SORANLARA 'DEVECİ OLACAĞIM' DİYORDUM

YAŞAR EYİCE *- YERSİZ, YURTSUZ GARİPLER ‘Korkarak yaşarsan, hayatı izlemekle geçirirsin!’ diyen Okuyucum Ahmet Şen’in anne tarafından dedesi şimdi Bulgaristan sınırları içindeki Petriç’ten gelme bir muhacir. Yani Balkan göçmenlerinden. Sık sık, muhacirleri belirterek, ‘O garipler, yersiz yurtsuz memleketin çeşitli yerlerine sığınmışla, çok çile çekmişler’ diyerek vatan sevgisinin gerçekte bunlarda olduğunu anlatıyor. *- ATATÜRK HASTALIĞI Sevgili Okuyucum Ahmet Şen, ‘Atatürk Hastalığı’ olarak bilinen ‘Siroz’dan anneannesinin de vefat ettiğini ve yaşamı boyunca ağzına bir damla alkol almadığı gibi dini vecibelerini yerine getirdiğini anlatmıştı. Bence iki bilgi de çok önemlidir. Bazı kötü niyetli kişi ve siyasiler, bu ‘Siroz’ hastalığını karambole getirip ‘Atatürk’ün içkiden vefat ettiğini’ tabi allandıra ballandıra anlatıyorlar, araştırması, okuması olmayan, dünyadan bihaber insanlarımıza inandırıyorlar. Ben de dayımın oğlu Ziraat Yüksek Mühendisi Aydoğan Yağcı’nın fakültede iken ‘Siroz’a yakalandığını, Türkiye’deki tedavilerinin yeterli olmaması sonucu İngiltere’ye gittiğini ve Londra’da tedavisinin sürmesine rağmen kurtarılamadığını belirterek, az önce belirttiğim ‘Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ ile ilgili asılsız ve kötü amaçlı söylentilerin ve söylenenlerin yanlış olduğunu yazmıştım. Ziraat Yüksek Mühendisi Aydoğan Yağcı da kesinlikle ağzına ne alkol ne de tütün mamullerini almamıştı. Şimdi adı ailesiyle birlikte Karşıyaka ve Çiğli tarafında bir ibadethane cami ve bir eğitim yuvası okulda yaşatılıyor. *- JAPON YAPIŞTIRICI KOLTUKLAR Ahmet Şen son makalelerimden birinde ‘Pislik nedir, az sonra anlatacağım!’ dediğim yazımdan etkilenerek, ‘Bir Türkiye, bir de Çin, Aziz Nesin aklıma geldi. Halkımızın aklı ve Japon yapıştırıcı koltuklar!’ yazmış. Ne demek istemişti Ahmet Bey, ben düşündüm ve çıkardım. ‘Umudunu kesme!’ derim böyle düşünenlere… PTT’den emekli teknisyen ve fotoğrafçı Cengiz Çetin kardeşim de ‘Katılıyorum’ anlamında çıkartma ve GİF’ler göndermiş.,, Sağ olsun… *- BAŞTAN SONA ‘Reklamlar kısmamız biraz uzun oldu ama Araştırmacı- Yazar Gürol Tulunay’ın yorumunu de es geçemeyeceğim: ‘Eyice yine ve yeniden baştan sona muhteşem… Ben upuzun makaleyi okudum. Seni tebrik ederim arkadaşım, başarılarının eksilmeden çoğalmasıdır, dileğim!... Selamlarımla…’ Nasıl sanatçılar alkışlardan ‘teşçi’ oluyorlar, moralleri ve randımanları yükseliyorsa, bizlerin de arada böyle ‘okuyucu yorumlarına’ ihtiyaçlarımız oluyor. Fakat her yerde her meslekte olduğu gibi kıskançlık ve fesatlık hep öne geçiyor, bazıları ne kadar kendilerine tutsalar da bu kötü düşünce ve hasletleri ortaya çıkıyor. *- HİZMET ‘LAFLA’ OLMUYOR Okuyucularımızdan Ahmet Yıldırım, yerel yönetimlere benim aracılığımla sesleniyor; ‘Yaşar Bey, vatandaşa hizmet lazım, laylom için harcanan paralara yazık!’ diyerek bu ‘Paralara yazık!’ bölümünü iki kez tekrarlamış! Her yetkili ve kurumdan ‘tasarruf’ istemiş… ‘Yani’ diyerek sözlerini şöyle açmış: ‘Gelen para her bir vatandaşa harcanmalı, önce hizmet!’ Sevgili Ahmet Yıldırım konuyu şuraya getirmiş; ‘İZSU ile papaz olduk! 29 Ekim Mahallesi Hancı Sami Sokak’ta dereye bok akıyor. Benim değil mahallenin maruzatı.’ Ve sinirle belediye yetkililerine sesleniyor: ‘Hallet! Yerleşim yerinin kalanıyla hallet eğlenceyi!’ Vatandaşlar arasında ‘Hallet!’ çeşitli anlamlara geliyor. Bu yakınmada ‘hallet’, ‘Yiyin, için, eğlenin, ama bizim sorunumuzu defalarca yetkili sandığımız kişilere duyurmamıza rağmen çözmüyorsunuz. Bir noktada hem görevinizi yapmıyor, hem de halkın sıkıntısına çare bulmuyorsunuz!’ diyor. Ama ben gitmememe rağmen önemli günlerde, bayramlarda başta olmak üzere, belediyelerin, kurumların düzenledikleri eğlencelere, etkinliklere karşı değilim. Ancak burularda ifrat ile tefriti ayırmak şart! Gençler, kadınlar ve hatta hastalar ile yaşlılar da düşünülmeli, mutlaka ayakta duramayacak durumda olanlara oturma grupları konulmalıdır. Bu arada İzmir’in en büyük ve kalabalık bir ilçesinin kadın belediye başkanına şu sorular yöneltildi: ‘İthal başkan, festivalden festivale koşarken, kentin gerçek sorunlarını unuttu mu? Girmediğiniz o sokakların isyanını ne zaman duyacaksınız Sayın Başkan?’ Bilerek ilçeyi ve başkanın adını yazmamaya dikkat ettim. Ama bu sorunlar ülkemizin her yanında önümüze çıkıyor. *- ALIŞVERİŞTEN ÖTE Foça Gazetesinin yazarı Buket Işıkdoğan Köse şimdi ‘Geçmişten Günümüze Bornova Büyük Çarşı Esnafı’ başlıklı bir dizi yazı serisi başlattı. Türkiye’nin önemli turizm merkezinden olan ama sit nedeniyle büyük kalabalıklardan uzak bu ilçemizin sevdalısı Foçalı Servet Vural kardeşimizden öğrendiğime göre, ilk yazısına ‘Geçmiş Zaman Olur Ki!’ başlığına koyan Buket Işıkdoğan Köse şöyle diyor: ‘Çarşı kavramı, Türk-İslam kültürü içerisinde tarih boyunca alışverişten daha öte bir anlam taşıdı. Tarihi Selçuklu dönemine uzanan ve Osmanlı şehirlerinin kalbi konumunda olan çarşılar, alım-satım başta olmak üzere çeşitli ekonomik etkinliklerin yürütüldüğü mekânlar olmanın ötesine geçerek her kesimden kent sakinini buluşturan birer kamusal alan işlevi üstlenir. Gündelik hayatın en uğrak mekânı sayılan bu yapılar, halkın alışveriş dışında ihtiyaçlarına da cevap verecek şekilde düzenlenerek kültürün gelişmesine katkı sağlarlar. *- BORNOVALI OLUNCA… Bornovalı olduğumdan tabii ki bu yazıya özel bir ilgi gösterdim. Altan Altın’dan yapılan alıntıya göre, Bornova’nın Büyük Çarşısı şöyle anlatılıyor. Bu arada bir anımsatma yapayım, şehir merkezinde bir de ‘Küçük Çarşı’ var. Şimdiki zamanda bunları yalnız eski ve yerli Bornovalılar ile çevresindekiler bilir, aynen ‘Siteler!’ gibi… ‘Tarihçiler Bornova Büyük Çarşısı’nın eskiden büyük bir yerleşim yeri olduğunu söylerler. Bornova Büyük Çarşı’ya dair ilk kayıtlara, II. Beyazıt ve I. Selim veziriazamlarından Hersekzade Ahmet Paşa’nın 1511 tarihli vakfiyesinde rastlıyoruz. Bu tarihin daha eskilere gitmesi kuvvetle muhtemel, ama ilk resmi kayıt olan 1511’i dikkate alırsak bile çarşının 500 yıldan fazla bir geçmişi var. Bornova Büyük Çarşı’da Selçuklu Mimarisinin etkilerinin bulunduğunu da unutmamak gerekir. Çarşı, genel görünüm olarak, cami, medrese, binalar arasında kaybolup giden hamamı, türbesi, çarşı hanı ve diğer dükkânlarıyla tam bir külliye görünümündedir. Çarşının bir parçası olan Han, uzun müddet han olarak kullanıldıktan sonra bir dönem marangoz atölyesi, daha sonra tamirhane/dükkân olarak kullanılmıştır. Günümüzde ise kafe-restoran olarak kullanılmaktadır. Buraya bir ekleme yapayım; *- MÜTEAHİTLERİN GÖZDESİ Bornova Büyükçarşı’da iki han vardı. İkisinin de sahibi Bornova’da ‘Ağa’ lakaplı Mustafa İnce idi. Mustafa İnce’ye ‘Mustabey’ diye hitap edilirdi. Bu hanlara develer ya da arabalarla şimdi yok olan verimli Bornova ovasından ve köylerinden, hatta Aydın gibi şehirlerden de çeşitli ürünler getirilirdi. Dükkanlarda Nalbant’tan berbere, tenekeciden kahvehaneye kadar esnaf ve sanatkar da bulunurdu. Sonra han işlevini yitirince, kentin dışından birkaç ünlü müteahhit ‘avm’ yapmak için başvurdu ama kabul görmedi. Şimdi lafı yine Buket Işıkdoğan Köse’ye bırakayım: *- DEDE MESLEĞİ KASAPLIK Bu ayki konuğum Mehmet Soydan. Mehmet Soydan Yüksek öğrenimimi Ege Üniversitesi İşletme Fakültesi’nde tamamladıktan sonra, iş hayatıma dede mesleği olan kasaplıkla başladı ve hâlâ kasaplık mesleğini sürdürüyor. Bornova Büyük Çarşı’daki Çarşı Hanı’nı dedesi uzun yıllar işlettikten sonra babasına devretti, o da Mehmet Soydan’a… ‘Dedemin 1923 tarihinde bu dükkânı açtığını düşünürsek yüzüncü yılımız olduğunu gururla söyleyebilirim. Dedem Girit göçmeni, Girit Kavusano’dan gelmiş. Girit’ten geldiğinde şu anki dükkânımızın işletmecisi bir Rum bakkalmış. Mübadele döneminde buraları terk eden Rum esnafın boşalan dükkânına, dışarıda seyyar kasaplık yapan dedem geçmiş. Uzun yıllar da bu dükkânı kasap dükkânı olarak kullanmış. Babama bu mesleği öğreterek yıllarca beraber çalışmışlar.’ diyen Mehmet Bey devam ediyor: *- MESLEĞİ SÜRDÜRÜYOR Babam askere gittiğinde dedem hayvancılıkla birlikte tarım işine dönmüş ve dükkânı Süleyman Aktuğlu adında bir amcamıza devretmiş. Süleyman Amca da kasap olarak uzun yıllar bu dükkânı çalıştırmış. 1985 yılında bana geldi ve ‘dedenin dükkânını senin devralma zamanın geldi, ben artık bırakıyorum’ dedi. Bu arada Soydan Et Galerisi ismiyle büyük bir kasap dükkânı açmıştık ve ben orada baba mesleğimi devam ettiriyordum. 1985 yılında burayı da devralarak iki işletmeyi birlikte işlettim. Soydan Et Galerisi’ni kapattıktan sonra şimdi hâlâ burada bu mesleği sürdürmekteyim. *- KASAPLIK TARİH OLUYOR Foçalı Buket Işıkdoğan Köse ‘ Oğlunuz da babadan oğula bu geleneği mi sürdürecek?’ sorusunu, dededen kasap Mehmet Bey’in yanıtı şöyle: ‘Oğlum makine mühendisi ve mesleğini yapmakta. Oğlumun bu mesleği sürdürmesini istemedim çünkü, bizim mesleğin sürdürülebilirliği artık çok mümkün değil. Küçük esnaf olarak, özellikle kasap esnafı olarak hayvancılık yapılmadığı için, mezbahalarımız olmadığı için bu mesleğin sürdürülebilirliği kalmamıştır.’ Üç kuşaktır Bornova Büyük Çarşı’da esnaflık yapan bir aileden gelen ve bu süreçte Çarşı Hanı’nın gelişimini ve değişimini yakından gözlemleyen Mehmet Soydan, ‘Çarşı Hanı’nın tarihini, kültürünü ve yaşanan değişiklikleri dinlemek isteriz. Bu süreçte gözlemlediğiniz önemli gelişmeler nelerdi? Büyük Çarşı’nın sosyal ve ekonomik yapısındaki değişiklikler hakkında neler söyleyebilirsiniz?’ sorusunu da şöyle yanıtlıyor. *- KİTAPLAR YAZILAN HAN GİBİ Çocukluğumda Çarşı Han gerçek han olarak kullanılmaktaydı. O dönemlerde motorlu taşıtlar günümüzdeki kadar çok değildi. Bornova’da 12 tane Yörük köyümüz var, genellikle de Yörük köyleriyle ulaşım atla, eşekle yapılmaktaydı. Bornova ovaları harika bir tarım merkeziydi ve sebzeler, zeytinler develerle çarşıya getirilirdi. Cuma günü ya da hafta sonu gelen köylüler atlarını, eşeklerini ve develerini Han’a bağlar, alışverişlerini yapıp akşamüzeri de köylerine dönerlerdi. *- BORNOVA’DAKİ HAN’IN OTELİ Han’ın benim dükkânımın üzerinden başlayıp 3-4 dükkân üzerini de kapsayan bir oteli vardı. Han’ın hemen kıyısından bir merdivenle çıkılırdı. Bornova ovasında çalışmak üzere gelen Kırşehirliler, biz onlara “Kırlı” derdik, burada kalırlardı. Bir helvacı dükkânı vardı bir de lokanta, yiyeceklerini haftalık olarak oradan alıyorlar, hasat bitene kadar da bu otelde kalıyorlardı. Bu otel oda oda değil de sırayla serilmiş yer yataklarının oluşturduğu bir yaşam alanıydı. (Bunu çoğu kişi bilmez bu arada) O zamanlar Han’da böyle bir düzen vardı. Ticaretin bileşenlerinin buluştuğu bir yerdi Han. Han’ın içerisinde bir de kuyu vardı ve Han’da bulunan hayvanlar bu kuyudan çekilen su ile sulanırdı.’ *- ÇOĞU VAKIFLARA AİT Meslektaşımız Buket Hanım, ‘Buradaki dükkânlar Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne ait, değil mi? Bu durum, işletmeniz üzerinde nasıl bir etki yaratıyor?’ diyerek yine bir bilinmeyeni, bilenin ağzından dinletiyor: ‘Evet. Büyük Çarşı’daki bu dükkânlar Başbakanlığa bağlı Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne, İzmir’de Bölge Müdürlüğü’ne ve şimdilerde ise Cumhurbaşkanlığına bağlıdır. Çarşımızda vakıflara ait olmasına rağmen zaman içerisinde satılan dükkânlar var. Bizim dükkânımızın vakıflara ait olması olumsuz bir etki yaratmıyor, diye düşünüyorum. Ancak, vakıfların özel hukuk kurallarıyla yönetilen bir sistemi var. Böyle olunca da kiracı ev sahibi ilişkisinde bizlerin söz hakkı yok. Belirlenen kirayı ‘ya öde ya da çık!’ ilişkisi içerisindeyiz. Kiranı herhangi bir bankaya değil Vakıflar Bankası’na, (kiranın yatırılacağı gün öğrendiğimiz kira miktarını) verilen dosya numarasına yatırıyoruz.’ *- TÜRKİYE GERÇEĞİ ‘Mesleği devralmanızdaki etkili faktörler nelerdir?’ denilerek, tarihe not düşülecek bilgilerin sahibi, Türkiye gerçeğine dönüyoruz: ‘1980 yılında mezun olduğumda ihtilal olmuştu. İş arıyordum, askere gitmek istedim. Yedek subay olarak gitmek için de beş yıl beklememiz gereken bir dönemdi. Kimse iş vermiyor, bugünümüzü hatırlatan bir dönemdi. Tecrüben var mı? Askerlik yaptın mı? Bu kısır döngü içerisindeyken babam hayvancılığa döndü ve abimle birlikte ‘çalıştıracağımız bir dükkân açalım!’ dedik ve Soydan Et Galerisi’ni açtık. Uzun yıllar gayet de güzel yürüttük ama Türkiye’nin kader döngüsü ekonomik kriz dönemleri yaşandığında biz de dükkânımızı kapatmak ve küçülmek zorunda kaldık. Tabi küçülmemizin bir diğer nedeni de zincir marketler dönemidir. Çok şükür ki iyi mal, ürünümüzü uygun fiyata satma politikamızla bugünlere kadar gelebildik. Kısacası iş yok, askere gidemiyorum, zorunlu olarak dede-baba mesleğini seçtim. *- TARİH OLDU Soru şu: ‘Bornova Büyük Çarşı esnafı olmanın en sevdiğiniz yönü nedir?’ Yanıt şöyle: ‘Çarşı, birçok kültürün bir arada harmanlandığı bir ortamı barındıran bir bölge. Eskiden günümüze aynı esnaflarla bir arada olmak bizim için büyük bir avantaj. Ben çarşıda doğdum, burada büyüdüm, çalıştım. Çocukluğumda ‘Deveci Kuyusu’ vardı, hemen çarşının uzantısı olan benim de doğup büyüdüğüm 534 sokakta. Sokağımızda bir Levanten evi vardı, o evin bahçesiyle benim doğduğum evin tam ortasındaydı bu kuyu. Bir yalak ve tulumba da kuyunun hemen yanındaydı. Develer buraya getirilir ve tulumbadan çekilen suyu içerlerdi. İsmini de buradan alır ‘Deveci Kuyusu’. Aslında kuyu hâlâ duruyor ama üzeri kapatıldı ve 1982’den sonra da üzerinden yol geçti. Çocukluğumda Bornova’daki Levanten evleri duruyordu, şimdi ise çoğu yok. Kalanlarını üniversitenin almış olması büyük şans. *- PİRZOLAYI KİM ALIR? Bornova Büyük Çarşı’da dededen kasap, fakülte mezunu Mehmet Soykan, ‘Günümüzde, dünya genelinde esnafın yok olacağı yönünde bir endişe varken, yerleşim yerlerinin kalbi olan çarşılar hâlâ canlılığını koruyor mu? Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?’ sorusuna şu yanıtı veriyor: ‘Çarşı sürdürülebilirliğini koruyor. Ama bu zamanda burada esnaf olmak elbette zor. Bizler sürekliliği olanlardan olabildik, çok zorlukları atlatabildik. Bundan sonra yeni başlayanlara, yeni işyeri açanlara kolaylıklar diliyorum. Çünkü, şartlar zorlaştı, gün geçtikçe satış miktarlarımız düşüyor. Neden? Maalesef ki çok pahalılaştı. 1000 TL. pirzolanın kilosu! Kim alabilir ki, bunları da konuşmamız gerekiyor. *- NE KADAR GİDER Bizi çok etkilememesine rağmen sürdürülebilirlik ne kadar gider onu bilmiyorum. Küreselleşme rekabeti küçük esnafı çok zorluyor. 1982 yılında Özal zamanında oluşan haksız rekabet dönemini biz başarıyla atlatabildik. Çok zorlandık ama batmadık. Şimdi iş tersine döndü; küçük esnaf masraflarını kısarak sürdürülebilirliğini devam ettirebiliyor ama büyük marketler zarar ettiklerinde, büyük zararlarla batıyorlar.’ *- ‘BİZİ DE DİNLESİNLER!’ Buket Işıkdoğan’ın soru yağmuru devam ediyor: ‘Bornova Büyük Çarşı’nın bir esnafı olarak yerel yönetimden beklentileriniz nelerdir? Yerel yönetimden sizin gibi yerel esnafların ihtiyaçlarını karşılaması için neler talep ediyorsunuz?’ Yanıt: ‘Yerel yönetimlerden bir beklentimiz yok aslında, sadece çarşı adına isteklerimizi belirttiğimizde kendi fikirlerini bizlerin fikirlerini almadan uygulamasınlar yeter. Her gelen kendince bir düzenleme yapıyor. Defalarca taşlar döşendi, aydınlatmalar yapıldı ama hiçbiri çarşıya yakışmadı. Yapılan masrafları bırakın, burası tarihi bir çarşı ve tarihi dokusu da göz önüne alınarak güzel bir görünümü hak ettiğini düşünüyorum. Umarım yeni yönetim doğru projeyle gelir ve bizlerin de görüşlerini alır. *- FORUM BORNOVA’NIN AYNISI ‘Form Bornova’nın planı aslında çarşımızın orijinal planıyla birebir, bunu biliyor muydunuz? Benim dükkânım Selçuklu döneminde yapılan bir dükkân ve aslında sokağın ilk dükkânı, köşe dükkân. Hemen yanımdaki dükkân ve üç dükkân sonra vakıflar tarafından sonradan ilave ediliyor ve satılıyor. Bu ilave dükkânlar dört dükkânda bir çarşıya ekleniyor. Kötü olansa bu dükkânların her biri arka yolla bağlantılı ara yollar. Aynı şekilde ana cadde üzerine belediye tarafından sonradan yapılan müftülük, İZSU, eski Sümerbank dükkânları da çarşıdan geçen ve bu yola bağlanan ara yolların kapatılmasına neden oluyor. *- TARİHİ BÜYÜK CAMİ ORTAYA ÇIKACA Oysa ki, çarşı tarihi dokusuna uygun şekilde düzenlense, camimiz ortaya çıkartılsa, cami ve bu binaların arkasına hapsedilmiş külliye ve diğer tarihi yapılar ortaya çıkacaktır. Çoğu kişi bilmiyor bile burada bir külliye olduğunu. Yeni düzenlemelerin bu bilgiler doğrultusunda yapılmasını ve artık çarşımızın hak ettiği görünüme sahip olmasını istiyoruz.’ Sevgili okuyucularım çok iyi anımsıyorum, Kuzey Avrupa Ülkelerinden bir parlamanter grup gelmişti. İzmir’in turistik yerleri gösteriliyordu. Grup sözcüsü bizi Hisar Camisi ile Bornova Büyük Camiye götürün’ dediler. İstekleri yerine geldi. Hayranlıklarını dile getirmişlerdi. Bir ara yeni düzenleme ile külliye ve tarihi caminin ortaya çıkarılması gündeme gelmiş ve bu güne kadar gerçekleşmedi. Her çocuğa ‘Büyüyünce ne olacaksın?’ diye sorarlar. Ben bu soruya, Bornova Küçük Çarşı yakınındaki Kalkan Sokak’taki (Numaralı sokaklara geçilmeden önce sokakların isimleri vardı Bornova’da) evimizin önünden geçen ve Mustabey’in hanlarına giden develerin görüp etkisinde kaldığımdan olacak ‘Deveci olacağım’ diye yanıt verirmişim, Namık Kemal Lisesi’nde iken ‘Gazeteci olacağım’ dedim ve dileğime kavuştum. Halamın oğlu Muhittin Canbazoğlu’dan öğrendim. Aile Büyüklerimden birinin kabri, Büyük Çarşı’da ‘Büyük Cami’ dediğimiz caminin bahçesinde gömülü imiş. Daha söyledikleri var. Ama teyit ettirdikten sonra yazacağım. Buket Işıkdoğan yazdı, ben de kendisinden alıntı yapmış oldum. Söyleşi’de gençlerin, okumuşların, dünkü ve bugünkü zaman ile esnafın çarşı gerçekleri de dile getirilmiş durumda… Yazmadan edemeyeceğim: Karşıyakalı Hilmi Osman Damar da ‘Yazılarınızı okuma zorluğu çekiyorum. Daha kısa yazar mısınız?’ uyarısında bulunmuş… Keşke dileğine yerine getirsem değerli okuyucum Hilmi Osman Damar beyin… Bu konuya zaman zaman değindim, aynı yanıtı vereyim: ‘Haklısınız Sevgili Osman Bey!...’ *-

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

BÖYLE BİR ANLAŞMA GÖRÜLMEDİ... DENİZİ YOK ANLAŞMAYA LİMANLAR KONULDU...

OKULUN DUVAR GAZETESİNDE ATATÜRK

NEREDEYSE İÇ ÇAMAŞIRLARINI BİLE ALACAKLAR