HANGİ BİRİNİ YAZSAM

YAŞAR EYİCE *- BİRİ BİLE YETER! Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları'nın 12. sırasında yer alan ‘sorumlu üretim ve tüketim’, 2030 yılına kadar katı atık üretimini önleme, azaltma, geri dönüşüm ve tekrar kullanma yoluyla önemli ölçüde azaltmayı hedefliyor. Şimdi başka öncelikli sorunlarımız yokmuş gibi başımıza dert oldu. Daha doğrusu bu işten, aynen ‘Deprem çıkmazında’ olduğumuz gibi bu işten para kazananlar ortaya çıkıyor. Halbuki, Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları (SKA), 2030 yılına kadar dünya genelinde sürdürülebilir kalkınmayı teşvik etmek amacıyla belirlenmiş 17 hedeften oluşuyor. Bu amaçlardan aklımızda kalanların en önemlisi zaman zaman sözünü ettiğim, yoksulluğun sona erdirilmesi, çevrenin korunması, iklim değişikliği ile mücadele, eşitsizliklerin azaltılması ve barışın sağlanması gibi konular var. *- HANGİ BİRİNİ YAZSAM Şimdi size zaman zaman konu edeceğim 17 amacı sıralayayım: 1. Yoksulluğa Son, 2. Açlığa Son, 3. Sağlıklı ve Kaliteli Yaşam, 4. Nitelikli Eğitim, 5. Toplumsal Cinsiyet Eşitliği, 6. Temiz Su ve Sanitasyon, 7. Erişilebilir ve Temiz Enerji, 8. İnsana Yakışır İş ve Ekonomik Büyüme, 9. Sanayi, Yenilikçilik ve Altyapı, 10. Eşitsizliklerin Azaltılması, 11. Sürdürülebilir Şehirler ve Topluluklar, 12. Sorumlu Üretim ve Tüketim, 13. İklim Eylemi, 14. Sudaki Yaşam, 15. Karasal Yaşam, 16. Barış, Adalet ve Güçlü Kurumlar, 17. Amaçlar için Ortaklıklar. Tek tek okuyunca hepsi ulvi amaçlar. Bence, bizim yöneticiler, örneğin belediye başkanları bu yazdığım amaçları bir yere not etsinler ve kentlerinde kendi oluşum ve durumlarına göre uygulasınlar. Bırakın bu 17 maddeyi, birini örneğin kentlerdeki yoksulluklar bitsin tamam. Bu ilk madde halledilince, otomatikman ikinci madde de yanı ‘açlık’ da kökünden çözülmüş olur. Bizler ne yapıyoruz? Halktan vergilerle ya da bazı hizmetler karşılığı elde edilen parayı, bütçeden yeni sistemle ‘fakir fukaraya’ yiyecek- giyecek olarak dağıtıyoruz. Herkes konu komşusunu gözetse bu sorun önemli ölçüde ortadan kalkar. Ama bu dilek de her semtte olamaz ki! Şunu da söyleyeyim: ‘Para ile imamın kimde olduğunu bir kişi bilir!’ *- ASLINDA ÇOK ÖNEMLİ Demokrat Gündem’den Halide Demir Polatlı, İzmir körfezindeki içleri acıtan ‘balık ölümleri’ ve ‘deniz marulları’ görüntülerini araştırmış, bu işin gerçek uzmanı Prof. Dr. Doğan Yaşar ile ilgi çekecek bir söyleşi yapmış. Bildiğimiz ve tahmin ettiğimiz şu: ‘Balık ölümleri ve denize yaşam, yani oksijen veren deniz marullarının’ yok oluşu, alarm zillerinin çaldığını gösteriyor. Prof. Dr. Doğan Yaşar i, 2024'ün geçen yıldan bile kötü olacağını eş anlamlı şu cümle ile ‘2024 daha beter olacak!’ anlatıyor. Bilim insanı Prof. Dr. Doğan Yaşar göre İzmir Körfezi'ndeki kirlilik ve kötü kokunun sebebi, ‘Beton dereler ve etkisiz arıtma tesisleri. Çözüm için uzun vadeli önlemler şart!..’ İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Cemil Tugay ise bu konuda gerçekleştirdiği basın toplantısında sirkülasyon ve navigasyon kanalları için toplamda 10 milyar TL yatırım yapılması gerektiğini duyurdu. Halide Demir Polatlı, ‘Sizce balık ölümleri ve İzmir Körfezi’ndeki kirlilik sorunu nasıl çözülecek? Yorumlarda buluşalım!’ diyor. *- AÇIN OKUYUN Bu konuyu, böyle dallanıp budaklanmadan önce yazmıştım ve bir değerli okuyucumuz, ağır ama gerçekçi bir yorum yapmıştı. Bir ayağı yurt dışında olan İzmirli kadın okuyucum, Dubai’den örnek vermiş, ister kızalım ister alkışlayalım, yöneticilerin görevlerini layıkıyla yaptıklarını, bilen ve uzman kişilerle işbirliği yaparak çölü dünyanın en güzel ve turist çeken merkezlerden biri haline getirdiklerini, bizde yöneticilerin kendilerini düşündüklerini ve kesinlikle uzmanlığa önem vermediklerini, ‘Ben bilirim modunda’ olduklarından yalnız kendileri değil koskocaman, dünyaya örnek olabilecek bir şehrin, örneğin İzmir’in halinin ortada bulunduğunu, balık ölümleri, yani Körfezin böyle acıklı sahnelere düştüğünü anlattı. *- HEMEN BAŞLATILDI Gerçek ismi nedir, bilmiyorum! Deniz Yeşil ismini kullanan biri ‘toplu balık ölümleri ve kirliliğin önlenmesi için’ kampanya başlattığını benden de yardım ve destek beklediğini belirtmiş. Deniz Yeşil şöyle diyor: ‘İzmir Körfezi ölüyor! Kirlilik ve aşırı sıcaklar birleşince İzmir Körfezi’nde oksijen tükenme noktasına geldi. Her gün toplu balık ölümleri yaşanıyor ve çok ağır bir koku var.’ ‘Rengimiz mavi değil artık kahverengi!’ diyen Deniz, acil önlem alınması için kampanya başlattığını söylüyor. ‘İzmir Körfezi temizlensin, rengi yeniden mavi olsun!’ Bu dileği beğenmeyen olur mu? Ama ben Urla’yı doğru, Konak’, Balçova, inciraltı, Güzelbahçe sahilini takip ederek denizi ve rengini izledim. Öyle güzel mavi idi ki, Sezar'ın hakkını Sezar’a vermek için bu satırları da yazmak istedim. *- TAKİM OYUNU LAZIM Şahan Gökbakar da şöyle diyor, genelleme yaparak. Ben de birçok kısmını ve isimleri yok saydım. ‘Öncelikle tebrikler bazılarına, başarıyı elde edene. Bizdeki maçlar yalnız belli bir sahada yapılmıyor. Bazı maçlarda görüyoruz: Aylardır süren iç karışıklığının, takımdaki şımarıklığın, yönetimdeki vurdumduymazlığın, teknik elemanların ezberciliğin ve basiretsizliğin, çıkarcılığın, iş bilmezliğin bir sonucunu he gördük. İyi gideni bozmak ve başarıyı yermek bizim geleneğimiz maalesef. Hala takım oyununu bilmiyor ve alternatifleri hak ettikleri yerlere getirmiyoruz. Adam gibi adamlarla ileriye dönük işler yapmıyoruz. Böyle olunca, şehirlerimiz de Şampiyonlar Ligine giremiyor. Bahane üretiliyor, ‘Yapacağız, edeceğiz!’ diyerek bizleri de aldatıyorlar. Bugün hep susan kentlerin taraftarlarına, yani vatandaşlara yazık! Eski dönemleri özleyenler var! Bu da hata! *- NE LAZIM Vizyon sahipleri lazım, vizyon! Her şehrimizin, örneğin İzmir’in ‘Şampiyonlar Liginde’ oynaması lazım, yoksa her olayda, küme düştüğümüz ortaya çıkıyor. Şehre ve vatandaşlara yazık! Daha delik deşik yollara çözüm bulamıyoruz. Daha sinekle mücadele edemiyoruz. Daha bir çöp tenekesinin, bidonunun, konteynerini yerine yenisini ya da ikincisini koyamıyoruz. Sadece ‘Cek- cak’la ve kokteyllerle, davetler ve yemeklerle zamanımızı geçiriyoruz. İnsan göz göre göre bir şekilde başarısızlıkları gördükçe sinirleniyor. Tabii laf salatalıklarına da… Ben hani ‘Şu kadar kişiye yardım yapıyoruz!’ söylemlerine ve laflarına da inanmıyorum… Aklıma hep ‘At at iyi oluyor!’ cinsinden laflar geliyor… *- TANIDIĞIM BİLGE ‘Bilge insan!’ denilince aklıma hep bir zamanların ünlü yöneticisi Mustafa Saraç geliyor. Bir kenara çekilip çoluk çocuk, torunlar, akrabalar ve yakınlarıyla günlerini geçirmesini kabullenemiyorum. Bizim böyle değerli üstatlarla işimiz bitmemeli. Buna rağmen Mustafa Saraç'tan öğrendim Serap Köylü’nün şu paylaşımını! ‘Babası bir İtalyan berberdi, annesi Fransız asıllı Rus bir dansçı… Yoksuldular, New York'ta zor geçiniyorlardı.. Onun doğumunda annesi sorunlu bir hamilelik süreci yaşamıştı, bu nedenle sol gözünde, kulağında ve üst dudağında kalıcı hasar oluşmuştu… Kısmi felç yüzünden; Ağzı yana kayıyordu, dudakları orantısız duruyordu. Üstelik sol gözü sağ gözüne oranla daha aşağıdaydı.., O yüzden insan içine çıkamıyor, okula gidemiyor, arkadaş edinemiyordu, tek arkadaşı köpeği, Butkus'tu.. Bir Buldoğ Butkus onun her şeyiydi, New York sokaklarını köpeğiyle aşındırıyordu.. İkinci sınıf spor salonlarına gidiyordu, ne iş bulsa yapıyordu… Sokaklarda yatıyor, yemeğini köpeğiyle paylaşıyordu… Bazen günlerce aç kalıyorlardı… *- MEKAN ETTİ Bir süre sonra Hollywood'u mekan etti… Ancak yüzündeki hasar nedeniyle iş bulmakta zorlanıyordu, bazı filmlerde çok düşük ücretle yüzü görünmeden figüran roller alıyordu… Genelde de porno filmlerde… Ama kazandığı yetmiyordu, sonunda sıfırı tüketti.. Köpeğini besleyemediği için tanımadığı bir adama satmak zorunda kaldı; Sadece 25 dolara… Parayı alıp, Butkus'u verdiğinde hem kendisi, hem köpeği ağlıyordu.., Köpeğini sattıktan bir hafta sonra bir tesadüf Muhammed Ali Clay ile Chuck Wepner'in boks maçını izledi, o an karar verdi; ‘Boksörlerin hayatını anlatan bir senaryo yazmalıydı… *- ÖNCE KAFASINDA YAZDI Daha önce gittiği spor salonlarına döndü, bir kaç isimsiz boksörle konuştu.. Kafasında senaryo hazırdı, oturdu, 20 saatte yazdı.. Sıra senaryoyu satmaya gelmişti, ancak kimse ile anlaşamıyordu... Çünkü başrolde kendi oynamak istiyordu… Film yapımcıları senaryoyu çok beğenmelerine rağmen, ağzının yamukluğu nedeniyle ona rol vermek istemiyordu, hatta dalga geçiyorlardı. 'Senden olsa olsa komedyen olur, bize star lazım' diyenler oldu… Senaryoya 350 bin dolar verdiler ama onun başrol oynamasını kabul etmediler… Kapılar bir bir kapandı… *- SONUNDA ADIMINI ATABİLDİ Sonunda bir film şirketi sadece 35 bin dolar karşılığında anlaşma sağladı, senaryoda başrol oynayacaktı… 350 bin doları geri çevirdi, 35 bin doları kabul etti.. Film hasılat rekorları kırdı…, Ödül üstüne ödül aldı.. En İyi Film, En İyi Yönetmen ve En İyi Kurgu dallarında 3 Oscar kazandı.. Bu dünya tarihinde bir ilkti… Adı sanı duyulmamış bir oyuncu ve sıradan bir yönetmen mucize yaratmıştı.. Bir anda ünlendi.. Artık zengindi… İstediğini alabilirdi.. Lüks villa, son model araba, ne isterse… *- İLK İŞİ! Ama onun ilk işi iki yıl önce sattığı köpeğini aramak oldu. Hemen köpeğini tanımadığı adama verdiği sokağa gitti, sordu, soruşturdu… Bilen yoktu.. Yılmadı… Butkus'ı bulmalıydı.. Günlerce bekledi, sonunda adamı ve köpeğini buldu.. 100 dolar teklif etti, adam kabul etmedi.. 500 dolar teklif etti, adam yine kabul etmedi.. 1000 dolar!... Yine ret… *- ÖNEMLİ OLAN VAZ GEÇMEMEK! Uzun pazarlık sonunda nihayet anlaştı; 25 dolara sattığı köpeğini 1500 dolara geri aldı! Sevgililer birbirine kavuşmuştu!.. O adam Hollywood starı Sylvester Stallone idi.. Meşhur olduğu film de Rocky, hala televizyonlarda gösteriliyor. Stallone köpeği Butkus'a daha sonra oynadığı filmlerde rol verdi.. Hayat böyle bir şey işte; Bazen dibe vurursun, bazen zirveye çıkarsın.. Önemli olan vazgeçmemek!... Samuel Beckett şöyle der; ‘Hep denedin, hep yenildin. Olsun. Gene dene, gene yenil. Daha iyi yenil.!’ Yenilmekten korkmayın!!.. Mücadele edenin kazanma şansı vardır… Pes edenin asla!...’ *-

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

BÖYLE BİR ANLAŞMA GÖRÜLMEDİ... DENİZİ YOK ANLAŞMAYA LİMANLAR KONULDU...

SAHTEKARLIĞI NORMAL KARŞILIYOR!

NEREDEYSE İÇ ÇAMAŞIRLARINI BİLE ALACAKLAR