TÜRK MİLLETİNİN GELECEĞİ VE GÖZBEBEĞİ
YAŞAR EYİCE
*- SÖZÜN BİTTİĞİ YERDEYİZ
Samsun’dan, Zühre Meryem Kaya Türkiye’deki siyasi gelişmeler üzerine oturup şunları yazmış;
‘Yetkili insanların söylemlerinde ‘Sözün bitti yerdeyiz’ cümlesi kadar yersiz ve yetersiz bir cümle yok!
Seni orada görevlendiren, konumlandıran hangi güçse, (halk, siyasi ya da kamusal yapı) ‘sen o cümleyi kur!’ diye seni oraya koymadı.
Seni oraya koydu ki; ‘hukuksal olarak halkın hakkını ara, halkı bilgi ile bilinçlendir, halkın hukuksal hakkını aramasında önder ol ve çözüm üret.’ diye!
Türkiye Cumhuriyeti'nde en kolay meslek; siyaset!
Biz de, kınıyoruz, kızıyoruz ve ‘Sözün bittiği yerdeyiz!’ diyoruz, oluyor.
Hepsi bu kadar!
*- İSTENEN; SÖZÜN BAŞLADIĞI YER!
Eğitimden sağlığa, tarımdan üretime, sosyal haklardan yurda çöreklenen tarikat yapılarına ve ekonomiden denetimsizliğe kadar ‘çözümsüzlük siyasetinizden’ artık bıktık❗
Sözün bittiği yerde değil, hukuk ve bağımsız yargının gücü ile sözün başladığı yerde olmanızı istiyoruz.’
Zühre Meryem Kaya çevresindekilerin, daha doğrusu toplumun istek ve dileklerini böylece özetlemiş…
Bakalım kulak veren olacak mı?
Verseler ne olacak?
Hepsi ‘emir kulu’ gibi davranmıyor mu?
Sanki kendilerinin hiç aklı fikri yok!
Sanki kendilerini seçenlere hiç sözleri yok…
Sözün bittiği yer ve siyaset çıkmazı böyle bir şey olmalı…
*- SÖZ KONUSU KADINSA
Çeşme Kadın Dayanışma Derneği yöneticilerinden Nermin Ekinci, Buca’dan şu notu paylaşmış:
Söz konusu kadınsa, gerisi teferruattır!’
‘Cumhuriyet Halk Partisi İl Kadın Kollarının düzenlediği ‘Kırık Saçlar Özgürlüğe Yürüyor’ eylemine katıldık.
Ne kadar yürümemiz gerekiyorsa o kadar yürürüz,
Ne kadar sözümüz varsa o kadar söyleriz!
Ne kadar sesimiz varsa o kadar haykırırız...’
Nermin Ekinci devam ediyor:
‘Bugün kim olduğumuzu öğrendik!
Felsefe Öğretmenimiz Özlem Yılmaz'ın harika anlatımıyla insanın var oluşunun anlamı, özü ve özgürlüğü bağlamında ‘Ben Kimim'i konuştuk.
Erich Fromm'un, ‘Sevme Sanatı kılavuzluğunda’ yapılan interaktif söyleşinin sonunda sevmenin bir sanat olduğunu ve bu sevgisiz günlerde hepimize çok iyi geleceğini bir kez daha öğrendik.
Biz kimiz biliyor musunuz?
Birbirini seven, birbirine inanan, güvenen insan topluluğuyuz ve bunu da büyütmeye kararlıyız…’
Bu kadar sıkıntılı ve üzücü, üzüntülü gün ve zamanda Nermin Hanım moral aşılamaya çalışıyor.
*- PARALI OLMAK İÇİN…
Yaşar Polat, nasıl bu hallere düştüğümüzü, ‘Biz böyle çürüdük!’ diyerek anlatmış:
‘Bal tutan parmağını yalar!’ dedik hırsızlığı mübah gösterdik…
‘Devletin malı deniz, yemeyen domuz!’, dedik devleti soymayı mübah gösterdik…
‘Yemeyenin malını yerler!’ dedik, dolandırıcılığı mübah gösterdik…
‘At binenin, kılıç kuşananın!’ dedik, gaspçılığı mübah gösterdik…
‘Kol kırılır, yen içinde kalır!’ dedik, şeyhlerin tacizini mübah gösterdik…
‘Söz gümüş ise sükut altındır!’ dedik, ortamı yalancıya bırakmayı mübah gösterdik…
‘Komşuda pişer bize de düşer!’ dedik, hazırcılığı mübah gösterdik…
‘Kaz gelecek yerden tavuk esirgenmez!’ dedik, menfaatçiliği mübah gösterdik…
‘Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar!’ dedik, yalan söylemeyi mübah gösterdik…
‘Bana dokunmayan yılan bin yaşasın!’ dedik, bencilliği mübah gösterdik..
‘Üzümünü ye bağını sorma!’ dedik, haramı mübah gösterdik…
‘Köprüden geçene kadar ayıya dayı de!’ dedik, kurnazlığı, takiyyeyi mübah gösterdik…
Sonra ‘toplum neden bozuluyor?’ diye oturup ağıt yaktık.
Biz bozuyoruz...
Kültürümüz, geleneğimiz, örfümüz toplumun yazılı olmayan hukuk kurallarıdır...
Ama biz ne hukuk ne de kural dinliyoruz…
Bildiğimizi okuyoruz, ünlü ve meşhur, yani paralı olmak için…
*- NEDENİ BELLİ!
‘Türk Havacılık ve Uzay Sanayii’ neden ülkemiz için çok önemli?
Neden hedef alındı?
ABD 'nin TUSAŞ konusunda ‘kuyruk acısı!’ ne?
TUSAŞ 'ı tanıdığımız zaman bu soruların cevabını da tam olarak anlayabileceğiz!
Haydi başlayalım;
Sene 1973. Kıbrıs 'da Türklere yönelik katliamlar başlayalı tam 10 yıl olmuştu…
Rumlar katliam üstüne katliam yapıyordu…
.. Ama Kıbrıs 'daki Türklerin bel bağladığı Türkiye 'den bir ses yoktu!
Çünkü Türk ordusu yetersiz, sözde müttefikler ise silah satışı konusunda isteksizdi.
İşte ‘çaresizliği’ tüm hücrelerimizde hissettiğimiz bir ortamda Türk Uçak Sanayii Anonim Ortaklığı (TUSAŞ), 28 Haziran 1973 tarihinde kuruldu.
Amaç, Türkiye'nin savunma sanayiinde dışa bağımlılığını azaltmaktı ..
Ancak ülkemizde uçak üretmek için (birkaç pervaneli uçak denemesi dışında) yeterli bilgi birikimi olmadığı gibi, bu tür projeleri destekleyecek siyasi irade, finansman ve altyapı da mevcut değildi…
Oysa gelişmiş ülkeler çoktan üst düzey jetler üretmeye başlamıştı...
Bu sebeplerden dolayı TUSAŞ kurulduktan sonraki 10 yıllık süreçte ‘iyi niyetli bir girişim’ olmaktan öteye geçemedi…
TUSAŞ 'ın Batı menşeli bazı uçakların Türkiye'de montajı konusunda bazı girişimleri olduysa da bu projeleri almaya muvaffak olamadı…
Zaten 1980 yılında gerçekleştirilen,12 Eylül ‘ABD’ Darbesi de TUSAŞ 'ın kaderinde bir mihenk taşı olacaktı…
Ortadoğu coğrafyasında hiçbir ‘bağımsızlık teşebbüsü’ cezasız bırakılamazdı…
*- BAĞIMSIZ ÜRETİM
Kıbrıs Harekatı ve sonrasındaki süreç de bu duruma istisna değildi…
1973 yılında ‘bağımsız üretim’ hedefiyle yola çıkan Türk Uçak Sanayii Anonim Ortaklığı (TUSAŞ), 1984 yılında %49 'una ABD 'li şirketlerin ortak olduğu ve amacı ‘F-16'ların Türkiye'de montajı’ olan TUSAŞ Havacılık ve Uzay Sanayii A.Ş. (TAI) 'yi doğuracaktı…
Bu aşamadan sonra TUSAŞ (TAI) 'da ağırlıkla F-16 'ların Türkiye 'de montajlandığı ve kısmi üretiminin yapıldığı bir dönem başlayacaktı .. (300+ adet)
2000 'lı yılların başına kadar devam eden bu süreç, bazı diğer üretimleri (CN-235 vb.) ve modernizasyonları kapsıyordu…
Bu her iki taraf için de ‘kazançlı görünen’ bir anlaşmaydı…
ABD, Türkiye 'deki ucuz işçilik maliyetlerinden faydalanıyor, yerinde üretimle ek nakliye maliyetinden kurtuluyordu…
Türkiye ise daha ucuza uçak sahibi oluyor ve modern uçaklar hakkında ‘know-how’ elde ediyordu…
Tabii işin bir de görünmeyen kısmı vardı...
ABD 'nin bu işten en büyük kazancı, Türkiye 'nin askeri havacılık piyasasına yeni bir oyuncu olarak girmemesini ve kendine bağımlı kalmasını garanti altına alıyordu…
Türkiye 'nin en büyük kaybı ise askeri havacılık teknolojisi inanılmaz bir hızla gelişirken, Türkiye 'nin fabrikada tütün saran bir işçi misali tekrarlı bir iş olan üretim işiyle oyalanması, işin esas kısmı olan tasarım ve Ar-Ge konusunda ise tecrübesiz ve bilgisiz kalmasıydı…
Üstelik ‘kendi uçağını üretememek!’
*- ÖNEMLİ MESELE
Türkiye gibi hem doğunun hem de Batı 'nın üvey evladı olan bir ülke için ‘üretimden’ çok daha öte bir meseleydi.
En ufak bir yedek parça veya mühimmat ambargosunda kendisinin veya soydaşlarının menfaatlerini savunmaktan aciz kalmaktı mesele…
2000'li yılların başında bu işten anlayan kime sorulursa sorulsun, Batı'nın eriştiği teknolojiyi 50 yılda bile yakalayamayacağımıza yemin edebilirdi...
Zira Kuantum Radarların, Hipersonik Füzelerin vb. konuşulduğu bir dünyada biz henüz ‘pırpırlı uçak’ dahi üretmemiştik...
Tabii 1950 ve öncesindeki Nuri Killigil, Vecihi Hürkuş, Nuri Demirağ gibi milli kahramanlarımızın engellenen emeklerini hariç tutuyorum…
*- MUCİZE
1950-2000 yılları arasında ‘hiçbir şey!’ yapılmadığı için pırpırlı uçakların bambaşka bir boyuta evirilen teknolojisi dahi bize uzaktı…
Vaziyet böyleyken bir mucize oldu…
2005 yılında TAI 'nin ABD 'ye ait olan %49 'luk hissesi TUSAŞ tarafından satın alındı ve böylece TUSAŞ %100 milli bir firma haline geldi..
Bu durum başlangıçta ABD için bir sorun teşkil etmiyordu...
Çünkü bizim 2000'li yılların başında Airbus ve Boeing gibi şirketlerden aldığımız parça üretimi ve F-35 ortak üretiminden gelecek kazançların peşinde olduğumuzu zannediyorlardı..
Ayrıca hesaplarına göre Türkiye 'ye 100'den fazla F-35 satarak elde edecekleri kazanç kat kat daha fazlaydı…
Türkiye'nin bir 50 yıl daha ‘Amerikan sömürgesi!’ olarak kalması ise onlar için paha biçilemezdi…
*- ‘HAVALI’ GİRİŞ
Ama hesaba katmadıkları şey artık bizim de bir planımızın olduğuydu!
Gözümüz yükseklerde idi…
Türkiye 15-20 yıl gibi kısa bir sürede 100 yıllık mesafeyi kapatmış ve askeri havacılık pazarına ‘havalı’ bir giriş yapmıştı.
TUSAŞ, ilk kez 2011 yılında girdiği ‘Dünyanın en iyi 100 savunma şirketi’ listesinde 2023 yılında 58. sıraya kadar yükseldi…
Üstelik henüz daha KAAN, Hürjet, Atak-2, Anka-3 gibi dev projelerinde herhangi bir satış yapmadığını da hatırlatalım…
Hani bilgiselin baş kısmında demiştik ya “Ortadoğu coğrafyasında hiçbir ‘bağımsızlık teşebbüsü’ cezasız bırakılamaz" diye…
TUSAŞ 'ın da başrolde oynadığı bu bağımsızlık girişimimize ABD sessiz mi kaldı?
Tabii ki kalmadı ama bu sefer ‘nasibi’ farklıydı…
*- KUYRUK ACISI
İşte ABD'nin bitmeyecek kuyruk acısı bu yüzdendir…
Sadece bir sömürge ve müşteri kaybetmedi, aynı zamanda silah pazarında güçlü bir rakip de kazandı!
Kaldı ki TUSAŞ şu an ‘15 yaşındaki Messi’ gibidir…
Sadece ‘bilen gözler’ önümüzdeki yıllarda ulaşacağı yeri görebilir…
Bu ülkenin ve milletin yetiştirdiği en parlak gençlerimizin sırtında ve emekleriyle yükselen TUSAŞ, Türk milletinin geleceği ve gözbebeğidir…
Böyle bir güzelliğe kalleşçe saldıran kokuşmuş paravan terör örgütü PKK'yı lanetliyor.
Şehitlerimizin yakınlarına ve milletimize sabırlar diliyoruz…
*-
Yorumlar
Yorum Gönder