TÜRKLER ADALARDAN VAZ GEÇMİYOR
YAŞAR EYİCE
*- TÜRKLERİN LONDRA ÇIKARMASI
18 Kasım Ptesi’ye kadar okullar ara tatilde idi.
10 Kasım öncesinde ‘ara tatile’ girildiği için, muhalefet tarafından tenkit konusu da olmuştu.
Ara tatilin bir hafta daha önce ya da sonra olmasının bir zarar getirmeyeceği savı konuşulmuştu.
Konum bu değil, konum, ara tatilde ne olduğu?
Bazı hali vakti yerinde olan aileler çocuklarını da kendilerini de mutlu ettiler.
Bazıları da köşe başlarında mendil, kalem satarak yaşamlarını sürdürmeye çalıştılar.
İzmir’in Selçuk ilçesinde bir annenin yaşları bir ile beş arasında değişen çocuklarına bakabilmek, onları ve kendini aç bırakmamak için ‘hurda toplayıp’ satarak geçimlerini sağlamaya çalıştığı gibi.
Ama ne olmuştu?
Hurda paralarını toplamaya gittiğinde, gecekondudan bozma, kulübe şeklindeki derme çatma evinde (!), kendisi yokken çocuklarının dış kötülüklerden korumak için kilitlediği kapının içinde, soba devrilmiş ve çıkan yangının dumanından yavrucaklar boğularak can vermişti.
Hepimiz olayı gözümüz yaşlı öğrendik.
Böylesine kadere lanet ettik.
Madalyonun bir yüzü böyle.
Diğer yüzünü anlatayım:
Yaz aylarında gemiler dolusu, özellikle yeşil pasaportluları Yunan adaları başta olmak üzere ‘ihraç malı’ gibi göndermiştik.
Hepsi yeşillerini yani dolarlarını, avrolarını harcayıp, bavullar dolusu hediyeliklerle dündüler.
‘Alan memnun, satan memnun!’
Ve bu okulların ara tatilinde de durum pek farklı değildi.
İngiltere vizesi almakta zorluk çekmeyen varlıklı ailelerin hepsi Londra yolcusu idi.
İngilizler, yani adalılar, Avrupalılardan daha akıllı çıktılar.
‘Malım, mülküm, param var!’ diyen ve bunu ispatlayan herkesi bol keseden vize verdiler.
Sonuç mu?
Bizim hava limanlarımızda özellikle yurt dışı çıkışlarında izdiham yaşandı.
Kuyruk tartışmaları sırasında uçaklarını kaçıranlar oldu.
Hatta uçak şirketleri de yetkililer de, ‘İki saat değil, en azından üç saat önce havaalanlarında olun!’ uyarılarında bulundular.
Şimdi geleyim Londra’ya, İngiltere’nin başkentine…
*- ARKA ARKAYA DÖRT TÜRK UÇAĞI
Uçak yolcuları bilir!
Özellikle İstanbul’a gelen uçaklar, bazen dakikalarca kentin üzerinde dolaşır durur.
Keyiften değil, pistler dolu olduğu için, iniş izni verilmediğinden.
Hatta yakın havaalanlarına sevk edilenler de olur.
İşte Londra’da da bizim Türkiye’den arka arkaya giden uçaklar iniş için izin verilmesini beklediler.
Düşünün aynı anda dört uçağımız iniş izni istiyor.
Düşünün Türkiye’de havaalanlarında yaşanan kuyruk izdihamı bu kez perona yaklaşan içleri Türk turistlerle dolu uçaklardan inenlerin vize kuyruklarını…
İngiliz polis ve yetkilileri alın terlerini silmeye bile zaman bulamadılar, insan yoğunluğundan.
Bir buçuk saatte kendisine sıra gelen ‘şanslı’ sayıldı.
*- PARASI OLANA KAPILAR AÇIK
İngiltere’de sistem ‘para’ üzerine kurulmuş…
Nasreddin Hoca’nın söylediği gibi ‘Parayı veren düdüğü çalıyor’ bu ada ülkesinde.
Çok yıllar önce ‘Ödemişli Kıbrıs Mücahidi’ İrfan Türksever anlatmıştı:
‘Avrupa’ya eşimle birlikte gittik. Sonra buralara gelmişken bir de İngiltere’ye gidelim dedik. Vizemiz yoktu. Kapıdan geri çevireceklerdi. Aklıma ‘Para sevdikleri’ geldi. Yanımızdaki paraları gösterdik ve ‘Bu paraları harcamaya geldik!’ dedik. Bize giriş izni verdiler’ demişti.
Ama Londra’da artık para değil, kredi kartı geçerli.
Patronlar ‘kunta kinteleri’ çalıştırıyorlar ve bana göre suiistimali önlemek için bu yolu bulmuşlar.
Keş para belli yerlerde işe yarıyor.
Sandviç ve de içecek bile kredi kartı ile…
Bizim bankacılar ise bundan da yararlanıyorlar, biliyorsunuz kredi kartları limitlerinden tutun da kullanılmasına kadar faizleri arttırma yarışındalar.
Nedense bizim yetkililer buna göz yumuyorlar, ‘Öyle değil, böyle olacak!’ diye yumruklarını masaya indirmiyorlar.
‘Başlarına’ diyecektim ama kibarlığımdan ‘masaya’ yazdım.
*- ELİNİ SALLASAN TÜRK’E ÇARPAR
Londra sokakları, mağazaları, lokantaları, hatta sinema ve tiyatroları bile İzmir’in Kemeraltısı, İstanbul’un Mahmutpaşası ya da İstiklal Caddesi kalabalığında Türklerle dolu idi.
Lokantalarda ‘Sen ne yedin, ne ısmarladın?’, sokaklarda ‘Siz bunu nereden aldınız?’, Türkçe konuşanlardan geçilmiyordu.
Elinize siz de el feneri alıp Londra sokaklarında bir İngiliz arasanız bulamazdınız…
Sanki yer yarılmış içine girmişler, yerlerini Türklerin istilasına bırakmışlardı.
Mağazalarda, lokantalarda Afrikalılar gibi Türklerin de çalıştıklarını, hatta Türklerin bir mahalle kurduklarını da biliyordum ama böylesini ne görmüş, ne de duymuştum.
Kayda geçmesi için bunları yazdım….
Hani ucuzluk mağazaları olur, herkes bir ürünü kapışırdı ya, aynı durum Londra da bir hafta yaşandı.
Sanki ‘Kasım Ayı ucuzluğu, günü’ vardı…
Ama şunu da ilave edeyim:
Aynı ürün Türkiye’nin yarı fiyatına, hatta dörtte bir fiyatına geliyor.
Parası olan da kendince haklı…
Türkiye’de kazıklanacağına burada en kalitelisini, en tanınmış ve ünlüsünü, yeni markayı çok daha ucuza alma imkanı bulunuyor.
Üstelik ‘Londra’dan aldım!’ cakası da yanına kâr kalıyor!
Bir Türk’ün bıraktığı bir elbiseyi ne bileyim bir marka ayakkabıyı, şapkayı, elektronik eşyayı, aklınıza ne gelirse onu bir diğer Türk daha yerine bırakmadan, elinden kapıyordu…
Yani görmeden anlatmak imkansız gibi bir şey…
‘Kazan kazan sistemini’ kurmuşlar bu İngilizler…
*- İZMİRLİ HASAN…
Şimdi de gelelim, Galatasaraylı İngilizlere!
Parası olan ve veren dileğini gerçekleştiriyor İngiltere’de…
Örneğin gidin dünyanın en ünlü kulüplerinden Arsenal’ın sahasını gezin…
Futbolcuların soyunma odalarından, duş aldıkları yere kadar.
Hangi futbolcu nerede oturuyor, giydiği forma nasıl?
Teknik Direktörün taktik verdiği tahtaya kadar…
İsterseniz, basın toplantısını yaptığı salonda, onun yerine kürsüye çıkıp fotoğraf çektirin…
Hepsinin yanıtını cebinizde bulursunuz!
Şimdi sıkı durun iki önemli noktayı paylaşacağım;
Birincisi:
İşte bu Arsenal’ın saha amiri, kralı, herşeyi İzmirli Hasan…
Tüm sorumluluk yıllardır, Hasan’a verilmiş…
Peki Hasan’ın Arsenal kıyafetlerinin altında ne var?
‘Muska’ gibi sakladığı ‘Galatasaray!’ rozeti…
Altın bir zincire taktırıp, boynuna asmış…
Ama açıkta ve görünür değil…
Eğer Türk ve Galatasaraylı iseniz ‘cuşku’ ile çıkarıyor ve sizinle paylaşıyor.
Bir de İzmirli iseniz spor sohbeti yapıyor.
Arsenal’da bir Türk var, o da Bizim Hasan…
Sanıyorum, orada doğmuş ve büyümüş…
İkinci tiyo şu:
Arsenal ile Tottenham arasında ezeli bir rekabet var.
Göztepe- Karşıyaka arasındaki gibi…
Ya da Galatasaray ile Fenerbahçe gibi…
Ben İzmirspor ve Beşiktaşlı olduğum için kendimi araya sokmuyorum.
Galatasaray harika bir oyundan sonra Tottenham’ı 3-2 yendi ya, Arsenalliler bayram yapmışlar.
Bir zamanlar ‘İçimizde İrlandalılar var!’ denmişti ya, şimdi Londra’da Tottenhamlılar da, ‘İçimizde Türkler var!’ diyorlar, sinirli sinirli…
Arsenalli Hasan gibi bir anket yapsanız Arsenalliler arasında ‘İkinci takımınız hangisi?’ diye sorsanız, eminim ki çoğunluk ‘Galatasaray’ diyecektir.
Bakalım önümüzdeki yıllarda Galatasaray gibi hangi kulübümüzün takımı Avrupa ya da Türkiye dışındaki ülkelerde taraftar bulacak?
*-
Yorumlar
Yorum Gönder