UÇAK MODUNA ALMIŞ

YAŞAR EYİCE *- İLGİ BEKLENİYOR Fotoğrafın ustası olduğu kadar en iyi güldürü ustasına ders verecek kadar önde olan sevgili Ateş Akkor, ‘İnsan ilgi bekliyor! Kimse aramayınca buruluyorum, ‘Neden kimse aramıyor?’ diye, sıkıntı yapıyorum. 5 gündür hiç kimse aramayınca tamirciye gittim. ‘Ateş Amca uçak moduna almışsın!’ dedi. Bu sefer de, ‘Niye Amca dedi?’ diye sıkıntı yaptım.” ‘Nasıl yanıt veririm?’, diye düşünürken, imdadıma yetişen Fatma Türkteki yetişti. Fatma Hanım da şöyle diyor: ‘Öğrenirsin merak etme! Ben telefon yeniyken, nereye basıyorsam, birisi durmadan benim ne yaptığımı sürekli olarak tekrarlıyordu. Telefoncuya gidip, ‘Şu deliyi susturun!’ diyordum, meğer ‘Görme engelliler için bir programı açıyormuşum!’ İşte komedyenlere Ateş Akkor ve Fatma Türkteki’den güncel iki anektod. *- İKİ KÖY YOK OLUYOR Ayşen Yümsek’in mesajı ‘Yardım’ istemekle özdeşmiş: ‘Kaz Dağlarında bir milyon ağaç, bakır madeni için katlediliyor. İki köy haritadan silinecek. Lütfen sesimizi duyuralım!’ Ayşen Hanımı tabii ki destekliyoruz. Ama ‘Sesimizi duyuralım!’ deyince, sazı ve sesiyle ünlü bir ozanımız aklıma geldi. ‘Beni Kaz Dağlarına gömün’ diyen iki sanatçımızdan biri olan, ‘Haydar Haydar’ türküsüyle gönüllere taht kurun Ali Ekber Çiçekle, 1968 ya da 1969 yılında tanıştım. Geçenlerde ‘Merhaba Çocuk!’ diyen Halikarnas Balıkçısı’ının İzmir’in Konak ilçesinde Spor Muhabiri olarak çalıştığım Demokrat İzmir Gazetesindeki anısını yazmıştım. *- AŞIK ALİ EKBER ÇİÇEK İşte belirttiğim tarihlerde, bir gün üçüncü kattaki yazı işlerinde iken kapı açıldı, elinde sazı ile biri ürkek bir şekilde girdi. ‘Buyrun!’ dedim, kendini tanıttı ‘Ben aşık Ali Ekber Çiçek…’ dedi. Sonra, ‘İzmir’e ilk kez geldim, sizi ziyaret etmek istedim’ dedi. ‘Hoş geldiniz’ dedim, içerideki odalardan birinde olan İstihbarat Şefi Nurdoğan Taçalan’ı çağırdım. Bana ‘Ali Ekber Çiçeği tanımadın mı?’ diye sordu. ‘Futbolcu ya da sporcu olsaydı tanırdım!’ dedim. Biz spor servisindekilere, gerek Nurdoğan Taçalan gerekse Kaya Çelikkanat büyüklerimiz, ‘Gericiler!’ derlerdi… Gazetenin son sayfasında olduğumuz için… ‘Madem öyle’, dedi Nurdoğan Taçalan, benim ‘Yurtdışı yayınlarını banda aldığım neredeyse 10 kilo ağırlığındaki büyük grundig marka teybe kurmamı’ istedi. Ali Ekber Çiçek ile belki de ilk söyleşiyi gerçekleştirdi. Ben de aynı zamanda arşiv odasındaki söyleşide yanlarında kaldım, tanık oldum. Bu kadarla da olsa iyi… Ali Ekber Çiçek, söyleşi sonrası Bayraklı’daki akrabalarının yanına gideceğini belirterek ayrıldı. Bayraklı tepeleri İzmir’in ilk gecekondularının da mantar gibi Gültepe’de olduğu gibi ortaya çıktığı yerdi. *- BANDI ÇÖZDÜM Banttaki söyleşiyi, daktilo ile kağıda döktüm. Sonra linotipte dizildi, mürettipler sayfaya yerleştirdi, matrise alındı, kurşuna döküldü ve gazete sayfasında yerini aldı. Tabi Attila İlhan müdürümüzün ilk şiir kitabındaki arka kapak fotoğrafını çektiğim gibi, Nurdoğan Taçalan istihbarat şefiimizle Ali Ekber Çiçeğin yan yana fotoğrafını da ben çekmiştim. Bugüne kadar olduğu gibi hiç ama hiçbir hatıra fotoğrafı çektirmek de aklımın ucundan bile geçmemişti. Sonraki tarihlerde de birkaç kez gazeteye uğramış ve hal hatır sormalarımız olmuştu. *- YUH ARTIK Şimdi de, Aynur Can’ın yazdığı bir rezaleti anımsatayım: ‘Antalya Kaş’taki maratonda, 10 yaşındaki lisanslı atlet Öykü Zeynep’in yarışmaya kayıt için 1200 lirasını alıp kaydını yaptılar. Öykü Zeynep yarışta ikinci gelince, ‘18 yaşından küçüksün’ deyip, kızın madalyasını ve ödülünü vermediler! Zeynep’in ailesi ve antrenörü Fatma Özkan yarışmanın organizatörü Polat Dede ile görüşmüş. Dede; “Yarışabilir ama 18 yaşından küçük olduğu için yönetmeliğe göre madalya vermiyoruz, kürsüye çıkamaz, gidin istediğiniz yere şikayet edin” cevabı vermiş. Aynur Can, ‘Paylaşım yaparak bu rezaletin duyulmasını sağlayabilir, yarın bir gün benzer bir durumun kendi çocuklarınızın veya başkalarının başına gelmesine engel olabilirsiniz’ diyor Genç atletimiz, ‘Yalnız değilsin, milyonlarca vicdanlı insanımız sana yapılan haksızlığa duyarsız kalmıyor!’ *- İYİKİ GÖNÜLLÜLER VAR Bir iki kez gönüllü ‘iyilik derneklerinden’ söz etmiştim. Ankara’dan gelen, içimizi sızlatan haber şöyle: ‘Pencereden soğuk gelmesin diye kırık olan cam yerine çöp poşeti ve gazete kâğıdı koymuşlar. Bunun adı yokluk! Ev adeta buz gibi… Yedi kişilik bir aile… İki çocuk okula gidiyor. Kâğıt toplayarak evin geçimini sağlamaya çalışıyorlar. Evin kirası 1500 TL, üç aylık kira borçları var. Soba, kömür, buzdolabı, çamaşır makinesi ve gıda desteğine ihtiyaç var. İnşallah onlar için de umut olabiliriz.’ Gönüllüler, aileye umut olmak isteyenlerle irtibat kurup, sorunu çözmüşler. Umarım böyle iyilikseverlerimiz artar da, yoksul olarak adlandırdığımız kişilere yardımları olur… Ben şunu inanıyorum, her hali vaktı yerinde bir ailemiz, bir ihtiyaç sahibine destek olsa, fakir ve fukara kime kalmaz. Ama şu bencillik ve güvensizlik var ya, sorunların çözülmesini önlüyor. Ne deniyor? Dünyayı iyilik kurtaracak ve bir harekete katılmakla başlayacak her şey.... *- ÖNEMLİ OLAN BİLMEK Şimdi de, ‘60 Yaş Üstü Anayasası’ nı anlatayım: 1- Çocuklarınızla birlikte yaşamayın ve hayatlarına karışmayın. 2-. Gelininizi ve damadınızı sevin, ya da en azından tahammül edin; Bu sizin oğlunuzun veya kızınızın seçimiydi. 3- Sürekli şikayet eden bir yaşlı olmayın. 4- Gelecek için planlar yapın. 5- Hastalıklarınız hakkında konuşmayın. Emin olun, kimse bilmek istemez. 6- Ne kadar kazanırsanız kazanın, her ay bir miktarını biriktirin. 7- Ertelemeyin. Geriye kalan çok fazla zamanınız yok. 8- Cenaze masrafları için para biriktirin veya bu amaç için bir planınız olsun. 9- Kalktığınızda yürüyün, yemek yapın, dikiş dikin, bahçeyle ilgilenin ama ölümü bekleyerek hareketsiz durmayın. 10– Temiz ve kötü kokmayan bir yaşlı erkek/kadın olun. 11- Herkesin gitmek istediği ama uzak durmak istemediği bir eviniz olsun. Bu tamamen size bağlı. 12-.Unutmayın: İyi anılar bırakmak, pişmanlıklardan daha iyidir. 13- Hoşunuza giden şeyleri yarına bırakmayın, çok geç olabilir!.. *- ARKA ARKAYA SORULAR Füsun Orbay kalemi daha doğrusu klavyeyi en iyi kullanan bir Bornovalı… İşte son yazdıklarından biri. ‘Siz kaç yaşında öğrendiniz konuşmayı..? Pekiyi hayat masal mıdır yoksa sayısı olmayan hikâye mi.? Red edilmeyi sever misiniz yoksa red etmek midir idolünüz.? İsim şehir kitap mı aslolan yoksa insan belde ikilisi midir hayatlarımızda rol oynayan.? Bir şehre kaç insan sığar veya her insan ayrı ayrı farklı şehirler midir.? Edebiyat mı seviyorsunuz yoksa siz edebiyatın ta kendisi misiniz..? Aslında aşk yok deyip isyan eden kadın sizde hangi etkiyi bırakmıştı.? Aşktan da üstün olan nedir.? Sevmek mi zor yaşamak mı.? Sevgisiz yaşamak isteyen biri akıllı mıdır yoksa gerçekçi mi.? Siz kendinize illede diyet diyerek eziyet edenlerden misiniz yoksa diyet diye bir şey yok, olmayan şeyleri kafaya takmam diyenlerden mi.? Şarkı söylemek mi yoksa dinlemek mi sağlıklıdır.? Müzik denilince ne geliyor aklınıza..? Bol acılı bir lahmacun mu yoksa fıstığı bol baklava mı.? Sınavda sorulsa edebiyattan kimin notu kaç olur meselâ bunu bir düşünmek isterseniz zaman değerlenir mi sizce yoksa boşa harcamak mıdır zamanı..? *- BÜYÜYORUZ İstanbul’un ustalarından Celal Demir’e kulak verelim! ‘Her ay aynı terane… Ülkemizde TÜİK denen bir İstatistik Kurumu var. Çıkar ortaya, Türkiye’nin sıfır bilmem kaç oranında büyüdüğünü açıklar veya işsizliğin düştüğünü söyler… Bizim gazete dahil, tüm gazete ve televizyonlarda aynı haber günlerce döner durur… Neymiş efendim? Türkiye gelişiyor, büyüyormuş… Bazıları gibi ekonomist değilim ama Türkiye nasıl gelişip, büyüyor anlamadım!… Türk halkı Euro zengini mi oldu? Türk halkı dolar zengini mi oldu? Türk halkı altın zengini veya mülk zengini mi oldu? Nasıl büyüyoruz ve gelişiyoruz anlamadım? Biz de bu ülkenin evladıyız… Hiçbir zaman ülkede felaket tellallığı yapmadık. Ama görünen köy de kılavuz istemiyor. Biz istemez miyiz ki; Türkiye işsizlikte sonuncu, istihdamda birinci olsun… Biz istemez miyiz ki; Türk halkı günden güne zenginleşsin, servetine servet katsın... Biz istemez miyiz ki; Türkiye en borçsuz, en sosyal refahı yüksek, en kendi kendine yetebilen ülke olsun… Elbette tüm bu saydıklarımızın gerçek olmasını öyle çok isterdik ki… Ancak ne yazık ki Türkiye, ekonomik ve sosyal açıdan her geçen gün batağa saplanan bir ülke… Ekonomisi dibe vurmuş neredeyse küme düşecek bir ülke… 10 milyon işsiziyle, 12 milyon açıyla, 10 milyon yoksul ve muhtaç emeklisiyle… ‘Türkiye gelişiyor ve büyüyormuş!’ Bu nasıl büyüme ise… Türkiye’de birilerinin söylediğinin aksine işsizlik azalmıyor, her geçen gün artıyor. Her gün kapanan firmaların işyerlerinin haddi hesabı yok. Peki, Türkiye’nin güllük gülistanlık olduğunu iddia edenler ne diyor? İşsizlik hızla azalıyor, Türkiye büyüyor…! Bu durumda kime inanacağımızı anlayamadık, rakamlara mı inanacağız yoksa ekabir takımının küflenmiş, nostaljik laflarına mı?.. Türkiye Büyüyor muş!… Allah aşkına söyleyin!... Bizim neremiz büyüyor? Millet açlık ve sefalet içinde… Gidin bakın belediyelerin kurduğu aş evleri çadırlarına, izdihamdan girilmiyor… Milyonlarca işsiz, elinde 2-3 adet diploma ‘Abi ne iş olsa yaparım’ diye iş arıyor… Türkiye büyüyor, işsizlik azalmış… Bırakın bu beylik lafları beyler…! Evet dedikleri doğru, ülkede bir büyüme var; Büyüse büyüse; Terör büyüyor; İşsizlik büyüyor; Yoksulluk büyüyor; Ölmemek için direnen emekliler ordusu büyüyor; Fuhuş büyüyor; Ve bunlardan sebep; Hırsızlık, gasp, çeteler büyüyor... Şimdi nereden çıktı bu ‘Türkiye gelişiyor ve büyüyor’ safsatası anlamadım… Ya, büyüyoruz da benim mi haberim yok. Hadi benim haberim yok, yukarıda saydığım 32 milyon işsiz aç ve gariban kişinin de mi haberi yok?... Sonuç mu?.. “Türkiye Büyüyor”… Yaa, Allah aşkına söyleyin; Bizim neremiz büyüyor?... *- TAM BİR PANDOMİM; Celal Demir usta ile devam edelim: 2 saattir paylaşımlara bakıyorum da; Efendim eskiden bazı gülünç tiyatro oyunları vardı. Bunlar sessizce el ve kol hareketleriyle anlatılırdı… Yani sessiz tiyatro… Şimdilerde ise ‘Sanal Pandomim’ var.. Ama bu biraz daha değişik… Herkes her telden çalıp, söylüyor. Ve orkestra şefi de bu oyunu kendi zevkine göre yönetiyor… Yok, aslında onlarca yıl öteden farkımız… Ama olsun efendim… Eğer yurdum insanı eğleniyorsa mesele yok… EFENDİM İYİ PANDOMİMLER… *-

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

BÖYLE BİR ANLAŞMA GÖRÜLMEDİ... DENİZİ YOK ANLAŞMAYA LİMANLAR KONULDU...

SAHTEKARLIĞI NORMAL KARŞILIYOR!

NEREDEYSE İÇ ÇAMAŞIRLARINI BİLE ALACAKLAR