İNSAN İNSANA GÜLER İŞTE, GÜLERLER İNSANA...
YAŞAR EYİCE
*- PAYLAŞMAK GÜZEL BİR DUYGU....
Celal Demir, önemli medya gruplarında, önemli görevlerde bulunmuş, gerçek usta diyeceğim bir yazar.
Aynen Fotoğraf Ustası Ateş Akkor gibi iki üç cümle ile o kadar güzel espriler, iğnelemeler yapıyor ki, nasıl anlatacağımı bilemiyorum.
Ama önce şu sözlerine kulak vermenizi diliyorum,
Acaba kaç meslektaşı böyle yazıp, söyleyebilir?
Söz usta Celal Demir’de;
‘52 yıldır gücüm yettiğince ülkemin selametini hedeflemiş biri olarak kendimce uygun bulduğum görüşleri, yaklaşımları, analizleri okurlarla paylaşmaya çalışıyorum.
Bir işe yarıyor veya yaramıyor, takdir okurlarımındır.
Yazmadığım veya yazdırılmadığım zamanlar ekmek yememiş, su içmemiş gibi olurum.
Dahası, siz yemediğiniz, içmediğiniz zaman tanıdıklarınızın da aç ve susuz kaldıklarını düşünür ayrıca üzülürsünüz.
Açlığınızı, susuzluğunuzu gideren, size yaşama sevincini tattıran şeyin adı paylaşmaktır...
Ülkenizin namuslu siyasetçileri, bilim emekçileri, yazarları, çizerleri günümüzün güzelleşmesi için, yaşanası yarınları için saptadıkları sorunları ve çözüm önerilerini bıkmadan, korkmadan, yılmadan sunacaklar ama siz bunları okumayacaksınız, başkalarıyla paylaşmayacaksınız, yaymayacaksınız, sonra da ülkenin gidişatını değerlendirmeniz gerektiğinde memnuniyetsizliğini ifadeden öteye gitmeyeceksiniz.
Gülerler insana. İnsan insana güler.
Bana gülmesinler, bu utancı yaşamayayım diye yazıyorum.’
Bundan güzel bir anlatımı şu an için düşünemiyorum.
Ama sizi günümüzden çok uzaklara götüreceğim…
Sanıyorum Orhan Acu da bu ismi gündemine almıştı.
*- CENGİZ HAN
Ne demişti Orhan Acu, ‘Cengiz Han’ın arkasında bıraktığı bu mirasa sahip çıkmamız gerektiğine inanıyorum.
Her şeyden önce adı Cengiz olan herkesi selamlıyorum.
Bu büyük insanın değerini bilen ailelerde, geleneksel olarak Cengiz isminin kullanılmasını da kutluyor.
Bunun nedenini de şöyle açıklıyor:
‘Çünkü Anadolu insanı biliyor ve takdir ediyor, ‘Cengiz Han bizden biriydi, bizim aramızdan çıkan, tarihin gördüğü en büyük komutanlardan ve savaşçılardan biriydi!’
Cengiz Han ve İmparatorluğu ile ilgili tamamlayıcı bilgileri dikkatinize sunalım:
*- MÜKEMMEL SAVAŞÇI
Cengiz Han, (Doğum adıyla Temuçin), 1162-1227 yılları arasında yaşayan, Türk-Moğol İmparatorluğu'nun kurucusu ve ilk Kağanı olan Moğol komutan ve hükümdardır.
Çocukluk adı olan Timuçin, Çince '’Mükemmel Savaşçı'’ anlamına gelen 'Çeng-sze' kelimesinden geliyor.
Cengiz sözcüğü, onun tarihi kişiliğinin yansıması oldu.
Bu arada anımsatayım.
Avrupa tarihçileri ve siyasetçileri, kendi liderlerini sürekli kahramanlaştırıp, kutsallaştırmıştır.
Avrupa kentlerini ziyaret edenler bunu da, cadde bulvar isimlerinden tutun da neredeyse her köşe başlarındaki heykel ve büstlerden gözleyebilirler.
Bu konuda bizim araştırmacılarımızın görüşü, yorumu da şöyle:
*- HALA BÖYLE GÖRÜYORLAR
‘Ortalama Batılının gözünde kendi medeniyetlerinin dünyada bugün sahip olduğu zenginlik seviyesi, dünyanın son beş yüzyılına öncülük etmeleri, bugün modern toplum olarak bildiğimiz ‘Tanımlamanın’ karşılığının Batı toplumu olması, zamanla batılıların, diğer toplumları ve özellikle de Türkleri, Moğolları, Müslümanları kendilerinden daha aşağı medeniyetler olarak görmeleri yanılsamasını doğurmuştur.’
*- YAŞATTILAR
Oysa, 1500 yılına kadar Avrupa’da Antik Yunan ve Roma medeniyetleri olmasına rağmen, esas ağırlık merkezi Endülüs’te, Ortadoğu’da, Çin’de ve en önemlisi Türk dünyasındaydı.
Türklerle iç içe bir hayat süren Moğollar, Orta Asya steplerinde özellikle Cengiz Han’ın liderliğinde tarihin gördüğü en büyük imparatorluğu kurdular.
Bu büyük imparatorluk sonradan kendi içinde bölünse de, parça parça günümüze kadar ayakta kalan bir Türk-Moğol devlet geleneği yaşatılmıştır.
*- ÖLÜNCEYE KADAR
Örneğin, Cengiz Hanın büyük oğlu Cuci’nin oğlu olan Batu Han, 1205 – 1255 yılları arasında yaşamış olup, Türk-Moğol İmparatorluğu'na bağlı Altın Orda'nın kurucusudur.
1240 - 1255 yılları arasında bugünkü Rusya’nın merkezinde kurduğu Altın Orda Devleti'ni ölünceye kadar yönetmiştir.
*- YÜZDE 80’İ TÜRK
Cengiz Han’ın kurduğu bu imparatorluğun ordusunun başkomutanı, günümüzün Genelkurmay Başkanı diyebileceğimiz kişisi, bir Türk generali olan Sabutay idi.
Ayrıca, kendisine bağlı 11 tane ordu bulunuyordu ve bunlardan yine sekizinin komutanı Türk kökenliydi.
Ordunun %80’ini Türklerden meydana geliyordu.
Burada üzerinde durulacak noktada; Cengiz’in etnik kökeninin Türk veya Moğol olmasının pek öneminin olmadığını belirtiliyor.
Neticede babası Moğol, annesi Türk olan tarihin en büyük liderlerinden birisini konuşuyoruz.
*- İNSANA ZARAR VERMEDEN
Günümüz ulus-devlet anlayışının olmadığı 13. asırda, Cengiz Han kendi kavmine dayanan, İbn-i Haldun’un ifadesiyle asabiyete dayalı bir devlet geleneği ile imparatorluğunu kurmuştu.
Bu imparatorluğa, Orta Asya’da yaşayan tüm kavimleri başarıyla dahil etmiş, imparatorluğunun ‘Herkesin İmparatorluğu’ olarak kabul görmesini sağladı.
Cengiz Han, yaman bir savaşçı olmasına rağmen, fethettiği bölgeleri mümkün olduğunca yağmalamadan, o yörenin insanına zarar vermeden ele geçirmeyi birinci politikası olarak kabul etmişti.
Nihayetinde bir bölge ele geçirilince, Cengiz Han'ın hukukuna bağlı kalmaları şartıyla, kendi yönetimlerini kurmalarına, özerk bir yapıda yönetim kurultaylarını toplamalarına, kendi yöneticilerini seçmelerine ve Türk-Moğol imparatorluğunun ‘Vassalı’ olarak varlıklarını devam ettirmelerine izin veriliyordu.
*- CENGİZ HAN YASALARININ ÖNEMİ
Cengiz Han, Yasa adını verdiği kurallarını yazılım metinler haline getirtti ve o öldükten sonra bile Japon denizinden Polonya içlerine ve Macar ovalarına kadar Çin, İran, Rusya dahil birçok ülke, Cengiz Han Yasası adı verilen bu kurallara göre uzun yıllar yönetildi.
Böylece, Cengiz Han ve kendisinden sonra aynı hukuku ve gelenekleri devam ettiren evlatlarının kurduğu devletlerde savaş bittikten sonra, yenilen ve yenen topluluklar birlikte eşit şartlarda, her iki toplum için de geçerli olan Cengiz yasalarıyla din, dil, soy, sınıf farkı gözetilmeksizin barış içinde yaşama fırsatı bulmuşlardır.
*- HOŞ GÖRÜYORDU
Cengiz Han, Şamanizm'i benimseyip tek Tanrı inancına sahip olduğundan dolayı, tek Tanrı anlayışına sahip olanlara karşı oldukça hoşgörülü davranmış ve onlara kendi inancını kabul ettirmek için baskı yapmamıştır.
Dolayısıyla, Cengiz Han zamanında çoğu Müslüman olan Türk kavimlerine de saygıyla yaklaşmış, dinlerini değiştirmeleri yönünde bir baskı yapmadığı gibi, böyle bir beklentisi de olmamıştır.
Tarihçilerin ekseriyeti Cengiz Han'ın Türk olduğunu söyler.
Moğolca ve Türkçe konuşan Cengiz Han’ın kendini tanıtırken Türk olarak tanıttığı rivayetleri bulunmaktadır.
Ayrıca, Çinli tarihçiler Cengiz Han'ın soyunu Türklere dayandırmaktadırlar.
*- CENGİZ HAN TÜRK’TÜR
Ünlü Türk bilim adamı ve Türkistan araştırmalarıyla tanınan, Türk literatürünü zenginleştiren Zeki Velidi Togan'a göre de Cengiz Han Türk'tür, bu nedenle Timur da Cengiz ile aynı kökten olduğu için Türk'tür.
Cengiz Han’ın devlet mimarisi taştan değil, kendisine yürekten bağlı toplumlardan oluşuyordu.
Cengiz Han bizden biriydi, bizim aramızdan çıkan, tarihin gördüğü en büyük komutanlardan ve savaşçılardan biriydi.
*- SON SÖZLERİ
Cengiz Han’ın söz sözleri, ibret alınacak gibi.
‘Eh artık büyük rüya bitti ve bana da yol göründü.
Her günün bir de gecesi vardır ve bir ışık sönecektir.
Taht üzerinde oturanlar da bu kuru tahtaya yaslananlar da günün birinde kuru bir kalıba dönecektir.
Ne mutlu o insanlara ki, kapanan günden ışık alırlar ve gecelerini aydınlatırlar. Siz o mutlu kişilerden olup, benim ölümümden bir şeyler öğrenin. Aranızda post kavgası olmasın, beni Burhan Haldun dağlarına gömün.’
Ibn-i Haldun der ki; "Devletler yaşayan organizmalardır, onlar da doğarlar, büyürler ve mutlaka bir gün ölürler.!
*- ÇOK ŞEY ÖĞRETTİ
Evet Cengiz'ın kurduğu büyük savaş makinası şimdi yok, ama bize öğrettiği çok şeyler var.
Devletler, kurumlarla yaşar ve geleceğe emin adımlarla yürürler.
Biz de kurumları yaşatalım ki devletimiz ebedi olsun.
Liyakatli, paraya tahvil edilmemiş bir hayat tarzı üzerine yaşayan siyasetçi, asker, bürokrat her seviyede ve her yerde düzgün profillerin sayısının artmasına, her zamankinden çok ihtiyacımız var.
'Ulus' kelimesi Moğolca'dır.
Ulus-devlet kavgayla değil birlik ve beraberlikle ama her şeyden önce çok çalışmakla imar edilir.’
Araştırmacı Orhan Acu da böyle diyor.
Siz ne diyorsunuz?
*- DEVASA BÜYÜKLÜKTE
Biraz da bilimden ve son gelişmelerden söz edeyim, sevgili Gül Tulunay’dan öğrendiklerimle…
Belirtildiğine göre; Yerkabuğunun altında devasa büyüklükte bir 'okyanus' keşfedildi!
Dünya'nın her yerini 9 yıl önce, bilim insanlarının araştırmaları sayesinde yerkabuğunun altında, yüzeydeki okyanuslardan üç kat daha büyük bir su kaynağının saklı olduğu ortaya çıktı.
Şimdi ise aynı araştırma ekibinin, bu su dolu haznenin Dünya'nın diğer bölgelerinde de olup olmadığını incelemeye başladığı duyuruldu.
*- ÖNCE ERİŞİLEMEDİ
2014 yılında bilim insanları, muazzam bir su kaynağı keşfetti.
Yerin 645 kilometre altında bulunan bu 'okyanus' fazlasıyla derinde olması nedeniyle erişilmesi henüz mümkün olmayan bir noktada yer alıyor.
Suyun bulunduğu 'ringwoodite' nedir?
Ayrıca, bu devasa H2O kütlesi için bir tür sünger görevi gören, Dünya'nın mantosundaki 'ringwoodite' olarak bilinen 'mavi bir kaya' bulunuyor. Araştırmacılara göre bu su, yer kabuğunun kilometrelerce altındaki 'ringwoodite' adlı minerale sıkışmış durumda.
Yani sıvı, katı ya da gaz değil, manto kayasının içinde bulunan suyun dördüncü bir moleküler yapısı bulunuyor.
*- SÜNGER GİBİ SUYU EMİYOR
Keşfin bir parçası olan jeofizikçi Steve Jacobsen, bulguları ilk keşfettikleri tarihte, ‘Ringwoodite bir sünger gibi suyu emiyor, kristal yapısında hidrojeni çekmesini ve suyu hapsetmesini sağlayan çok özel bir şey var’ demişti.
Ringwoodite, Illinois'deki Northwestern Üniversitesi'nden bilim insanları tarafından ABD genelinde meydana gelen depremlerin yarattığı dalgaları ölçmek için sismometreler kullanılarak keşfedildi.
Araştırmalarda, dalgaların Dünya'nın yüzeyiyle sınırlı kalmadığı, gezegenin çekirdeği boyunca hareket ettiği ortaya çıktı.
Jacobsen'a göre bu keşif, Dünya'daki suyun şimdiye kadar kabul edildiği gibi gezegenimize çarpan kuyruklu yıldızlardan biriktiğini değil, jeolojik etkinlikler aracılığıyla yüzeye çıkmış olabileceğini akla getiriyor.
*- YÜZDE BİRİ BİLE…
Diğer yandan yüzeyin altındaki ringwooditenin moleküler yapısında sadece yüzde 1 su bile olsa, bu Dünya yüzeyindeki tüm okyanuslardan üç kat daha fazla su tuttuğu anlamına geliyor.
Bu keşif, bilim insanlarının Dünya'nın nasıl oluştuğunu belirlemelerine yardımcı olabilir ve Dünya'nın suyunun asteroitlerden ve kuyruklu yıldızlardan ziyade 'içeriden geldiği' teorisini güçlendirebilir.
Bilim insanları onlarca yıldır bu kayıp suyu arıyorlardı…
*- TÜRKİYE’DEKİ FRANSIZ ARAŞTIRMACILAR…
Jacobsen konuyla ilgili o zamanlar yaptığı açıklamada şöyle konuşmuştu:
‘Sanırım nihayet, yaşanabilir gezegenimizin yüzeyindeki büyük miktarda sıvı suyu açıklamaya yardımcı olabilecek, tüm Dünya'yı kapsayan bir su döngüsüne dair kanıtlar görüyoruz.
Bilim insanları onlarca yıldır bu kayıp derin suyu arıyorlardı…’
Sevgili okuyucularım;
Sanıyorum 15 yıl olmuştur.
İzmir’e Fransız bilim adamları gelmişti.
Tüm giderlerini de Türk Bayraklı gemileriyle dünya ticaretini elinde tutan İzmirli Lucien Arkas’ın şirketleri karşılıyordu.
İzmir’in göbeğindeki tarihi kent Agora’da araştırma yaptılar.
Konuştuğumda, Agora ve İzmir’in altında bir göl olduğunu söylediler.
Geniş bilgiyi Fransa’da yapacakları labaratuar çalışmalarından sonra açıklayacaklarını belirttiler.
Yetkilileri bilmiyorum ama ben halâ bu Fransız bilim adamlarının İzmir ve Türkiye’de yaptıkları ‘Yeraltı’ çalışmalarının sonucunu heyecanla bekliyorum.
Bendeki heyecan herhalde yetkililerde yok ki, kokteyllerde, davetlerde Fransa Büyükelçisi ve İstanbul Başkonsolosu ile poz verdikleri kadar ‘Fransa’da laboratuvar çalışmaları böyle yıllarca sürüyor mu?’ diye sormuyorlar…
*-
Yorumlar
Yorum Gönder