ŞARKILAR KİMİ SÖYLÜYOR?
YAŞAR EYİCE
*- SONRA NE OLDU?
CHP Genel Başkan Yardımcısı Aylin Nazlıaka düşüncelerini ve çalışmalarını benimle de paylaşıyor.
Şimdi de, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın 2024 yılı karnesini açıkladı.
Şunu da hatırlatayım:
Aylin Nazlıkaya, Aile ve Sosyal Hizmetlerden Sorumlu Gölge Bakan olarak biliniyor.
Karnesini ve notlarını açıklamadan önce, ülkemizdeki olumsuzlukları ay ay anlatan Aylin Nazlıkaya, bazı çalıştaylara, toplantılara kimlerin katılıp, neler konuşulacağının gizlendiğini tarihiyle, yeriyle belirtti.
Açıklamada benim dikkatimi çeken ve anımsadığım noktalardan biri şuydu:
‘Sosyal Doku Vakfı Başkanı Nurettin Yıldız, çocuk yaşta evliliklerinin Kuran’a uygun olduğunu savunmuştu.
Oysa 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’na göre,18 yaşını doldurmamış kişi çocuktur.
Şunun bir kez daha altını çizelim:
Erken yaşta zorla evlilikleri teşvik etmek suçtur.
Bunun adı çocuğa yönelik şiddettir. İstismar vakalarındaki artışın sebebi, ‘çocuğun Rızasından’ bahseden ve tecavüzcüleri aklama yasasını uygulamak isteyen kimdir?
İstanbul Belediye Başkan adayı Murat Kurum, etrafı erkeklerle doluyken ‘bu hareket, kadın hareketidir’ deyince, biz de gülme krizine tutulmuştuk.
AYM, evlenen kadının bekârlık soyadını, ancak eşinin soyadıyla birlikte kullanabilmesine olanak tanıyan Medeni Kanun hükmünü iptal etmişti. Yasal boşluğun giderilmesi için TBMM’ye 9 aylık süre vermişti.
Sonra ne oldu?
Söyleyeyim:
Bu süre doldu ama karar uygulanmadı.
Haberlerden anımsayacaksınız: Kayıtlı oldukları nüfus müdürlüklerine başvuran kadınların başvuruları geri çevrildi.
*- BİR YIL ÖNCE
Devam edeyim:
DİSK-AR, ‘Gelir Dağılımında Vahim Bozulma’ isimli araştırma bültenini yayımlamıştı.
Buna göre, en zengin yüzde 10’luk grubun ortalama geliri en yoksul yüzden 10’unkinin 15 katı oldu.
Bundan ne öğreniyoruz?
Türkiye’nin AB ülkeleri içinde gelir eşitsizliğinin en yüksek olduğu ülke olduğunu.
Kadınların ortalama geliri ise ortalama gelirin yüzde 21 altında yer alıyor.
Bu yazdıklarım tam bir yıl önceki çalışmalar, açıklamalar ve girişimciler.
*- GELDİ, ÜZDÜ, GEÇTİ
Önemli bir olayı daha anımsatayım:
6 Şubat depreminin üzerinden belli bir süre geçti.
Sorumlular cezalandırılmadı.
Kadınlar, çocuklar, yaşlılar, engelliler; barınmadan güvenliğe, hijyenden eğitime kadar birçok sorunla baş başa bırakıldı.
Gönderilen yardım malzemeleri, bazı belediyeler tarafından ‘seçim propagandası’ yapılarak dağıtıldı.
Yalan mı?
Şimdi, Aylin Nazlıkaya’nın anımsattığı çok önemli bir noktaya değinelim:
Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, ‘ücretsiz olacak’ dediği HPV aşısına ilişkin sözünü tutmadı!
Oysa ülkemizde sırf 2020 yılında 2 bin 532 kadın rahim ağzı kanseri tanısı aldı ve 1245 kadın kansere bağlı sebeplerle hayatını kaybetti. Israrımız sürüyor;
HPV aşısı rutin aşı programına alınmalıdır.
Bu hizmeti ücretsiz sunan, örneğin İzmir Büyükşehir ve CHP’li belediyelerin tavrı örnek alınmalıdır.
*- TARTIŞMALI BİR KARAR
Geçen Şubat ayında önemli bir hukuki karara imza atıldı.
16 yaşında istismar sonucu hamile kalan C.Ö.’nün kürtaj talebi, mahkeme tarafından reddedildi.
‘Ceninin yaşam hakkı annenin psikolojisinden üstün’ bulundu.
Karar AYM’ye taşındı ve hak ihlali kararı verildi.
Kadın Emeği Raporu’na göre;
Türkiye’de istihdamda cinsiyet açığı: yüzde 34,6 oldu.
Her 10 kadından sadece 3’ü çalışma hayatında yer aldı. Kamuda istihdamının sadece yüzde 34’ünü kadınlar oluşturdu.
Geniş tanımlı kadın işsiz sayısı 4,5 milyon civarında hesaplandı.
12 milyona yakın kadın; ailevi ve kişisel nedenler ve ev işleri dolayısıyla çalışma hayatına katılamadı.
*- KAZANILAN ÜCRET YETERSİZ
Bizim mesleğimizle ilgili olduğu için paylaşıyorum:
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Kadın Gazeteciler Komisyonu 100 kadın gazeteciyle görüşerek anket yaptı.
Sonuçlarına göre, kadın gazetecilerin yüzde 75’i ‘kazandığı ücretin yetersiz olduğunu’, yüzde 56’sı kazandıkları ücretin asgari yaşam şartlarını karşılamaya yetmediğini söyledi.
Kadınların yarıya yakını meslekte taciz ya da mobbinge maruz kaldıklarını, yüzde 50’si meslek hastalıklarına yakalandıklarını, erkeklerden daha az ücret aldıklarını ifade etti.
*- ALGI DEĞİŞİMİ
KONDA Araştırma ile Borusan Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Algı Değişim Raporu yayımlandı.
Kadınlar ev bakımı için haftada ortalama 22 saat harcarken, bu oran erkeklerde sadece 7 saat.
‘Kadının eşinden daha fazla para kazanması sorun olur’ yargısını yanlış bulanların oranı 10 yılda yüzde 46’dan yüzde 56’ya çıktı.
21 Mart tarihinde, Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesi kararının üstünden 3 yıl geçti.
Ancak halâ, bu kararı tanımadığını ve eninde sonunda Sözleşmenin yeniden yürürlüğe konacağını belirten toplantılar yapılıyor, görüşler öne sürülüyor.
Kadınların can simidi olan 6284 Sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesinin üzerinden 12 yıl geçti.
Kadınlar ve sözcüleri şöyle diyor:
‘6284 amasız, fakatsız uygulanmalıdır’ demeyi sürdürüyoruz…
*- BÜYÜK ENGEL
7 ülkede 7 bin kadınla bir araştırma yapıldı.
Buna göre, ücret farklılıklarının ve fırsat eşitliğinin önemli sorunlar arasında olmaya devam ettiğini düşünen kadınların sayısında artış oldu.
Cinsiyet eşitliğinin kendiişlerini kurmalarının önünde bir engel olduğunu düşünen kadınların oranı yüzde 14’ten 20’ye yükseldi.
Kadınların yüzde 35’i cinsiyetleri nedeniyle işyerinde kendilerini 'rahatsız', yüzde 17'si 'güvensiz', yüzde 16'sı ise 'taciz edilmiş' hissettiğini ifade etti.
Yüz kadının 72’si akşamları dışarıda tek başlarına yürürken, yüzde 43'ü toplu taşıma araçlarında ve yüzde 55'i ise taksiye tek başlarına binerken kendilerini güvende hissetmediğini vurguladı.
31 Mart’ta yerel seçimler gerçekleştiğinde. 81 ilin 11’inde kadın belediye başkanı seçildi.
Önceki son yerel seçimlerde bu sayı dörttü.
İlçelerde ise 61 kadın, belediye başkanı oldu.
Bazı il ve ilçelerde kadınlar ilk kez belediye başkanı oldu.
Akbelen direnişçisi Nejla Işık, İkizköy’e muhtar olarak seçildi.
*- SIĞINMA EVLERİ
Şunları da hatırlatmada fayda olduğunu düşünüyorum.
Bazı gerçekler, bazı düşünceler, bazı yasaklar bilinmelidir.
Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi yönetimi, Hipokrat Yemini’nde yer alan ‘cinsiyet, cinsel yönelim ve etnik köken’ ifadelerini metinden çıkardı. Öğrenciler metnin okunması sırasında sessiz kalarak yönetimi protesto etti.
Ordu Üniversitesi’nde de Hipokrat Yemini’ndeki ‘hastanın cinsel yönelimi’ kısmı sansürlendi. Öğrencilerin bu sansürü tanımaması üzerine Dekan Yardımcısı öğrencileri salondan çıkarttırdı.
Kocaeli’nde bir lise yönetimi, mezuniyet töreninde elbise giyen öğrencileri ‘uygunsuz kıyafet’ bahanesiyle törene almadı.
Ankara’da ise bir lisede dans ettiği videoyu sosyal medyada paylaştığı için ahlaksızlıkla suçlanan bir kızımız, sınıfın penceresinden atlayarak intihar etti.
Türk Dil Kurumu, cinsiyetçi söylemler içeren bazı deyimleri kullanımdan kaldırdı.
Boşanmak istediği erkek tarafından öldürülen Hülya Şellavcı davasında, İçişleri Bakanlığı sorumluluğunu yerine getirmediği için 2,5 milyon TL’lik tazminata mahkûm edildi.
6 yılda sadece 2 sığınmaevi açıldı.
Kadına yönelik erkek şiddeti tırmanırken, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın verileri kadın konukevi kapasitesinin yetersizliğini gözler önüne serdi.
2018’de 110 olan bakanlığa bağlı sığınmaevi sayısı Mayıs 2024 itibarıyla 112 oldu.
*- BİR BU EKSİKTİ
Aylin Nazlıkaya’nın dikkat çektiği en önemli konulardan biri de şu:
Aylin Nazlıkaya şöyle diyor:
‘TRT, bizden aldığı vergileri yeni başlayacak bir dizinin reklamı için kullandı.
Reklamda ‘Ölünce sizi kim yıkayacak?’ yazıyordu.
Reklam panolarını kadınların öldürülmemesi için kullanın.
Şiddete karşı kamuoyu oluşturmak ve farkındalık yaratmak için mesajlar verin!’
*- YAŞLILARIMIZ RESMEN SÜRÜNÜYOR
TÜİK nüfus istatistiklerine göre, Türkiye’de beklenen yaşam süreleri erkekler için 75 yıl, kadınlar için 80,5 yıl. 2024 başında 65 yaş üstündeki nüfusun toplam nüfus içindeki oranı yüzde 10,2 oldu.
2022’de 4,7 milyon olan yaşlı sayısı, nüfus projeksiyonlarına göre 2040’ta yaklaşık ikiye katlanacak. 9 milyona çıkacak.
65 yaş üzeri kişilerin önemli bir kısmı üretken faaliyetlerde bulunacak, kendi yaşamını kimseye muhtaç olmadan sürdürecek fiziki ve zihinsel özelliklere sahip.
Ancak Türkiye’de ‘yaşlı hakları’ gözetilmediği için, emekliler açlık sınırının altında yaşadığı için yaşlılarımız bırakın ikinci baharını yaşamayı, resmen sürünüyor.
*-
Aydınlı Gazeteci dostlarımdan Atilla Dağıstanlı makalelerini benimle paylaşıyor.
‘Taşı gediğine koymak!’ değimi var ya, bugün sanki sevgili Atilla Dağıstanlı hissetmiş olmalı ki, ‘Yaşlılarımız Resmen Sürünüyor!’ yazımızı destekleyen yazısını göndermiş.
Birlikte okuyalım:
‘Türkiye’de emekli olmak ne demektir?
Sizlerin ne diyeceğinizi bilmiyorum.
Ben, düşüncelerimi paylaşıyorum.
İşinize geldiği gibi değerlendirebilir, yorumlayabilirsiniz.
Yapacağınız her değerlendirme ve yorum, aslında sizin genel olarak yaşam hakkındaki karakteristik yapınızın dışavurumu olacaktır.
*- ENERJİSİ SÖMÜRÜLMÜŞLER
Bana göre, ülkemizde emeklilik; gelecekte daha iyi bir yaşam vaadiyle, ekmek parası uğruna yıllar içinde enerjisi sömürülmüş sanki bir; portakal, limon, domates örneği suyu sıkılmış ve bu işlemi görmüş tüm gıda maddelerinden geri kalan posanın, hükümetlerin, ‘Posadan biraz daha bir şeyler almak için, geçici olarak buzdolabına koydukları, sonra da çöpe attıkları, bir emekçinin yaşam öyküsüdür!’
Ha... Yanlış anlaşılmasın, ben ‘kalburüstü emekliler’den, ‘suyun başındayken testisini dolduran’, ‘ak akçe karagün içindir’ diyerek ‘dünyalığını yapan’ emeklilerden söz etmiyorum.
Ya kimden söz ediyorum?
*- BOYNUNU BÜKENLER
Belediyelerin açtığı ucuz ekmek kuyruklarında bekleyen,
Sabahın köründe ucuz et kuyruğuna giren,
Ucuz market bulmak için market market gezen,
Semt pazarlarına ucuz bir şeyler almak için akşamüzeri giden,
Torununa bir simit alamadığından dert yanan, dededen, neneden,
Askıda ekmekten, askıda elektrik-su faturasından medet uman, bunların sadaka kültürüne bağlılık olduğunun farkında olmayan, bir paket çayı, bir paket makarnayı, bir torba kömürü ‘sosyal yardım!’ adı altında neden aldığının bilincinde olmayan, bu yaşadıklarına ‘kader’ diyen,
Kameralar karşısında kaderci tavrıyla kurbanı oynayarak merhamet dilercesine boynunu büken emeklilerden söz ediyorum…
*- NE ÖĞRENDİM
Emekli olanlar bugüne nasıl geldiklerini şöyle bir düşünsünler…
Ben, düşüncelerimi, tahminlerimi yazarak kimseyi yargılamış duruma düşmek istemem…
Böyle davranmak yerine bazı anılarımı paylaşarak meramımı anlatmayı seçtim.
01 Nisan 1965 yılında gazeteciliğe başladığımda, aldığım ilk maaş bana ekonomik özgürlüğü hissettirdi.
Sonraki maaşlarım bana güç verdi, farkında olmadığım yeteneklerimin farkına vardım özgüvenim yükseldi.
Emek-sermaye, işçi –işveren ilişkilerini okudukça, yaşadıkça, yaşayanları izledikçe insanın önce kendine ve emeğine sahip çıkarak, bunları korumak için gerektiğinde riske girmekten kaçınmaması gerektiğini öğrendim.
*- SİSTEMİN KURBANLARI
Merak ediyorum, bu yazımı okuyan emeklilerden kimler, kaç kişi ‘keşke’ diyecek.
Gençken, çalışırken emeğine sahip çıkmazsan, onun mücadelesini vermezsen, verenlere, sana yol gösterenlere sahip çıkmaz, bir de suçlarsan, ikili oynarsan, gelen ağam, giden paşam dersen, sendikalı olmazsan, işten atılma korkusuyla teslim olursan, böl-parçala-yönet sisteminin kurbanı olursun…
*- ‘KABAHAT KİMİN’, KARDEŞİM?
Nazım Hikmet yıllar önce yazdığı bu şiirle özetlemiş her halimizi…
Dünyanın En Tuhaf Mahluku
Akrep gibisin kardeşim,
Korkak bir karanlık içindesin akrep gibi.
Serçe gibisin kardeşim,
Serçenin telaşı içindesin.
Midye gibisin kardeşim,
Midye gibi kapalı, rahat.
Ve sönmüş bir yanardağ ağzı gibi korkunçsun, kardeşim.
Bir değil,
Beş değil,
Yüz milyonlarlasın maalesef.
Koyun gibisin kardeşim,
Gocuklu celep kaldırınca sopasını
Sürüye katılıverirsin hemen
Ve âdeta mağrur, koşarsın salhaneye.
Dünyanın en tuhaf mahlukusun yani,
Hani şu derya içre olup
Deryayı bilmeyen balıktan da tuhaf.
Ve bu dünyada, bu zulüm
Senin sayende.
Ve açsak, yorgunsak, alkan içindeysek eğer
Ve hâlâ şarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak
Kabahat senin, demeğe de dilim varmıyor ama kabahatin çoğu senin, canım kardeşim! ‘
*- BAKANLIKTAN ‘RET!’ GELDİ
Körfez’e atık deşarj eden işletmelerin denetlenmesi ve gemilerin yarattığı kirliliğin önüne geçilmesi amacıyla Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın uhdesindeki denetim yetkisinin İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne devredilmesi yönündeki talebe Bakanlık tarafından olumsuz yanıt verildi.
27 Aralık tarihinde Bakanlık’tan İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne iletilen yazıda alıcı ortamlara doğrudan atıksu deşarjı yapan işletmeler için denetim yetkisinin devredilmesine ilişkin ikincil mevzuat düzenlenmesinin gerektiği, gemilerin denetlenmesi yetki devri talebi için de yetki devri başvuru şartlarında belirtilen bilgi ve belgelerin incelendiği ve yapılan değerlendirme sonucunda, 2023/3 Sayılı Genelge kapsamında yetki devri yapılmasının uygun görülmediği bildirildi.
*- TUGAY: FAZLASINI YAPIYORUZ
Gemi kaynaklı deniz kirliliğinin denetiminde Antalya ve Mersin’de söz konusu yetki devrinin yapıldığını hatırlatan İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Cemil Tugay, “Körfez’in dip temizlik sorumluluğu, sanayi tesislerinin, limanların, yük gemilerinin, tersanelerin denetimi Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nda. İzmir’in bugününü ve yarınını etkileyecek Körfez temizliği konusunda ciddi adımlar atarak dip temizliği çalışmasını başlattık.
Körfez temizliği konusunda üzerimize düşenden fazlasını yapıyoruz. Bakanlık’tan da üzerine düşeni yapmasını bekliyoruz.
Ancak yetkilerimizde bazı kısıtlamalar mevcut.
Körfezin derinlemesine temizliği sadece dip taraması yaparak olmaz. Kirlilik kaynaklarının da önüne geçmemiz gerek.
Bu konuda bize yetki vermeyen Bakanlık’ın Körfez için harekete geçmesini bekliyoruz” dedi.
*-
Yorumlar
Yorum Gönder