KABZIMAL DA ŞİKAYETÇİ
YAŞAR EYİCE
*- ŞAŞILMAYACAK GİBİ DEĞİL
İyi takipçilerimden Emine Elat, şimdi Çeşme, Büyük Çiğli, Yeni Foça ve Bigadiç seyahatlerinden sonra tekrar Bornova’ya döndü.
Bu ilçelerimizi konuştuk.
Söz döndü dolaştı, İzmir’e yani Bornova’ya geldi.
İzmir’in akşamlarının gündüzlerine göre çok daha güzel olduğunu, özellikle bazı semtlerdeki ışıklandırmaların ‘Harika’ olduğunu söyledi.
Yeşilliğini kaybeden İzmir belki de bu hata ve eksikliğini, ışık ile kapatmaya çalışıyor.
Bunları bir yana bırakalım.
Oğlunun desteği ile yaşamını sürdürmeye çalışan Emine Hanım, yakındaki bir markete gitmiş.
Canı sabah kahvaltısında domates yemek istemiş.
O da ne?
Bir kilo domates 87 lira!
‘Bu ne?’ diyerek evine dönmüş…
Ben de kendisine başka örnek verdim:
Üreticiden bir kilo buğday’ın 7 liradan alındığını, bundan 800 gram un elde edildiğini, bundan da 15 tane hadi bilemedin 10 tane gevrek (simit) elde edildiğini ve15 liradan satıldığını, kazancı kendisinin hesaplanmasını belirttim.
Hesaplar ortada…
*- KABZIMAL DA ŞİKÂYETÇİ
Geçen ay hastanede, eskilerin tabiriyle ‘Kabzımal’ olan bir halci ile tanıştım.
Ona halkın ve kendimin şikayetlerinden söz ettim.
‘Haklısın’ diyerek, kendisi de ‘Şikayetçi’ olduğunu söyledi.
Nedenini sorduğumda, ‘Aracılardan’ söz etti.
Hepimizin bilmeden ‘aracılardan’ şikayet ettiğimiz gibi…
Meğer, tarladan sonra, sanki fabrika gibi birçok işlemden geçen mamul ürün gibi, domatesten patatese kadar her ürün, o kadar elden, yani sırayla aracıdan geçiyor ki, uzun bir zincir oluyor.
Bunlara nakliye, depolama da giriyor, bazı kentlerde.
Halci de, yüzde beş karını koyarak piyasaya veriyor.
E bu arada nakliyeci, satıcı da para kazanmayacak mı?
Sonuç ‘Zarardayım’ diyen üretici ağlayarak ürününü hayvanlara yem olarak verir, ya da yol kenarlarına, dere yataklarına döker…
Zaten zaman zaman görmedik mi, halka ücretsiz bir tarla ürünün karşılıksız yani bedava verildiğini.
*- DOYMAK BİLMİYORLAR
İlaç şirketleri yüzde 30 zam aldılar.
Ben de ilk kez, sürekli kullanmak zorunda ilaçlarımı alırken, yaklaşık 500 lira ekstra para ödemek zorunda kaldım.
Düşündüm;
Bir yıl önce bu ilaçların karşılığı, ekstradan 70-80 lira verirken bile ‘isyan’ ediyordum.
Eczacıya sordum;
‘Çoğu kişi ilacını alamıyor!’ dedi.
Benim de burada önerim:
Evdeki kullanmadığımız ilaçları eczanelere ilave edelim.
Onlar da, fark ödeyerek alamadığı ilaçlara böylece kavuşsunlar.
Fırat Gülperçin’den duydum:
Babasının erken çekimi için üniversite hastanesi veznesine beş bin lira yatırmış.
Yanındaki bir başka hastanın yakını, parası olmadığı için, normal sıra istemiş.
Tam bir yıl sonraya sıra vermişler, MR çekimi için…
*- PARANA PARA KATARSIN
İzmir piyasasında, özelde pazarlıkla çekim 10 bin lira imiş…
Al bir makina, paraya para deme…
Sağlıktaki ve eğitimdeki kazanç süper üstü süper…
Bir de reklamını yaptın mı, yedi sülalene yetecek kadar kazancın olur.
Bunu ben İzmir ve İstanbul valiliğinden sonra İçişleri Valiliği de yapan Kutlu Aktaş’tan duymuştum:
‘Para kazanmak isteyen girişimci, yatırımını Eğitim ve Sağlığa yapmalıdır!’ demişti.
Ama o normal kazanç için böyle demişti.
Halkı soymak için değil!
Bakın;
Endokrin mi ne deniyor, tam telaffuz edemiyorum, bu serviste bir hekimin beni kontrol etmesi gerekiyor.
Nöroloğum İpek Kurt hocam önerdi.
Güzel!
Ama haftada bir gün saat 15.00’de telefon, hem da paralı olarak açılıyor.
40 dakika düşürmeye çalışıyorum, hep meşgul.
Çıkan memur, ‘iki dakikada doktorlar doldu!’ diyor…
Talebe bakın…
Bizi toptan hasta etmişler, haberimiz yok…
Karakollara, adliyeye, hastanelere yolunuz düşmesin ama bir bakın salonları dolduranlar hep belli yaşın üstündekiler…
Bunun araştırılması lazım, sağlıklı nesillerin yetişmesi için…
*- BÖYLE OLMAZ Kİ!
Yine günlük yaşamdan bir örnek vereyim…
Urla’dan hastaneye gidiyorum…
Yanımdan hızla iki motorsikletle polis geçti.
Bir kilometre kadar ileride bir aracı durdurduklarını gördüm.
İki motosikletten inen genç polisler yan yaDna bir şekilde, durdurdukları aracın şoförü ile bir şeyler konuşuyorlardı.
Bu kadar hatalı bir tutum ve durum olabilir mi?
Hiç mi eğitim görmediler?
Durdurdukları aracın içinde, ya anarşistler ya da günün moda değişiyle teröristler olsaydı?
Sonucu söyleyeyim:
Dört genç motosikletle polisimiz şehit olurdu.
Duruş ve vaziyet alma şeklini göstermemişler.
*- ÖNCE MANİSA’DAN
Bir gün 1980 öncesi Manisa’nın Turgutlu ilçesindeki karakol polislerinin benzer şekilde nasıl hatalı bir şekilde operasyon yaptıklarını ve polis adliye muhabiri Rıdvan Kaynar ile kendilerinin hatalı ve yanlış duruşlarını önleyip, nasıl hareket etmeleri gerektiğini anlattığımızı ve belki de böylece kurtardığımızı anlatacağım.
Bir örnek daha vermek istiyorum, bu konuda.
Yine bir gün Fransa’da idim...
Paris’teki bir Bulvar’da yürürken, bir den motosikletli polisler biraz ileride, çok lüks bir aracı durdurdular.
Benden başka kimsenin umurunda değil, herkes işinde gücünde.
Ben biraz ileriden dikkatlice izliyorum:
Bir memur, durdurdukları aracın şoförü ile konuştu ve bazı evraklar istedi.
Diğer polislerden biri, aracın ön kısmına 3- 4 metre uzaklıkta, ama yan tarafta, elinde makinalı diyeceğim bir silahı araca doğru tutarak bekliyordu.
Üçüncü polis memuru ise aynı şekilde aracın arkasında duruyordu.
Dördüncü polis, çalışır durumdaki motosikletin üzerinde her an harekete hazır şekilde birileri ile de telsiz görüşmesi yapıyordu.
‘Keşke bizim polislerimiz de eğitimde gördüklerini bu şekilde uygulayabilseler’ diye düşünmüştüm.
*- İŞ BEKÇİLERE KALDI
İzmir’de birkaç kez gördüm, İstanbul’da her an görülen ‘Çakarlı!’ lüks otomobilleri kullananları…
Kural tanımaz olan bu araçların durdurulmalarına hiç kimse tanık olmadı herhalde benim gibi…
Belki bir gün Fransız polisi gibi davranırlar, ben da ayakta alkışlarım…
Tabii şüpheli olanları.
Bunları Urla’da gördüğüm ve hatalı bulduğum davranışları olan polislerimizden etkilenerek yazmak istedim.
Belki konuyla polis müdürleri ilgilenirler…
Öğrendiğime göre, bekçilere de ‘Araç durdurma’ yetkisi verildi.
Tabii ki şüpheli gördüklerini…
Bu arada yolda aynı şekilde sivillere, yani halka da kimlik soracak ve verilen talimatları uygulama yetkisini de aldılar.
Muhalefet normal olarak karşı.
Benim düşündüğüm, bu konuda eğitim verildi mi?
Umarım bilinçli bir şekilde hareket ederler, ne kendileri ve yakınları üzülür, bizler de…
*- AŞIRI KAZANCA BAKIN
Kısa ve öz söyleyeceğim:
İstanbul’da aracımın yanan (sönen) sağ ön ampulünü değiştirme ücreti olarak 300 lira istediler, verdim.
Durduk yerde çatlayan ön camını, yenisiyle Türk imalatı ile yenilemek için 7 bin 500 ile 7 bin 800 lira istediler.
Bunlar tanıdık ustalar.
İzmir’de tanımadığım bir oto elektrikçisi, Bursada’da patlayan arka stop lambasını değiştirdi ve 100 lira aldı.
Bornova’daki ikinci sanayide bir oto camcısına yanaştım, ‘Ne kadar?’ diye sordum ön çatlak camı göstererek.
‘Beş bin lira!’ dedi.
Ne pazarlık yaptım ne de başka bir şey, ‘Tamam, değiştir!’ dedim.
En azından 2 bin 500 lira kazancım olmuştu.
İstanbul ile İzmir arasındaki ustalık ve oto parçası farkına bakın!
Aşırı kazanca dikkat çekmek istiyorum…
Bir uyarım da şöyle olacak, sakın ‘Güveniyorum!’ diye, sürekli alışveriş yaptığınız esnaf ya da sanatkârdan da mutlaka ‘fiyat’ almadan ‘Tamam’ demeyin, üzülürsünüz, güleç yüzlü, dostunuz olduğunu düşündüğünüz bir ustanın çıkardığı fiyattan, yaptığınız ödemeden…
*- ORADA İSRAİL DEVLETİ VAR
Ümit Doğan anlatıyor:
‘Abdülhamid döneminde toprak satılarak Filistin'e yerleştirilen Yahudiler, işe ruhsatsız olarak ev, dükkan, fırın, mağaza vb. inşa ederek başlamışlardı.’
Bugün orada İsrail Devleti var.
Tarih, ders çıkarılması gereken bir bilim dalıdır.
Sığınmacı sorunu acilen çözülmelidir.
Bu konuda hemen herkes hemfikir.
Ulusalcılar ve ülkücüler bu konuda şöyle diyorlar:
Bu uyarıya kulak vermek için Türk olmak gerekir!
Kaderini, sevincini, acısını Türk Milletinin kaderi, acısı ve sevinciyle birleştirmek gerekir! Ülkü birliği gerekir!
Sanmasınlar ki Türk Milleti teslim olacaktır. Sanmasınlar ki Türk Milleti kendine biçilen kefeni giyecektir.
*- NELER GÖRÜLDÜ
Ülkücüler ile solcular şu konuda anlaşıyorlar:
Belki birilerini kızdıracaklar, belki de bilerek şunları söylüyorlar:
‘Seyit Rızaların varisleri Seyit Rızaların, Said-i Kürdilerin mirasçıları Said-i Kürdilerin, Vahdettin-Damat Ferit-Dürrizade olmaya özenenlerin kaderi Vahdettin, Damat Ferit, Dürrizade’den bin beter olacaktır!
Bu topraklar çok ihanet gördü.
Bu topraklar çok haini de gömdü.
Teslim alamayacaksınız!
Haram paralarınıza, uyuşturucudan elde ettiğiniz cukkalarınıza kasaladığınız paralarınıza da sakın güvenmeyin!’
*-
Yorumlar
Yorum Gönder