BİR PARMAK BAL İLE KANDIRIYORLAR
YAŞAR EYİCE
*- ‘HAYIR!’ DİYENLER…
Hepimiz biliyoruz ama Acar Balkaza, “Bu dünyayı hep ‘hayır!’ diyenler değiştirdi, ‘biat’ edenler değil!” diyerek anımsattı.
Bu arada, dönüşümler de hemen başlatılmalıdır, bu da ayrı bir konu…
Bende küçük ama düşününce çok önemli ve çok büyük bir bilgiyi paylaşayım.
Yeni öğretim ve eğitim yılı aklıma getirdi.
Belçika’da okullarda ‘akıllı telefon’ yasaklandı.
Bizde ise daha okuma yazmayı yeni öğrenenlere bile aileler tablet ve telefonları, marka merakı gibi veriyorlar.
Çünkü, otobüste, trende, vapurda, lokantada yani her yerde buna da şahidiz.
Doktorlar açıklıyor;
Telefon ve tabletler, belirli sürenin üzerinde kullanılırsa ‘Zeka geriliği’ yapıyor.
Ama aileler bunu hiç dikkate almıyor, çünkü kendi keyifleri ve rahatları için.
*- EVDE TAMİR EKİPLERİ SAHADA
İşte bu!
Hizmet böyle olur, yoksa ‘Şunu yapacağız, bunu yapacağız’ diyerek, en azından 10 kez haber yaptırıp dağıtmakla olmaz.
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Dr. Cemil Tugay’ın İzmirlilere verdiği sözlerden biri olan evde tamir hizmeti, İzmir Büyükşehir Belediyesi Eşrefpaşa Hastanesi Evde Mini Bakım Onarım Ekibi adıyla vatandaşların hayatına dokunuyor.
Evlerinde tamir gerektiren konular için başvuruda bulunan ihtiyaç sahibi vatandaşlar, randevu sırasına göre ekiplerden tamir desteği alıyor.
Özellikle emekliler yıllarca oturdukları evlerde ortaya çıkan elektrikten tesisatından su tesisatına kadar hiçbir sorunlarını maddi imkânları yetmediği için onaramıyorlar.
İki tıktık için istenilen fahiş onarım gideri bırakın emeklileri, asgari ücretle çalışanlar bile karşılayamıyor.
İzmir Büyükşehir Belediyesi Sağlıklı Yaşam ve Evde Bakım Şube Müdürü Dr. Nihat Mermer’den öğrendiğimize göre, “Evde Bakım hizmetleri kapsamında herhangi bir sağlık sorunu nedeniyle sağlık tesisine gitmekte zorluk çeken, yatağa bağlı hastalarımızın evde sağlık hizmetlerini veriyoruz. Bunun yanında bu hastalarımıza kişisel bakım ve ev temizliği hizmeti veriyoruz. Bir de mini tamir hizmetimiz var. Bu hastalarımızın musluğu akıyorsa, prizi bozulmuşsa onarımlarını evlerinde ücretsiz olarak yapıyoruz. İhtiyaç sahibi vatandaşlarımız, evde tamir hizmeti için Hemşehri İletişim Merkezi 153 üzerinden başvurabiliyor. Ayrıca Evde Bakım için gidilen evde ekiplerin fark ettiği tamir işleri olabiliyor ve bunun için yönlendirme yapılabiliyor. Bu hizmetin alınabilmesi için vatandaşın sağlık kuruluşuna gidemiyor olması ve maddi durumunun yetersiz olması gerekiyor. Vatandaşlarımız verdiğimiz hizmetten son derece memnun” dedi.
Güzel ama eksik bir sistem…
*- ÇITA YÜKSELTİLMELİ
Bu yalnız belirtilen bu yatalak ya da kimsesizler için değil, tüm şehri kapsamalıdır.
Hatta ülkemizdeki tüm şehirlerde yaşama geçirilmelidir.
Enflasyondan söz ediyoruz, geçim sıkıntısını anlatıyoruz, paramızın değer kaybını takip ediyoruz, eline alet çantasını alanın ‘usta!’ diye evlerimize gelince ‘yuh!’ dedirtecek ücret aldıklarını görüyoruz.
Öyleyse ‘yiyecek- içecek’ yardımı gibi yardım isteyen her aileye mutlaka ulaşılmalı, bu da ‘sırayla falan’ değil, hemen ‘acil yardım’ gibi yaşama geçirilmelidir.
Ekip sayısı birkaç kişiyle sınırlandırılmamalıdır.
Hiçbir esnaf ve sanatkarın da bunu karşı çıkmasına bakılmamalıdır.
Zaten maddi durumu iyi olanlar, belediyeden yardım istemez.
Yani ekmeklerine mani olunmaz…
İleri sürülenler ‘bahaneden’ ileri gitmez.
Bu da belediye başkanları ile yönetici durumunda olanların da işine gelir…
Başka türlüsünü çizmeme anlatsınlar…
Hizmet böyle olmalı, düşünce iyi ama çıta yükseltilmeli…
Basit görülüyor ama değil…
Hizmet böyle olur, şu binayı yapacağız diye yıllarca insanları bekletmek ve kandırmakla olmaz…
*- AZMİN ZAFERİ BU OLSA GEREK...
Televizyonlarda bilmem kaç kez söyleşi yaptılar,
Ama bu vatandaşımızın yaşantısından hiç söz etmediler.
Ya merakları yoktu, ya da günümüzde görüner yüzünü anlatmak daha çok işlerine geldi
Ben hikayeyi, bilenlere rağmen yazayım:
‘Bu ünlü kişimiz, Tokat'ın in Reşadiye ilçesinin bir köyünde, daha 10 yaşını bile doldurmamış bir çocukken babası tarafından evlatlıktan reddedilir.
Aynı merhametsiz babası, annesiyle de yollarını ayırarak onu birkaç keçiyle birlikte bir çobana verir.
Hem koyun güdüp hem de çoban Celal emmiden okuma yazma öğrenince de, babasını hayatlarından çıkarmayı aklına koyar. Babasını ortadan kaldırabileceği o malzemeyi almak üzere Ankara'ya gider, üstelik biletini de annesi alır.
*- TUVALETTE VE SOKAKTA GEÇEN ÇOCUKLUK
Fakat daha 11 yaşında olan bir çocuğa kimse iş vermez.
Ulus'ta çakmak satarak günde 75 kuruş kazanmaya başlayınca gidip bir ciğerci ile anlaşır ve günde bir öğün ciğer yiyerek hayatta kalır.
Sıhhiye'de bir tuvalette yatıp kalkar.
Anne tarafından kalan tarla 2'ye bölünmesin diye karşısına çıkan abisi de onu zehirlemeye çalışınca durumu fark edip kurtulur.
O günden sonra ise alacağı şeyden de babasını ortadan kaldırmaktan da vazgeçip tüm bağını koparıp İstanbul'a gider.
*- İLERLEME KÖMÜRLÜKLE OLUR
Bir meyhanede komi ve bulaşıkçı olarak çalışmaya başlayınca biriktirdiği parayla bir kömürlük kiralar ve orada yatmaya başlar.
Aynı zamanda emekli bir albaydan çok ucuza haftada 1 kez İngilizce dersi alır.
Bilet için parası yetince İngiltere'ye gider ve iş bulduğu kebapçının bodrumunda kalır.
Tuvalette yıkanır fakat asla pes etmez.
Peki sonra ne mi olur?
*- KRALİYET SOFRASINA
Aradan yıllar geçer ve yükseldiği o kebapçıdan çıkıp, kendine ait bir lokanta açar.
Yılmadan çalışır ve bugün Londra'da önünde kuyruklar oluşan ‘Sofra’ ismindeki restoran zincirini kurar.
Eskiden çalıştığı lokantayı da satın alır ve yemeklerini İngiltere kraliyetine sunan ünlü biri haline gelir.
Bu yüzden ‘İngiliz Kraliyet Ailesi’ne Türk yemeği yediren adam’ lakabını alır.
İşte bu ibretlik hikayedeki kişi, televizyonlardaki söyleşilerde, gazete dergi röportajlarında fotoğrafını gördüğünüz, İngiltere'nin ünlü Tokatlı şefi, ‘Hüseyin ÖZER’dir...
*-
Yorumlar
Yorum Gönder