonluk yüzen bir ada mevcut.
Ada rüzgârın etkisiyle zaman zaman yer değiştiriyor.
*- BALIK AVLANABİLİYOR
Gelenlerin rahat etmesini sağlamak amacıyla gölün kenarında çeşme ve ahşap localar inşa edilmiş, ayrıca ağaçların arasında ve göl çevresine günübirlik tatilciler için yemek yiyebilecekleri masalar serpiştirilmiş. Burası Denizli`ye göre daha serin.
Ayrıca Saklıgöl’de balık avlanabiliyor.
Saklıgöl’e kış sezonunda gelenler eğer Honaz ilçesine henüz kar düşmediyse 2571 metrelik yüksekliği ile Ege Bölgesi’nin en yüksek zirvesine sahip Honaz Dağı’nın karlarla örtülü doruklarını büyük bir keyifle seyretmekle yetiniyor.
Saklıgöl’e kamp kurmak ya da günübirlik gezinti amacıyla gelenlerin yiyecek ve içecek gereksinimlerini Honaz’daki çarşıdan karşılaması gerekiyor.
Saklıgöl’de keyifli bir günü dopdolu yaşadık, tadını çıkardık, çok keyif aldık. Ülkemiz o kadar çok güzellikleri barındırıyor ki, dilimizin döndüğünce anlatmaya çalışıyorum.”
Sanki sevgili Işık Teoman’la anlaşmış gibi, bir gün önce ‘çadırcılar’ ve ‘karavancıları’ anlatmıştım.
Yani kampçıları…
Işık da, kampçılar için bir yeni rota çizmiş oldu.
*- KENDİNE TORPİL YAPAN ADAM..
1 Mayıs 1988'de aramızdan ayrılan büyük sanatçı Altan Erbulak'ın bir anısı:
“Kalabalığın arasından çıkan bir adam elindeki kartviziti kapıdaki görevliye uzatır:
‘Şeyy, bunu size vermemi istediler.’
Daha önce uzattığı kartviziti okuduğu hiç kimseyi içeri almayan görevli, göz attığı kartvizitte klasik bir istekte karşılaşır:
‘Kart hamili yakınımdır, maça alınmasını rica ederim.’
Karşısındaki adamı kovmadan önce ne olur, ne olmaz diyerek kartın arka yüzünü çeviren görevlinin gözleri, okuduğu isim karşısında gözleri fal taşı gibi açılır:
‘Beyefendi sizi Altan Erbulak mı gönderdi?’
‘Evet’ dercesine, başını sallar.
Görevli, ‘Siz lütfen içeri buyurun’ diyerek ünlü sanatçının arkadaşını basın ve şeref tribünü kapısından içeri alır.
Haliyle de, elinde bir bilet olduğu halde maçı alınmayanlar homurdanır.
Kapıdaki adam sert çıkar:
‘Duymadınız mı yahu, adam Altan Erbulak'ın yakını.’
Aslında o gün, kapıdan içeri giren adam Altan Erbulak'ın ta kendisidir.
Bir önceki Fenerbahçe-Galatasaray maçına giden Altan Erbulak, gazeteci kimliği ile basın ve şeref tribünün kapısından içeri girerken, aynı görevli tarafından durdurulur...
Ünlü sanatçı ‘Ben, Altan Erbulak’ dese de, görevli karşısında duran 1.64 boyundaki adama bakarak şunu söyler:
‘Sahtekâr, Koskoca Altan Erbulak böyle mi olur?’
Altan Erbulak, tarihimizde, kendi kartviziti ile kendine torpil yapan tek insandır, dense de örnekleri vardır.
Tanıdığım bir emekli polis memuru da, İzmir’den Ankara’ya gidip, kendinden selam söyleyerek, öncelikle işini çözdüğünü anlatmıştı.
*- BİZ BÖYLE ÇÜRÜDÜK
• "Bal tutan parmağını yalar" dedik hırsızlığı mübah gösterdik..
• "Devletin malı deniz, yemeyen domuz" dedik devleti soymayı mübah gösterdik..
• "Yemeyenin malını yerler" dedik dolandırıcılığı mübah gösterdik..
• "At binenin, kılıç kuşananın" dedik gaspçılığı mübah gösterdik..
• "Kol kırılır, yen içinde kalır" dedik şeyhlerin tacizini mübah gösterdik..
• "Söz gümüş ise sükut altındır" dedik ortamı yalancıya bırakmayı mübah gösterdik..
• "Komşuda pişer bize de düşer" dedik hazırcılığı mübah gösterdik..
• "Kaz gelecek yerden tavuk esirgenmez" dedik menfaatçiliği mübah gösterdik..
• "Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar" dedik yalan söylemeyi mübah gösterdik..
• "Bana dokunmayan yılan bin yaşasın" dedik bencilliği mübah gösterdik..
• "Üzümünü ye bağını sorma" dedik haramı mübah gösterdik..
• "Köprüden geçene kadar ayıya dayı de" dedik kurnazlığı, takiyyeyi mübah gösterdik..
Sonra toplum neden bozuluyor diye oturup ağıt yaktık.
Biz bozuyoruz, özet böyle…
*-
Yorumlar
Yorum Gönder