MADDİ VE TOPLUMSAL KÖLELİĞE ALIŞTIRRDILAR

YAŞAR EYİCE *- SAĞMAL İNEĞİZ! CHP yönetimine ve ulusal medyaya göre ‘üvey evlat!’ olan İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Dr. Cemil Tugay koltuğuna ısınıyor, gibi… Ekibinde, ya da belediyede bazı müdürler her ne kadar kendisine ayak uydurmuyor ama şirin görünmede üstlerine yoksa da, kısa zaman içinde onların da eleneceğini sanıyorum. Aziz Kocaoğlu, ‘Bunları atsan atamıyor, satsan satamıyorsun!’ diye bir at sözümüzü söylediğinde, yönetimde ne kadar güç anlar yaşadığını anlamıştım. Yasaya göre, hiçbir memura bir şey yapamıyorsun. Geçenlerde bir hukukçu profesör söylemişti: ‘Sözde bilim insanları isterlerse giderler gelirler hiçbir iş yapmadan, maaşını alır ve emekli olurlar!’ demişti. Aynı şekilde devlet memurlarının bazıları için de geçerli olan buydu. Abartısız söylüyorum, bu tipleri her çalışan mutlaka bilir. Bir de rüşvet alanlar, görevini kötüye kullananları da… Bir gün bir müteahhit, ‘Gel sana rüşvet verdiğimiz ve alanları göstereyim!’ demişti… Dediğini de yaptı… Yanımda, ‘Hadi gel bu akşam kafayı çekelim!’ dedi bazısına, bazısına da ‘evine bir şey lazım mı?’ diye sordu. Öyle samimi idi ki, sanki asker arkadaşı!... Son zamanlarda nasıl kafayı sarı sendikacılara taktıysam, bir zamanlar da bu ‘iş yapmazlara’ takmış, 457 Sayılı Devlet Memurları yasasının mutlaka yenilenmesi ve değiştirilmesine savunmuştum. Tabii bu hiç kimsenin işine gelmiyor… Çünkü tembellik kanımıza işlemiş… Hazırcılık da, avantacılık da… Bu tiplere ‘Çorbacı’ da deniyor… Şimdi yine başa, yani İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Dr. Cemil Tugay’a döneyim: *- HAYAL KIRIKLIĞI Şu güne kadar, hiçbir yöneticinin söylemediği bir konuya dikkat çekti, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Dr. Cemil Tugay… Azerbaycan'da katıldığı COP29 İklim Değişikliği Konferansı'nda yaşadığı hayal kırıklığını aktaran Başkan Tugay, “İklim krizine sebep olan ülkeler önlem alacaklarına bize nasıl borç vereceklerini, finans kaynaklarını nasıl sağlayacaklarını anlatıyor. İklimin finansmanıydı konferansın konusu. Bize ürün, teknoloji pazarlamaya çalışıyor, bundan para kazanmaya çalışıyorlar. Bu sorumluluğu onlar almak zorundalar. Biz de kendi teknolojimizi üretmeliyiz” dedi. Merak ediyorum, acaba ayın bir haftasını yurtdışındaki sözde toplantılarda geçiren yöneticiler, müdürler, şeflerden hangisi üst yönetimlere böylesine ciddi ve önemli konularda bilgi vermişler, rapor hazırlamışlardır? Hemen hepsi, yer, içer, eğlenir sonra da bunları yakınlarına anlatırlar… Selahattin mi, Sabahattin mi adını tam anımsamadığım biri, Türkiye’den yurt dışına giden bir ekibin içindeydi. Dönünce, yaşadıklarını ve gördüklerini aynen Dr. Cemil Tugay gibi yazdı. Hemen bizim komisyon üyelerimizin tamamının toplantılara katılmadığını, alışveriş ve erkeklerin ‘özel arkadaşlık!’ peşinde koştuklarını yazmıştı. Bir daha hiçbir heyette yer almadı… Çünkü istenmeyenleri yazmış, anlatmıştı. *- NEYE SEVİNİYORUZ Konuşmasında ‘millilik’ vurgusu da yapan Başkan Tugay, yurt dışından Türkiye’ye yapılacak yatırımların kurtarıcı olmadığını ifade etti. Tugay, “Çinliler burada elektrikli arabaya yatırım yapıyor diye seviniyoruz. Milletimiz, siyasetçilerimiz, ülkeyi yönetenler kendine gelsin. Nerede bizim ulusal politikamız, milli ekonomimiz? Hiç mi insanları düşünmüyorlar. Bu ülke kendi fabrikalarını sattı, öldürdü. Bundan vazgeçmemiz lazım. Yoksa biz bu sefaletten kurtulamayız” dedi. Bu görüşe ‘Hayır!’ ya da ‘Yanlış!’ diyebilir miyiz? Yatırım yapan en azından 10 misliyle geriye alıp, kendi ülkesine götürüyor. Sanki biz sağmal ineğiz… Görmek ve anlamak lazım… Türkiye hepimizin ortak değeri… ‘Bana ne?’ diyemeyiz, görmezden, duymazdan gelemeyiz!... *- SAMİMİYETİN ÖNEMİ İstanbul’dan gelip önce Buca’ya, şimdi de Karşıyaka’ya yerleşen Sermet Öge, ‘Sabahları iş yerine giderken içim kalkıyor!’ diye şikayetini anlatmıştı. Genizlerini evlerinde değil de sokak ve caddelerde temizleyen ve sigara izmaritlerini gelişi güzel atanları belirterek bunlara gerekli işlemin yapılmasını diliyor Sermet Öge Bey… Ne diyoruz? Şehirlerimiz de hepimizin ortak değeri ve malı! Ama böylesine hareket etme lüksümüzün olmadığı da bir gerçek. Kentin ortak alanları ve kalabalığın yoğun olduğu bölgelerde sigara içilmesine ve yerlere izmarit atılmasına karşılık hukuki bir engel getirilmesi sık sık gündeme getirilip, talep ediliyor. Bu konuda eğitimin önemine dikkat çekebiliriz. Çünkü; gerek zabıta, gerekse belediyelerin bu konuda kafalarına göre ceza belirleme yetkisi yok. Bunların hepsi kanunda, mevzuatta belli, yeni yetkiler sınırlı. Nasıl evimizin ortasına çöp atmıyorsak sokağa da atmamamız gerekiyor. Bunu bilinç olarak yaymamız lazım. Ama alışkanlık edinmiş vatandaşlarımız var. Normal, kanuni sınırlarda cezai uygulamalar yapılabilir. Kimseye ceza verilsin demiyorum. Ama nasıl ‘Dayak Cennetten çıkma!’ diyorsak, cezaların da ‘caydırıcı’ olacağına inanıyorum. Bu da bir gün, bir hafta ile sınırlı olmaz. Karar alınırsa sürekli uygulanmalı ki, ‘Param gidecek!’ diye insanlarımız bu kötü ve iğrendirici alışkanlıklarından ister istemez vaz geçerler. Resmiyette, önemli olan Türk halkına samimiyetle ve inanarak hizmet etmektir. *- HAYAT KISA YOLCULUKTUR İnşaat Mühendisi Kader Bey ‘Hayatını yaşa ve keyfini çıkar’ diyor. Kader Bey tezini şöyle savunuyor: ‘4 saat yaşamak için 8 saat çalışıyorsun. Bir günün tadını çıkarmak için 6 gün çalışıyorsun. 15 dakika yemek yemek için 8 saat çalışıyorsun. 5 saat dinç kalmak için 8 saat uyuyorsun. Sadece bir veya iki hafta tatil yapmak için tüm yıl çalışıyorsun. Bütün hayatın boyunca yaşlılıkta emekli olmak için çalışıyorsun. Ve sadece son nefesini düşününce hayatın kendi unutuşunu gerçekleştirmenin bir parodisinden başka bir şey olmadığını anlarsın. ‘Maddi ve toplumsal köleliğe’ o kadar alıştık ki artık zincirleri görmüyoruz..' Hayat kısa bir yolculuktur, onu yaşa…’

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

BÖYLE BİR ANLAŞMA GÖRÜLMEDİ... DENİZİ YOK ANLAŞMAYA LİMANLAR KONULDU...

ANAHTARI SİZDE OLMALI

SAHTEKARLIĞI NORMAL KARŞILIYOR!